24 EYLUL — 1935 — Er Tefrika numarası: 14 Gecen tefrikaların hulâsası Ağrıbos prensinin bakire zevce- si prenses Ânila, nefret ettiği Hızır Reisi öldürmek üzere ge | celeyin onun odasına giriyor. | Fakat karanlıkta, hançerini, ya takta uyuyan çocuk Hasarın sit tulumuna saplıyor ve Hızır onu yakalıyor, Prenses, “benim kocam yok! prensin karısı ol - maktansa bir Türkün ve Müş » Jümanın karısı olmağı | tercih ederim!,, diyor, Hızır Reis, yüzünü buruşturdu: — Türkü, müslümanı o kadar hakir mi görüyorsun?... Prenses, ağzımdan istemiyerek çıkan bu son cümleden dolayı fev- kalâde mahçup oldu. Bu, onun ek- seriya söylediği lâkırdılardan bi - riydi. Telâkkilerden, an'aneler - den doğmuş bir “lâfın gelişi,, idi. Samimiyetini Hızır'a da apa » çık anlatan bir sesle: — Hakir görmek ne münase - bet?... — dedi. — Bilâkis, sizi üs- tün gördüğümden ve erkeklerimi. zin sizler gibi olamadığından fe - na halde öfkeleniyorum ya işte... Sizlere karşı kanımda bir yâkın - 11. duyuyorum... Fakat sizden ol . mâdığım için, onlardan olduğum için hiddetler, . yy. Anladınız mı şimdi?... Fakat ters Aldem aran, kuzum... Ben, Türklerin ve müslü- manların düşmanıyım... Buraya da sizi öldürmek için geldimdi... Talih yaver olmadı... Şimdi ceza- mı çekeceğim... — Ceza?.., —2.. Hızır, Anita'ya dikkatle bakı - yordu: — Fakat sen prensin karısma benziyorsun... Genç kadm haç çıkardı: — Ben, çok dindar bir kızım... Asla yalan söylemem... O, bana elini bile sürmemiştir... Karısı fi . lân değilim, hâşâ... Ben, şimdiye kadar hiçbir erkeğin dokunmadı - gr... Bir.. kızım... Heybeyi omuzuna attı. Kılıcını! kolunun altına sıkıştırdı. Çocuğu | kucağına aldı, Anita da, yatağın üzerindeki sütten ıslanan yorganı tulumla beraber kaldırarak, kuş- tüyü şiltelerin bembeyaz, som i - pek, mis gibi temiz çarşaflarını meydana çıkarmış oldu. Şamdan elinde, içeriki odaya kadar Hızır'ı takip etti. Orada, yerli bir dolabın önündeki sedirin üstüne Hasanı yatırdılar, Hızır: — Ya... Demek öyle... — diye alay ediyordu. — Şimdi, istintak faslı başlıyacak.., — Buyurun... — Demin söylediklerini unut madın ya... 15195 Hangisi? — Kıymetimi anlamışsın... Ha - yalinde yaşattığın biricik erkek « ORMANIN KIZI MANIN KIZI ! Vahşi hayvanlar arasında ve Âfrikonın balta girmemiş ormanlar i sna geçen aşk ve kahramanlık. heyecan. esror ve tetkik romanı i #N©- sym Yaran: Rıza Şekib smmm Ebululâ uzaktan İki sırtlan görmüş ve Karşaya bu bayvanları göstermişti, Karşa bu kötü görünüşlü hayvanlarla hiçte mücadeleye girmeğe taraftar değildi Ebülâlâ, “gidelim, pekâlâ!,, gi.) denbire durmasından ve hortumu- NG) - | Zezi VE - Prenses Anita nemli kirpikleri arasından muhabbetli bir bakışla Hızır'ı süzdü. Reis, onun elindeki şamdanı alıp karyolanın ayak ucuna koydu! na muhabbetli bir nazar atarak: — Hey gidi çocukluk... Çocuk uykusu... — demekten kendisini alamadı. — Fakat, büyüyünce böy le derinlere dalmak olmaz ha. Ha. san.., Korsanlıkta bu sökmez işte. Çocuğun başmı vurduğu için o- lacak, açılan dolap kapağını ka - pamak üzere, geri dönmek istedi, Fakat bir adım atmışken caydı... Elindeki şamdan iğrilmiş, sırtı duvara dayanmış, yüzü bir avucu ile örtülü, narin kolları, lüle lüle saçları, mevzun endamı görüne « rek, Anita, yeşil elbiseleri içinde, ne güzel duruyordu. Ona doğru yürüdü: — Buraya niçin geldin ve ne ol. du bak, kızım... — dedi. — Hay- di, ağlama... Mukadderat denilen birşey vardır... Seni, o sevketti... Alnımızın yazısı neyse o olacak » mişim... Anita, ellerini, yalvarır gibi,! tT- Onun dışma çıkamayız... O, kendini korumak ister gibi uzat - ti — Yarabbi... Duydunuz mu?.. Yarabbi... Benim halim ne ola - çak? hıristiyan, müslüman tanrmaz... Ne bileyim, hiçbir şey tanımaz... Hem, fena mı oldu... Bence iyi ol du... Yüzüme bak bakayım... Anita, başmı kaldırdı. Buklele- “-— Niçin üzülüyorsun?... Müş - | rini elinin tersiyle “ürkaya itti lümanlık, başka dinden olan ka - dınları bize yasak etmemiştir... Hem, ben de doğrusunu $öyliye - vim mi?... Sen de benim hayalim- de Yüşmmıyan kadın değilsin... Sesi o kadar tatlılaşmıştı Ki, ger) milerden gemilere ve fırtmaların üzerinden kumandalar veren Hı - zır Reisin bu adam olacağı inanı . lir şey değildi. Fakat, işte, Anita'nın karşısm - da O vardı.. O... Ve kendisine neler söylüyordu... Ah, öteki ka - dımlar, Hızır'ı uzaktan uzağa, ya. hut yakından seven kadmlar bu - nu işitse, saadetine haset ederler- di... Göğsünden sevinç ve heyecan karışığı bir hıçkırık yükseldi. Göz. lerine yaşlar doldu. Bir elinde şamdan, adım adım geriliyerek yüzünü serbest avucu ile örttü... yy ayyy Nemli kirpikleri arasmdan, mu - habbetli bir bakışla Hızır'ı süzdü. Reis, onun elindeki şamdanı a- Ip karyolanm ayak ucuna koy « du. Tekrar başını çevirdiği vakit, genç kadm, onu hâlâ o güzel ba - kışlarla kucaklıyor gibiydi. Sanki, bu müthiş ânın hakikat oldüğuna emniyet getirmek istercesine mı - rıldandı; » — Hız Reis... Hızır... Türk korsanı, onu, bileklerin - den tuttu; kendine çekti... Ve yu-| muşak yatağa doğru ilerlemekte bu sefer bir mahzur görmedi. — İsmini bile bilmediğim ka - dın.. Sen kimsin... Sen... (Devamı var) bi kısa kısa cümlelerle mukabele ediyordu. Sebebi de lâkırdı söyli. yecek halde olmamasyıdı. O, er. kek olduğu halde müşkülâta Kar- şa kadar mütehammil değildi. Susuzluk olmasaydı, belki de bunu eğlenceden farksız görecek. ti, Kaynağa kestirme yollardan, çatlamış topraklar üzerinden at « İryarak çabucak ulaştılar, Karşa su içmezden önce, bol bol yüzünü yıkadı, yanık ve düzgün omuz başlarmı örten uzun saçla - rmı ıslattı. Ağzmı yıkadı ve niha- yet doya doya, yeşil bir renge bü- rünen gökyüzünün ışıkları için - de erittiği parlak, şiker şıkır ya . nan, oynıyan, dökülen sudan içti, içti, kana Kana içti, ; Bu su Karşaya yeni bir can, ye- ni bir hayat aşılamıştı. Ebülâl ile Karş Kaynakta iş- lerini bitirinciye kadar ne aslan - lar, ne de filler suya lardı, Onlar ayrılmca önce aslan- lar, daha sonra sa sıra filler su- suzluklarını giderdiler. Filler, daha ileriye vardılar, s1- caktan kavrulmuş, âdeta kurumuş gibi duran derilerini, hortumları - na doldurdukları suları biribirle - rinin sırtına fışkırtarak yıkadılar, Artık yollarma devam edebi - lirlerdi. Güneş çekilmiş, onun ye - rine ağırlaşmıya başlıyan karan . lığı boğmağa çalışan ay belirmiş- ti, Tam yola düzülüp de, orma- na girecekleri sradaydı, önden giden Ebülülâ'nın durduğu ve ge- riye baktığı görüldü. Gözleriyle Karşa'yı arıyor ve seslenmekten âdeta çekiniyordu. Karşa Ebülü - lânım bu gayri tabii halini görün- ce yüksekçe bir sesle: — Ne var, Ebülâlâ... Neye dur- dun? Diye sordu. Ebülülâ birdenbire iki elini ağ- zma kapayarak ona: — Sus! İşareti verdi. Ne vardı? Ebülülâ ne görmüş - tü? Yoksa arkalarından gelecek - lerini ölen vahşiden öğrendikleri nu (kaldırmasından anlamıştı. Sırtlanlar, ©ouzakta (oldukları halde, önlerinde hiç bir manianın bulunmaması iyice görünmelerine yardım ediyordu. Karşa, Ebülülâya: — Uzaklaşmalarını bekliyelim — Niçin?. — Bu hayvanları hiç sevmem. Korkunç ve iğrenç şeylerdir bun- lar, — Öyle amma, ben daha bu hayvanlardan orman içinde hiç görmemiştim. — Ben de az tesadüf ettim ve her defasında uzaklaşmalarmı bekledim. — Filler ve aslanlar baş ede mez miydi ki?. — Evet. Baş edebilirler, Fakat çok atılgandır. Hayvanlarımı ya- raliyabilir, — Her hayvan yaralar. — Öyle ama... Birde bunlar. dan, aslanların üzerine sinen kötü koku günlerce devam ediyor. Ta- hammiil edenliyorum. Karşanm bütün oçekinmesi hayvanlardan uzaklaşmak isteği boşuna çıktı. Çünkü bu iki iğrenç hayvan yavaş yavaş kendilerine doğru yaklaşıyordu. Bu vaziyette Karşa aslanları a- radr. Onlar. gerideydiler, herke. sin durduğunu görünce, fırsattan istifade etmek için uzanıp dinle- niyorlardı. Karşanm ıslığı ile ko - ca başlarını kaldırdılar. İkinci 1. lığında ayağa kalkarak Karşaya yaklaştılar, Niçin çağrıldıklarını anlamak» ta müşkülât çekmediler. Ormanın kızı, ikisinin de yele- lerinden tuttu. Ve başlarmı sırt lanlara doğru çevirerek hafifçe itti, Bu yeni av karşısmda, yorgun- Tuklarını tamamiyle unutmuş gi- biydiler. Kükremeleri onların w zaklaşmasına sebep olacaktı. “Devamı var) HABER Serseriler yatağı ve Ragastanın oğlu romanlarırın cilt. leri hepsi tamam- Verdiği bu izahattan dolayı kendi kendine hiddetlendi... Bu yerliler mi yetişmişlerdi? Karşa adımlarını sıklaştırdı. E- bülülânın sindiği yere vardığı za- Şimdi, deminki odanın eşiğin - den içeri girmişti. Hızır, arkasın - AKSAM POSTASI Ankara Caddesi dan yürüdü. IDARE EV! Istanbul 214 — Rica ederim, yaptığım sui . kastten dolayı bana cezamı ve - rin... Hız gülümsedi: — Cezayı sen tayin et lm? — Ölüm... — Ne cins ölüm?.,.. Anita, safiyetle: — Kan dökmek istedim, benim de kanım dökülmelidir. Beni meselâ hançerletin, kılıçla öldü. rün... Lâkin kan dökülmiyen, asıl. mak gibi ölümlerden nefret ede - rim... İşkence de yapmaym... — Fakat, istintak etmiyecek değilim... Dur hele... Çocuğu u - yandırmıyalım... Yüksek sesle ko- nuşuyoruz... Onu içeriki odaya nakledelim de burası bize kalsın... Açılan dolap kapısı “— Ne yaman kız bu böyle.lanmıştır . Bu miskin sarayda nasıl yetiş - 29 Eylül93S cumar-. tesi günü akşamı- miş?...., diye düşünüyordu. O da, yatak odasının kapısınn eşiğine varmıştı ki, arkasında bir gürültü, âdeta bir yuvarlanma duydu. Hayretle dönüp baktı. tarafa dönüyordu: Başmı, yerli dolabın kapağına iy vurmuş olacaktı ki, kapak açılmı; tı. Fakat oğlan, kafasını kaşıdık. tan sonra, gene arkasını döndü... Derin derin nefes almağa başla - dı. Belli ki, uykusuna devam edi.) yordu. — Hızır Reis, şu dakikada bile, a tüphanesine mü. yacaktır. Küçük Hasan, bir taraftan bir | 7Mun16“anpyyg yatmaya na kadar Vakit kü- racat ederek alın- ması rica olunur. Bu tarihten sonra müracaatlar naza- rı itibare alınmı- 4 Ba age Rg a Şişli Etfal hastanesinde Göz mütahassısı doktor Rıfat Ahmed Gözberk €. Halk Fırkası sırasında kız fi sesi karşımda 12 numarada Mun yene saatleri «ant 17 ten 18 » kadar$! AR A Aç gg man onun yavaşça: — Önümüzde iki sırtlan var... dediğini işitti. Hakikaten iki çizgili yeleli, kö- tü görünüşlü sırtlanlar sinsi sinsi birşeyler koklayıp duruyorlardı. Onlarm ayak seslerini işitmiş olacaklardı, ki kulaklarını dikmiş. ler dinliyorlardı. Avlarını geceleri aramıya çı. kan bu şekilsiz mahlüklar, çok aç- tılar. Bu yüzden bu kadar acele etmişler çabuk davranmışlardı. Böyle zamanlarında ve hatta ka- rmları aç olmasa bile, ölü yemek- le tanılan bu hayvanlar kendile- rinden daha güçlü (hayvanlarla , boğazlaşmaktan da çekinmezler- di, Filler, onların pis kokularını daha çok uzaktan almışlardı. E- bülülâ da yanındaki hayvanm bir- Posta kutusu : Telgraf adresi; istanbul HABER Yazı işleri telotonu : 24872 idâre velân ,, : 24370 ABONE ŞARTLARI Türkiye > > Ecnebi Sensei Nik #agoKr. 27004,, Savm 3537 sep ” * avim i 80 . 309 | İLAN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satır, 12, Resmi ilâmarın 10 ge Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Uz Basıldığı yer (VAKIT) makes |