| 2 EYLUL — 19 Onun, derin denizlerin çarpışmasına benziyen dalgalı o kahkahası, odanın dar sınırlarından kurtulmak için de - Jicesine çırpınarak en sonra açık pen - <ereyi buldu ve parlak, geniş hürriye- tine kavuştu, Bütün rahatlığıyla üstüne uzanmış olan kocaman gövdeye dair gelen kol- tuk sandalyesi içinde attığı bu kah - kaha buraya hiç © yakışmıyordu. Gök| gürültüsü gibi uğuldayan © denize meydan okumak için başını dalgalara daldırın koca bir geminin tuzlu su ile kavrulmuş köprü üstü, O mavi gözlü, dev gövdeli adama daha o yalışır bir çerçeve idi. Onun uygun çevresi bu muhteşem konaktaki Ii eşya değil, gemiler, sersnler ve fırtına ile uçan dalga ser pintileri olabilirdi. Çünkü şurada, e - Jimi yakalıyarak böyle gürültü ile yağa kalkan adam, cihan harbinin son günlerinde müttefik devletler gemile- rini Atlas ve Büyük Okyanosta o ka- dar fena sıkıştırmış olan, korkusuz Alman “deniz şeytanı, (Kont Feliks Von Lükner'di. : Bu adam eski ve kocaman bir yel- kenli ile, masum ve zararsız bir tüc - car gibi de-*“e-i (o dolasarak, esrarı vaydana çıkıncaya kadar kıymeti, 8,000,060 ingiliz lirasına varan gemi- | ler batırmıştı. Sonra da düzünelerle kruvazörler peşine takılınca tabanları kaldıtıp kaçmıştı. Bu adamın o sergüzeştleri harika - dır! Fakat kendisi bunlardan hiç de! bahsetmek istemez. O dn yha siymde bu. akınlarda biç bir cana kıyılmamış olduğunu söyle mesini sevmektedir. “— Fen cephane yapmda (mahsus yükleri taşıyan gemileri (o batırdım. Çünkü böyle yapmakla o Almanların canlarını kurtarmış oluyordum. Bu - hunla beraber İngiliz ve Fransızların da canlarını kurtardım. o Çünkü her gemiden aldığım gemicilere misafirim gibi muamele etmiştir. Kont Von Lükner bu sözlerden son ra kocaman piposunu dolderdu ve ha- | yatınm seyir jurnalında © gezen ser -| güzeştlerin en harikulâdetini anlat -| mağa başladı. Bu sergüzeşt “sevgili, diye andık - Jarı bir kızın hikâyesidir. Sözü Konta bırakalım: “ — Ben yabancı bir tekneye yak - laşırken daima dikkat ederdim. Çün * kü bitaraf bir gemiyi durdurmak is - temezdim. Gemi bitaraf olunca dur - durduktan sonra saldırmak icap ede- cekti, Bu takdirde benim foyam mey - dana çıkardı. Bu sebeple bir gün 2 - çık denizde bana doğru bir Oskona gelmekte olduğunu görünce dikkat - le baktım. o Arkasından bu Oskanın Amerikan yahut Kanada mahı oldu - ğunu tanıdım. Ancak bayrağını çek memiş olduğu için, kaptana milliye - tini nasıl gösterebileceğimi (o düşün - düm. Nihayet onu — selâmlamak için direğe Amerikan bayrağı çektim. Bu nezaketime hiç karşılık vermeden yo- luna devam etti, Onu, dik kafalı bir Amerikalı san- dım; Amerikalılar da henüz harbe iş” tirak etmemiş olduklarından yoluna gitmesine ses çıkarmıyacaktım fakat birdenbire direğinde (İngiliz bayra - ğımın yükselmekte olduğunu gördüm. Bu kâfi idi. Anlatmak için (geçecek zamandan daha kısa bir müdette gizli topumuz nişan almış ve ona doğru havaları oyararak giden bir mermi göndermişti. Oskona buna da aldırış oetmiyerek Yoluna devam «etti, Onu durdurunca- ya kadar iki gülle daha attık. Tekneye (yaklaştık. Kayıklarımız gemicileri getirmek (için oraya doğ - ra giderken elimde dürbün güverte - birisinin çıldırmış gibi dolaştığını gö- den ayrılmadım. Karşıdaki güvertede rüyordum. Ellerini kollarmı havaya Misafir seven Korsan Yirmi yıl önce eski bir yelkenli ile aylarca denizde dolaşarak İngiliz gemilerini rahat bırakmamıştı Kocasının esir düşmesine sebep olan kadının macerasını anlatıyor i kaldırıp, acaip hareketler yaparak gü- vertede aşağı yukarı koşup duruyor- du. Bunun bir kadın olduğunu farkedin- ce şaşkınlığım (büsbütün arttı. Eğer bunu önceden bilmiş olaydım geminin vışıp gitmesine ses oçıkarmazdım; çünkü ben kadınlara karşı savaşa gi- rişmiş değildim. Fakat artık iş işten geçmiş bulunuyordu. Eğer onların sa- hveseydim çok geçmeden kim ve ne biçim bir gemi olduğum her tarafa yayılırdı. p Kız, Ilk kayıkla bizim gemiye geti - le Gülverteye adım atar atmaz bu “Run onsekiz on dokuz“ “ güzel bir kız olduğunu gördüm. Acı aci ağlıyordu. Onu teskin etme - ğe kalkışınca başını salladı ve: — Kaptan! dedi, ne müthiş bir iş yapmış olduğunuzu bir türlü anlıya - mbzsınız. Bu benim balayı oseyaha - timdir. On iki gün evvel evlenmiştik, bu da kocamın ilk aldığı kumandan - Tıktır. Şimdi gemiyi batıracaksınız!. Ona derdimi anlatabilmek için e “| limden geleni yaptım ve kocası direğe bayrak çekmemiş olsaydı kendilerine hiç te dokunmak niyetinde olmadığı - mı tekrar tekrar söyledim. Kadın bu- nu işitince yeniden hıçkırarak gözle- rinden seller gibi yaşlar akıtmağa baş Tadı: — Ah öyle ise hep kabahat bende! dedi. Babam kırk yıl kaptanlık etmiş bir adamdır. Denizciliği ben de az çok bilirim. Kocam selâma karşılık ver * meksizin geçip gitmek o isterken, onu ben bayrak çekmeğe © mecbur ettim. Kocam harp zamanlarında deniz ne - zaketinin unutulabiledeğini o söyledi, selâmlamamak için inat etti. Evlilik hayatımızda birinci kavgamız bu yüz” den oldu. Fakat kocama da bayrağı çektirttim. Kadının bu sözleri çok canımı sik! Ayutabilmeleri için kendilerine gemi- nin en İyi kabinesini teklif ederek de-| dim ki: “. Misafirim olduğunuz müddetçe balayınıza saadetle devam edeceği - nizi umarım!,, Kız bu sözlerime sevindi. Hattâ ge milerini batırmadan evvel kendilerine resmi bir makbuz vereceğimi ve hü - kümetimin sonra bu gemi yerine yep- yeni bir gemi vereceğini söylememe lüzum kalmamıştı. Kadın iki dakika bile geçmeden göz” yaşlarını unutmuş ve gemiyi batırma” dan evvel son bir defa gidip görmesi dikiş makinesi ile dikiş eşyasını ala - bilmesi için İzin vermemi ricaya baş" Tamıstı, Bir iki gün sonra tamamiyle yer - leşmiş ve halinden memnun görünü - yordu. Denizde bunen yıllık hayatım esna- sında gemicilerim arasında böyle mu- cizeyi andıran bir değişiklik hiç gör - Kont Feliks o Fon Lükner'in, ay larca korsanlık yaptığı yelkenli gemi HABER — Akşam Postü i a memiştim. O Zâamana (kadar gemide karmakarışık bir cemaat halinde ya- şıyorduk, Çünkü aramızda kendi ge - micilerimden başka batırmış olduğum bir düzüne kadar geminin tayfa ve kaptanları da vardı. Kadın gemimize ( geleli daha yirmi dört saat geçmeden, ona birisi “sev - gili,, lâkabını takmıştı, O günden be- ri de artık herkes kendisini “sevgili, diye çağırmağa başladı, Nasırlı elle - rin her sabah traş olmak, baş taramak gibi süslere kalkışmalarını ve sökük lerini diktirmek için o “sevgili ye baş Kont Feliks Fon Lükner Alman bah- riyelist kıyafetinde vurmalarını seyretmek gerçekten ko- mik bir manzara idi. Gemide sırf kadınla o konuşabilmek fırsatını elde etmek için herhangi bir sökük ve tamirat işi bulmıyan bir tek kişi kalmamıştı. Bundan sonra kadıncağız. haftada İ iki defa pasta yapmağa ve esir kaptan lar dairesinde çay Ziyafetleri vermeğe başladı. Ben de daima davetliler a - rasında bulunurdum. Mükemmel va. kitler geçirirdik. Muhit o kadar eğlenceli olmuştu ki bu esir kaptanlar kendi aralarında bir kulüp kurmuşlar ve başkanlığına da Jskoçyalı ihtiyar bir deniz Okurdunu seçmişlerdi. Yeni bir gemiyi esir o edişimin her defasında kulüp bu yeni esirler için büyük bir gece ÂYİNİ yapardı. Ve İs * koçyalı da güverteye çikarak yeni & sire: — “Viskini de beraber getirmeni u- nutma ha!,, diye bağırırdı. “Sevgili,, tam iki ay gemide kaldı. Bizim gemi o kadar dolmuştu ki ar - tık esirleri boşaltmanm çaresini dü - şünmeğe başladım. O sıralarda bir Fransız o barkosu yakaladım. Bütün esirleri bu gemiye doldurarak Riyo dö Janeprya git - meğe serbest oldukları o söyledim. | | Romanya köylerinde kuru'a'i Aşk panmnay Genç kızlarla delikanlıların birbirlerile tanışıp evlenmelerini temin eder Bükreşten yazılıyor! | Romanya köylülerinin âdetleri ara. | smda en şayanı dikkat olanlardan bi ri de her sene “aşk panayırı, kurma - larıdır, Daha ziyade Romanyanın Kar patlar mıntakasında kurulan bupa- Mayırlardan birisinde, bulundum. Gör düklerimi ve duyduklarımı anlatıyo- rum, Sabahın sislerinden henüz sıyrılma” mış bulunan dağın bir kenarına asıl - mış gibi duran Deva köyü henüz uy * kusundan uyanıyor. o Kulbenin çatr larından yükselen ocak boruları du - mandan ince bir sorguçla süslenmiş- tir. Köyün tam karşısında ince silu - etiyle yükselen Gana dağından okşa- yıcı ve davetkâr trampet sesleri ka - val seslerine (o karışıyordu, Bu sabah köyde her şey ve herkes neşe içindey- di. köyün bekâr delikanlıları ile genç kızlar nişanlanma panayırına çağrıl - mışlardı. On üçüne asırdanberi devam eden bu panayır yılda bir defa dağlarla çevrili bulunan geniş bir amfitentrde civar köylülerin evlenme çağındaki bü tün namzetlerini toplar. Bu sert dağlarm saf ruhlu insan - ları için mişanlanma panayırı sene - nin en mühim hâdisesidir, Gençler, da- ha kış mevsiminden başlıyarak bu se- vinç ve aşk gününe hazırlanırlar. Genç kızlar dağlarm beyaz karlarla örtülü bulunduğu koca kış mevsiminde ge - Hinlik cehizlerini örerler. Delikanlı - lar yeni bir kat elbise almak, nişan- Wlarma çıgan orkestrasiyle bir ziya” fet vermek için para toplarlar, Boru ve trampet sesleri birden bire sustu. Bütün dağ yollarında canlı bir hareket başladı. Öküz arabalariyle atla eşekle veya yaya (olarak Gana yaylasına akm edenler görülüyor. Ara baların çanları, gençlerin akisler ya- pan kahkahaları, şarkıları bu dağlara bir kat daha (pitoresk bir manzara! vermiştir. Dev gibi yükselen kayalar, güneşin bol ışığı altımda yürüyen gençlik kafilelerine neşeli bir gözle bakıyor gibi sakin duruyorlar, Dini âyin bitince panayır açılıyor. Her araba önünde bir genç kız otur - Çünkü biz de cenup Atlas sularında bulunuyorduk. , Hepsi güverteye toplandı. Ayrılma - dan evvel tokalaştık, onlardan bir tek dileğim vardı. Bunu söyledim: “— Size çok iyi muamele ettim. Siz de bana bunun mertçe bir karşılığını yapmalısınız. Riyoya varır varmaz be ni ele vereceğinizi (o biliyorum. Fakat yolda durdurulacak olursanız bir şey söylemiyeceğinize söz verin bakayım! Hepsi ayrı ayrı söz vererek bana w- Zurlar dilediler, Sevgili ise veda eder- ken ayrıca: — Kaptan artık sizi an | lamış olduğumu sanıyor ve bu müthiş ! savaş İşine dair olan duygularınızı da | biliyorum. Balayımı bir deniz centil - meninin gemisinde geçirdizimden bah tiyarım.,, dedi ve bu sözler bana ya » pılmış olan komrlimanların en büyü - gü olarak kalmıştır. Sonradan işittim ki, esirleri doldur- muş olduğum Fransız barkosu bizden ayrıldıktan üç gün sonra yolda hir İn» giliz kruvazörü tarafından durdurul. mus, fakat misafirlerim bana verdik. leri söze saygı göstererek Obeni ele vermemişlerdir. Sevgiliden hâlâ mektup alırım. Şim- di Kanadada © yerleşmiştir. İkiz de * Zurduğu evlâtlarının en çok sevdik - leri masal “savaşta misafirlerine kar- $t o kadar nazik davranmış olan Al -! man korsanı,nın hikâyesi imis ve ço-| cuklar yatmağa gitmeden evvel anne. | lerine bu masalı sik sk söyletirler - MİŞ la Türkçeye çeviren: A.E. muş, İnce yünden, o ipekten ördüğü çeyizlerini, hasırlarını, yatak örtüle - rini, işlemeli yastıklarını, hatti ten < esre, kazan gibi bakır O tukımlarını yaymıştır, 'Tarlası, evi veya hayvanları olan - lar köy oymacılarına bunların min * yatürlerini yaptırarak serrilerine koy mağr unutmapışlardır. Bu tahtadan yapılmış minyatürler cidden beğeni - meğe değer bir sanatla Ooyulmuş ve boyanmıştır. Nişanlanmak İstiyen genç kız çok defnlar bu serginin ortasında yer alır, Kendisini beğenecek oları delikanlıyı bekler, Kızcağızın ince bezden işleme” li beyaz bluzu, siyah kadifeden bolo - rosu, telle işlenmiş etekliğiyle sevin - ci içine sığamamaktadır. Burada genç kızlarm en çok dikka- te değer (o hususiyetlerinden biri de saçlarıdır. Kızlar, Lâvanta suyu ile karıştırılmış badem yağını saçlarma sürerek ince ince belki yüz örgü yap” mışlardır. En zengininden en fakirine kadar hepsinin boyunlarında dizi al - tınlarmdan gerdanlıkları yardır, Az sonra nişanlılar biribirlerini bir lacaklardır. İki tarafın ailesi pazar « lığa tutuşurken genç namzetler at * lara atlryarak ormanda bir gezinti ya- parlar, Pazarlık uydu mu o çizanlar çalmağa, gençler dansa başlarlar, Tokay şarapları su gibi akar. Kafa - Tar biraz dumanlanmca 8ofralar ku- rulur. Domuz ve koyun © çevirmeleri iştahla yenir, Bazan da nişanlıların evlenmek icite * beklemeğe vakitleri yoktur. Papas'â- yini çabuk yapar. Gecenin karanlığı basmea meşaleler yakılır. Çigan or - kestralarının coşturan, ozıplatan a “ hengine uyarak genç kızlar çiftlerini bulup Köylerine dönerler. PS Fakat “Deva,nın o nişanlanma pa nayırı hep müzikle ve neşeyle bitmez, Bazah da aşk faciaları kendini gös * terir, Bunlardan en korkuncu İlleana ve Deanın başından geçen faciadır. Aşk panayırının bu İki kurbanı her sene mes'ut çiftler tarafından ziyaret edi- lerek mezarlarma çiçekler serpilir. , İleana Devanın en o zengin ve en güzel delikanlısı olan Danı seviyor - du. Fakat Opera adında başka bir de- likanlı da dağların perisi adını taşı - yan İleanaya vurgundu. Kız bu yılı - şık âşıka kendisinden © vazgeçmesini birçok defa söylemişti. Lâkin Oprea kolay kolay sevdiği kadından vazgeçe- ceğe benzemiyordu. Öç almağa yemin etli Panayır günü her şey evvelâ iyi geçti. Bu güzel çiftlere imrenerek ba- kanlar önünde Dan, nişanlısını belin- den yakalıyarak atına atladı. 'Tam bu sırada Oçrea da nişanlıla - ra yaklaştı: — Yolunuz ve taliiniz açık dedi. Sonra atın başını tutarak okşadı: — Büyle güzel bir atla bir saate varmadan köye varırsınız. Bu söz dudaklarından dökülür ken yüzünde acı bir o tebessüs var ir, Ansızın at şahlandı. Yıldırım gibi uzaklaştı. Önce herkes bumu süvari * nin bir gösterişi (osarmışlardı. Çok geçmeden faciayı (o anladılar. Zira at korkunç yamaçtan © uçuruma sıçradı. Meşalelerin ışığında koştular İlleana ile Dana'yı kucak kucağa ve kafatas- ları patlamış buldular, Ni Ertesi gün bir köylü, atın yanma kadar inebildi. Hayvaxım her tarafı - nı muayene elti, Burun deliğinde bir parçası yanmış bir potça kav buldu. Böylece facianın nasıl büşgüslerdiği anlaşıldı, olsun! A.G.