* ; AĞUSTOS — 1935 Üçüncü masal Ptttsburg şehrinden birkaç milig - |- Tam radium getirttim. Sing Sing ha - Pishanesinde, bence hiç te lüzum ol - Madığı halde bu servetin başına bir de bekçi diktiler. Hastalarımın bunu çal- Mıyacağından emindim; ancak hapis- hane idaresi bir hırsızlık olabilir kor- kusuyla tirtir titriyordu. Bütün mah- Duslar bu iğne başı büyüklüğündeki Madenin kocaman bir servet teşkil e - deceğini bildikleri halde —dönüp ona bakmadılar. Radium hâlâ yerindedir? Siz buna ne dersiniz? Mahpuslar kendilerine verilmiş i - aneyi dışardaki işsizleri doyurmağa verdiler; mahpuslar bir ilâcın denen- Mesi için neticeyi bilmedikleri halde kendi vücutlarının tecrühe tahtası gi- bi kullanılmasına ses — çıkarmadılar (bilâkis bunu kendileri istedi; mahpus lar yükte hafif pahada ağır radiyu- Mu hastaneden çalmağa kıyışamadı - lar, Neye tekraxr dönerler? Hürriyetleri verilmiş olan mahpus - lara, hapishaneden — ayrılırken ek - seriya bakarım. Kendilerine on dolar da para verirler. Üstlerine yepyeni bir lâcivert elbise giydirilir. Bu el - biseleri hapishane terzihanesi yapar. Kaptnın önünde hapishane memurları onu divana çekerek çok tehlikeli olan hürriyet yölunda etmesini öğütlerler. Sabık-mahkümlar cebinde paralari çıngırdatarak en son esaret kapısının eşiğini meydan — okuyucu bir biçimile Keçerler ve kendi dedikleri gibi “ır - Maktın aşağıya,, inerler.. İrmaktan aşağıya —inmek, denize dökülmekte olan — Hudsonun gittiği Yere, yani Nevyorka varmaktır. Hür - riyetlerine kavuşanlar tıpkı Hudson İrmağının, atlântik Okyanosu derin - liklerinde kayboldugu gibi, Nevyor- kun derinliklerine dalarlar. Orada es. ki mevcudiyetlerini — gizliyerek yeni Varlıklakı için titriyerek — korkar ve Saklanırlar. Bunları eski cçeteleri ya- hut yeniden kurulmuş bir kumpanya Onları hemen kucaklar. Veya adam - tağız kendini korumağa savaşır. Sos Vetele kendine namuslu bir yer arar. İşte bu kertede de namuslu ve şe - Pefli geçinen insanların — budallıkları kendini göslerir. Bunlar küçük dükkânlarında, bü - Vü frsekrlarında, — bostamıarmda Yahut çiftliklerinde hapisten çıkmış | birisini kat'iyyen çalıştırmak istemez- ler, Namuslü denilen adamlar eski Mahpuslar arasında hiç fark gözet- Mezler. Hapisten mi çıkmış? bu yeter. Eğer adamcağız hüviyetini gizliye- Tek kendine bir yer bulsa bile açık göz |— Beçinen namuslulardan birisi çok geç Meden onun mahiyetini meydana çı- ürır ve zavallı adam sokağa atılır.. Darağacı kaçkını Genç bir delikanlı hatırlıyorum. Bu Socukcağız birisini yaralamış; yara - Anan adam birkaç gün sonra ölmüş *lduğundan hapse mahküm edilmişti. Si"z Singde beş altı yıl kadar yattık- n sonra çıktı. Hapishaneden ayrılırken de “bir da- ha gelmemeğe,, söz verdi. Bununla be- Taber birkaç ay sonra, ayni delikan - İmm kapımı çaldığını gördüm.0 artık ni adam değildi. Yüzünde hapisha- ki den çıktığı günkü azim ve karar ye- nl'le şimdi düşük çirkin bir ifade kaim Tmuştu. Üstü başı kir — içinde idi.. Taşı uzamıştı. Bara dedi ki: — Olmuyor işte doktor! — Elimden Relen her şeyi yaptım. Muvaffak ola- Tadım, Gittiğim her yerde hapisha - r::d_l!n çıkmış bir adam olduğumu öğ- hiyorlar ve beni kapı dışarı ediyor- çirdı. Nihayet fabrikalardan birinde Yi bir iş bulmuştum. Ustabaşı olarak :ı'mmrdım. Fakat bu da uzun sür- *€di. Bir gün tenbel işçilerden birini ' AZarlarken herif birdenbire yüzüme 25 yıl hapisanede kalan Gönüllü Mahpus Hatıralarını anlatıyor Sing-Sing'den çıkanların iş bula- Mamaları onları gene düşürür adımlarına dikkat | — Hele bak, hele darağacı kaçkımnı herifin zoruna bak! Ne diye dırlanıp duryorsun. Sing Singde sesin çıkmı - yordu!!! demesin mi7? Hemen üstüne atıldım. Kavgamız uzun sürmedi Patron gelip bizi ayır- dı. Kavgamızın sebebini işitince dö - nüp bana: Jak; kâğıtlarını göster bakayım! dedi, Kâğıtlarımı ona verdim, Yazı - hanesine döndü; polise telefon etti - ğini işittim. Odadan çıkınca, kâğıt - larımı geri yererek: — Allahısmarladık Jak.. Artık se- ni burada tutamam! — deyince aklım başımdan gidiyordu: — Fakat ben burada iyi çalışıyor - dum!... Sözümü kısa kesti! — Münakaşaya hiç lüzum yak, Jak... Ben burada hapishaneden çık- mış adamları — çalıştırmam! Bundan haşka hüriyetini de benden gizlemiş - tin,, bunun üzerine ben de: Gizlememiş olsaydım beni işe alır - mıydınız? dedim ama, o hiç cevap ver- meksizin paramı gidip almamı için e- lime bir tediye pusulası verdi. Çıkıp giderken, bütün — fabrika arkamdan kıs kıs gülüyordu. İşte hep böyle oluyor. Bir adamın Sing Singden çıkma olduğunu nasıl öğreniyorlar bilmem, fakat öğreniyor- lar işte... Demek ki Sing Sing insanın sırtına ıslak bir gömlek yapıştırıyor. Doktor sizi görmeğe geldim, çünkü... dedi ve sözünü kesti... — Haydi Jak; hiç çekinme söyle,, Sana yardım için elimden geleni ya - pacağım.... Haydil!... — Doktoör; yaman bir haldeyim., İş yok, para yok, umut yok.. Sing Sing"- den çıkma arkadaşlar buldum. Bunla- rın yaman plânları var. Muvaffak o- lursa hayatımızın sonuna kadar bizi Floridada yaştacak; — muvaffak ol - mazsa iskemlenin üstünde üc, beş da- kikaya kadar kuruluruz. Eğer bana yardım elinizi uzatmıyacak olursanız onlarla" birlikte yürüyeceğimi hisse - diyorum. Aman doktor aldanıyorsu - nuz; sizden para istemiyorum İş is - tiyorum iş., Ne iş olursa olsun yeter- ki bir Tokma ekmek paramı tedarik e- debileyim!.. Bu delikanlı münakaşa edilemiye - cek kadar doğru söylüyordu — bunula beraber onu denemek istedim. Cebim- den çıkardığım yirmi doları kendisine uzattım. Kat'iyyen reddetti.: — Hayır doktor hayır. İstediğim bu değil. Çok teşekkür ederim. Bana ha- pishaneden bahsedilmiyecek bir iş lâ- zım, Bunu istiyorum. Yoruldum; çok yorgunun doktor. Eğer mukavemet i- çin kimse bana yardım etmiyecek o- lursa, arkadaşlarla birlikte sürükle - nip gideceğim.. Ne yaptığımdan size ne? Yalnız şu kadarını söyliyeceğim: Jakı kurtar - dım. Buğgün Jak oldukça zengin bir a- damdır. İşi müsaade ettikçe sık sık bana gelir; fakat hapishane işine da- ir aramızda bir tek söz geçmez. Eğer iyi bir kapıyı çalmak düşüncesi aklı- na gelmeseydi; çoktan öteki dünyayı boylamış olacaktı. Herhalde söylediği çete ile birleşecek ve yolun sonunda Florida plâjlarını değil ölüm iskem - lesini bulacaktı. Hapishanenin bir ata — sözü var- dir: “Gelmesi lâzım - olanlar muhakkak buraya — düşerler,,; bun- dan — başka bir söz — daha vardır: “Bir kere doğru yoldan çık - tın mı, artık bir daha dönemezsin,,. Fakat bu sözler ne mutlu ki çok defalar doğru çıkmıyor. Bununla be- raber yüzde elli doğruluğunu kabul edebiliriz. Bu yüzde elli nisbet te ken- disini namuslu sayan insanların yü- zünden oluyor. ' İşte Sing Sing üstüne olan sözle - rim burada bitti , r. FB v SON . HABER — Akşam Postası Enbüyük casus teşkilâtı reisi anlatıyor: Babil kulesi efsanesi - Dünyanın şimdiki vaziyetine çok — Buna rağmen uyuşturucu maddelerin ticareti gibi kalpazan lık da devam edip gidiyor değil mifi. Sir Bazil benim sözlerimi hiç i- şitmemiş gibi kendi kendine söy- leniyordu: — Evet raporlar çok güzel ya - zılmıştı; mükemmel raporlardı on lar doğrusu!... Gene alaylı alaylı gülerek: — Görüyorum ki sabırsızlanı - yorsunuz; sorgunuzu başka bir bi- çimde sormağa hazırlanıyorsu - nuz... Ne demiştiniz? “Dünya u - luslarının sonsuz barışa erişecek- lerine inanıyor musunuz?,, Fakat benim söyliyeceğim mütevazı dü- şüncemin ne ehemmiyeti olabilir ki?... En yüksek mukadderatı kur muş olan Tanrının tâ kendisi değil midir? Entelicens Servisin şefi bana burada dini efsanelerden birini anlatmağa başladı: — O günlerde bütün yeryüzün- de bir tek dil, bir tek söz vardı. Nuhun ailesi biribiriyle şöyle söz- leşti: “Gelin bir şehir, bir de kule ku- ralım; kuülenin tepsei göklere var- sın; oradan korku tılsımını kapa- İrm ki, oğullarımız ve nesillerimiz yeryüzüne dağılmasım...,, Büunun üzerine Tanrı yere nidi ve kuleyi gördü, sonra da kendi kendine dedi ki: “Şunlara bak hele; bunlar bir tek dil konuşan bir tek ulus oldu- lar, Hem de Tanrıya karşı kibir ve azametle çalışmağa başladılar. Tasarladıkları işi gerçekleştirme- lerine hiçbir şey engel olamıya - cak; haydi aşağıya inelim de. bun ların artık biribirlerini anlıyama- maları için dillerini karıştıralım.., İşte bunun üzerine dünya ulus- larının kendi kanlarını dökmesi için silâhlanma yasası indi... Ben bu masalda Tanrı mertebesine çık mak istiyen insanların çılgınlığı için iyi düzülmüş bir temsil görü- yorum... Silâh — hem savaşa, hem barışa; insan oğullarının kötülü - ğünü kökünden kazımağa olduğu kadar onun iyi bir varlığma; çalı- şıp çaablamalarını mükâfatlan - dırmağa yahut bunları mahvet - meğe yarar... Tufandan kurtulan Nuhun oğulları Babil ve Nineva- da kan selleri akıttılar; bir kristal parçalar gibi o medeniyeti kırdı - lar; bizim de 1914 de yaptığımız gibi Irakı altüst ettiler... Ne yapa- Irm Babilin mukadderatı böyley - miş!... : Bundan birkaç ay evvel Başba- kan Adolf Hitler, o kadar entri - ka, o kadar kızgınlık ve pazarlık- la başarılabilen ve ırmaklar dolu- su insan kanı temsil eden Versay barış muahe:lesini parçalayıver - di... Böylece sanki hiç olmamış, hiç yokmuş, sadece bir hayalmiş gibi tarihin bu sayıfası bir tek vu- ruşla çevrildi. Şimdi bembeyaz ve yazısız bir sayıfa karşısındayız. Sir Bazil derin bir düşünceye dalmış gibi sustu. Bu sessizliğe ben de saygı gösterdiğimden uzun zaman sesimi cıkarmadım. Sonra dilimin ucuna gelen sorguyu söy- leyivermekten kendimi alama - uyan bir: misal olabilir ! — 1914 - 1918 facialarını bir | bütün yakıcı yıkıcı bir hal alacak imparator, bir kral, bir devlet şefi kadar yakından yakına takip et - miş olan «e o acıklı günlerin içyü- zünü herkesten iyi bilen sizin gibi bir zate: İmsanlara barış ve kar - deşlik beşareti yükletilecek' olursa, ne dersiniz? Yaşlı adam sanki “neye ya - rar?,, demek istiyormuş gibi bir i- şaret yaparak beni susturdu.Uzun zaman mütercı'dd_it davrandığını gördüm, Sonra' da alçak bir sesle söze başladı: | Ş — Onlara derim ki: “Yetmiş üç yaşında bir ihtiyarım; talih be- ni insanların hilelerini kırmağa; onlarda doğan kin ve nefret deha- larını haber almağa, bu kinin or- taya attığı bütün azapları görme - ğe memur etti... Bana yükletilecek müjdecilik sözlerine ,başlarken on lara sorarım: İ “İnsanların bu facimyı, hele i - lerlemiş olan fen dolayısiyle büs - vermek vazifesi | bir felâketi tekrar görmeğe ta - B hammülleri var mıdır? Binlerce j kıtal ve harabinin meyvesiz ve boş birer ders halinde kalması mümkün müdür?,, İhtiyar burada yorulmuş gibi | durakladı, sonra aynı yavaş sesle devam etti: — İşte Entelicens Servisin uzun zaman yaptığım en büyük şefli - ginden bende kalan ders budur... Burada tekrar — umutsuzluğu gösteren bir işaret yaparak: — Fakat benim söylevim kime ve neye yarıyabilir ki?... dedi. En büyük tanrisel bir sesi kendileri - ne “biribirinizi sevin,, dediği hal- de buna aldırış etmiyen insanlara benim cılız sesimin ne tesiri olabi- lir?,, ' ' İşte Sir Bazil Tomson'un hatı « ralarının bir kısmı böylece bitti. | —SON— Bezden sandalla seyyahat Amerikalı bir kadın, resimde gördüğünüz, bezden yapılmış “Ka- no,, ile Amerika sahillerinde 525 mil mesafe katederek bir rekos kır- uww F ei a ae CA N KN P » mıştır. k h sae 4 vağ b | 1936 olimpiyatlarını 250,000 kişi seyredebilecek 1936 da Almanyada yapılacak ölim piyatlara Hitlerciler büyük bir hızla hazırlanmaktadırlar. Resmimiz, yapıt lan stadın bir parçacığını göslermek- tedir. Alman stadında, olimpiyat yarış larını 250 bin kişi seyrecektir. n da Ban | “ ERN d YA _kı İ : ü , Hi GAld b * â h _Ih oe j & ;;