memenin. im Yazan: KADIRCAN KAFLI voŞ il büyücek bir kısmı Türk idi. Cezayir, Trablus ve A nadolu kıyılarından alınarak ora lara zincirlenmişlerdi. Kızıl Kadırganın onları kova- ladığını bir aralık duydular Za ten kurtuluş için, bulundukları ge minin bir Türk gemisiyle çaruış. masından başka çare yoktu. O za Man aralarında birleşerek gardi Yanlara saldırmayı, o ölseler bile Türk gemişinin önünden çabuk w zaklaşmamak i için kürek çekme meyi tasarlamış! ardı. — Bizi kovalıyan Kızıl Kadır. $a imiş... — Sahi mi? Hüsmen Reis ha!... Kim söyledi. — Şimdi kulağımla duydum Vardiyan başı gardiyanlara söylü Yordu. Onların gözlerini korkutu- Yor da, aklınca bizi daha hızlı ça İlitırtacak... — Biz ha!... Geçmiş ola artık!. Ben küreği bırakıyorum. — Küreği hırakma !... s.bi görün, fakat çekme... 5 Ne olursa olsun, doğrusu sab res kalmadı artıkl... Biş gardiyan kızgın bir sesle ho- urdandı: — Çek!... Çek diyorum küreği.. : Cevap yok. Gardiyan bir saniye ile beklemedi. Sığır kuyruğundan yapılmış o lan kalın kırbaç, kürekçinin omuz larında şakladı. Boydan boya mosmor bir çizgi sonra kızıllık ve patlıyan derider drrari sızan kan... — Vurma... Vurma diyorum sana... Kırbaç bir iki defa daha saki» Yınca yanı başındaki başka bir de likanlı dayanamadı. Böyle bağır. dı. Fakat ona verilen cevap da kır. ge onun sırtında şaklaması ol- tu, « Çeker gi Şimdi kürekçilerin Türk olan lar; dişlerini gıcirdatıyorlar. küf- rediyorlar, küreklerin topaçlarını »rakıyorlardı. Diğer Türk olmıyan kürekçiler de artik bu hayattan usanmışlardı | kat nede olsa, eğer Hüsmen| veis onlara in kurtulacak değillerdi ki... Bu sefer onun ge: Misine bağlanacaklardı. Hattâ timdi bulundukları gemi batarsa ndileri de denizin dibini boylar lardı, Bu geminin batmaması için de Türk gemisinden kurtulmak ve uzaklaşmak gerekti. Zaten onlar bu korkunç kırbaç de in da hiç göze alamıyorlar N Türk kürekçiler, kollarını kü - erden çekerek baş kaldırın -| Sa, ortalık karıştı. inden başka birini de kr- bacla çlamak i istiyen gardiyan, bir tek mede on adım ileriye Sarlataldış ve kafası patladı. İğ vee a ci ye son sözle “e Forsa bu sırada gardiyanın kır. bacını da elinden kapmıştı. Şimdi onu, üstüne gelenlere, bir şemşek hızıyla sallıyor, kimseyi yanıns yaklaştırmıyordu. ? Zabitler geminin birdenbire pek yavaşladığını, küreklerden ço- ğunun durduğunu görünce aşağı indiler. Şimdi orada bayağı bir savaş vardı: Türk esirleri zincirlerini şakır datıyorlar, kürekleri ıskarmozla - rından çıkararak bier koca mah muz gibi gardiyan ve zabitlere karşi kullanıyorlardı. Şurada birisi kalbine saplanan bir kılıcın altında can veriyor, o- rada başkası, kafası bir balta ile kırılarak öldürülüyordu. İspan yollar hiç acımadan, bakmadan. bu zavallı esirleri birer birer öl - dürüyorlardı. Bir kısmı artık bu işin sonu iyi olmıyacağını kestirmiş olmalı lar ki küreklere yapışmışlar. çek- meğe başlamışlardı. — rada bir top seşi havayı İn- etti, — Kızıl Kadırga ateş etti. — Bu kadar yaklaştı mı? Ai rin erek arıya fırladı. Sahiden “Kızıl Kadırga, İspanyol gemisine iyice yaklaşmıştı. Birinci gülle boşa gitmişti amma, işte prova topların dan ikincisini de ateşledi. Bir alev... Bir duman... Ikinci kaptan Merkando, kaçın: sı defa olarak haykırıyordu: — Marki Fernandoya haber ve mediniz mi? Aptallar... Çabuk... Genç bir zabit koşarak geldi: — Ne zamandanberi kapısını! vuruyorum... Beni koyuyor... Bu radan gidin, diyor. Merkando ne güne duruyor?... ; — Ona ne söyledin aptal? — Senin onu çağrıdığını söyle: dim. — Görmüyor muşun, düşman yaklaştı ve ateş ediyor. Batıyoruz desene... ye İkinci kaptan kılıçnın tersiyle genç zabitin kafasına vurdu O ve haykırdı: P — Pariyola!... Sen git... Kızıl Kadırga rampa yapıyor.. » Yetiş di. ye bağır... Çabuk... Pariyola koşarak uzaklaştı. Ayni zamanda İspanyol gemisi nin kıç kasarası altındaki toplar. dan dördü birden yaman bir ateş açtı. Geminin arkası, beyaz bir du- man içinde kaldı. Kızıl Kadırga üçüncü topunu atmıştı. ? Bu iki ateş hemen hemen ayn: İ saniyede olmuştu. Merkando Kızıl Kadırganın pro vasının parçalandığını görmek i çin kıç kasaranın en yüksek nok - tasma fırladı. Fakat kendi topla rının bol dumanı, önünü kapa - mıştır. Bir şey göremedi. Halbuk' kendi gemisinin iskele tarafında bir çztırdı oldu. iyi Fernandonun kamarasına ş, kendisine haber ver: Batıyoruz! Bir çatırdı..” Arka arkaya birçok kuru ağaç iarın fırlryarak devrilmesini andı: ran bir gürültü... Küreklerin topaçları forsaların ellerinden aşağı sarktı. Çoğu da orta yerlerinden kırılmıştı. Kır ian ve asıl denizi iterek gemiyi yürütmeğe yarıyan geniş parçalar dalgaların arasında yüzmeğe baş- 'adı. İspanyol gemisinin iskele tara- fı hemen hemen küreksiz kalmış tı. Kanadının teki kırılan ve düşen bir kuş gibi yan döndü. Sakar bir gidişle sola döndü: — Eyvah... Şimdi ne yapaca - ğa? © Aşağıda Paryola, kamaranın ka pışını kılıcının sapıyla vuruyor kıracak gibi oluyor ve haykrıyor- du: — Batıyoruz Don Fernando... Kızıl Kadırga rampa yapıyor... Pariyola ayni zamanda kulağı nı kapıya dayadı ve dinledi. Oradan döğüşmeler, homurda. onışlar, bir şeylerin atılmasından, doğan sesler geliyordu. Fernandonun sık sık ve bir bo- ğa gibi soluk alışları, küfürleri duyuluyordu. Bir an bu sesler kesildi. Kamara kapısı hızla açıldı. Kulağını dayamış olan Pariyo- la kamaranın içine doğru yıkıldı. Fernando: — Ne söylüyorsun aptal... Bura. da beni... N Diye bağırdı. Fakat daha çok #öyliyemedi.. Tırmık ve kan sizıntıları içinde olan yüzünü güverteye çıkılan merdivene doğru çevirdi. Yer yer yırtılmış olan elbisesini düzeltme ğe bile yakit bulamadan © dışarı çıktı. Kapıyı kapadı ve kilitledi. İleri atıldı. Kılıcını çekti. Yukar fırladı. Oradan haykırdı: — Pariyola!.. — Buyur!... — O kız bir yere gitmeşin!.. Kapıda bekle... Senden isterim... Pariyola kızmıştı. Bu emre bas eğdi ve kapıyı çekerek orada bek lemeğe başladı. — Asıl aplal kendisi... Herkes can derdine düşmüşken, ç © kız ac dında dolaşıyor». Diye homurdandı. Fernando kıç kasaraya çıktığı zaman orada Merkandoyu gördü — Ne var?... Kızıl Kadırga ne- rede? Hani gemi batıyordu? Kızmıştı. İkinçi kaptanın yalan söylediği. ni görmüştü. O, hiç şüphesiz bu yalanı, Fer- nandonun çabuk davranması için sölemişti. Fakat Fernando bütücç emeklerinin yemişini yiyeceği şu sırada böyle bir yalanla rabatsız edilmesine 'dayanamıyordu (Devamı var) Nakieden: (Hatice Süreyya) ralandı, zenci hn İ Dünya güzelinin peşinde... Fahranname adlı eski Farisi tarih romanından aunmıstır Ferruh, ölüm derecesinde ya- No.34 aydudun adam- ları ise, Humanın üzerine at sürerek onu yakaladılar, esir ettiler... Yürekleri kan ağlıyordu. Hur: rem gibi bir arkadaşı, bir çan yol daşını kaybetmek, doğrusu, daya: nılmaz, acılardandı, Fakat neyle- şi Hümanın hakkı vardı. Ölen: le ölünmezdi!... Birkaç gün yol aldılar... Artık, takip edilmek korkuları kalmamıştı. Zira, arkadaki ordu- lar, buralara kadar gelemezdi. Fakat, felâketler birer birer gelmezmiş, derler... Gelince, hep: si de ardarda sökün edermiş... Bu sefer de öyle oldu! Bir sabah, iderlerken, uzakta bir kale gördü! » Çok geçmeden kalenin kapından üç atlı çıkarak Yem doğru yürüdüler, een, anla gelişinde bir üşmanlık İduğunu anlıyarak: — Durun! “diye haykırdı. — Siz durun ve teslim olun... — Biz asla teslim olmayız... — Haliniz harap olur, karıs- mayız.. Hüma ile sevgilisi, dikkatle ba- kınca, bu üç kişinin zenci oldukla. rını anlamakta güçlük çekmedi. Dişlerinden tırnaklarına kadar si- lâhlıydılar — Niçin teşlim olmamızı isti - yorsunuz?... Yolumuzu kesmeniz - de sebep ne?... N — İzahat vermeğe mecbur de - giliz... Teslim olun... Bu kale, Zengi isminde bir zen- ci haydudun, maiyetiyle birlikte zaptederek yol kesicilik ettikleri kaleydi. Çoklanberi kervan soya- mamışlardı. Çünkü kötü şöhret. lerini duyanlar, olamıyacak yol. İardan gitmeği, bunlarm şerrine mamağı tercih ediyorlardı. ış olan haydutlar. iki kişiyi görünce, aç kurtlar gibi sal dıraçaklardı. Zengi Bey, üç ada: ma, gelenleri esir almasını çcmret mişti. Fakat, üç adam, karşılarmda- yorgundu. Bunlarınki ise, sapa sağlamdı. Hem, ormanda sevgi- lisini bularak kaçmak nasıl kabil olurdu? Her halde arkadan yeti» şirlerdi. — Her ne olursa olsun. diyerek silâha davrandı. Oklar, işledi. Ferruh, birçok yerlerinden yaralandı. Fakat, kah- ramança döğüştü. Haydutlardan bir iki tanesini daha öldürdü. Bir kaç da yaraladı. Neredeyse ele düşmek raddele- rine gelmişti. Bereket versin ki, oklardan bir kaçı Zengi Beyin tehi- likeli yerlerine isabet etti, (o baş haydudun vücudundan oluk gibi kanlar boşandı. Maiyeti, onun öleceğini. Dim. yattaki pirince giderken evdeki bulgurdan da olacaklarını anladı- lar. Ferruhu bırakarak, kendi dert İerine düştüler. Şehzade de, bu fırsattan istifa. de ederek, atını ormana doğru sürdü. Fakat, onun da yarasından kan- lar akıyordu. Tahammülü kalma- dı... Sendeledi... Ormanın içine kadar varmışken, daha ileri gide- medi... Sevgilisini bulamadni:©. rada, bir yere baygın bir halde yr ğildi. Hümaya gelince, elli a ğaçlar arasında bir hayli bekle. mişti. Sonra, meydana çıkmış, o nu aramağa gitmişti. Bu aralık, Zenginin adamları onu uzaktan gördüler. Üzerine at sürdüler. Et rafımı çevirip kendisini yakaladı. lar. Bera var) Rİ — a — HABER © gi kinin serkeştlik ettiğini görünce, | & silâhları çektiler... Ferruh ile Hü- manın üzerine yürüdüler. Ferruh: — Hiç korkma... Uzağa doğru sür. Beni ormanın içinde bekle|.. diye kğ tenbih ettikten son- i itti, hay in kalbine saplan Şemşek şöpnizi ok da, ikinci hay. den deldi ve sere yuvarladı. Üçüncü adam, güçlükle canını le atılan ikinci kurtararak, kendini kaleye doğru) ' attı. Kale mazgallarından bu küçük muharebeyi seyreden Zensi Bey. zaten, bu düşmanın yaman adam olduğunu anlamış, ona, yirmi i beş, otuz kişilik maiyetiyle karşı sık. mağa hazırlanmıştı. Nitekim beş on dakika sonra kale kapışından bir huruç hareke. ti görüldü. Ferruh, kaçmanın imkânı o! udu sol gözün-| | HABER AKŞAM POSTASI 1 İDARE EVİ (| istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresk İSTANBUL HABER i| Teleron Yazı: 23872 idare: 24376 | © “ABONE ŞARTLARI “ “xi Takiye * “Edebi 1 senelik 14Ç0Mr. 270046. “ayum 730 İlam mez İLAN TARİFESİ Ticaret İlânlarının satırı 12, Resmi iânların 10 kuruştur P Sahibi ve Nejriyal Müdürü; ” Hasan Raşim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası 1450 890 309 Ü KUPON 217 14:8-935 madığını avladı. Zira kendi atı) esi