14 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HABER —- Akşam Postası i* AĞUSTOS — 1935 — O Körl Gözleri açık olanlarla Rekabet ettikleri işler Zabıt kâtipliği ve masajcılıkta goren ınsanları geçıyorlar “— Zavallının gözleri görmüyor!,, : & 4 D * * . . Böyle bir şey söylemek acaba nerden geliyor? Kendi gözümüz gördüğü için ve körlüğün ne feci olabileceğini düşüne- rek bir “Gözleri görmiyen,, insanla kar- şılaştığımız vakit böyle diyoruz. Fakat bu adam niçin zavâllıdır? Görmüyor da ondan. “zavallılık,, sezdikten sonra, işte körler için saadet| Görmemenin olduğunu başgösteriyor demektir. Gözleri gören insanlar, onlara karşı bir merhamet, bir yardım hissi duyu- yor. Fakat bu duygu yerinde sayan bir | duygudur. Bunun harekete geçmesi, bir tatbik sahası bulması ise, körlerin hakiki sevincidir. Onları, cemiyete ger- çekten yarar ve kendi varlıklarını — ra- hatça devam ettirir bir hale kaymak lâ- zımdır. Geçenlerde memleketimiz: gelen ve Amerikanın “Deniz feneri,, isimli bir körler kurumu hakkında bize izahat ve- ren Âmerikalı iyilik severler, o memle- ketteki faaliyeti anlattılar... Körler, İngilterede mekteplerde ye- tiştirilir. Bazı iyilik severlerin teşkilât- larında işe yarar bir hale konur. O ka- Kör bir mütehassıs elektrik tedavisi yapıyor dar ki, bazı işleri, gözleri açık onlardan — bunlâra, “Bakar kör,, mü ne der- ler!? — daha iyi yaptıklarını bile iddia edenler bulunmuştur. Tabiatiyle, gözleri görmiyen insan- ların, görenler gibi her türlü imkânları haiz olduğu ileri sürülemez. görmemek hâdisesi, insanların başına gelebilecek en büyük felâketlerden biri olduğu muhak haktır. Ve bu her zaman için böyle- dir. Fakat, buna tağmen, körlerin bazı yerlerde gözleri açık olanlara küçük bir üstünlüğü görülüyor. İngilterenin “Ulusal, körler enstitü- sü,, nde körlere masaj yapmağı öğret- mek için yeni bir klinik açılmıştır. Gözleri görmiyen kadın ve erkek bura- ya getirilir. Buradan yetişen kör masajçılardan bir çoğu, o kadar iyi yetişmişler ve çok ye- tişmişlerdir ki, hastanelere ve hususi ba- kım evlerine dağıtılmışlardır. Ve oralar- da muvaffakiyetle çalışıyorlar. Gözleri görmiyen insanlarda çok iler- lemiş olan temas hassasesi dolayısile bun- larım masaj yaptıkları vücuda dokunuş-|, ları fevkalâde hisli ve çok defa gözleri erin Bir kör ma- sajcıya ana- tomi dersve- riliyor (solda Gözleri gürmiyen- lerin örgü örmesine bir makine ( aşağıda ) gören masajçılardan daha muvaffakiyet- lidir. Bu suretle, körler, kendilerine “za- vallı,, dediğimiz körler, herkesin yaptığ: işlerden çoğunu yapabileceklerini gös - terdikleri gibi, bazı işlerde gözleri gö - ren cinsdaşlarından üstün bile çıkacak - larını anlatmaktadırlar. Bakın kör kız ve erkeklerin üstün - lük gösterdiği bir işi daha gösterelim: Üç gün, amma üç gün fasılasızca, ay- ni yerde, ayni insanlardan aşağı yukarı ayni mevzu etrafında sürüp giden bü- yük bir konferans... Burada gelişi güzel bir zabıt kâtibi çabuk sıkılabilir. Bu vaziyetlerde esa- sen her biri nöbetleşe ve birkaç saat ça- lışır. Bununla beraber, bu işi kör ste- noğraf kızlar, muvaffakiyetle — ve hiç yeis duymadan başarmışlardır. Ticaret hayatında gene bu kızlar, ön- lerindeki güçlükleri ve iktidarsızlık de- nen şeyi öyle yenmişlerdir ki, gözleri görenlerle rekabet dahi edetbiliyorlar. Tabii bunların kendilerine göre ve gayet basit bir hale getirilmiş yazı ma - kineleri vardır. lar, sonradan bildiğimiz imlâya çevrili - yor ve hemen hiç yanlışsız oldukları gö- Onların aldıkları not - rülüyor. Londra şehir meclisinde dört «ör kız çalışmaktadır. Diğer kör kızlar, sağlık va iş bakanlıklarında iş görüyor. Kör - ler, büyük Londra mağazalarından bir ti i g yarıyan basi | temle başladığımız bu yeni kış eğ- ÇiNGENELER ARASINDA ) Hayattan anmmuş Hhakiki bir macera No 41 —-w Yazan: Osman Cemal Kaygşısız Alafranga da bâzı Şeyler çalıyor ki doğrusu ben bayıldım. En aziz arkadaşlarım bile daha birkaç ay önce bu yüzden bana darılıp kaçtılar. Şimdi Etem de olmasaydı ben bu yağmurlu, fır - tınalı, kasvetli kışı kiminle ve na- sıl geçirebilirdim... Hem, ne yalan söyliyeyim E - lenceleri bana yavaş yavaş Nazlı- yı da Gülizarı da unutturuyor gi - bi... » & & Dün gece Ayyansarayın en meş hur, en gözde klarnetçisi İnce Mehmetle onun çifte naracısı Kahramanı alıp Balattaki Selâtin meyhanelerden birine gittik... Lâ- kin İnce Mehmet klarnet çalmak- ta cidden çok usta bir adam... Ben İstanbulda bu kadar klâr - | net dinledim; fakat, bunun kadar kıvrak, oynak, şakrak çalanına rastlamadım... Kabası, tizinden, tizi kabasından daha mükemmel.. Sonra herifin çifte tellisi çifte tel- li değil, âdeta bin nağme meşhe - ri... Üstelik alafranga da bazı şey- ler çalıyor ki doğrusu ben bayıl - dım, Hattâ kemanım yanımda ol - duğu için dün akşam İnce Meh - metle ve onun çifte naracısı meş - hur Kahramanla. - birlikte birkaç marş, polka, vals, kadril, mazurka çaldık; koskoca Selâtin meyhane- yi dolduran halk şaşırdılar, kaldı- lar ve bize parmaklarını ısırdılar. Klarnetçi İnce Mehmet kadar o - nun naracısi Kahraman da çok usta... Herifçi oğlu bildiğimiz o çifte nara ile âdeta davul trampet çalryor ve masanın üzerine koydu ğu boş bir su bardağı ile de arada bir orkestra zili nağmeleri yapı - yor. İnce Mehmetle bir daha bu - luşursam kendisine kemanla alaf- ranga bazı güzel şeyler geçece - ğim... Ne yazık ki böyle istidatlar bir- takım alaturka pestenkerani şar - kılar, keriz havaları, çifte telliler arasında ziyan sebil olup gidiyor- lar. » *& *& Evvelisi gün akşama doğru yi- ne ayni meyhanede Yenikapılı Reha bey isminde yaşlıca bir zat- la buluştuk... Sizden iyi olmasım, Kör dakfilolar çok az yanlışsız yazı yYazahilmektedirler çoğunda çalıştırılmaktadır. Kör kızların seve seve çalıştığı ve gözleri gören “:>i-cre üstünlük çösterdi-| i yerler, sabun paketi sarmak ve oyun- cak yapma işleridir. Bugün körlere başlıca bir tahsil veril: mektedir. İlk iş, tabiatiyle, körlerin ya- pamadığı şeyleri öğrenmesi, yani ikti. darsızlığını tanıması, sonra bunu yen- meğe çalışmasıdır. Körlerin lâmba direklerime çarptık- larını görmezsiniz. Ustalıkla yürümek, dolaşmak hususunda hususi dersler alır- Yedi yaşında iken kör çocuklar kör m.'Sebine verilirler. Buradaki tahsil, Hi her hangi diğer ilk mektepteki gibidir. Ancak yazı, “Braille,, denilen kabartma nevindendir... Ve jimnastik proğramı biraz tadil edilmiştir... Körler, meslekler için de hazırlan - maktadır. Meselâ, bizim kullandığımız yazı da kendilerine öğretilmektedir. Çün- kü meselâ avukat olurlarsa mukaveleler imza edebilmelidirler. Öyle düşünülüyor ki, gelecek on beş yirmi yıl içinde gözleri gören insanlar- la birlikte körler de birçok meslek sahi- bi olacak ve adetâ rekabet edeceklerdir. İngilterede gözleri görmiyen epey adliye mensubu vardır. Birçok körlere rütbeler verilmiştir. Teşhis, ve ameliyattaki güçlükler, körlere tıb mesleğine girmeğe mani ol- makta ise de kör ve muvaffakiyetli bir perhiz mütehassısı görülmüştür. Piyano akort edebiliyorlar. Ve bun- da gözleri görenleri de geçmektedirler, Körler müzik öğrenebiliyor.. Ve ken- dileri için her gün icat edilmekte olan yeni bir âlet, körler için istikbali daha “aydınlatıyor,, denebilir. &* /|-diğimiz halde hesap görürken ba- çok hoşsohbet, çok tatlı dilli, çok cana yakın bir adam... Anlaşılan vaktü hali de yerin- de olmalı ki gece yarılarına kadar mükemmel bir incesaz takımıyla yiyip içip dört başı bayındır eğlen na on para verdirtmedi... Reha Beyle önümüzdeki per - şembe akşamı gene aynı yerde buluşacağız... Lâkin evvelisi ge - ceki incesaz da hiç yabana atılır şey değildi... Fakat ne yapayım ki alaturka bana pek o kadar sarma- dığı için saz ne kadar güzel olur- sa olsun gene beni sıkıyor. Sıkıyor amma, galiba bu gidişle günün bi- rinde ben de ona alışacağım... Çünkü her gittiğim yere belki i- şime yarıyacak birşeyler bulur, kemanla onu geçer, sonra notaya alırım diye kemanımı da birlikte götürdüğüm için buluştuğumuz ih- Yollarda ip satan çingene kadınlarından birkaç tip vanlar ara sıra kemanla bana da yalan yanlış bir iki taksim ettiri- yor ve beni boyuna alaturkacılığa teşvik ediyorlar. MA GA Yenikapılı Reha Bey vadetti; ilk fırsatta bana Sulukulede, Ay - vansarayda çcok parlak birer kıp- ti düğünü ile onların mektebe baş lanma alaylarını ve gene buralar- da yapılacak merasimli ve teşri - fatlı büyük çingene kayvgalarını bana seyrettirecek... Fakat bakı - yorum İstatıbulun calgıcı Çiganla- rı Reha Beyi pek seviyor; ona son derece saygı ve bağlılık gösteri - yorlar, Reha Bey de onlara çok sevgi gösteriyor ve çok ikramlar- da bulunuyor. Sonra Reha Beyle benim de dostluğum gittikçe artıyor. Hattâ öyle ki şimdi ara sıra Etemi ara - mızdan atlatarak Reha Beyle giz- li buluşup onun getirdiği ve be - nimle tanıştırdığı başka arkadaş - larla filân kendi kendimize âlem- ler yapıyoruz. Dahası var: Reha Bey kış ortasında bizim Topçuların — çekilmiyeceğinden dem vurarak benim de annemi kandırıp Cibali Yenikapısına ta - şınmamızı; kendisine yakın kom- şu olmamızı istiyor. Buna, benim de pek aklım yatmıyor değil am - ma, bakalım bunun için annem! kandırabilecek miyim? Dün gene cuma akşamı olduğ! için Reha Beyle Galatadaki bir#” hanelerden birinde buluştuk. V&" kıâ burada da mükemmel bir in* cesaz vardı amma, çalgıcıları" hepsi Reha Beyin tabirince bizim” kilerden! yani çingenelerden de* ğgildi. Sazın şefliğini yapan çok meşhur kemençeci Rumdu. Ka * nuncu Yahudiydi, —hanendeleri? ikisi de cami müezzinliğinden, y* hut tekke zakirliğinden hanende" liğe tornistan etmiş güzel ve güf sesli birer hafızdı. Kemancı Er * | meniydi, ve yalnız utçu ile klar * | netçi Reha Beyin bizimkiler dedi' ği Ayvansaraylrlardandı. Ancak her ikisinin de kılıkları, kıyafetle ri o kadar temiz, tirendaz, düz * | gün ve şıktı ki insanın bunlar$ çingene demesi için seksen şahit lâzımdı. Zaten artık böylelerin? çingene demek de doğru değildi: Bunlar tam manasiyle centilmen birer salon çalgıcılarıydı. Utçü ile klarnetçiye dikkat ettim *i .bunlar bu yaz, Bakırköyünde ba * na darılıp da hâlâ yüzüme bak* mıyan arkadaşımın eski mektef arkadaşları değil mi? Zavallı Re*' ha Bey, alaturka musikinin çılgıt bir tiryakisi olduğu için saz çalar" ken boyuna kendinden geçiyor; a* rada bir gözlerini — kapayıp eski dervişlerin kalbi dedikleri bir bi * çimde içinden gelen, fakat du * daklarından dışarıya çıkamıyar iniltiye benzer bir sesle onlara i$” tirâk ediyor ve gene ikide bir yu* varladığı rakılara — ahları, oflar! meze yapıyordu. Dün akşam Reha Bey bana o* turduğumuz birahanede muharrif Ahmet Rasim Beyi de tanıttı, kö” şede bir iki arkadaşıyle ağır ağı! vakur, fakat pek babacan bir ta * vırla demlenmekte olan burundaf takma gözlüklü, kırçıl saçlı, kır * çıl ve pos bıyıklı, tiknaz — ve ç sevimli bir adamı göstererek: — İşte, dedi, bu, muharrir Ah* met Rasim Beydir. Kendisiyle he nüz muarefmeiz yok... Yok ammö: dikkat ediyorum, ikide bir yan * gözle bizim masayı süzüyor. İstef misin yarınki (Şehir mektuplıf', nda bizim masa aynen çıksın! Reha Bey, gene dün gece ban* orada Neyzen Tevfiği tanıttı. A * man yarabbim, o ne garip adaf “o... Tam manasiyle kalender, der” bederin biri... Yalnız o kadar #" ya? Aljzı insanla konuşurken gö?” leri başka âlemlerde başka şey * lerle meşgul gibi... Bakıyorsunuz, bazan ağzmd"' lâkırdı dirhemle değil de miska! * le çıkıyor, bazan da birşeye kızıP yumruğunu masaya vurarak: — Bana lüzumu yok gulun gulşemn de hepsinin yuf ervah' na! Diye bar bar bağırıyor. Göçzb' çingeneler zavallı Nazlı için gaptut yani sevdalı, âşık, W"qm ğ dalgın, hirçin, yanık, küskün, 15 diyorlardı; gelsinler de asıl gaptut nasıl olurmuş neyzen fikte görsünler! 4 DKÜ aait “(Devamı var) Tev

Bu sayıdan diğer sayfalar: