HABER — Akşam Postası —“Körlerin Gözleri açık olanlarla Rekabet ettikleri işler Zabıt kâtipliği ve masajçcılıkta gören lop Be'er Bir kör ma- salcıya ana- tomi dersve- riliyor (solda Gözleri görmiyen» terin örgü örmesine yarıyan basiti bir makine ( aşağıda ) No 41 —— En aziz arkadaşlarım bile daha | birkaç ay önce bu yüzden bana darılıp kaçtılar. Şimdi Etem de olmasaydı ben bu yağmurlu, fır - tınalı, kasvetli kışı kiminle ve na- sıl geçirebilirdim... Hem, ne yalan söyliyeyim E - | temle başladığımız bu yeni kış eğ- lenceleri bana yavaş yavaş Nazlı- Eval gözleri görmüy" ye Giy mke si vie Böyle bir şey söylemek acaba nerden geliyor? Kendi gözümüz gördüğü için ve körlüğün ne feci olabileceğini düşüne) rek bir “Gözleri görmiyen,, insanla <2) şılaştığımız vakit böyle diyoruz. ! Fakat bu adam niçin zavâllıdır? Görmüyor da ondan. “zavallılık,, sezdikten sonra, işte körler için saadet ça Remi olduğunu) gören masajçılardan daha muvaffakiyet: lidir. Bu suretle, körler, kendilerine “za- velkı,, dediğimiz körler, herkesin yaptığ: işlerden çoğunu yapabileceklerini gös - terdikleri gibi, bazı işlerde gözleri gö » ren cinsdaşlarından üstün bile çıkacak - larını anlatmaktadırlar. Balan kör koz ve erkeklerin üstün - lük gösterdiği bir işi daha gösterelim: başgösteriyor demektir. Gözleri gören insanlar, onlara karşı) bir merhamet, bir yardım hissi duyu- yor. Fakat bu duygu yerinde sayan bir duygudur. Bunun harekete geçmesi, bir tatbik sahası bulması ize, körlerin| halil, sevingidir. Onları, cemiyete ger- çekten yarar ve kendi varlıklarını ra- hatça devam etlirir bir hale koymak lâ- zımdır. Üç gün, amma üç gün fasılasızca, ay- ni yerde, ayni insanlardan aşağı yukarı ayni mevzu etrafında sütüp giden bü- yük bir konferans... Burada gelişi güzel bir zabıt kâtibi çabuk sıkılabilir. Bu vaziyetlerde esa- sen her biri nöbetleşe ve birkaç saat ça) lışır. Bununla beraber, bu işi kör ste-| noğraf kızlar, muvaffakiyetle ve hiç yeis duymadan başarmışlardır. Ticaret hayatında gene bu kızlar, ön- lerindeki güçlükleri ve iktidarsızlık de- nen şeyi öyle yenmişlerdir ki, gözleri görenlerle rekabet dahi edebiliyorlar. Tabii bunların kendilerine göre ve gayet basit bir hale getirilmiş yazı ma“ kineleri vardır. Onların aldıkları not - lar, sonradan bildiğimiz imlâya çevrili - yor ve bemen hiç yanlışsız oldukları gö- rülüyor, Londra şehir meclisinde dört ör kız! çalışmaktadır. Diğer kör kızlar, sağlık! v3 iş bakanlıklarında iş görüyor. Kör -| ler, büyük Londra mağazalarından bir Geçenlerde memleketimiz? gelen ve Amerikanm “Deniz feneri imli bir körler kurumu hakkında bize izahat ve: ren Amerikalı iyilik severler, o memle. ketteki faaliyeti anlattılar... Körler, İngilterede mekteplerde ye- tiştirilir. Bazı iyilik severlerin teşkilât- larmda işe yarar bir hale konur. O ka- Kür bir mütehassıs elektrik tedavisi yapıyor 'dar ki, bazı işleri, gözleri açık onlardan — bunlâra, “Bakar kör, mü ne der. ler!? — daha iyi yaptıklarını bile iddia edenler bulunmuştur. Tabintiyle, gözleri görmiyen insan. ların, görenler gibi her türlü imkânları haiz olduğu ileri sürülemez. görmemek! hâdisesi, insanların başına gelebilecek en| büyük: feliketlerden biri olduğu muhak haktır. Ve bu her zaman için böyle- dir. Fakat, buna rağmen, körlerin bazı yerlerde gözleri açık olanlara küçük bir üstünlüğü görülüyor. ç İngilterenin “Ulusal, körler enstitü. sü,, nde körlere masaj yapmağı öğret mek için yeni bir klinik açılmıştır. Gözleri görmiyen kadm ve erkek bura» ya getirilir. Buradan yetişen kör masajçılardan bir çoğu, o kadar iyi yetişmişler ve çok ye- tşmişlerdir ki, hastanelere ve hususi ba- kım evlerine dağıtılmışlardır. Ve oralar. da muvaffakiyetle çalışıyorlar, Gözleri görmiyen insanlarda çok iler- emiş olan temas hassasesi dolayısile bun- ların masaj yaptıkları vücuda dokunuş» ları fevkalâde hisli ve çok defa gözleri «a Kör daktilolar çok az yanlışsız yazı yazabilmektedirler çoğunda çalıştırılmaktadır. Kör kızlarım seve seve çalıştığı ve gözleri gören * <Üzre üstünlük gösterdi- i yerler, sabun paketi sarmak ve oyun- cak yapma işleridir. Bugün körlere başlıca bir tahsil veril. mektedir. İlk iş, tabiatiyle, körlerin ya- pamadığı şeyleri öğrenmesi, yeni ikt darsızlığını tanıması, sonra bunu yen- meğe çalışmasıdır. Körlerin lâmba direklerine çarptık- iarımı görmezsiniz, Ustalıkla yürümek, ez hususunda hususi dersler alır- Yedi yaşmda iken kör çocuklar kör v"Sebine verilirler. Buradaki tahsil, yı da Gülizarı da unutturuyor gi - İbi. *» » Dün gece Ayvansarayın en meş hur, en gözde klarnetçisi İnce Mehmetle onun çifte naracısı Kahramanı alıp Balattaki Selâtin meyhanelerden birine gittik... Lâ- kin İnce Mehmet klarnet çalmak- ta cidden çok usta bir adam... Ben İstanbulda bu kadar klâr - net dinledim; fakat, bunun kadar kıvrak, oynak, şekrak çalanma | tizinden, | rastlamadım... Kabası, tizi kabasından daha mükemmel. | Sonra herifin çifte tellisi çifte tel- li değil, âdeta bin nağme meşhe - ri... Üstelik alafranga da bazı şey- ler çalıyor ki doğrusu ben bayıl - dım. Hattâ kemanım yanımda ol « duğu için dün akşam İnce Meh - metle ve onün çifte naracısı meş » hur Kahramanla birlikte birkaç marş, polka, vals, kadril, mazurka çaldık; koskoca Selâtin meyhane- yi dolduran halk şaşırdılar, kaldı. lar ve bize parmaklarını ısırdılar. Klarnetçi İnce Mehmet kadar o - nun naracısı Kahraman da çok usta... Herifçi oğlu bildiğimiz o çifte nara ile âdeta davul trampet çalıyor ve masanın üzerine koydu ğu boş bir su bardağı ile de arada bir orkestra zili nağmeleri yapı - yor. İnce Mehmetle bir daha bu - luşursam kendisine kemanla alaf- ranga bazı güzel şeyler geçece - | ğim... Ne yazık ki böyle istidatlar bir- takım alaturka pesterkerani şar - kılar, keriz havaları, çifte telliler arasında ziyan sebil olup gidiyor- lar, Evvelisi gün akşama doğru yi- ne ayni meyhanede Yenikapılı Reha bey isminde yaşlıca bir zat- la buluştuk... Sizden iyi olmasın # İ her hangi diğer ilk mektepteki gibidir. Ancak yazı, “Braille, denilen kabartma nevindendir.. Ve jimnastik proğramı biraz tadil edilmiştir... Körler, meslekler için de hazırlan - maktadır. Meselâ, bizim kullandığımız yazı da kendilerine öğretilmektedir. Çün- kü meselâ avukat olurlarsa mukaveleler imza edebilmelidirler. Öyle düşünülüyor ki, gelecek on beş yirmi yıl içinde gözleri gören insanlar- la birlikte körler de birçok meslek sahi» bi olacak ve adetâ rekabet edeceklerdir. İngilterede gözleri görmiyen epey adliye mensubu vardır. Birçek körlere rütbeler verilmiştir. Teşhis, ve ameliyattaki güçlükler, körlere tıb mesleğine girmeğe mani ol- makta de kör ve muvaffakiyetli bir perhiz mütehassıs görülmüştür. Piyano akort edebiliyorlar. Ve bun- da gözleri görenleri de geçmektedirler, | Körler müzik öğrenebiliyor.. Ve ken- dileri için her gün icat edilmekte olan yeni bir âlet, körler için istikbali dahn “aydınlatıyor, denebilir. ge. çok hoşsohbet, çok tatlı dilli, çok cana yakm bir adam... Anlaşılan vaktü hali de yerin- de olmalı ki gece yarılarına kadar mükemmel bir incesaz takımıyla yiyip içip dört başı bayındır eğlen diğimiz halde hesap görürken ba- na on para verdirtmedi... Reha Beyle önümüzdeki per - şembe akşamı gene aynı yerde buluşacağız... Lâkin evvelisi ge - ceki incesaz da hiç yabana atılır şey değildi... Fakat ne yapayım ki alaturka bana pek o kadar sarma- dığı için saz ne kadar güzel olur- sa olsun gene beni sıkıyor. Sıkıyor ' A İ meniydi, ve yalnız utçu ile klar * amma, galiba bu gidişle günün bi- rinde ben de ona alışacağım.. Çünkü her gittiğim yere belki i- şime yarıyacak birşeyler bulur, kemanla ou geçer, sonra notaya alırım diye kemanımı da birlikte götürdüğüm için buluştuğumuz ih- z B Yollarda ip satan çingene kadınlarmdan birkaç tip vanlar ara sira kemanla bana da yalan yanlış bir iki taksim ettiri- yor ve beni boyuna alaturkacılığa teşvik ediydrlar. 5 Yenikapılı Reha Bey vadetti; ilk fırsatta bana Sulukulede, Ay - vansarayda çok parlak birer kıp- ti düğünü ile onların mektebe baş lanma alaylarını ve gene buralar. da yapılacak merasimli ve teşri - fatlı büyük çingene kavgalarını bana seyrettirecek... Fakat bakı - yorum İstanbulun çalgıcı Çigarla- rı Reha Beyi pek seviyor; ona son derece saygı ve bağlılık gösteri - yorlar, Reha Bey de onlara çok sevgi gösteriyor ve çok ikramlar: da bulunuyor. Sonra Reha Beyle benim de dostluğum gittikçe artıyor, Hattâ öyle ki şimdi ara sıra Etemi ara - mızdan atlatarak Reha Beyle giz- li buluşup onun getirdiği ve be - nimle tanıştırdığı başka arkadaş - larla filân kendi kendimize âlem- ler yapıyoruz. Dahası var: Reha Bey kış ortasında bizim Topçuların © çekilmiyeceğinden dem vurarak benimde annemi kandırıp Cibali Yenikapısma ta - şınmamızı; kendisine yakın kom- şu olmamızı istiyor. Buna, benim . de pek aklım yatmıyor değil am » ÇİNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız Alafranga da bâzı şeyler çalıyor ki doğrusu ben bayıldım. -bunlar bu yaz, Bakırköyünde ba * | bederin biri... Yalnız o kadar © AĞU STOS — 1985 ee ma, bakalım bunun için anne kardırabilecek miyim? Dün gene cuma akşamı olduğ" için Reha Beyle Galatadaki bir#" banelerden birinde buluştuk, V# kıâ burada da mükemmel bir in" cesaz vardı amma, çalgıcılarif hepsi Reha Beyin tabirince bizim" kilerden! yani çingenelerden de" ğildi. Sazın şefliğini yapan ç meşhur kemençeci Rumdu. Ka nuncu Yahudiydi, ohanendeleri" ikisi de cami müezzinliğinden, y#" hut tekke zakirliğinden hanend€ liğe tornistan etmiş güzel ve güf sesli birer hafızdı. Kemancı Er * netçi Reha Beyin bizimkiler dedi ği Ayvansaraylılardandı. Ancak her ikisinin de kılıkları, kıyafetl& ri o kadar temiz, tirendaz, düz” gün ve şıktı ki insanı bunlar çingene demesi için seksen şahit lâzımdı. Zaten artık böylelerin€ çingene demek de doğru değildi. Bunlar tam manasiyle centilme” birer salon çalgıcılarıydı. Utç ile klarnetçiye dikkat ettim Kİ na darılıp da hâlâ yüzüme bak” mıyan arkadaşımın eski mektef arkadaşları değil mi? Zavallı Re * ha Bey, alaturka musikinin gilgıt bir tiryakisi olduğu için saz çalar” ken boyuna kendinden geçiyor; 8 rada bir gözlerini (kapayıp e dervişlerin kalbi dedikleri bir bi * çimde içinden gelen, fakat du * daklarından dışarıya çıkamıyan iniltiye benzer bir sesle onlara if tirâk ediyor ve gene ikide bir yu" varladığı rakılara (o ahları, oflarf meze yapıyordu. Dün akşam Reha Bey bana © * turduğumuz birahanede muhartif Ahmet Rasim Beyi de tanıttı, kö şede bir iki arkadaşıyle ağır ağı” vakur, fakat pek babacan bir ta“ yırla demlenmekte olan burunda takma gözlüklü, kırçıl saçlı, kır * çıl ve pos bıyıklı, tıknaz o ve çi sevimli bir adamı göstererek: — İşte, dedi, bu, muharrir Ah” met Rasim Beydir. Kendisiyle h& nüz muarefmeiz yok... Yok amm dikkat ediyorum, ikide bir yan * gözle bizim masayı süzüyor. İst€' misin yarınki (Şehir mektuplar!) nda bizim masa aynen çıksın! Reha Bey, gene dün gece bar” orada Neyzen Tevfiği tanıttı. A“ man yarabbim, o ne garip ads” 0... Tam manasiyle kalender, d€” ya? Alizı insanla konuşurken gö” leri başka âlemlerde başka 467 * lerle meşgul gibi... Bakıyorsunuz, bazan ağzında" lâkırdı dirhemle değil de miskal * le çıkıyor, bazan da birşeye kt yumruğunu masaya vurarak: — Bana lüzumu yok gülün gülşenin de hepsinin yuf e: ei Diye bar bar bağırıyor. Güze çingeneler zavallı Nazlı için gaptut yani sevdalı, âşık, vursi dalgın, hırçın, yanık, küskün; iş diyorlardı; gelsinler de asıl gaptut nasıl olurmuş neyzen der fikte görsünler! i (Devamı a var)