13 AĞUSTOS — 18. G 25 yıl hapisanede kalari Mahpus Hatıralarını anlatıyor : 10 önüllü Mahaümlar, verilen ianeyi dışardaki açlara vermişler Hapishaneye bir & tabancayı nasıl #okabildiği bir türlü anlaşılamadı. Sekiz gün sonra da tıpış tıpış yü - Tüyerek ölüm sandalyesine uslu uslu oturdu. Boşa giden firar teşebbüsü o- Nan bütün enerjisini kırmıştı, Ölme - en evvel de bana itirafatta bulundu: >— Doktor iyi biliyorsunuz ki sizi ö)- dürmeği adam akıllı kurmuştum. Ni - sin benim deli olduğumu bir türlü bul etmediniz? Eğer firarda mu - Vaffak olabileceğimi kestirmeseydim, tizi muhakkak öldürecektim. Şansı - NIZ varmış! — Teşekkür ederim Şilli! İ — Bir şey değil!.. Hoşça kal doktor? Bir gün hapishanenin o avlusunda| Yaşlı bir mahpus yanıma £ sokularak! dostça bir tavırla bana sordu: — Bakın doktor, Sing Sing'in kapı- W üstünde bir levha eksik! Siz ceza dairesine müracaat ederek, iyi hisse- dilmiş birkaç sözün altın yazılarla hakkedilmesini istemelesiniz.Buradan fıktığımız da daima döner, bir dakika İN Şu kapı ile büyük mermer du - Vara bakarız. Azat edilmiş, hürriyete âvuşmuş mahpusun rumzolacak kü - Sük bir eimleyi okuması iyidir gibi ile bana,. Ben bu cümleyi buldum le.. — Haydi bana da söyle!. — Bilmen. ki söyliyeyim mi? ! Gök gözlerini o yüzüme dikti, Bir Müddet baktı, Kendine emniyet gel - MİŞ olacaktır ki; Kapının üstüne şu levhayı ass. Ür; e “*“ “Yakında kavuşuruz, dedi. dei, Mânen bitkin olan bu adam herhal! G kendi namına söz söylüyordu. Çün ,. Mipishane duvarları arasında n - an wadıya istirahat etmek için bu - Taya Kelişi sirinci defa değildi. Onu yordum, Eskidenberi kendi kendi- De hep; > Ben sebatın tam bir örneğiyim. Der dururdu. N Onun bu şakasında bence derin bir akikat vardı. Sing . Sing, eski konuklarının ek - Seriya dönüp dolaştıktan sonra gene Beldiklerini görmüştür. Bu eski bir talar sözünün gerçekliği | olduğunu geydena koyuyor: “Tilkinin dönüp olâştıktan sonra gideceği yer kürk - SÜ dükkânıdır... e Aşk randevusuna koşar gibi hür- Yete çıkam iki o mahpustan birisini, > her nedense gene hapishaneye ge- getiriyor, İYİ düşünen insanlar için üç hikâye Habaset ve kötülük ruhu, suçlula » » iliklerine işlemiş midir? N ima değil. Ekseriya o zavallı bir! “a m beşiğinde aksi talihle kucaklaş- i 19 ve sosyal mecburiyetlere boyun Va mi O öğrenememiştir. (Haydi! Er kendilerine size üç hâdise anlatayım; içi öz dolu üç küçük hakikat.. Belki bunlar size ne demek istediğimi izah edebilir. o | Hapishane idaresinin himaye ve i - daresi altmda mahpusların kurmuş olduğu yardım cemiyeti 1932 yılında ! birkaç yüz dolarlık bir iane ile kar -| şılaşmıştı. Geçen yıl bu para hapis - hanenin bütün mahpuslarına kışlık el biseler giydirilmesine tahsis olunmuş. tu. Bu sene bu para ile ne yapılacak - tı? Mahpuslar her teneffüste bir ara- ya gelerek hep bunu konuştular. A - ralarında çıkan o ihtilâflar gittikçe! şiddetlendi. Büyük avlu her defasında sanki bir parlâmento şeklini alıyordu. Bir gün bu tuhaf saylavlardan bi - risi sıralardan birinin üstüne çıktı; elile, koluyla işaretler yaparak gü - rültüyü susturduktan sonra: Raylar, size (o yapılacak bir tekli - fim var. Elimizde o paramız olduğu halde bunu ne yapacğımızı bilmiyo - ruz. Baylar, para İnsana en lüzumlu temin eder, biliyor musu -| Tiyecek satın alabilir. , her taraftan İtiraz ses - leri yükseldi. — Fakat bizlere yetecek kadar ye - mek veriyorlar. Burada beslenip gi - diyoruz işte! Adam, ortalığın yatışmasını bekle- di sonra da büyük bir sükünla: — Kalın kafalı adamlar; bu Yiyece- Zin sizin için olduğunu ( söylemedim. Evet burada beslenip gidiyoruz. Fa - kat-dışarda açlıktan-ölen işsizler var. | Bunun ne demek olduğumü'ğtaba içir nizde bilen var mı? Ben ne demek ol- duğunu biliyorum. İşte size teklifim: Elimizde olan bu iane ile dışardaki iş- sizlere yiyecek alalım... Bu teklife herkes elini kaldırdı ve birkaç gün sonra mahpusların verdi - ği paralar sayesinde hür adamlar karınlarını doyurdular. Bu hikâye si- xe belki de uydurma gibi gelir, Fakat baştan aşağıya kadar doğru olduğu - na sizi temin ederim. Öteki hikâye Zührevi hastalıkların o tedavisinde kullanılmak üzere hapishaneler mer. kez lâboratuvarı bana hiç tecrübe e - dilmemiş bir ilâç göndermişti, Bu | - lâcm henüz tanınmamış olduğundan kullanılmamasma emir verilmesi için hapishaneler umum < direktörlüğüne başvurdum. Müracaatime aldıran ol - madı. Halbuki elimde de tedavisi lâ - zımgelen birçok hasta var, başka i - lâcım yok... Ben de bu vaziyet karşısında mese - lenin neden ibaret olduğunu hastala - ra açıktan açığa anlattım. İçlerinden birisi: — Aldırma be doktor dedi.. İlâcın bizi korkutmuyor. (o Haydi insaniyet namına kendimizi tecrübe tahtası ya- palım!... (Devamı var) Sokak- ta maye ile.. Pariste her senı tnlar arasın da bir NABER — Akşam Postası En büyük casus teşkilâtı reisi anlatıyor, Alman Imparatoru Çarın teklifile alay etmişti Hiçbir ulus Rusların uzattığı — Çar ikinci Nikola devlet şef- leriyle onların bakanlarından ba- rışı düşünmelerini rica ediyordu. Muhtıra unutmamış olduğum şu | cümle ile başlıyordu: | “Genel barışın idamesi uluslar üzerinde ağir bir yük olarak çö - ken teslihatın azaltılmasına im - kân verecektir; bu da bütün dün- yanın durumunda erişilmesi özle- nen bir ülküdür ki bütün hükü - metler onu gerçekleştirmek için var güçleriyle çalışmalıdır...,, Entelicens Servisin şefi kendi | düşüncesini de söyledi: — Cenevrede on yıldanberi tekrar edilegelen sözler de bun - dan başka birşey değildir. Burada ben de sordum: — Peki Çarın “Kremlin sara « yındaki salonda uzun uzadıya dal dığı mürakabeden çıkan bu mey- veyi, öteki uluslar nasıl devirdi? İstediğim karşılık bir iki öksü- rükle başladı: — Hım; Hım!... Hiç kimseye taş atmıyalım! Çünkü hakikatte ulusların hiçbiri bu işe ciddi bir gözle bakmadı... Hohenzollern İmparatorluğunun yuvarlanma - sından sonra çarşı ve pazarlarda, genel meydanlarda devlet esrarı olân gizli vesikalar elden ele do - laştığı için meselâ ikinci Vilhel - min bu meseleye dair olan düşün- celerini doğrudan doğruya öğre « nebildik.,. Prens Radolin oturmuş Çarın teklifine dair uzun uzadı - ya bir rapor yazmıştı. İkinci Vil- helm, eline kızgın kalemini ala - rak, raporun ötesine berisine not- lar karalamış, ve bunda da hiç merhametli davranmamıştı. Bu raporun her cümlesi için ba- zan kaba, bazan cok sert, ekseri - ya da alaylı notlar yazmıştı... Bununla beraber resmi bakım- dan büyük bir şevk ve heyecan uyandı.Bütün dünya matbuatı im- paratorun uzatmakta olduğu zey- tin dalını selâmladı ve hükümet- ler ikinci Vilhelmin çirkin ve can sıkıcı bir yol diye tarif ettiği işin münakaşasına girişeceklerini söy» lediler... Bunun üzerine Laheyde toplanarak güzel güzel söylevler söylendi... Beş yıl sonra ise, Ruslar Japon- larla Boğaz boğaza geldiler. Hal- buki Japonlar da koşa koşa La - hey'e gitmişlerdi. Kont Muraviyef odasmdan çıkarken diplomatın | dediği gibi; Mançuriye uzatılan | Sibirya demiryolunun kolu Rus | tüccarlarının on yedinci yüzyıl - danberi istedikleri o serbest lima» nı nihayet Rusyarın eline geçir - mişti, Sir Bazil başımı dikleştirerek: — Genç Çarın denemesinden 1913 de Andrew Carnegie'nin ya- pılan törene kadar barış için tam yirmi tane kongre toplanmış, yüz- lerce güzel söylev söylenmişti. Burada ben de söz8 şu sorgum- İn karıştım: — Peki günün birinde dünya u- luslarının sonsuz bir barışa kavu- şacaklarına İnanmıyor musunuz? Sir Bazli karşılık verdi — Bönim gahet düşüncemin hiç ! muna mantıki bir biçimle varmak İ teşebbüslerini bir tarafa bıraka - bir ameli değeri yoktur! Biraz düşünür gibi davrandık - tan sonra da sözüne devam etti: — Cenevredeki Uluslar Kuru - için Lâhey'in bu masallarına lü - zum vardı. Fransızların iyi yürek- li dördüncü Hanrinizden ve onün Sully'sindenberi demek ki hep U- luslar Kurumunu düşünüp duru » yorlardı. Bunu ayak üstüne koy * mak işi Vilsona düştü. Fakat, size dediğim gibi geçmişin bütün bu cak bile olsak, asıl fikir Vilsondan doğmamıştır. Bunun onoru (şere- fi) 1917 de Lord Filmor'un baş - / kanlığı altında toplanan bir İngi- liz komisyonuna aittir, Komisyon 1916 da Lord Sesil | çizdiği çerçeveyi münakaşa ve tes pit etmişti. Vilson, Uluslar Kuru- munu , Versay muahedesine yaz- dırttı. Bu işte ona Amerikan Dış İşleri Bakanı Mister Robert Lan »- sing yardım etti. Onu Pariste Vil- . zeytin dalına ehemmiyet vermedi sona kâtiplik, özel kalem direk - törlüğü gibi işler yaptığını gör - müştük, Muahedede Uluslar Ku - rumuna ayrılan bölüğü 26 madde doldurmuştur. — Uluslar Kurumuna dair şah» si hatiralarmız var mı? — Hiç şüphesiz... Dedikten sonra bana önce, “do- kunma yakar,, demiş olduğu ko « caman not paketini gösterdi, — Size söyliyebileceklerim: Ancak tecim, ulusların sağlığı, sr. nırlardan kolayca geçerek gittiği yerde ölüm tohumları saçan uyuş- turucu maddeler kontrolu gibi bi- ribirine bağlı büyük sosyal mese - leler için dünyanın dört bir köşe « sinden koşup gelen adamların yap tıkları toplantılara dair olan ha- tıralarımdır... Kalpazanlığa dair İ yapılan bir toplantıda bulunmuş- tum. Burada gerçekten güzel nu « tuklar dinledim; mükemmel ra porlar okudum... (Devamı var) Karol Lambard üç muhtelif saç tavaletiyle alemi pa “Yüz çeşit saçlı kadın, a göre saç tuvaleti Holivutta her gün, hattâ günün! her saatinde ayrı bir saç tuvaletiy. le görüldüğü için “Yüz çeşit saç-| İr kadın,, diye anılan sinema yıldı- zı Karol Lombard, saçlarını nasıl tuvalet ettiği hakkında bir gazet” ciye şunları söylemiştir: v “— Saç tuvaleti hakkında ken- dime mahsus fikirlerim vardır. Bir kadımın kusursuz şık olabil günün muayyen saatlerinde | elbisesini nasıl değiştirirse, saç tuvaletini de öylece değiştirmesi- ne bağlıdır. Hiç bir kadın golf veya tenis oynamak için dantel bir elbise giymeyi aklına getirmez. Baloya gitmek için de bir spor ( elbisesi giyemez. Elbiselerini zamana gö. re değiştiren kadınlar neden saç tuvaletlerine lâkayt oluyorlar?,, | — Hergün yeni bir saç modası nasıl bulmalı? “— Çok sade bir iştir bu... Saç! tuvaletimden mesul olan terzim- dir. Onun ilhamlarından istifade ederim. Volanlı bir elbise yap- mışsa saçlarımı bukleli olarak dü- ze'tirim. Elbisem ağır ve ciddi ise saçlarım da öyle olur. Çok şü- kür ki saçlarım tabiaten düzdür. Eğe: kıvırcık olsaydı istediğim şekli vermek daha güçleşecekti.,, — Bu düşünceleeriniz güzel. Fakat şapka giyince bütün ihti. mamlarınız boşa gitmez mi? “— Hayır. Şapka giyeceğim za- man da şapkalarımın şekli saç tu- valetini tayine yardım eder. Şap- kam kenarsızsa saçlarım arkaya doğru çekilmiş bulunur. Kenarlı şapka ile saçlarımı öne çekmek i- tiyadımdır. Saçlarımı istediğim şekilde tutmak için güzel bir kolonva ile bolca ıslatır, son-a iyice firiksi - yon yaparım. Bövlece saçıma is tediğim şekli muhafaza ettirmek kabil olur. Saçlarımı sekill-rini o kadar sık değiştiririm ki bir şek. le alışmasına imkân yoktur.,,