MEŞHUR ADAMLAR . Yıllardır Ingiltere hükümetinin başında bulunan Makdonald . kimdir? “Siyasal baş ağrıları Loyd Corcu olduğu gibi Makdonaldı da tutu İngilterede işle - 2 rini biribirlerine A emniyetle bıraka - bilen iki adam var. Bunlardan biri İngiliz başbakanı Baldvin, öteki mu. avini Makdonald - dir. Makdonâld eski. den başhakaridı ve Baldvin onun mu- avini idi. Şimdi biri mezuniyet yaptı mı öteki, İşi hiç yadırgamadan üzerine alıyor. Ve beriki tam bir yü rek < rahatlığıyle keyfine bakıyor. veni Makdonald nasıl “türenlerden bir adamdır? birinde Harpten sonta İngilterede en zorlu devreler geçiren, hayli politika buh - ranları içinde kalan sanırım ki Mak- donaldin kabinesidir. Makdonaldin bu sefer kabinede oğ- Tu da var, Otuz yaşını henüz geçmiş olan bu delikanir Cadı Melkolm Mak- donald'dır.) Makdonaldin karısı ölmüştür. Onun için kızına, oğluna fazla ken- disini vermişti. Hele kızımı, birçok siyasal toplan - tılara, yolguluklara beraber götürdü. em. sİngiizlerde tuhaf hir merak ve bis düşkünlüğü vardır. Tarihlik işlerden hoşlanırlar. Bâabasiyle birlikte önem - li ve büyük bir siyasal o toplantının inceliklerine şahit olan bir başbakan kızı, kendi başına ayaklı hir. tarihtir. Belli başlı bir hâdisenia küçük bir sicilli de ondadır. Bunu pek severler. Bununla beraber, Fransız başba - kanı Lâval de yakın vakte kadar kı - zını siyasal yolculuklarında beraber alan bir politika adamıydı. Makdonaldin çalışması çok serttir, Ona sekreterlik yapmak da pek kolay olmasa gerek. Sabahleyin saat 7 de uyanır. İşlerine başlar. o Sabahleyin başlıca İşi, mektuplarının cevaplarını hazırlamaktır. Bu işi (kahvaltıdan, çok, ama çok-zaman evvel başlar. Ya geceleri?.. Geç vakte kadar oturur. Okur. Çok okumak, çok evrak gözden geçirmek velhasıl gözlerini yorması yüzünden bir ara gözlerini kaybedecek dereceye geldi. Makdonald başvekilliğini bir müd- det âdeta bir rüyet buhranr dolayısiy- le işini bırakmış, bir seyahate çıkmış - tr. Doktorlar, “bu ağır çalışma devam ederse, gözletini kaybeder, diyorlar. dı... Bununla beraber gözlüğü ancak bu yaşlarında takmağa başlamıştır. Makdonaldin İstanbula gelişini de hatırlar mısınız? Mütarekeden sonra idi.. Ve Makdonald o vakit İngiliz İş- çi partisinin gözbebeği idi, Sonra İş- çi kabinesini kurarak (İngiltere işçi hareketinde büyük bir iyiliği uyan - dırmıştı. Çok sürmeden bu (kabine “ulusa! hükümet,, adı altında karışık unsur - lardan, diğer partilerden de kurul - mağa başlandı. O kadar ki, Makdonal- di artık muhafazakâr unsurun ga - lebesi altında görürler, Mele Muhafa- | zakârlarm koyusu ve şimdi başbakan olan Baldvin, başbakan muavini iken Idare işlerinde Müytik tesiri o olduğu “öy Makdonald İstanhulda (her seyyah gibi camileri, çeşmeleri dolaşarak ge. ri döndü.. Ondan sonra da talii açıl - yordu mıştır. Yahut talilnin çarpış günleri başlamıştır. Makdonald birçok İngilizler gibi a- &ızlarında bir pipo görülmeğe alışıl - mış bir adamdı, Fakat son zamüânlar- da işi siyaraya dökmüştür. Bazan büsbütün erkinliğini ilin ederek ba- yan nikotini bir yana bırakır. Günler ce haftalarca ağzına sigara alıştır - maz, Giyinişi şık değildir. Fakat elbise, üzerinde yapışmış, ehlileşmiş ve ra - hat surette görünür. Çok arkadaşı yoktur. Karısmı pek severdi. “Sıkıntı ve çarpışma auların- da onun yanına dönmek bir sığınağa girmek gibiydi, diye karısını anlatır. Darılmağı sevmez. Eski parti arkadaşları, kendisi hak kında türlü muziplikler oyapmaktan geri kalmadılar. Gazeteleriyle tenkit ettiler. Başbakan olduktan başbakan muavinliğine geçinceye kadar. Deniyor ki Makdonaldin vücudu © kadar sağlam ve İyi yapılı olduğu halde bazan küçük dertlere de ku - lak astığı ondan sızlandığı görülür. türlü İle Bir politika buhranı anında Makdo- nald, kendisinden daha eski başbakan olan Loid Corcun yanma gitmiş.. Ramzey Makdonald Loid Corç sormuş.. — Nasılsın? — Müthiş başım ağrıyor. — Bilirim. Harp senelerinde bu baş ağrısı bana da dehşetli bir oyun oy - namışlı, — Fakat benimki kadar müthiş de- | gildi sanırım... İ Makdonald da memleketinde Loid Corç kadar tanınmış tarihlik, fakat arsrulsal bakımdan başkaca bir hü - viyet olmuştur. Yürümeği sever.. Hele sarp yokuş - ları çıkmağa bayılır, Gençlik zamanlarındanberi, böyle arkadaş arasında bir yokuş tırman - ma girişiti oldu mu, Makdonaldi! herkesten önce yokuş başında görür : lermiş. Tırmandıkça trımanıyor. Çıktıkça çikiyor İşte bunun içindir Ki eski parti ar - kadaşları gene kendisine (| telmihler yaparak onun bütün inip — çıkmaları ve fakat daima daha yukarılara doğ- ru gitmelerini ele alıp ve daha çıka - cak mı?,, diye sormuşlardı, “ Daha çıkacak mı? Yoksa bugün - lerden birinde müthiş bir gürültü ile yuvarlanacak mi?,. Makdonald hesaplı bir mevkie indi. surette bir HABER — Aksam Poslast “No40 Köpoğlu herif bugünlerde be- ni rakıya alıştırmak için çok zor « luyorsa da ben henüz ağzıma bi- radan başka birşey koymuyorum. Fakat o, dün akşam o dediğim yerde ağzıyle binbir dereden bil. lür ve şerbet! gibi sular getirerek beni kandırdı; biramın içine bir iki kadeh konyak karıştırttı. Evet, konyaklı biranın keyifi sade bi - radan hoş kaçıyor amma, insan da ertesi günü uykudan kalkarken fazla rahatsız oluyor. Üstelik bu- nun keyifliği de hiç sade biranm- | kine benzemiyor, İşte dün akşam birama kattığım birkaç kadeh konyak yüzünden oradaki yarı gazino, yarı meyharemsi yerde yapmadığımız kalmamış... Etem, Sulukuleden bir keman, bir ut, hanende ve köçek olarak i- ki kadınla bir kız getirmiş, ondan sonra biz artık geceyarısına ka - dar orada vur patlasın, çal oyna - sın gitmişiz. Gitmişiz değil, git - tik... Bunlarıben hep biliyorum akşam yaptıklarımız hep hatırım- da... Hattâ bir aralık Sulukuleden gelme kemancı oğlanın elinden kemanı ben almış orada mahut ninniyi, Karmeni çalmış, sonra da Sulukuleden gelenlerle birlikte İ gene yarım saat keriz havalarına o kemanla iştirâk ettim... Fakat, ne yalan söyliyeyim, musiki isti - dadr, musiki mayası, musiki usta- lığı dedikleri gibi berikilerde ha kikaten pek fazla... Heriflerin ve karıların yay tutuşları, mızrap vu- ruşları, def çalışları, şarkı söyle - yişleri bile bambaşka... Öyle ol - makla beraber bunlarda da benim kendilerinde aradığım birşeyler yok gibi... Bütün çaldıkları, söyle- dikleri şeyler hep bizim bildiği - miz mahut alaturka havalar... Yalnız bir mesele var ki eğer bu Sulukuleli kerizciler, yani çalgı - cı, şarkıcı ve oyuncular üzerinde biraz uğraşılacak, onlara biraz yol gösterliecek, kendilerine nota, usül filân öğretilecek ve sazları - nın arasına flüt, viyolonsel, korna filân ilâve edilecek olursa bunlar- dan çok şey beklenebilir. Hani di- yebilirim ki kendileri iyi çalıştırı- lacak olursa yakında bunlardan da İstanbulda yepyeni bir Çigan orkestrası, bir Çigan filârmonisi, bir Çigan fanfarı elde edilebilir, Doğrusu dün akşamki Suluku - leli çalgıcı ve şarkıcılarla köçek - leri çok hoşuma gitti, Ben bunları eskiden hiç sevmez dim; çaldıkları şeyleri hep banal ve zevksiz bulurdum. Onlar gene çok banal ve zevksiz şeyler amma akşam dikkat ettim, köftehorlar - da musiki istidadı pek fazla... Hele kemancı esmer oğlanla def çalıp şarkı söyliyen kestane gözlü sarışın kızda tam birer sa - natkâr edası var. Geceyarısı oradan ayrılırken o kestane gözlü, sarışın kız, Eteme çaktırmadan kulağıma eğildi: — Küçük bey, dedi, size böyle ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kagşısız Sulukuleli kerizciler meşgul olu" nursa istanbulda bir çingeneler orkestrası meydana gelir! — 1 AGUSTUS — 1955 Sulukuleliler Çırpıcı çayırında keriz ederlerken Tr““apılı meşhur zurnacı İbrahim Mehter kıyafetinde doğrudan doğruya bize gel; ya başka birisiyle bize bir haber gön- der. (Etemi kasdederek) Bu at hırsızı kılıklı herifi alma bir daha yanına! Sordum: — Neden yahu, neden at hırsı- zı olsun, o da sizden değil mi? — Allah etmeye... Biz nerede, o nerede? O yabanın göçebe çin - genesi... Biz ise bunnu burasında evbark sahabısı insanız... — Peki amma, ben yalnız ge - lirsem, yahut başkasıyle haber gönderirsem orada sizi ne diye sorsunlar? — Küçük Zinet diye sorsunlar.. — Küçük Zinet sen misin? — Benim ya!... Bu ut çalan ço- cuk da benim halamın oğlu... Tam bu aralık Etem işin farkı- na varmış olmalı ki belinden çö - zülmüş olan vişne çürüğü kuşağı- nı dolayarak yanımıza sokuldu ve kıza çikıştı: — İmşayım, (konuştuğunuzu çaktım, parmağım içinde ha!) ka- rışmam ha! Küçük bey benin ya- bancım değil; bizi biribirimizden sen değil, senin sülâlen gelse ayı- *** | çalgı Falan filân lâzım olunca sen | ramaz. Hem bilirsin, bana derler bizimkiler Gâvur Etem; sizinkil Duman Etem... Amasyanın bar” dağı, biri olmazsa biri daha...B€ bizim küçük beyi kapmcas Ayvs#” saraya aşırmasını da bilirim... Bu sefer utçu işe karıştı: — Aman Etem ağa, bakma se kızın lâkırdısına, o cahildir b Aldırma sen! — Hah şöyle aldırma, cambs#| bak! Çingeneler hep birden gülüşü"! lerken hanende kadınlardan bif Etemin kulağına eğilip birşey ff | sıldadı ve bu sefer o kadmla Etef adamakıllı kahkahayı salıverdi * ler, Galiba Etemin alay için ort” ya savurduğu bu: — Aldırma cambaza bak! Sözüne karşı hanende karı # onun kulağına usulca şunu fısıl “ dadı: — Yolunacak kaza bak! Ve köpoğlular, bunun üzerin” ikisi birden kahkahayı salıverdi" ler, Kış, fena geçmiyor hani... Kâ' Topkapı, kâh Balat Fener, Wi Langa gazino ve meyhanelerin? kâh Sulukuleden, kâh Ayvanss" raydan getirdiğimiz çalgı takın” larıyle çok hoş bir âlemdir geçi gidiyoruz... Etem de yavaş yavaş kılığı"” kıyafetini değiştirmeğe başlı Ayağından yemenileri, bacakls * rmdan poturu, sırtından cepkef' attı, Şimdi siyah çuhadan yar” Fransız pantalonla çift düğmeli omuzları kalkık caket giyiyor. | Ara sıra, siyah, kalıpsız fesinin z zerine sardığı yazma mendili © | büsbütün fırlatıp attı, Ayakları” 2 da bol garnitörlü rugan şıpıtıki* var. Yalnız belindeki vişne gür gü kuşak duruyor, tabi kendisi”? ara sıra da mangırca filân be” yardımım olmuyor değil... Son gittiğimiz yerlerde benim taraf dan masrafları hep o gördüğü w belki bunların içinden birer Pp”. aşırıyor. Aşırsın ne yapalım! w nim bu angaryalarımı da (o b8* türlü kimsecikler çekmez... ) (Devamı v3”