13 Ağustos 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAÂBER — 'Akşnm Postası MEŞHUR ADAMLAR Yıllardır İngiltere hükümetinin başında Makdonale kimdir? “Siyasal baş ağrıları Loyd Corcu olduğu gibi Makdonaldı da tutuyordu İngilterede işle - rini biribirlerine emniyetle bıraka - bilen iki adam var. Bunlardan biri İngiliz başbakanı Baldvin, öteki mu- avini Makdonald - dir. Makdonald eski. den başbakandı ve Baldvin onun mu- avini —idi. Şimdi biri mezuniyet yaptı mı öteki, işi hiç yadırgamadan üzerine alıyor. Ve beriki tam bir yü - rek - rahatlığıyle keyfine bakıyor. - Makdonald res- Makdonald nasıl pi türenlerden bir adamdır? birinde Harpten sonta İngilterede €n zorlu devreler geçiren, hayli politika buh - ranları içinde kalan sanırım ki Mak- donaldin kabinesidir. — Makdonaldin bu sefer kabinede oğ- lu da var. Otuz yaşını henüz geçmiş olan bu delikanlı (adı Melkolm Mak- donald'dır.) Makdonaldin karısı ölmüştür. Onun için kızına, oğluna fazla ken- disini vermişti. Hele kızmı, bırçok sıyml top!an - m tılm,şn]glnklnn beraber götürdü, | _ a İngilizlerde tuhaf hir merak ve his düşkımluğu vardır. Taârihlik işlerden hoşlanırlar. Bâabasiyle birlikte önem - Hi ve büyük bir siyasal — toplantının inceliklerine şahit olan bir başbakan kızı, kendi başına ayaklı bir- tarihtir. Belli başlı bir hâdisenia — küçük bir sicilli de ondadır. Bunu pek severler. Bununla beraber, Fransız başba -| kanı Lâval de yakın vakte kadar kı - zını siyasal yolculuklarında beraber alan bir politika adamıydı.. Makdonaldin çalışması çok serttir. Ona sekreterlik yapmak da pek kolay olmasa gerek. Sabahleyin saat 7 de — uyanır. İşlerine başlar. Sabahleyin başlıca işi, mektuplarının cevaplarını hazırlamaktır. Bu işi — kahvaltıdan, çok, ama çok - zaman evvel başlar. Ya geceleri?.. Geç vakte kadar oturur. Okur. Çok okumak, çok evrak gözden — geçirmek velhasıl gözlerini yorması yüzünden bir ara gözlerini kaybedecek dereceye geldi. Makdonald başvekilliğini bir müd- det âdeta bir rüyet buhranr dolayısiy- le işini brrakmış, bir seyahate çıkmış - t , Doktorlar, “bu ağır çalışma deyam ederse, gözlerini kaybeder,, diyorlar- dr... Bununla beraber gözlüğü ancak bu yaşlarında takmağa başlamıştır. Makdonaldin İstanbula gelişini de hatırlar mısınız? Mütarekeden sonra idi... Ve Makdonald o vakit İngiliz iş- çi partisinin gözbebeği idi. Sonra İş- çi kabinesini kurarak — İngiltere işçi hareketinde büyük bir iyiliği uyan - dırmıştı. Çok sürmeden bu — kabine “ulusal hükümet,, adı altında karışık unsur - lardan, diğer partilerden de kurul - mağa başlandı. O kadar ki, Makdonal- di artık muhafazakâr unsurun ga - lebesi altında görürler, Hele Muhafa- zakârların koyusu ve şimdi başbakan olan Baldvin, başbakan muavini iken idare işlerinde büyük tesiri olduğu söyleniyordu. ' Makdonatd Tstanbulda — her seyyah gihi camileri, çeşmeleri dolaşarak ge- ri döndü.. Ondan sonra da talii açıl - bulunan mıştır. Yahut taliinin çarpış günleri başlamıştır. Makdonald birçok İngilizler gibi a- gızlarında bir pipo görülmeğe alışıl - mış bir adamdı. Fakat son zamanlar- da işi sişaraya —dökmüştür. Bazan büsbütün erkinliğini ilân ederek ba- yan nikotini bir yana bırakır. Günler- ce haftalarca ağzına sigara alıştır - maz. Giyinişi şık değildir. Fakat elbise, üzerinde yapışmış, ehlileşmiş ve ra - hat surette görünür. Çok arkadaşı yoktur. Karısmı pek severdi. “Sıkıntı ve çarpışma anların- da onun yanma dönmek bir sığınağa girmek gibiydi,, diye karısını anlatır.. Darılmağı sevmez, Eski parti arkadaşları, kendisi hak kında türlü muziplikler — yapmaktan geri kalmadılar. Gazeteleriyle tenkit ettiler. Başbakan olduktan başbakan muavinliğine geçinceye kadar.. — Deniyor ki Makdonaldin vücudu o kadar sağlam ve iyi yapılı olduğu halde bazan küçük dertlere de ku - lak astığı ondan sızlandığı görülür. türlü İie Bir politika buhranı anında Makdo- nald, kendisinden daha eski başbakan olan Loid Corcun yanına gitmiş.. Ramzey Makdonald Loid Corç sormuş.. — Nasılsın? — Müthiş başım ağrıyor. — Bilirim. Harp senelerinde bu baş ağrısı bana da dehşetli bir oyun oy - namıştı. — Fakat benimki kadar müthiş de- ğildi sanırım... Makdonald da memleketinde Loid Corç kadar tanınmış tarihlik, fakat arsıulsal bakımdan başkaca bir hü - viyet olmuştur. Yürümeği sever.. Hele sarp yokuş - ları çıkmağa bayılır. Gençlik zamanlarındanberi, böyle arkadaş arasında bir yokuş tırman - ma girişiti oldu mu, Makdonaldi herkesten önce yokuş başında görür - lermiş. Tırmandıkça trrmanıyor. Çıktıkça çıkıyor İşte bunun içindir ki eski parti ar - kadaşları gene kendisine — telmihler yaparak onun bütün inip — çıkmaları ve fakat daima daha yukarılara doğ- ru gitmelerini ele alıp ve daha çıka - cak mı?,, diye sormuşlardı. “ Daha çıkacak mı? Yoksa bugün - lerden birinde müthiş bir gürültü ile yuvarlanacak mı?,,, Makdonald hesaplı bir mevkie indi... surette bir 4 V*.*J ÇİN_GENELER ARASINDA | Havattan alınmış hakiki bir macera No40 T” Köpoğlu herif bugünlerde be- ni rakıya alıştırmak için çok zor - luyorsa da ben henüz ağzıma bi- radan başka birşey koymuyorum. Fakat o, dün akşam o dediğim yerde ağzıyle binbir dereden bil- lür ve şerbet! gibi sular getirerek beni kandırdı; biramın içine bir iki kadeh konyak karıştırttı. Evet, konyaklı biranın keyifi sade bi - radan hoş kaçıyor amma, insan da ertesi günü uykudan kalkarken fazla rahatsız oluyor. Üstelik bu- nun keyifliği de hiç sade biranın- kine benzemiyor. İşte dün akşam birama kattığım birkaç kadeh konyak yüzünden oradaki yarı gazino, yarı meyhanemsi yerde yapmadığımız kalmamış... Etem, Sulukuleden bir keman, bir ut, hanende ve köçek olarak i- ki kadımla bir kız getirmiş, ondan sonra biz artık geceyarısımna ka - dar orada vur patlasın, çal oyna - sın gitmişiz. Gitmişiz değil, git - tik... Bunlarıben hep biliyorum. akşam yaptıklarımız hep hatırım- | ( â... Hattâ bir aralık Sulukuleden gelme kemancı oğlanın elinden kemanı ben almış orada mahut ninniyi, Karmeni çalmış, sonra da Sulukuleden gelenlerle birlikte gene yarım saat keriz havalarına o kemanla iştirâk ettim.... Fakat, ne yalan söyliyeyim, musiki isti - dadı, musiki mayası, musiki usta- lığı dedikleri gibi berikilerde ha - kikaten pek fazla... Heriflerin ve karıların yay tutuşları, mızrap vu- ruşları, def çalışları, şarkı söyle - yişleri bile bambaşka... Öyle ol - makla beraber bunlarda da benim kendilerinde aradığım birşeyler yok gibi... Bütün caldıkları, söyle- dikleri şeyler hep bizim bildiği - miz mahut alaturka havalar... Yalnız bir mesele var ki eğer bu Sulukuleli kerizciler, yani çalgı - cı, şarkıcı ve oyuncular üzerinde biraz uğraşılacak, onlara biraz yol gösterliecek, kendilerine nota, usül filân öğretilecek ve sazları - nın arasına flüt, viyolonsel, korna filân ilâve edilecek olursa bunlar- dan çok şey beklenebilir. Hani di- yebilirim ki kendileri iyi çalıştırı- lacak olursa yakında bunlardan da İstanbulda yepyeni bir Çigan orkestrası, bir Çigan filârmonisi, bir Çigan fanfarı elde edilebilir. Doğrusu dün akşamki Suluku - leli çalgıcı ve şarkıcılarla köçek - leri çok hoşuma gitti. Ben bunları eskiden hiç sevmez dim; çaldıkları şeyleri hep banal ve zevksiz bulurdum. Onlar gene çok banal ve zevksiz şeyler amma akşam dikkat ettim, köftehorlar - da musiki istidadı pek fazla... Hele kemancı esmer oğlanla def çalıp şarkı söyliyen kestane gözlü sarışın kızda tam birer sa - natkâr edası var, Geceyarısı oradan ayrılırken o kestane gözlü, sarışımn kız, Eteme çaktırmadan kulağıma eğildi: — Küçük bey, dedi, size böyle çalgı falan filân lâzım olunca sen | genesi... Biz ise bunnu burasında Sulukuleliler Çırprcr çayırında keriz ederlerken Te--apılı meşhur zurnacı İbrahim Mehter kıyafetinde doğrudan doğruya bize gel; ya başka birisiyle bize bir haber gön- der. (Etemi kasdederek) Bu at hırsızı kılıklı herifi alma bir daha yanına ! Sordum: — Neden yahu, neden at hırsı- zı olsun, o da sizden değil mi? — Allah etmeye.., Biz nerede, o nerede? O yabanın göçebe çin - evbark sahabısı insanız... — Peki amma, ben yalnız ge - lirsem, yahut başkasıyle haber gönderirsem orada sizi ne diye sorsunlar? — Küçük Zinet diye sorsunlar.. — Küçük Zinet sen misin? — Benim ya!... Bu ut çalan ço- cuk da benim halamın oğlu... Tam bu aralık Etem işin farkı- na varmış olmalı ki belinden çö - zülmüş olan vişne çürüğü kuşağı- nr dolayarak yanımıza sokuldu ve kıza çıkıştı: — İmşayım, (konuştuğunuzu çaktım, parmağım içinde ha!) ka- rışmam ha! Küçük bey benim ya- bancım değil; bizi biribirimizden sen değil, senin sülâlen gelse ayı- ramaz. Hem bilirsin, bana derler | Yazan: Osman Cemal Kağggısız Sulukuleli kerizciler meşgul olu: nursa istanbulda bir çingeneler orkestrası meydana gelir! | da bol garnitörlü rugan şıpıtr bizimkiler Gâvur Etem; sizinkil? Duman Etem... Amasyanın bar * dağı, biri olmazsa biri daha...Be?' bizim küçük beyi kapmcas Ayv&/ saraya aşırmasını da bilirim... Bu sefer utçu işe karıştı: — Aman Etem ağa, bakma s€ kızın lâkırdısıma, © cahildir b'[' Aldırma sen! — Hah şöyle aldırma, camba?'| bak! ' Çingeneler hep birden gulı.ıı'lf lerken hanende kadınlardan bif' Etemin kulağına eğilip birşey fi | sıldadı ve bu sefer o kadınla Etef' adamakıllı kahkahayı salıverdi * ler. Galiba Etemin alay için ortf ya savurduğu bu: — Aldırma cambaza bak! Sözüne karşı hanende karı * onun kulağına usulca şunu fısıl * dadı: — Yolunacak kaza bak! Ve köpoğlular, bunun üzerin? | ikisi birden kahkahayı salıverdi' ler, Kış, fena geçmiyor hani... Kâh Topkapı, kâh Balat Fener, ö Langa gazino ve meyhınelerind, kâh Sulukuleden, kâh Ayvansa raydan getirdiğimiz çalgı takill'_' larıyle çok hoş bir âlemdir geçi gidiyoruz... Etem de yavaş yavaş lıı:ıhi!"'ı kıyafetini değiştirmeğe başl Ayağından yemenileri, bacaklâ rından poturu, sırtından ı:eı:ıkeoî attı. Şimdi siyah çuhadan Y&f'f Fransız pantalonla çift duğmeı" omuzları kalkık caket giyiyor. Ara sıra, siyah, kalıpsız fesinin ği zerine sardığı yazma mendili büsbütün fırlatıp attı. A:.n.ıklal"ıı var. Yalnız belindeki vişne ç"“"r gü kuşak duruyor, tabit kendi’_ ara sıra da mangırca filân bef' yardımım olmuyor değil... Sonr* gittiğimiz yerlerde benim tlf’mı dan masrafları hep o gördüğü * belki bunların içinden birer P’r;’ aşırıyor. ÂAşırsın ne yapalım! ı Be gt nim bu angaryalarımı da büf türlü kimsecikler çekmez... (Devamı yaf)

Bu sayıdan diğer sayfalar: