11 — AĞUSTOS — 1935 Futbol, Orkestra ve esrar - Hâpishane idaresi mahpusları a - andurabilmek için elinden gelen her yapmaktadır. Onlar için bir © orkestra, bir futbol I vücüde getirmiş ve hapishane Ye Mahsus bir gazete Yaratmıştır. Orkestra takımı güzel havalar çal- Hakla kurumlandığı gibiz Fatboleu - da İyi oynamakla böbörlenirler, Fakat bütün butlar esaret zinciri « DİN ağırlığını gideremiyoğ. Mahpuslardan bir çoğu uyuşturu - Maddelerin vereceği sersemliğe 6i- İamaktadırlar. asıl oluyor da bu (o zehirli şeyler habishaneye girebiliyor? İşte bu şa - Mlacak hir iştir? Eroin, kokain ve morfin pahalı şey *rdir, mahpusla» bunların yerine es- Tara bönziyen Eng Şi (diye bir zehir kullanmatadırlar. Çubuğun £ dibinde Afyon, siyahımsı, bir tortu bırakır. Çinliler bu tortuyu bir bıçakla kazı .! iktan sonra hamur gibi yoğurur - at ve eng Şi adiyle satarlar, Bu madde, uyuşturucu zehirlerin m süflisidir. Ekseriya bu hamuru is- Pirtoda eritirler ve bir şırmga ile de - Thin alta şırınga (ederler. Fakat mahpuslar ispirtoyu nereden bül - Sünlsr, Kör bir iğne, kırık bir şırmga Ve kara pastadan bir hap tanesi bü - tün işi görür ama o da yokt., Şırınga tarzları çok iptidaldir. Kara Pasta kendilerine esrarengiz yollar - # varınca bunu ıslattıkları mendil- *tine sararlar, sonra da zehri bal - Arıları üstüne koyarak ıslak mendil - le bâğlarlar. Eng Şi yavaş yavaş gev- kana nüfuz eder. Ve sarhoş . SİT düm birkaç © saat için kendini: unutur, Kendine geldikten sonrada - Yanılmaz ıstıraplarla kıvranır. Fakat De Zararı var: bulunduğu müthiş va- tiyeti birkaç saat © unutabilmek için Yarım gün ıstırap çekmekien ne çı - Kar?ı, Zahir, einsi meseleleri nihayet ya - banelaştırır amma bu azaptan kur - tslmak için zavallı kendini en acı 15- trrpla mahveder. Güneş banyosu Amatörleri Cinsi ihtiyaç mahpusu bütün mah - İYeti müddetince o kıvrandıktan Fa bazan hürriyetine kavuşmadan Wvel büsbütün çıldırtır. “Güneş banyosu amatörleri,, kulü- bünde delilik vakaları pek çoktur. Bu ad hapihsane argosunda mah- kümiyet müddetini bitirmek üzere 0 - An ağır hizmet mahkümlarma veril miştir, Hapishanede (© uzun uzadıya İmiş bu zavallılarda btebeniz bırak | Maraştır. Hapishane kapısının eşiğini P hürriyete kavuşmalarına bir iki 3 kala bu adamlar soluk benizleriy- k hazarı dikkati o celbetmemek için İ ydilerini güneş banyolarma verir» Bunlar avluda yüzleri güneşe doğ - karınları açık, sırtüstü yatarlar. | Onu iıskanan arkadaşları da: > Alın size bir amatör daha. Ya - knlarda, Miamay plâjlarında güneş - pi 'eksin değil mi? diye şaka eder - Fakat hürriyete & kavuşacak adam Artik kendinde değildir. Sinirleri çok #evşemistir, Geceleri o uyku uyumaz Uştur, Yattığı yerden boyuma İnle- diği, İçini çektiği işitilir. Duvardaki İakvime çıkacağı günü İstavrozla i - Baret etmiştir. Kalkıp kalkıp hep o Yaprakları sayar. Artık atölyede de “ İşe yaramaz olur. Gardiyanlar bu hastalara karşı son- m bir hayır gösterilmesi lâzımgeldi- i Pek anlamazlar. a ona bir ceza vermeğe kalkşır- $ her şey altüst olur! Hürriyet tününt &eriye atan herhangi bir e - Mir onu Gieden çıkarır. Kendişine lü- an İşkence . AR, r tehdide bağlar. Bunun üzerine Savallıyı zindana atarlar ve orada da 25 yıl hapisanede ' kalan Gönüllü Mahpus Hatıralarını anlatıyor 8 Hapishanede “güneş banyosu amatörleri,, kimlere derler ? aklı zivanadan çıkarak zavallı dell - rir, Mevcut olmıyan kadın Bütün bir gece bir adamın boyuna homurdanmasını dinledim : — Çiknisk istiyorum. Mari kapıda.. Anlamıyor musunuz? Beni bekliyor. Beni salıverin çıkacağım. Ba adam on sekiz yaşında Sing Sing e girmişti. Şimdi kırk sekiz yaşında idi. Onu hiç bir vakit hiç bir kimse zi- yaret etmemişti. Hiç bir mektup al - mamıştı, Hürriyet eşiğinde kendisini kimse beklemiyordu. Bu, onun hasta kafasmda sadece bir hayaldi. Mariyi kendi yaratmıştı, Fakat onu görüyor- du. Ona söz o söylüyordu. Görünüşü nü büyük bir şefkatle okşuyordu. — Çıkmak — istiyorum. Mari beni bekliyor.. Mari.. Mari! Anlıyordum ki: Bu zavallı adamm deliliği hapishane faclasının bir ifw desi idi, Sing « Sing nedir? (o Bunu yazımm başlangıcında söyledim: Kadınsız üç bin erkek! Haydi müsaade (edin de farifimi biraz düzelteyim: “Sing - Sing, kol - larını hayali bir Mariye, bir kadının gölgesinin, aşkın düşüncesine doğru uzatan üç bin erkektir!.,, Kurtulan Iki mahküm Yalnız iki ölüm mahkümu “Bay Sing « Sing,in (o pençesinden yakayı kurtarmış olduklarını bübürlene bü- bürlene söyliyebilirler: Bunlar To- mas Pallister ile Frank W. Roehi'dir. İkisi de ölüler evinden müthiş bir ce- saretle kaçıp gitmişlerdi. Jon Şilliteni adl “biri daha'ayni! gösterişi yapmağa muvaffak-olmakla beraber #on sözü gene Bay Sing Sing söylemişti. Ölümü aldatmış olanların hikâye - sinden başlıyalım : Tavanda bir delik Geceyarısı, Gardiyan Jon H. Huhe mahkümların hücrelerini kuşatan ko-! ridorda aşağı yukarı dolaşıp durmak- tadır, Kulağına bir ses gelir: — Gardiyan, gârdiyan susadım. Ba- na içecek bir şey vermenizi rica ede- rim! — Kim Konuşuyor? — Benim; Pallister?.. Galiba st mam var, Susuzluktan ölüyorum.. Gardiyan Hulse geceleri nöbette i- ken uyumamak için durmadan kahve içen bir adamdır. Geride bir fincanlık kadar kahve kalmıştır. Bah! Bir fin. candan ne çıkar? Onsuz da pekâlâ w yanık durabilir. Merhameti galip ge - lerek; — Bekle; sana biraz kahve getire - yim! Diyerek, hücrenin kapısını açar, Pallister kapı ağılır açılmaz, hemen gardiyanın üstüne çullandı, yemek - lerde çala çala biriktirmiş olduğu, bir avuş kara biberi adamın (gözlerine doğru fırlattı. Gözleri körleşmiş olan o gardiyanın imdat diye bağırmasına bile vakit kalmadı. Pallister biişma indirdiği iki oturaklı yumrukla onu bayılttı, be - Tindeki tabanca, ile anahtarları, sirtın daki pelerini aldıktan sonra onu hüc- reye kilitledi. Sonra da bütün hücrelerin Kapıla - rını açtı. Mahpusların bir kısmı henüz uyan - mamişir. Onları dürtüştürerek: - Haydi, delikanlılar, fırlayın ba. kayım.. dedi Hulseyi sizin hesabınıza uyuttum. Heydi gemisini (Okurtaran kaptandır!.. Tuhaf değil mi? Frank Roehiden başkası bu sözlere aldırış bile etme - di. Kimse krmıldanmadı bile! İçlerinden bir çoğu (yataklarında yüzlerini duvara dönerek, kendilerini kurtuluşa davet edene cevap bile ver- medi, Pallisterle Roehl onları kandırmak KADER - A e a En büyük casus teşkilâtı On bin İngiliz liralık reisi anlatıyor - 82 çanak çömlek kırılmıştı Ingiltere hükümeti, sulh müzakerelerinin ceremesi olan bu parayı ödemiye mecbur kaldı yük mermer merdivenden yu - | lar için tazminat olarak otel ida karıya çıkarken - bir basamakta | resi bizden bu parayı istiyordu. İki nutuk hazırlamıştı. Birisi Kaplanın kendisine lâyık bir ka- bul gösterdiği takdirde mutedil ve tatlı bir sesle söylenecekti, İ- kinci nutuk ise bildiğimiz şekil - deydi. Klemansonun kupkuru ne- zaketi Almanı hiç tereddüt ettir - medi, Artık azarlanmayı hak et - miştik... Kabahat bizimdi doğru - su... Adamcağız seçebileceğimiz iki söylev hazırlamıştı Şimdi artık son sahneye gel- dik, Burası fotoğrafçılar, sine - macılarla dolmuştu, Klemanso, Loid Corç, Vilson ve Orlando ge- çit resminde yüzlerine ne güzel gülümsemelerini taktılar. Hakiki ihtiraslarını ve içyüzlerini bildi - ğim için bu güler yüzlerle onları az kalsın tanıyamıyacaktım. Bun- lar poz almasını bilen kişilermiş doğrusu!... Kimsenin bilmediği bazıufak tefek teferrüntı > burada hatırlat- mak faydalı olur. Klemanso im- za sahnesini bizzat kendi nezareti altında hazırlatmıştı. Birkaç gün evvelisinden Versay şatosuna ge - lerek dekoru gözden geçirmiş; merkez masasının nereye konaca- ğını ve diğer masaların buna amut olarak yerleştirilecekleri yerleri münakaşa etmişti, | Mobilyanın her birisini kendisi seçmiş ve asri bir hokka takımını reddetmişti. Depo müdürünü ça » ğırarak: “tarihi bir hokka takimi istiyorum,, emrini vermişti. On beşinci Lui'nin Versay belediye i dairesinde kullanmış olduğu mü - kemmel bir hokkayı bulup getir - diler. Protokolu da bizzat Klemanso hazırladı. İlk olarak Alman mu - rahhasları şatoya geldiler ve Nattier salonuna götürülerek ora- da bekletildiler. Onlar muahedeyi en sön olarak imza etmişlerdi. Bü- e nnnçpçpçpç09©n9nn, için vakit kaybetmeğe lüzum görme - diler, Koridorun dibinde, yemekleri ısıt- mak için bir fırın vardır. Orada ateş kürekleriyle iki matikür fırinm ta» yanma bir delik açtılar. Buradan kaçabilirlerdi. Fakat gar- diyan Murfinin birkaç dakikaya kadar arkadaşı Jon Hulsevi değiştirmek ü- zere geleceğini biliyorlardı. Onlar da- ha hapishane (çevresinden dışarıya çıkmağa vakit ; bulamadan her yere imdat işaret verilmiş olacak ve yâ - kaları ele vereceklerdi. Tabit sevk onları derhal kaçmak i. çin dürtükledi. Akıl İse biraz bekle - melerini öğütledi. Bizim iki mahküm aklın öğütlerini dinlediler. Korido - run dibindeki kapının ardına gizlene- rek, büyük bir soğuk (o kanlılıkla da. kikaları saymağa başladılar, Ayak sesleri işitildi... Murfi geli - yordu. Gözünü kapayıp açmağa vakit bulmadan o da bayıltılarak, arkadaşı. nm yanıma kilitlendi. Roehl yeniden arkadaşlarına bağır- dı: — Hâlâ karar vermediniz mi; arka - daşlar? Sükün ve sessizlik, WE Bunun üzerine Roehl ihtiyatlı dar- rânmış olmak için bütün . hücreleri tekrar kilitledi. Ne olacağı bilinmez ki... İçlerinden bir ürkek çıkar da imdat işareti ve - rirse!.., (Devamı var) dimdik duran ve Almanlara düş- man gibi bakah birer asker vardı. | Muahede imza olundüktan sonra ise, askerler selâme durdular, Al - manlara artık'lâzımgelen -onörü veriyorlardı. Frarişanın devlet merkezi se - vinçten çılgına dönmüştü. Ahaliye artık harplerin en sonuncusuna nihayet vermekte oldukları tek- rar edip durmuşlardı. » Herkes buna inanmak istiyor - du; yer yüzünden en son mel'un â“ fet koyuluyor, beşeriyetin en son harbr artık gömülüyordu! Sir Bazil Tomson sesini değiş - tirerek; a . — Haydi yüz adımı atalım meş- hur salona girelim! Aynalı galeriyi çerçevelemekte olan harp ve sulh salonlarını an - latmak istiyordu. Sir Bazil yavaş adımlarla bü salonlara-doğru yol gösterdi. * — Muahedenin imzası “günü gözlerim “kendi kendiliklerinden karşılıklı duran iki salonun biri- sinden ötekine dikiliyordu. Tanrı» lârm burkeskin istihzasmı kim i- zah edebilir? Bü şâtollün mimarı-' nı hangi kuvvet bu iki salonu ta - sarlâmağa sevketti? Bu yerde is- tikbalin hangi önsezişi 1919 un tasfiye etmiş olduğu Hohenzol - lern İmparatorluğunu tasarladı? Barış imza edilmişti. Bizede artık kalkıp Londraya gitmek dü- | şüyordu.. Emrimize verilmiş olan ve bu kadar devlet sırlarını duvar- ları arasında gizliyen Majestik o- telini, “diplomat misafirler yavaş yavaş boşalıyordu. İngiltere İm- paratorluğu sulh konferansına bü- yük diplömat, “yüksek memur ve ssker olarak dört yüz murahhas göndermişti, Bu sayının karşısm - da Klemanso yerinden - sıçramış olmakla beraber, gün (geçtikçe murahhaslara yeni yeni birtakım murahhâslar daha ilâve edilmişti. Şimdi artık sandıklar, dosyalar, evrak mahzenlerinde fareler tara- fından kemirilecek kâğıtlar bir bir gönderiliyordu. İşte böyle gi » der ayak otelin - müdürlüğü bize koskoca bir vesika dayadı... Sir Bazil Tomson burada fıkır fıkır gülerek ilâve etti: — Bu kâğıtların en sonuncusun- da kabarık bri yekün vardı: Tedi- yesi lâzımgelen tam on bin İngiliz lirası?... Kırılmış çanak çömlek, kahve fincanı, çay bardağı, yok olmuş masa örtüleri ve peçeteler, na - muslu İngilizlerin hatıra olarak aşırdıkları çatal, bıçak ve kaşık- “ lar, gece âlemlerinde yere atılmış cigaralatm yâkip barap ettiği ha- lılar, sulh muahedesini hazırlar - ken üstlerinde uzun uzadıya otu- rulduğundan dolayı sulh muahe- desi kadar topal ve aksak bir hale gelmiş iskemle, kanape ve koltuk- Düşünün bir kere; İngiliz lirs- sının en yüksek olduğu bir çağda on bin Sterling !... Bu vesika İngil- tere Dış İşleri Bakanlığma gönde- rildi. Orada böyle vesikalara pek de alışık olmadıklarından herkes ellerini havaya kaldırdı. Çanak çömlek, masa, iskemle, peçete ve havlu için ödenmesi lâzrmgelen on bin İngiliz lirası!... — Peki bu paraları verdiniz mi? — Vermek lâzrmgeliyordu. Bu on bin lira da büyük zararın tami- ri için olan yüz binlerce milyon li- ralarm alt başına ilâve edildi. Böylece Sir Bazil Tomsonla birlikte Versaydan çıkıp gittik, Birkaç gün sonra Entelicens Servis şefinin Uluslar Kurumuna dair olan notlarını karıştırıyor - dum. Yan gözle bana bakarken: | — Dikkat edin ateşle oynuyor- sunuz. Cenevre yüzündeki peçöyi açmanın henüz sırası gelmedi! Dedi. Bunun üzerine bende sordum; — Hiç olmazsa Uluslar Kuru - mu denilen müessesenin nasıl, doğduğunu söylemez misiniz? Sir Bazil bu mevzüa yanaşmak istemiyordu. Hiç ses çıkarmadığı- nı görünce, sorgumun şeklini de « giştirdim: — Bu fikir Başkan Vilsona na sıl geldi acaba? Sir Bazil şaşırmış gibi gözlerini açtı: — Fakat bu fikir Başkan Vil - sondan gelmedi ki!... Uluslar Ku- i rumu beşiği üstüne eğilmek için İ Lahey'ye, Andrew Carneğie'nin milletlere armağan etmişoldu- ğu o muhteşem saraya gitmemek- liğimiz lâzımdır... i > Ben de burada biraz böbürlen- mek istedim: s — Öyle değil mi ya? Ben bile sarayın açılma töreninde bulun - muştum! N — Bakın siz benden daha ta - lihliymişsiniz!... Diyen Sir Bazil, 1913 de dünya- yı büyük yangının kaplamasından birkaç ay evvel yapılmış olan bu törenin anlatılmasını istedi. — Laheyde sulh saraymın pek tarihi olan şu açılma törenini ba- na anlatıveriniz!... Dedikten sonra pek metodik o- lan istintak tarzma girişerek çok masumane bir tavırla sorgulara girişti: — Açılma merasimi 28 ağustos 1913 de oldu; öyle değil mi? E « ğer doğru hesap ediyor ve yanıl- mıyorsam beşeriyet tarihinin gör- müş olduğu en büyük harpten gü- nü gününe bir sene evvel, değil mi?... Ben de e vakitler okuyuculari- ma uzun uzadıya anlatmış oldu » ğum tafsilâta giriştim. (Devamı var)