Yazan: Çek gsçmeden Türk kadırga *inm, batıya giden düşmaı kadır. Sasının adına düştüğün'i görün- “e birdenbire canı sıkıldı: — Neden bana doğru gelmiyor. k şunun vaptığı işe?... Diye mırıldandı. Yanıbaşında duran Frenk Sü ! leyman bunu duydu: — Daha iyi ya, reis!.. Iki işi birden başarırız. Sırık Ahmet ilâve etti: — Hem yavuklunu alırız hem hazır S5nümüze çıkmışken bu Yağlı par;ayı yutarız. — Bu Ja doğru... Ona azacık 8eç kavuşacağım amma... İ 7 Hüsmen Reis bu düşüncelerini işimle sakladı ve açığa vu'roadı. Öyle ya... Leventlerin &akları! vardı. Reisın yavuklusu Ecatris i- di, fakat düşman gemileri de, ele Zeçirmeyi istemek itibariyle, on- rın yavukluları sayılırdı Dalyan Mustafa, reisin yanıma oenaldu : — Reis!... — Ne var? — Düşman kadırgasınıa önünü keselim... Rotayı ona göre trtalım. ki ateş arasında kalır ve kıskıv. rak yakalanır... Bu da doğru idi. Fakat arada Beatris oumasay Ni İki ateş arasına aldığı Jişman #emisiyle uğraşırken küçük Türk dırgası parçalanır ve “atarsa “Satris ne olurdu? Ve o zaman bü tün bu emekler ve savaşlar neye Yaramış bulunurdu?... — Onu da düşündüm... Hüsmen Reis, gözleri Türk ka Irgasının provasına saplı olarak böyle mırıldandı. Sevinciaden kalbi çarpıyordu. Başı da zenkluyordu arama, ar. onu düşünmüyordu. Zaten şimdiye kadar sağ kalı Yndan kurşunun kafa tasır ta- Mariiyle delerek beynine saplan- gadığr açıkça anlaşılıyordu. Ka! A tasmın dışarısında olan yara- lar ise çabuk kapanmasa bile w- Zun zaman ağrı vermezdi. uzun süren baygı'nlığı Epeyce i Kursunun kafa tasma hıza çarp.) (© Masındaa ve biraz çokça kan kay. | | betmesinden olmalıydı... Fernando Türk kadırgtı sının i kendisini kovaladığını ve Kızıl Kadirganın da rotayı değiştirdiği- baktı, — Eğer Hüsmen burada olma: *aydı ben sana güzel bir ders ve Dan, ame. Neyse... mira “gemi. Tüceği bal id. Çünkü ana azar Se genişlediğini görüyordu. Kızıl KADIRCAN KAFLI Düşman kadırgasının ü, 4 Arkadaki Türk © kadırşasına | Kadırga se onun yolunu Vesmi yor, Türk kadırgasınm p*ovasına doğru gidiyordu. Fernando bunu da görürce se- vinçle ve şoytanca gülüms «ti: — Kızın orada olduğuru sanı- yor... Ne 'yi tali ya... Eğe: kendi:| sini denize atmasaydı, ve *.u gö! rerek kurtarmasaydım, ele geçiril- mesi pek güç olacaktı. Be'ki ka | bil olmıyacaktı. İ Fernando kıç kasarada Liraz| daha durdu. İki Türk gemisinin rotalarına| Sonra şöyle mırıldandı. — Bentris ile hesap'ışmanın tam zamanıdır. Şimdi ba-* kar şı koysun bakalım... Fernanda bir şey yapmayı aklına koyuncı onun altından kalkar mı imiş, kalkmaz mı imiş?.. Merdivenlere doğru yürürü. Kanı damarlarında ka'ılaşmış bir alev gini akıyordu. Gözleri parlıyordu. Yumruklarını sıkmıştı Birdenbire geri döndü. Biraz! önce kendisinin de bulunduğu ku-! manda yerinde Türk gemilerine bakan bir zabite bağırdı: — Merkando!.. — Buyurun Marki Hazretleri... — Ben kamarama iniyorum. Çok korkulu bir şey olmadıkça be ni rahatsız etmeyin!... — Başüstüne efendimiz... Fernando merdivenleri indi. Koridordan geçti. Kapısında İspanyol armasının bulunduğu kendi kamarasının önünden geç- ti. Köşedeki küçük kamaranın ka- pısında durdu. Fernando elini cek/ne soktu. Anahtarı çıkardı Askere sordu: © Plâjlanda yeni bir eğlence YA Plâjlarda türlü biçimlerde tesadüf edilen cinsten değil... kan çuk balonlarla oynamak aradaki mesafenin gittik | eğlencedir. Fakat balonların resirnde gördüğünüz şekilde olanı peki tı: HABER — Akşam Postası No. 90 önünü keselim... iki ateş arasında kalır ve kıskıvrak yakalanır... — Ne yaptı? Uslu durdu mu? Nakladen: (Hatice Söreyşa) Elçinin sakalını ters bindirerek — Hint Padişahının askeri çok, parası çoktur, Ordusunun 200,000 olduğunu öğrendik. Siz de çok başmetli, debdebeli bir büküm - darsınız. Fakat onun daha kuv - vetli olduğu görülüyor. Bu sebep- le, nahak yere aksi gitmeyiniz, şahım... Ona, sultanımız Hümayı Dünya güzelinin. peşinde... Fahrünname adlı eski Farisi terin romanından slınmıştır. No.31 kestiler elbise- isini giydirdiler onu bir eşeğede bu tahkiramiz vaziyette Hintli'ere yolladılar Bu, bir tehdit namesiydi. Eğer Hint padişahım emri yerine geti- | rilmezse “ben ne yapacağımı bili- rim!,, diyordu. Hümayun Şah, herkesi titreten bir sesle haykırdı: — Geleceği varsa göreceği de var, Elinden birşey gelirse ardına — O zamandanberi kapıyı yum-| veriniz... Bahtiyar olsunlar... Hiç | koymasm... Haydı bakalım... rukluyordu. — Çok mu? — Hiç durmadan... — Ne vakit uslu durdu? — Ancak bir iki dakika önce!.. Yere düştüğünü duyar gibi oldum. Sanırım ki kapınm arkasındadır. — Başka... — Biraz daha inledi... Fernandonun yüzünde şeytanca bir gülüş görüldü: — Daha iyi... İyice yorulmuştur! ve artık bana karşı koyamaz!... Diye düşündü. ğü FENA HABER!.. Hüsmen Reis uzaktan iki gemi- nin yaptığı manevraları hiç göz- den kaçırmamıştı. Düşman gemi- sinin önce Türk kadırgasının yo- lunu kestiğini, fakat Hüsmenin geldiğini görünte de bundan vaz geçerek uzaklasmak istediğini san miştı,. Fakat işte Türk kadırgası şimdi bir delilik yapıyor ve düş- man gemisi ondan korkarak kaç- mış gibi kabarmış, yüzgeri döne- rek kovalamağa başlamıştı. Bir- kaç dakika için yaptığı gibi dos- doğru Kızıl Kadırgaya doğru gel seydi ne kadar iyi olacaktı. Hüsmen Reis kıç kasaranın ke- narına kadar yürüdü. Yüzü geril. di ve küfreder gibi söylendi: — Aptal herif... Şimdi onu ko- valıyacak zaman mı?... Vakit kaybetmek istemiyordu. Halbuki leveniler sevinmişler- di. — Eh... Biz de boş kalmıyaca- ğız... Hem de bu öyle bir av ki, kolay kolay eşine raslanamaz, Ya şasın!... Tali gülüyor... Demişlerdi. (Devamı var) NE sözel bir bir şeyi eksik olmıyacaktır... Na- hak yere milleti bir muharebeye sürüklemeyin! İşte, vezirleri ve bezirgânları, Humayun Şaha bü tavsiyede bu- lundular. Fakat, şah dedi ki: — Ben, kızımdan ayrılamam... Hem, düşününüz ki,Hint padişahı- i nm memleketi, buradan pek u - zaktır. Beş aylık yoldur... Alıp götürecek, kızımı belki bir daha hayatımın sonuna kadar göremi - yeceğim. İşte buna tahammül ede- mem. Sonra, hududumun kenarma asker yığdılar diye derhal yelken- leri suya indirirsem, kızumı verir. sem, milletimin nazarında na kad- rim, itiabrrm kalır mi?... Mutlaka karşı koyacağım. Gerçi, biliyo - rum, Hint padişahı benden kuv - vetlidir. Fakat o, memleketinden uzak bulunuyor. Eğer talih yardım eder de onu yenersem, arkadan yardımcı kuvvet alamıyacaktır. Hem, yabancı bir memlekette, bir düşman ordusunun uzun zaman barınması güçtür... Ona karşı ga- lip gelirsem, ne âlâ, itibarım ar - geçer. Yok, eğer mağlüp olmağa İ yüz tutarsam, müzakerelere giri - * şirim. Halkım da bana “muharebe etmekten korktu,, demez. Vezirler, cevap vermiyorlardı Padişah, devam etti: — Eğer mağlüp olmağa yüz tu- tarsam, Hint şahına musalaha tek- lif ederim, kızımı kendisine vere- ceğimi söylerim. Zaten istediği bu olduğu için razı olur, Alacağı kı * zm babasını fazla üzmek, müstak- bel karısı tarafından fena gözle görülmek istemez... Binaenaleyh, en iyisi reddetmektir. Divanda bunlar konuşulurken, Hintliler, elçi çıkarmışlardı. Elçi, * birtakım hediyelerle ve bir mek - ) tupla Humayun Şahın sarayına simle karşılandı. Aağrızdan selâm getirdi. — Allahın emriyle, peygambe - rin kavliyle, sizin Hüma sultanı bizim efendimiz Şehliya isityo - ruz... Padişahımızm namesi bu - nun içindir! Padişah, nameyi okudu, Muva » | fık lisanla cevap vermeğe kalkış- tı. Elçi, cevabın ret olduğunu an - layınca, cebinden bir name daha ; # | çıkardı. — Ret cevabı almacak olursa işi uzatmamak için bunu derhal size takdim etmemi efendilerim bana emrettiler! » dedi. Humayun, derhal kaşları çat- — Ver bakalım, neler yazmış... tar, adım tarihe kahraman diye İ geldi. Tabii, lâyıkı üzere, mera - | Tahkir manasında olmak üzere, elçinin sakalını ve bıyıklarını traş ettirdi. Elbiselerini ters giydirdi. Kuyruğu kesik bir eşeğe de ters bindirerek gerisin geriye yolladı. Bu, artık, ilânr harp demekti. Hint orduları, hududu aştı... Hümayun Şahın topraklarında i « lerlemeğe başladı. Hurremabadın kapıları kapandı. Hendeklere su dolduruldu. İçerde, ana baba günü olmuştu. Düşman orduları yaklaşıyordu. Cenup tarafında muvafık bir va- ziyet aldılar. Daha da askeri ha - rekete geçeceklerdi. Bu sıralarda ise, şehrin içinde, Hüma ile Ferruh, ne olacağını bi- lemiyor, kederlerinden titreşiyor- lardı. İri Tam o aralık, herkesi şaşırtan bir ikinci haber geldi........ Alemşah orduları da, Hümayı almak üzere, hududa gelmiş... On- dan da bir tehdit emktubu... Hümayun Şah, bu fırsatı gani- met bildi. Vezirini, vüzerasmı toplıyarak onlara dedi ki: — Fırsatı kaçırmıyalım... İşte zaten Alemşah bana, daha evvel- | ce de usulü dairesinde haber yol lamış, kızımı istetmişti. Kızı ona i vermeyi hem bu noktadan, hem İ de memleketlerimizin nisbeten ya” kın olması cihetinden tercih edi » i yorum. Kendisiyle birleşeceğim | ve bu Hint belâsını başımdan de - fedeteğim! (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İDARE Ev! Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi;1STANBUL MABER Telefon Yazı: 23872 Idare: 24376 ABONE ŞARTLARI Türkiye © Ecnebi vom ie tem wan 308 > İLÂN TARİFESİ Ticaret Nânlarının satırı v2, nazmi Mânlarım 18 Muren Senelik Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKİT) matbaası KUPON 214 118-935