Kraliçenin aşkı 16 sene süren dedikodulara rağmen Fakir bir zabite karşı ölünciye kadar sedakatle devam etti Son zamanlarda Londrada ortalığı altüst eden bir kitap intişar etmiştir. Secretsof Royal Hawse “kral hane - danınm esrarı, isimli olan bu kitap birçok kral, kraliçe, ve prenslerin şim- diye kadar gizli kalmış olan gönül maceralarını ortaya koymuştur. Biz buraya kitabin en göze batan bir kısmı olan, Habsburg hanedanın - dan Avusturya imparatoriçesi Eli - zabetin meraklı bir aşk © macerasını nakledeceğiz. 1570 yılında kraliçe Elizabet Lond - «&ya gelmiş, ve bittabi doğruca sara- ya misafir edilmişti. Fransua Jozef'in karısı ata binme - ğe çok meraklı idi. İngilizler gibi at- çı bir memlekete (misafir olunca sık sık tertip ettikleri atlı gezintilere iş - tirak etmekten geri kalmıyordu. İn - giltere teşrifat nazırı oimparatoriçe Elizabete biniş yaveri oOolmak üzere Middelton isminde bir (süvari yüz - başısını tayin etmişti, İşte güzel, süzgün gözlü Avusturya imparatoriçesi Elizabetle bu uzun boy lu, soğuk kanlı gayri asil İngiliz sü - vari yözbaşısı Middelton arasında bü- yük bir aşk macerası geçmiştir. At, yeşil kırlar, güzel o manzüralar uzun zaman başbaşa ve yalnız dolaşmalar ikisi arasmda derin bir aşk yaratmış- tr, Fakat ekseri aşklar gibi bu aşk da az zamanda sezildi. İmparatoriçe E - lizabet yüzbaşı Middeltonla gezemez oldu. Bunun üzerine Viyanaya döndü. Tali ancak bir sene o $on' iki set'diliya Zöhe güldü. Avusturya im- paratoriçesi kendisine karşi gösteri - len misafirperverliğe bir mukabele ol mak #zere Londradan birçok asilza - deleri Viyanaya davet etti. Bunların arasmda Middelton da bulunuyordu. Yakışık'ı İngiliz zabiti bu daveti red- detzek kabalığını göstermedi. Diğer İngiliz asılzadeleriyle birlikte Viya - nan yolunu tuttu. Bundan sonra Viyana sarayında aşk oyunları yeniden almış yürümüş - tür. Fakat daha o evvelden kulaklar bu iki âşık arasında İngilterede geçen maceralarla dolu olduğundan herkes kendilerire dikkat ediyordu. Bir tür- Yü kendilerini yalnız” bırakmıyorlar, bunun için yaptıkları bütün manev - raların önüne geçiyorlardı. Fakat Elizabet çok zeki bir kadın - dı, Güzel süvari o yüzbaşısı ile uzun müddet yalnız kalmağa karar vermiş- ti. Bunun için gayet kurnazca bir plân hazırladı. Ve neticede muvaf - fak oldu. İmparatoriçe misafirler şerefine bü yük bir atlı gezinti tertip etmişti, A- damları vasıtasiyle kendisine, ve Mid. delfon'a en iyi ve en kuvvetli atları ayırtmıştı. Hep birlikte saraydan u - zaklaştıktan sonra Elizabet bir yarış yapılmasını teklif etti, Teklif kabul edildiğinden yarış başladı: Middelton ve Elizabet kuvvetli at - ları sayesinde hemen öne geçtiler. Ve diğerlerinden birkaç yüz metre açıl - dılar. Bu esnada bir kaza oldu. Misa- firlerden birinin semer kayışı kop - tuğundan attan düştü. o Buny gören diğer atlılar derhal durdular. Fakat | Middelton'la Eelizabet fazla ilerlemiş ! olduklarından bittabi hâdiseyi ene diler ve dört nala gözden kayboldu - lar, Kopan semer kayışı muayene edil - diği zaman yarı yarıya bir bıçakla kesilmiş, bu suretle mukavemetinin a- zaltılmış olduğunu gördüler, Fakat bunun ne gibi bir hata (o neticesinde yapıldığı anlaşılamadı. Bereket ver - #in ki düşen misafire bir şey olma - mMıştı. Bu hâdise esnasında diğer atlılar 15 dakika vakit kaybetmişlerdi, Bun - dan sonra tekrar (yola düzüldüler. Fakat akşama kadar her tarafı ara - dıkları halde imparatoriçe Elizabetle yüzbaşı Middelton'nu (bulamadılar Ve yalnızca saraya dönmek mecburi- yetinde kaldılar, İmparatoriçe ile sü- vari yüzbaşısı o gece (o pek geç vakit saraya döndüler, Bu hâdise sarayda büyük hir deki- kodu doğurdu. Dedikdular oimpara - torun kulağına kadar gitti, İmpara - tor kızdı, köpürdü: Ve karısının pe - şine yeniden hafiyeler koydurdu. Her akşam muntazaman bunlardan ra - por alıyor, imparatoriçenin yaptıkla - nı saati saatine öğreniyordu. Maa - mafih misafir İngiliz heyeti Viyana « da daha fazla kalmıyarak memleket - lerine döndüğünden dedikodu da ya- vaş yavaş duruldu. Aradan gene bir kaç sene geçti, İm- paratoriçe Elizabet tekrar bir İngil - tere seyahati yaptı. İngiltere sarayı bu eski dedikoduyu tazelemek iste - mediği için süvari yüzbaşısını saray - dan uzakta o bulundutuyordu. Buna rağmen Elizabetle (o Middelton gene buluşmağa muvaffak oldular. Kristal Pole denilen (yerde büyük bir sergi açılmıştı. Avukturya impa - rtatoriçesi bir gün yanında oda hiz - metçisi olduğu halde âdi şehirli el - biseleri giyerek bu sergiyi ziyarete git mişti, Orada Middelton kendilerini bekliyordu: İmparatoriçe oda hizmet. çisini bir otele göndererek orada ken- disini beklemesini (o söyledi. Ve kol Kola girmiş oldukları halde uzaklaştı- lar. Ancak ertesi günü saat ona doğ- ru çok neşeli bir halde ve yalnız ola - rak otele avdet etti. İmparatoriçe ile (o Middeltonun son görüşmeleri 1886 senesinde olmuştur. O sene Bavyera kralr, hususi dokto - riyle birlikte Strazenberg gölünde bo- Zulmuştu. Bu münasebetle Viyana sa- raymda büyük matem © yapılıyordu. Habsburg prenslerinden bir çoğu, ve doktorun akrabaları OViyanaya gel - mişlerdi. Tesadüfen doktor Middel - tonun akrabalarından olduğundan Middelton da koluna siyah bir hant takmış olduğu halde Viyana sarayına geldi. Saray matem içinde idi. Bu vaziyet artık ihtiyarlamağa yüz tutmuş olan İki sevdalıya yaradı. Her ikisi kontrol altında bulunduğu halde Elizabet gene oda hizmetçisi vasıta - siyle bir fırsat hazırladı: Ve Middel- tonla birlikte sarayın kilisesinde bir saat kadar yalnız kalabildi. Ve çarmıha gerilmiş o Hazreti İsa heykeli karısında son büselerini tea- ti ettiler, M.S: .Şarlok Holmes 3 Büyük Hikâye Bir arada 210 Sayıfa Fiatı 40 kuruş Ankara caddesinde ! “ Vakit,, kütüpanesi HABEK — Akşam Postası — No38 ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kayşısız Kız, bu sefer Nazlıya döndü: 11 — AĞUSTOS — 1935 “Bizim beyzade çingene ninni- lerine çok meraklıdır da... Bu genç yaşında başın * dan çok dertler geçmiş, çok has - retlikler çekmişsin! Şinci yüreci - ğin ermiştir birazacık rahata! Ya: | kında da inşallah bineceksin kır ata! —Kır at da nesi? — Kır at ki yani ya bahtali bab- tali! — Bahtali nedir? — Yani ya konacaktır başına hanımın yakında bir devlet kuşu... Bir maldan ayrılmışın, bir candan ayrılmışsın, ve lâkin kasavetlen - miyesin mal gelecek yerine, can gelecek derine! Senin dostun pek azdır; amma velâkin düşmanın pek çoktur. Yüzüne gülerler, ar - kandan kuyunu kazarlar! Güzel * sin, güzelliğinden şek yoktur; fe- nalardan hoşlanmazsın, zere on - larla işin yoktur! Seversin, sevi - lirsin, körpe fidan gibi eğilirsin! Da bakayım bana şinci, senin bu - günlerde başından bir yolculuk | geçti mi? — Geçti! — Üle ise geçmiş olsun, önün biraz darlıktı senin amma, sonun olacak ferahlık... Haydi Allah a- çık etsin yolunu, amma dikkat e- desin, şaşırmayasın, sağını, solu - mi... Faldan sonra tirşe gözlü kiz ba: ! na karşı birkaç sitemli söz savur- du ve biçimine getirip Nazlıyı sordu: — Neredeymiş bizim kaçık ka- rr, bir haber aldın mı? — Alamadım... Hem bana ne elin kaçık karısından! — Amma, öyle söylemezdin ön- celeri! — Önceleri onunla görülecek bir işim vardı da onun için... — Nasıl istre misiniz, size bir iki türkü, ninni filân söyliyeyim! — Sen bilirsin, istersen söyle! Kız, bu sefer Nazlıya döndü: — Bizim beyzade çingene nin- nilerine çok meraklıdır da... Nazlı, mümkün olduğu kader sesini ve şivesini değiştirerek; — Benim de çok merakım var- dır, Haydi bir tane söyleyin de dinliyelim! Çocuğun biri hemen çadırlar - dan patlak bir def getirdi ve tirşe gözlü kız küçük bir kızla birlikte mahut şu ninniyi tutturdu: “Rağduk kele kana beşe kana,, O zaman zavallı Nazlı dayana- madı, hemen kolumdan çekerek; — Aman, kalkalım, dedi, fena oluyorum ! Ve ninniyi yarıda bırakıp kalk- tık... .. Nazlı ile evde o kadar tatlı bir hayat geçiriyoruz ki... Yalnız ka- dın fazla sinirli, fazla alıngan... İkide bir çocuğunu tutturuyor; i- kide bir annemden ürküyor; ikide bir atlı çingenelik hayatmın gü - zelliklerinden bahar ve yaz gün - leri kırlarda, çayırlarda geçirmiş olduğu güzel bazı boş hayatlar - dan bahsederek burada srkılmağa başladığını ve her gün başmın ağ- rıdığını söylüyor. Sonra eve misa- Dudulludaki harmancı çingeneler çingenelerden bir grup fir gelen komşulardan çok çeki - niyor; onların hiç yanına çıkmı - yor, Üstelik geceleri hiç evin i- çinde yatmıyor; yatağını alınca hep bahçeye çıkıp bahçedeki dut larm altında yatıyor, Nazlı iyi hoş kadın amma benim aradıklarımın çoğu onda yok gibi... Kemanı, ar- moniği ove onlarla çaldığım Çi- gan havalarını pek seviyor; fakat kendiliğinden benim musiki işle - time yarayacak bana hiç birşey ! veremiyor. Bütün bildiği, söyle « diği şeyler topu topu üç beş türkü | ile ninniden ibaret. | Bu sabah, bizim kapının önün- | den çamaşır sepetçileriyle falcıla- rm sesini duyunca hemen pence - reye koştu ve onların alacalı bol şalvarlarını süzerek derin derin i- çini cekti ve o gün benimle pek az konuştu. Bu akşam annem de ilk defa o- larak bana fazla surat etti. Zaval- İı anneciğim, artık onun halis muh lis çingene olduğunu iyice anladı. Galiba Nazlı bugün ben sokakta iken onun biraz canını sıkmış ol - malı ki, annem bu akşam yemeğe bile gelmedi. Bu gece Nazlı saba- ha kadar hep bahçede dolaşmış, hiç uyumamış... Sabahleyin de er- kenden karşıma diklidi: — Artık bana izin, dedi, zere yavrucuğumu çok göreceğim gel - di, gideyim birazacık Erenköyüne yavrumu göreyim! Sordum: — Git amma, ceksin? Yarım ağızla: — Kim bilsin artık, dedi, Allah ne vakit kısmet ederse! Anlaşılan bizim evdeki hayat Nazlıyı pek fazla sıkmıya başla- dr. Dedikodu da mahallede iyice almış, yürümüş... O gün Bakırkö- yünde hiç yoktan evhama ve asa- biyete kapılıp da arkadaşları da - rıltmamış olsaydım, belki onlar şimdi mahalledeki bu dedikodu cihetinden gelecek rüzgârların ö - nünü belki tıkarlardı! # * : Şu alışkanlık ne tuhaf şey... Nazlı gittiğindenberi birkaç gün- dür bizim evin içi pek garipleşti. Sabahleyin anneme Nazim lâfı- nı acacak oldum. Hemen gene su- ratı astı, Fakat, ben de artık Naz- lisız yapamıyacak gibiyim... Gi- ne vakit gele - derken buradan pek neşesiz git - mesine bakılırsa kadın bir daha kendiliğinden buraya geleceğe benzemiyor! Olmıyacak, gene ben kalkıp Çamlıcayla Erenköyü arasına git” meli, onu bulmalıyım! Hoppala! Sanki benim derdim azmış gibi bu kız da başıma yeni | bir dert çıktı. Bugün ben evde yokken çingene çocuğuna benzi » i yen karakuru, kılıksız bir çocuk ! bir mektup getirip bana verilmek üzere bizim kahvecinin çırağına | künalkiş, Bir de açıp bakayım ki: bu mektup baştan başa çingenece« değil mi? İmza da yürek şeklinde Gülizar... Tirşe gözlü kızın adı Gü“ lizarmış... Bakınız, haspam bana çingenece neler yazıyor: “Ah, Manga dile vol! But bri şasi tutaraye korba inavili man - ke; tuke dilava! Sarsan sokerdan, 'cangler man - ge! Moşoro la muji raki gives şukar harman yeri kerko me... Goji mag- vi tuti... Nakiro me eziyet... Zere oldum hasta... Naburistarma man ge dil vol! Aco devlesa çok çok... Beklerim dört göz ilen acelece Sıl kabi cales cevap... Mangaptut: Gülizar,, Mektubun tercümesi: “Ah benim sevgili yârim, Çoktandır senden bir haber a * lamıyorum, onun için üzülüyo” rum; ne yapiyorsun, ne haldesin? Çabuk bana bildir, Sıkıntıdan ba” $ım ağrıyor, hastayım... Bu aydın lik yaz gecelerinde harman yeri sensiz bana zından oluyor, rica & derim bana eziyet etme, beni u ” nutma benim sevgili yârim! Çok çok selâmlar! Bu mektubun cevabını dört göz” le beklerim, Hasretliz Gülizar, Nasıl beğendiniz mi mektubu? Gelin de çıkın bakalım işin için * den... Yalnız kız hakikaten bans gönül mü vermişti, yoksa benim ona hastayken hatır sormalık diy€ götürdüğüm şeyler ona tatlı gel * mişti de onun için mi bana b“ mektubu yazıyordu? Fakat b“ mektup pek öyle öteberi hatırı #. çin yazılmış mektuba benzemi “ yordu, / (Devamı var),