Yazan: 2ca lik saniyenin şaşkınlığı geçince pmdı; , >> Beni bırakın... Nereye götü. “Yorsunuz... Ben Hüsmen Reisin nma gideceğim... O benim ni. niımdır... Diyordu. Fakat italyanca ve hem acele, *m de heyecanla söylenen bu 1öz- * gürültüye karıştı. Zaten Piyale *Y O tarafa bakmıyordu bile.. nin kıç kasarasının üstüne kmış, oradan dört yanı vızır vi Nr tarıyan Türk kadırga ve kal- onlarma, karaya fırlıyan Tüvk a- #incı kollarına emir yetiştiriyor. Beatris onu tutanları hırpalıyor. Yumrukluyordu. Halbuki onun incinmemesi için lâzımsa esirgenmiyordu. Öyle ya, saray malı bu... İstan- tl e ma gidecek. Şaka değil... an küfelerden birinde “bir $e'iali ezik çıktı diye Yezirlerin unu vurduran padişah, b gü- | İtalyan kızmı çürük içinde gö- 'NCE ne yapmazdı? Beatris iki dakika içinde kıç ka. anım altındaki kamaralardan irine atılmış, kapı da üstüne ki. itlenmişti, Genç kız bağırıyor, haykırıyor, "Biniyor, kamaranın kapısını ala- ildiğine yumrukluyordu. Fakat U sesler, kürekçilerin, güvertede. isavaşçların, karadaki dövü; gü- Yültülerinin arasında kaybolup $i- “iyordu, , Savaş çabuk bitmiş, Don Gar Ya, dört yandan gelen ateşiu or- ke wlaki kuru ot yığını gibi as rletiyle beraber eriyivermişti. Akşamdan sonra Türk donan. 881 gene Salerno limanına "İön- Düştü. Bütün gemilerde ve kara- büyük bir zafer şenliği vaıdı. akat Kızıl Kadirga bir kenarda sizi, a Orada ağır bir matem havası e- rdu, Çünkü Hüsmen Reis başımdan dığı ağır yara ile kendinden geç. olarak yatıyor; arasıra: —İleri!... Çevirin!... Arkasmı İrin!... Fernandoyu kaçırma İM!... Fakat... Beatris nerede? O- lun!, Diye sayıkiryordu. yerek Süleymanla Dalyan Mus. & ve arkadaşları birbirlerinin lerine baktılar. Çoğunun ba. larmda: O Başına bu belâlar hep v kr. Yüzünden geldi!... yen bir hal vardı. Fakat Frenk Süleyman ile Dal. böyle düştinmüyorlardı. Onlar Benç reislerinin bu sevgisini hoş tay orlardı. Hattâ bu sevginin her zamandan daha coşkun a | KADIRCAN KAFLI iris iki dakika içinde kıç kasa- anın altındaki kamaralardan birine İ de senin akibetini merak etmek - tılmış, kapı da üstüne kilitlenmişti.. ve atılgan yaptığını bile anlıyor. lardı. Frenk Süleyman arkadaşına de. di ki: — Ben reis için bir korku gör- müyorum. Ölecek olsaydı, şimdiye kadar sağ kalmazdı. Fakat kondi. ne geldiği zaman sevgilisini bula- mayınca ne yapar? Acaba o nere- de?.. Hemen uzaklaştı. Dalyan da o-| nun ardından yürüdü. Sordular, soruşturdular. Hüsmenin onu Topal Şabana bıraktığını öğrendiler. Kadırga- nın sandalına atladılar ve o sıra- da kıyıya gelmiş olan Türk kara- kol gemisine gittiler. Topal Şa- bandan Beatrisi istediler. Topal Şaban, önce kızdı: — Benim haberim yok... medim... Diye baştan savmak istedi. Fa- kat sık İnca ın. yele N di. gir ve hee şel menin sevgilisi olduğunu öğrenin- cs gözleri kinle parladı: — Şimdi Daltaban belâsını bul. du. Benden kizı almanm nereye vardığını görür... Dilerim Allah- tan, Hüsmen hemen iyi olsun ve kalksın!... Böyle düşündükten sonra Frenk Süleymana cevap Verdi: — Daltaban Osman Reis zorla elimden aldı. Ne kadar söyledimse de dinlemedi. Üstelik, “devlet do- nanmasını bir filo kumandanı, 8€- nin baldırı çıplak Hüsmen Reisi- ne aldırır mı?,, dedi. — Çok söyledin. Ne derse de - sin!.. Şimdi kz, Daltabanın ya - nında mı? — Evet... O benden aldı. Frenk Süleymanla arkadaşı s0- ra sora çabucak Daltabanın gemi- sini de buldular. Daltaban somurtmuş, oturuyor. du. O da şöyle düşündü: — Oh olsun!,.. Kurdoğlu helâ- yı buldu. Sonra olup biteni anlattı. Beatrisi, kargasalıkta bir fena- lık olmasın diye gemisinde sakla- mak üzere aldığını eklemeyi de w- nutmadı. Kurdoğlu Ahmet Bey ise Kızıl Gör- No. 80 kapısını örten kızıl ipekten pet'de- yi kaldırdı ve: — Nedir bu şamata? Ne olu- yor? Diye sordu. Frenk Süleyman ile Dalyan he- men birer adım ileriye yürüdüler. Frenk Süleyman söze başladı: — Derya Kaptanına, diyecekle- rimiz var. Yolumuzu kesmek iste. diler. Bu vakitte, hemen söylene - cek bir söz, pek önemli olsa gerek. Sizi dinliyorum. Frenk Süleyman anlattı ve genç kızı istedi. Derya kaptanı, kılmı bile oynat- madan sadece: — Bu gürültü bir esir kız için miydi. Hüsmenin yaralanmasma acıdım. Hekimim hemen gitsin ve iyi baksm!... Lâkin savaş alanm- da bir esir kız için buraya kadar gelmenize gücendim, O da, diğer esirlerden birçokları gibi yarım sa. bah erkenden İstanbula gidecek... Onu saraya adadım. Hüsmen gibi bir yeğitin böyle çocukça şeyler yapacağını da ummam, Haydi gi- diniz!.. — Fakat... Bu çocukca bir şey değil... Hüsmen ne zamandanberi onun ardında. Onu kurtarmak için yapmadığı kalmadı. Bir esir kızı, bir levent reisine çok mu görüyor- sunuz?... Derya Kaptanı kızdığını göster. miyordu amma, sakalının oynayı. şından, epeyce sinirlendiği anlaşı- İryordu. : İçinde, içyağından mumların yandığı büyük altın yaldızlı üç fe- ner, geminin güverlesini pek az aydınlatıyordu. Yarı karanlıkta, insanların yüz. leri iyice seçilemiyordu. Piyale Bey, Kurdoğlu Ahmet Beye döndü: — Bunları gemilerine gönde- rin!., Gitmezlerse zincire vurun! Saygı istiyorum ben... Dedi va içeri girdi. Kurdoğlu Ahmet Bey bir işaret verdi. Yirmi kadar asker iki leven. din etrafını sardı. Ahmet Bey: ', — Kaptan baştardasında, Der. ya Kaptanına kafa tutmanın ce- zası kafaların ksilmesidir haydi... (Devamı var) Kadırganın iki ünlü levendi. ile sgn yaam Derya Kaptanı Piyale Beyin ge- misinde. kıç kasaranın önünde karşılaştı. Alaylı bir duruşla Piyale Beyin i bulunduğu yeri gösterdi: — Derya Kaptanı aldı elimden. i Gidin, sorun!... Derya Kaptanının yanına sok- madılar. Gürültü koptu. Piyale Bey kıç kasaranın ön Borjiya VE Ragastanın oğlu Romanlarını Giltlendirilmek kadar devam etti.. üzere Vakıt kütüphanesine bı - rakmış olan okuyuculrımızın ciltleri hazırdır. Hergün saat 18 e kadar uğra * yıp alabilirler. A RE Nakleden: (Hatice Söreyya) Hurrem, arkadaşına şu nasihatı verdi: “— Oda sana, senin ona âşık olduğun gibi âşıktır. Onun için, bırakalım, o bizi arasın!,, — Ah, kardeşim, nihayet gel -! din mi? Ben, bu yabancı memle - kette, aşk derdinden başka, bir le perişan oluyorudum.. Neredey- din?, Ne yaptın? Anlat bakalım.. — Anlatacağım çok iyi şeyler var... Ey şehzadem, artık derdin dağılsın. Taliin yüzü gülüyor.. Diye söze başlıyan Hurrem, bü- tün macerayı başından sonuna ka- dar arkadaşıma anlattı. Ferruh, sevincinden az daha çıldıracaktı. Delikanlı, o kadar sevindi ki, yerinden sıçradı. Allaha şükürler etti. Tekrar tekrar Hurremin yü - zünü, gözünü öptü.. — Ah, kardeşim! Bana ettiğin iyiliği sana nasıl ödeyeceğim?.. « dedi. O gün, sabahtan akşama kadar hep Hümanın lâkırdısmı ettiler. Hurrem onu methettikçe, Fer ruh: — Ah, ya beni beğenmezse.. - diyordu.. — Niçin beğenmiyecek?, — Niçin olacak... Sen, ona, be- ni, her ihtişamı yerinde bir şehza- de diye anlatmışsın, onun üzerine beğenmiş. Halbuki, ben, babasr- nın memleketi ile çoktandır alâ - kasını kesmiş bir betbahtım.. Ba - şımızdan ne maceralar geçti. Şim- ünya güzelinin peşinde... Fahrünname adlı tarih romanından alınmıştır. İ sözdü. Fakat, o ressam, aşkı,gönül di, alelâde bir insan haline gel - dim.. Benim bu halimi (görür de sevgilim ya beğenmezse, hele ona âşık olduğumu, sabrımın tüken - diğini, divaneye döndüğümü ha - ber alırsa vaziyetim nasıl olacak? Ya beni görürde halimden utanır- sa? Ah, keşke bu memlekete ma- lımızla, mülkümüzle, adamları - mızla gelebilseydik.. O zaman, sevgilimin huzuruna çıkmağa yü - zümüz olurdu. Ferruhun bu sözleri Üzerine, Hurrem dedi ki: — Ey şehzadem! Niçin böyle esefleniyorsun? Hüma şayet seni seviyorsa, aşkı, kat'iyen mevkii - nin yüzünden değildir. O, seni sa- de şahsın için seviyor. Seni gö- rürse büsbütün beğenecek, büsbü- tün aşık olacaktır. Nen var, nen *İ eksik.. o Güzelsin, memleketinde paran, pulun, malın sayısız derece de çoktur. Hiç üzülme! (bundan sonra işimiz gayet kolaylaşmış - tır. Emin ol ki, Hüma seninbu diyarda olduğunu duysa, aklı ba- şından onyardr. Eğer yerini söyle- seydim, öyle sanırım, bir çaresini bulur, kalkar, buraya kadar ge - lirdi. Çünkü, onda, aklma koy - duğu her şeyi yapmak £ iktidarı vardır. Şu dakika, sen nasıl sevda istırapları iiçnde kıvranıyorsan o da ayni vaziyettedir. Bundan €- min ol.. Bu tarzda konuşmalar sabaha Ertesi sab-h. Ferruh, arkadaşı- na; — Haydi kardeşim.. Madem ki bu işe başladın, bari nihayet» ulaştır.. Hümaya giderek ondan bana bir haber getir! - dedi. eski Farisi No.21 — Bugün mü, Hemen mi?, — Evet, hemen.. Bugün!.. — Ah benim kardeşim., Ah, be» nim efendiziğim! Azıcık sabret . Dur hele Hüma bizi arasın.. Eğer ben gidersem, onun kalbinde kuv- vetlenmesi icap eden hasretin bü- yümesine yol vermemiş olurum. | Ferruh, bu sözler üzerine, ça - resiz, boyun eğdi. Hurremin ira «» desine kendini teslim etti, | O sırada, Oo hakikaten, Hüma, şehzade (Ferruhtan, daha fazla istırap çekiyordu. Dadısı Parsa'yı yanma çağırıp: — Bana Hurremi bul.. Onunla konuşmak istiyorum. Ah, niçin kendisini salıverdim? diyordu. ' Dadı ise: : — Ah şu yere batası sihirbazı ne etsem. - diye düşünüyordu. « Eğer sultanımm sevdası sade bir rüyadan ibaret (kalsaydı, gene de perçinledi.. Hem belki sahi - den de sihirbazdır. Sihir kuvveti- le, büyü kuvvetiyle kızcağızın rü- yasına o adamı o soktuğundanda şüphe ederdim ya zaten.. Bunlarr, hanımına da söyledi: — Her halde, bu adam senden bir takın paralar koparmak ni? yetindedir de onun içi; salları okuyor. Bu dolandırıcıyı baştan savmak en iyi yoldur. Hüma, bu sözlerin tesirinde ka- larak, bir iki gün daha Parsa'ya uydu, bekledi. e Fakat her geçen saat onu büsbütün coşturuyordu.. Dayanamıyordu.. — Hayır, dadr.. Ben, onu bunu dinlemem.. Kalkıp Hurremi bula- caksın! - dedi. (Devamr var) ağir Şişli Etfal hastanesinde Göz mütahassısı doktor Rıfat Ahmed Gözberk C. Halk Fırkası sırasında kız Ji. sesi karşısında 32 numarada. Mut yene saatleri saat 15 ten 18'e 2 HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adres ISTANBUL HABER Telefon Yazı: 23872 idâre. 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye oo Ecnebi Senelik 1400Kr, 2700Xr. 730 ". 1450 189 « 200 İLAN TARİFESİ Ticaret ilânlarının satırı Resmi ilanların 10 Teüutaser Sahibi ve Neşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKII) matbaası İ KUPON 204 18-935