——— ! Yunan kralı Konstantinin Aşk Mektupllarn Türkçeye ceviren: A E Büyük devletlerin ne oldukla - “ Fını adamakıllı biliyoruz!. — Sulh şartlarımızı — Bulgarlara — kılıç- ' larımızın sivri uçlariyle kabul et- tireceğiz, Ve onları elimizden gel- diği kadar küçük düşüreceğiz. E- ğer devletlerin bu, hoşuna gitmez- se sonra diledikleri gibi bir kon - gre yaparak değiştirsinler; umu- rumda mı?. Böyle Bulgarlar hiç ol- | mazğa bana karşı nasıl davranıla- | cağını öğrenirler ve bir dahasın - | da bilhassa daha terbiyeli olur- lar; asıl daha önemli olan cihet de uzun ve sürekli bir barışa kavu- şuruz. Benim askerlik ve siyasa masal- Tarım artık kabak dadı verdi de - ğil mi sevgilim? Ancak sana der - dimi dökmek bana o kadar iyi ge- Hiyor ki; sen hep o kadar iyisin ki; hbem bünlara merak ttiğini de söy- lüyorsun.. . Bak az kalsın söylemeğe unu - tuyordum: Bulgar sınırından elli ve Sofyadan seksen kilametre u- zaktayım! .. Ne yazık ki bizde de kolera var.. Hastalık tabil o pis Bu'gar - lardan sirayet etli, Üç gün ev- vel sübaylarımdan birini kaybet - tim, Sabahın beşinde hastalan- dı, Öğle üstü öldü. — Ne müthiş! Biz hepimiz kolera aşısı yaptırmış- tık, o ise hiç bir vakit bunu yap - turmak istememişti, Gerçi aşı tam anlamiyle bir ga- ranti değil amma, hiç olmazsa yakalanınca — hafif atlatmak ve kurtulmak ihtimalleri var. Hem de Çok dikkatli davranıyoruz. Dün arabaya yüklenmiş, hasta - haneye götürülmekte olan üç ko - leralı gördüm. Korkunç bir man - zara! Harp çok güzel, öyle sanmı- yor musun?. Bulgarların, geçeceğimiz yol - lardaki kuyulara koleradan ölen - lerin laşlerini atmakta olduklarını şimdi bir kaçaktan öğrendim; ne mükemmel iş; hem Lâheyde ya - pılmış olan bütün uzlaşmalarla ta- ban tabana zıt! Canavarlar!.. Mektupların, daima olduğu gi- bi, beni o kadar sevindiriyor ki; sen aşkın — kendisinden de daha büyüksün; seni anlatabilecek söz bulamıyorum. Yalnız sen hiç üzül- me e mi?. Her iş Tanrının inaye - tiyle yolunda gidiyor, sonuna kâ - dar da böyle gideceğini umarım . Bu gece de seni rüyamda gör - düm; üstünde — siyah bir entari vardı; sen, ben, annem ve famil - yam hepimiz karanlık ve lâmbasız bir odadaydık.. Sen bir masaya oturmuştun. Orada olduğunu bi - Kiyordum; fakat ötekiler farkın da değildi. Birdenbire kalkarak kapıya doğru yürüdük. Annem ar- kandan koşup, aydınlık olan bal - konun kapısından yakaladı. Yüzü- nü duvara doğru çevirmiştin, an- nem seni orada görmekle şaştı, kaldı ben de uyandım. Rüyayı pazar günü akşamı gör - düm.. — Acaba bunun bir mânası var mı? Hep seni düşünüyorum .. Ah orta çağlarda olsaydık da sen de saray iç oğlanları gibi giyine - rek benimle birlikte gelebilsey - din!, Halim günden güne kötüleşi - yor; ruhumun bütün kuvvetiyle sa- na tapınıyorum, ve sen bunu anla- Mıyor gibisin! Seninle hiç olmaz - a konuşabilsem., ll Sana bütün varlığımla itimat etmekkte olduğumu bilirsin? E - ğer öyle olmasaydı, oturup da bunları sana yazar mıydım? Sana bütün düşüncelerimi, bütün sırla- rımı söylüyorum ve istersen, vad- dediyorum, sana şerefim üzerine Ssöz veriyorum, Atinaya, — yahut tatoiye döner dönmez, gelmen için telgraf çekerim.. Nasıl mem - nun oldun mu?. Senin, minnicik sevimli ellerinden öperim. Tino Şimdi okuduğunuz bu mektup (1912 - 1913) birinci çağının son mektubudur. Mektupların böyle birdenbire kesilmiş olması sebep - lerini yahut prenses D'Osthein'in bunların arkasını niçin neşret - mek istemediğini bilmiyoruz. Her ne ise 1915 Mayıs başlan - gıcında Kom gölü üstünde Este villâsında otururken Prenses A- leksandrdan Konstantinin zatül - cempten ölmek — üzere olduğuun bildiren telgrafı aldı, gayet teh - likeli bir ameliyat yapıldı. Neka- hate giren hasta ancak birinci teş- rine doğru eline kalem almağa bqlıdı Tatoi, 18 Birinci 'l'c—rın 1915 Sevgili Paola; Sansür tarafından açılmaması için bu mektubu İtalya yoliyle Al - manyadaki vazifesi başma git - mekte olan Yunan — konsolosuna veriyroum. — Sana bir defa daha söylemiştim, yazı yazmak benim için müthiş bir azap.. Oturmak ve yazı yazmağa karar vermek âde -« ta ateşte yürümekten daha güç ge- Hiyor. Kusurumu bağışlamanı dilerim. Bu sefer ki mazeretim çok yerin - de: Nisan sonundanberi bir kaç ay tehlikeli bir surette hasta idim. | Bundan bir ay evvel henüz tama- miyle kapanmamış olan ameliyat yarası dolayısile elimde kalem tut mak o kadar acı veriyordu ki, sa- na yazmak imkânını bulamadım . Hem de İtalya sansürünün sana yazdığı mı görmesini istemiyordum. Ben - den hiç hoşlanmadıkları — için,, mektubu neşredebilirlerdi. Kontes Bosdari, mektupları açıldığı için artık evine yazmamakta olduğunu bana söyledi... Henüz bütün gücümü toplmış değilim. Hastalığımda hayatla me mat arasında iken Venizelosa ekse riyet temin eden seçim yapıldı cid di işlerle uğraşacak halde olma - dığımdan, kabine yerinde kaldı ve meclis de bir ay tatil yaptı. 16 ma yısta buraya bir hasta öotomobili ile getirildim. Bir ay sonra kabinesini teşkil etmesi için Venizelosla görüştüm, ve bu konuşma beni heyecanlan - dırdığından hararetim yükseldi. Uzun zaman haraeretim yüksek gittiğinden kalbim de zayıflamış bulunmaktadır. — Zaman oldu ki kalbim dakikada yüz elli attı. Her kes ölümümü — bekliyordu. Fakat sağlam yapım beni kurtardı. < Venizelosla münasebetim gün - den güne fenalaştı ve nihayet da .- nanm — kuyruğu — kopacağı gün, grip hastalığına yakalanarak ya - tağa düştüm. Her vakit olduğu gi- bi inflüenza en zayıf noktaya sal: HABER — Al_ııı Pnılııı 'J'BWMIV — 1985 — ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera 3 Yazan: Osman Cemal Kaygısız Z No — Sen kerizci misin yoksarr Beyoğlunda, ya ki tiyatrolarda?. Bunun üzerine kadınlar, deli - kanlılar kendi aralarında çingene- ce bir hayli konuştular. Sonra or- ta yaşlı kadın bana döndü: — Var biz de bir iyi türkü amma bilemem ki cek misiniz?. — Beğenirim yin!.. Klârnet gene kısa bir nağme - den sonra hep birden çingenece | şu türküyü tutturdular: “Nega Kesko Anadoli neklas,, “Uşti şıl te gumira ya vinera,, “Kaven tuki bahtali dünira,, “Leki te Bakira Capa miski,, Tercümesi: Amcamın öküzleri Anadolu ya- kasında Rumeli yakasına geçli - ler. Onlarla birlikte seni alacak dünürler de (görücüler de) geldi- ler. Uğurlu , kademli olsun kız!.. Durma, kalk artık, ortalığı süpür herşeyi derle, topla.. Ve yeni ka - laylı bakırları al, pmara koş, dü - nürlere (görücülere) taze pınar suyu getir! .. Gelin olmak üzere bulunan bir genç kıza karşı tertip edilmiş olan bu türkü söylenip çalarken bak - tım, bizim o az aydınlık, çok İur - gun gecede dinlediğimiz o yanık çingene ninnisinin pabuçları ya - vaş yavaş zihnimden dama atıl - maya başlar gibi oluyordu. Ahenk yürürken ağır ağır ben de bizim keman kutusunu açtım, çalgıyı çıkardım, telleri bir iki tı- kırdatıp çabucak akordunu yap - tım ve bütün çingenelerin şaşkın bakışları arasında onlara katıl - dım. Böylelikle o türküyü orada ye- di sekiz kere tekrarladık. Sonra onu çabucak notaya aldım. Çinge- neler pek meraklanmışlardı, bo - yuna soruyorlardı: — Ne yapacaksın bu türküyü aldın, borulu çalgıya koyacaksın! (O vakitki gramofonlar)... — Sen kerizci misin yoksam Beyoğlunda, ya ki tiyatorolarda ? — Tanıtacak mısın armancı beğene- ben, siz söyle- dırdı, — yani 4 haziranda — bana ypılan ameliyatın — yarısını kap ladı. Hemen hemen — kapanmak üzere olan bu 15 santimetre uzun- lağundaki yarayı — tekrar açmak mecburiyetinde kaldılar; o kadar akıyordu ki günde dört defa pansı man değiştirildi. Müthiş baş ağ - rılarına,, beni cayır — cayır yakan sıtmaya rağmen hergün Venizelos la karşı karşıya geçip — aytışmak (münakaşa) mecburiyetinde kalı- yorum. Artık vaziyetimi düşün . Nihayet son günü gitmeden ev- vel tam bir saat bir çeyrek görüş - tüm. İki iradenin çarpışması, hele onun iradesinin daha kuvvetli ol- ması beni büsbütün yordu. Yata - ğuma kadar bile yürüyemedim. Şimdi biraz daha — iyiceyim. 80 kilo kadar geliyorum. Eskiden doksan kilo olduğumu — bilirsin deği! mi Güttüğümüz politika, Al anan politikası değildir; bu halis muhlis Yunan - siyasasıdır. Fakat kimse bunu anlamak istemiyor. (Devamı var) çingene | çingeneleri İstanbul hanımlarına? gun karşılıklar verdikten sonra o düm: — Size, dedim, ben şimdi ke - manla bir şey çalayım, bakalım hoşunuza gidecek mi?, — Ne demek oşumuza gide - cek mi?. Siz çalacaksınız elbet ki şinci bize kibarcası avalar!. dım.. Daha birinci mısrada bütün sevinç, heyecan içinde kemanla birlikte tutturdular: Ragduk kele kana beşekana Dana Dana Avrupa 'dana dana Tospa dana dana e y raNaLR AÇ ğiyenmL ee İavTkE Bu, bitince hep birden sordu - lar: — Nereden bilirsiniz. zatımnız bunu, yoksam öğrendiniz mi bunu da başkaca çingenelerden . — Evet, bunu da başka todiler- den öğrendim.. — Kimlerden öğrendiniz, (el - leriyle Hazinedar çiftliği tarafı - nı göstererek) bizim aznadarlı - lardan m:7 — Hayır.. Topçularda Toskala- rm harmanlarında çalışan Etem - den öğrendim.. Etem sözünü duyar duymaz se- kiz on çingene hep birden: — Ha, dediler, o Etemin kısıl - sın kuyruciği düven arasıma.. De - mek zatınız Etemi tanırsınız.. — Tanırım ya... Gene hep birden: — Hay Etem, hay Etem, hay E- Ş tem! Misasuyu lâçi Etem! (Kay - nanası güzel Etem). # — Ne oldu ya, Etem sizi niçin bu kadar söyletiyor?. Orta yaşlı kadın: — Ah ki bilsen, ne yamanEtem- dir ©.. , Başka biri: — Sabalayın burada idi o şey - tanın kardaşi amma., Kim bilsin şinci bu saatte nerededir7. — Siz Etemi pek seviyorsunuz galiba!.. . Orta yaşlı kadın: — Onu sevsin şeytanlar.. O'na zaman ki gelecek buraya, serhalar içinde sanırsınız. Kapkara, pala bıyklı adam he . men kadma gizli bir ışmar etti, ka- dın sustu ve kendisi söze başladı: — Sizden iyi olmasın, Etem iyi- dir, hoştur ille velâkin birazacık ziyadece delişmendir, birazacık ziyadece çapkındır, birazacık zi - yade aylazdır.Ona sebep oturur da lara da gelmez değil, gelir amma ara sıra.... — Zatı (Çadırların içini göstererek) te görürsünüz, bizler demirciyiz, onlar şepetçidir. Te şu karşki sepetçi çadırlarma daha ziyadece gelir o... . Anlasılıyordu ki burada demir- ci kadmları Etemi hiç sevmiyor - lar, onun aleyhinde bulunuyorlar- Bütün bu sorguların hepsine uy- | kapkara, pala bıyıklı herife dön- | Hemen mahut ninniye - başla - | kızlar, kadınlar, şoparlar onu an- | ladılar, ağızlarını bir karış açarak | dı.. Acaba öteki sepetçi çadır! rında Etem hakkında ne fiüir £ leniyordu?. , Sonra gene acaba, bir kaç ; önce Topçulardan kaçan bir Karmen âşığı içli, dul kadın kal ki sepetçi çadırlarırdla mıydı Bunu şimdi nasıl anlayacaktın Bunu karşımdakilere paldır, ki dür sormaktansa lâfı gene Ete den filân tutturrdum, döndürüp « laştırıp o kadına getirdim. — Onların Topçulardaki çad larından bir kaç gün önce çocı ha, dul bir.kadın onlara darı buraya kaçmış, diyorlar, doğ mu?, Orta yaşlı kadın, çok zeki birşe benziyordu.. Benim bu sorgum zerine yanıdakilere benim hiç a layamıyacağım şekilde çok ko; bir çingenece ile bir şeyler söyl di, sonra bana döndü: — Ona derler, bangal (cinl Nazlı! O biraz acayip bir kadır dır.( eliyle karşıdaki sepetçi ça dırlarını göstererek) te şu çadır larda vardır onun uzaktan hısım ları.. İlle velâkin o görünmez b ralarda tam bir aydır. Zere bu hı sımları da ziyadece istemezler | Nüse — O kaçmış ise Topçularda) gitmiştir, mutlak — Büyükderey im kendi akrabaları içinde.. Bura - | Çayırbaşıma; veya kı Kkaçmışt Çayırbaşlılar angi yerlerde arma yapıyorlarsa oralara. .. Sorduğum kadınım orada olmi dığı iyice anlaşılıyordu. Onun içi artık bana da — buradan kaçm düşüyordu Zaten şu, bu yarenliklerle a şam da yaklaşmıştı. Kalkmıy davranırken çingenelerin neş'ele: kaçar gibi oldu. Onlar — istiyorlardı ki or. da ben daha oturayım.. Kendile! le daha muhabbet edeyim ve onl. ra biraz daha keman çalayım, on ları biraz daha söyleteyim.. Sön ra da kendilerine vereceğim bah şiş ona göre okkalı olsun!. Onlar daha biraz — oturmam içii çok zorladılarsa da dinlemedim — Ben bugünlerde gene buray muhakak kgelirim, o zaman dah iyi muhabbet eder, eğleniriz 1.. Dedim; benimle birlikte gelel köy delikanlısını alıp kalktrm oradan ayrılırken kapkara pala bıyıklı herifin eline: — Çocuklara ver de yemiş al sınlar! .. Deyıp üç çeyrek ııln.lu—dımî Fakat, biz ne kadar yanlış bi! iş yapmışız bugün.. Mğer Vido benim gideceğim yer orası değil, daha beride Davutpaşa kışlası i Hazinedar çiftliği arasındaki dö beş çadırlık bir yermiş.. Bunu dö nüşte bana o köy delikanlısı fısıl dadı: — Siz, dedi, mademki Etemii tayfalarını, Etemin soylarını soP”| larını arardmız, oraya gidecekti niz. Çünkü Topçulardaki Etemin bu vivardaki tayfaları te şu taraftaki küçük harman yerinde * dir. (Devamı var).