HABER — Akşam Postası * 28 TEMMUZ — 1985 : 4 İN d şan d Vei Yazan: KADIRCAN KAFLI Osman Reis denize atlıyan çok güzel kızla başbaşa kalmak arzusundaydı — Kaleden bir İspanyol zabiti ordu. Bu kızı da beraberin: d_' götürüyordu. Ben yolunu keş: tim, Hüsmen de arkadan yetişti. Adam kendisini denize atarak ge- Hekaçtı. Fakat kız Hüsmenin eli Ha geçti. Arkadaşlarının yardı- Mına koşarken bana bıraktı ve iyıı âmarâr emretti. — Daltaban kırlangıç kaptanının fon sözlerini duymamıştı. Çünkü dinlemiyordu. O, genç kızın eşsiz güzelliğine hayran olmuştu. Yanıbaşındaki iğer gemiciler ve askerler de bu kadar güzelliğe şaşmışlardı... Daltaban: — Değerli bir esir... Hütmen tur Rayr gözünden vurmuş!... Diye mırıldandı. Bu sırada genc kız kırlangıcın Rüvartesi boyunca provasına doğ. Tu koştu. Kıyıda dövüşmekte olan Hüsmenin yanıma gitmek için ken- disini denize attı. Balkban hemen emretti: —- — Çabuk, şunu yakalayın! Ka. Çiyor!... Dudaklarının iki tarafında ik: Şukur görüldü. Gözlerinin içinde Barip parıltılar belirdi. Üç dört asker kendilerii deni- 76 attılar, f oÜÜa KURDOĞLU Daltaban Osman Reis bu sıra- da sağlı sollu kendisine yetişen Türk kırlangıç, kalite ve perken. delerine kıyıdaki savaşa yardım i- $in koşmalarını emrediyordu. Topal Şabana da gözlerini iki Ateş parçası gibi parlatarak hay- ı'll'nıı.ıtıı — Daha duruyor burada... Yıkıi karşımdan... Yoksa.. Osman Reis denize atlıyan çok Rüzel kızla başbaşa kalmak arzu- tundaydı. Onu tanıyanlardan ©- Tatıkta yalnız Topal Şaban ile ge- Micileri vardı. Bunları da baştan tavdıktan sonra genç kıza kendi kıhıeının hakkı gibi bakabilir, ge- :fllîndo, kendisi için saklıyabilir. ı Yaşlı deniz kurdu, yaşlandıkça körpe güzelliklere karşı hırsı ar- fan çapraşık ve sapık ruhlu adam- lardan biriydi. , Sağlır sollu kumandalarını ve Firken, gözleri sık sık, — denizde, karaya doğru yüzen genç kızday. * Onun şimdi vücudu gibi güzel hemen kıyıya çevirmiş, uzaklaş- mışti. Kendisinin bu çapraşık işten u cuzca sıyrıldığını sanıyordu. Eğer Hüsmen Reis savaştan son ra ondan kızı isterse: — Kendisini denize attı. Dal- taban da onu aldı ve bana verme di. Diyecekti. Genç kız henüz Daltabanın ge misine çıkarılmış değildi amma, bu iş o kadar kolaydı ki hüküm vermek için sonunu beklemeğe lü- zum yoktu, Eğer Hüsmen: — Neden onu kaçırdın ve Dal- tabanın eline bıraktın? Diye sorarsa, bunun da cevabı | hazırdı: — Ne edeyim? Benim üstüm - dür. Ben bir emir kuluyum. Ona Baş kaldırabilir miydim?.. Topal Şaban bütün bu düşün- celerden sonra, işin hiç de kö- -| tüye sapmadığına bir defa daha karar verdi. Varsınlar Hüsmen ile Daltaban kozlarını paylaşsınlar ... Birisi Pi. yale Beyin diğeri Turgud Reisin en başta gelen iki yiğiti idiler. 'Topal Şaban çabucak uzaklaş - tı. Denize atlayan dört asker az zamanda kıza yetiştiler. — Bırakın beni.. — Tutmayın .. Ben Hüsmen'in yanma gideceğim. Diyerek haykıran genç kızı din- lemiyorlardı. Genç kız bu savaş yerinde ve bu kargaşalık içinde eğer bir ta - rafa kapatılır yahut gönderilirse zor kurtulacağını kestiriyordu . Bunların dillerini bilmiyordu .. Zaten kavga yerinde bir yabancı genç kızın dediklerini uzun uzun dinleyecek değillerdi ya.. Aşağı yukarı esir edilen bütün genç kız veya kadınlar, hattâ çocuklar ve erkekler de onun gibi kurtulmak için her çareye baş vuruyorlar, kendi dilleriyle her önlerine çıka- na bir şeyler söylüyorlardı. & Beatris bunun içindir ki her ne- ye malolursa olsun Hüsmenin ya - nında bulunmak, hiç olmazsa ©- nun gemisine kendisini atmak isti- yordu, Kızıl Kadırgaya girmek de o - nun için kurtuluş demekti. Çünkü Hüsmen Reisin leventle- ri, onu tanıyorlardı ve reisleri ge- linciye kadar pek iyi bakacaklar - şr da islanmıştı. — İslak saçları| gi Yüzüne ve gözlerine düştükçe ba- #inr, körpe bir ceylan edasiyle çır- Piyordu, Bu hal Daltabanın yüreğini, si- K bir kadım cilvesi imiş gibi hop Atıyor, kabartıyordu. Tapal Şaban, Osman Reisin son #mri üzerine gemisinin provasını Kuvvetli bir pençe onun omuz « larından birine yapıştı ve elbise - sinden sım sıkı yakaladı: — Nereye kaçıyorsun? Biz w çan kuşu yakalarız be.. Beatris bu alaylı sözlerin mâ - nasını şüphesiz bilmiyordu. Fakat hoş teyler olmadığını anlamıştı ... Hele Türk gemicisinin -sırıtması büsbütün canmı sıktı — Bırak beni.. Bırak diyorum sana.. Ben Hüsmen reisin sevgili - siyim, 5 Asker bu sözlerle onun ne de - mek istediğini bilmiyordu. Yal - nız Hüsmen adını işitince bir an için şaşırdı., , Bu genç kızı bu adı nereden öğ- renmişti?. — Adam sen de.. Birisinden duymuştur ve sözüm ona bize o - yun oynayacak!.. Diye mırıldanarak biraz gevşe- yen pençesini eskisinden dâha çok sıktı... Bu aralık başka bir asker de Beatrisin diğer omuzundan yaka- lamıştı.. —Genç kiz haykırıyor, çırpınıyor, bağrıyor, — kurtulmak için elden gelen her şeyi yapıyor- du. Fakat dinletemiyordu. Birinci asker homurdandı: — Eecece! Çok olüyorsun artık.. Diyerek sarstr. Genç kızın ka - fasını bir iki defa salladı.. — Suya sokup çıkardı. İki asker onun iki tarafından tutarak gemiye doğru yüzdüler .. Genç kız bitkin bir haldeydi. Başı dönüyor, gözleri kararı - yordu. 'Tel tel yüzüne serpilen saçlari- le şimdi büsbütün güzel ve sevim- H olmuştu.. Osman Reis genç kızın tutula - rak getirildiğini görmüştü. Gemisinin kenarına geldi. Onu hemen yukarı çıkarttı , Genç kız karşısındaki — iriyatı, uzun ve kırbıyıklı Türk kaptanmı görünce onun bakışlarında iyi bir mâna sezemedi.. . Birdenbire yenidne toparlandı. Kıyıya baktı. Hüsmen orada görünmüyordu . Yüzlerce İspanyol ortasında bir avuç arkadaşiyle birlikte kılıç sal- ladığını tahmoin etmek güç de- gildi amma, işte o kadar.. Gözle görülemiyordu .. Genç kız yeniden çırpındı: — Beni bırakın.. Birrakın diyo - rüm size.. Ben Hüsmen Reisin ya- nma gitmeliyim. Daltaban da bu sözlerden bir şey anlamıyordu. Hüsmen sözü - nün geçmesinden de: — Beni Hüsmen yakaladı.. Al- lah belâsını versin önun!., Dediğini sanıyordu. Osman Reis genç kızı bu sefer baştan ayağa kadar süzdü. Onun ıslanan elbiseleri vücu - duna yapışıyordu « Böylelikle, vücudunun o güzel çizgileri de meydana — çıkıyor, Daltabanın damarlarında koşan arzuları — büsbütün köpürtüyor, coşturuyordu. (Devamı var) Dünya güzelinin peş inde.. Fahrünname adlı Güki Faris! Nakleden: (Hatice Süreyya) tarih romanından abamıştır No.17 Iki delikanlı, sarayın önünde günlerce dolaştılar. Fakat hiç bir fayda hasıl olmadı. Nihayet Hurremin aklına bir tedbir geldi Hüma, dadısının bu sözünü işi » terek feryat etti — Ey Parsa! Sen bilmiyor mu- sun ki, ben evlenmek taraflısı de- ğilim. Şu veya bu padişahın şeh - zadesini ben ne yapayım?.. Benim sevdiğim, istediğim ve asla unu - tamadığım o rüyada gördüğüm delikanlıdır.! İçimde öyle bir his var ki, bir gün, karşıma çıkacak, onunla sevişeceğiz.. “Kuzum dadı! Benim bu sırrr mı, kalbinde, iman gibi sakla, E - ğer sırrım ortaya — vurulursa beni yok bil! Bunlar, böyle konuşa dursunlar, | biz gelelim iki delikanlıya... Ferruh ile Hurrem Hümayun şahın payitahtında güzel bir hana yerleşmişlerdir, Ertesi gün, şehrin ötesini berisini gezdiler. Akşam olduğu zaman, Hurrem, boya ta -| kımlarını aldı. Resim yapmağa | başladı. Çünkü kendisi, resme çok istidadlı idi. Çocukluğundan beri bu sanatte pek ileri gitmişti. Ferruh, onun yanına yaklaşa - rak: — Bu iş böyle olmaz.. Sevgili- min memleketine geldik. Artık o- nu görmeliyim. Ona nail olmalı - yım, Eğer sen benim dostumsan, düşünür, bunun bir çaresini bu - lursun! demiştir. Hümanın sarayı — önüne ikisi birlikte giderek bir müddet seyre daldılar. Kâh sarayın kapısı önü- deki bahçeden, kâh şehinşinler al- | tından geçiyorlardı. Nihayet, orada boyunlarmı bü: küp durdular, İkisi de, bir usul a- rıyorlar, fakat bir türlü bulamı - yorlardı. Aradaki şu koca duvarları na - sı| aşabilirler, yahut bu duvar * lara rağmen, Ferruhun sevgilisini nasıl görebilirlerdi? İki zavallıya, o gün hiçbir mu- vaffakıyet nasip olmadı. Boyunla rını b-ükerek, hazin hazin odala - rına döndüler. O geceyi pek asabi geçirdiler. Ertesi sabah, yeni bir ümitle sa -| rayın önüne vardılar. | İki gün sıra ile oralarda dolaş- maları, saray hademesinin dikka- tini calbettiği için: — $u gençler, garip biçarelere benziyor. Acaba maksatları ne - dir? Burada ne dolaşıyorlar? Ne istiyorlar? — diye — söyleşmeğe başladılar. Bu dedikoduların döndüğü nü Hurrem farkederek: | — Sevgilinin evi etrafında faz- | la görünmek âşıklara zarar verir. Haydi biz buradan gidelim ! Diye nasihat verdi, Çar nâçar ayrıldılar, O geceyi de, büyük üzüntü için de geçirdiler. Fakat, üzüntü içinde iken, ve - zirin oğlunun aklıma bir — tedbir geldi. -Sabahleyin, — uyandıkları vakit Ferruhun pek mahzun — olduğunu görerek dedi ki: — Şehzadem, üzülme.. Benim aklıma bir şey geldi. Onu tatbik edersem, umarım, bir netice elde edebiliriz! — Nedir düşündüğün bakalım? — Söyliyeyim, şehzadem, Bili « yarsun ki, ben çok usta reşsamım. Hele senin resmini gayet iyi ya - parım, İşitirim ki, Hüma ekseriya kiliseye gider, İsa tasvirleri önün- de dua edermiş. Halbuki, buranın kilisesindeki İsa tasvirlerinin er - kekleri hiç de güzel değildir. Ben senin resmini kiliseye resmedece - ğim. Rahipler, usta ressam olduğu mu görünce, benim hizmetimi red detmiyeceklerdir. Sen o kadar gü- zel bir erkeksin ki, şehzadem, se- nin tasvirin karşısında hiçbir ka - dımın kalbi sakit kalmaz. Hüma, yolda rastladığı erkeklerin yüzü- ne belki alıcı gözüyle bakıyordur. Belki, seni de kalabalık içinde gör se lâkayd geçmiyecekti. Fakat, i- badet ederken, can ve gönülle bak tığı resme karşı lâkayd kalması - na imkân yoktur. Yüzünün çizgi * leri ve renkleri, onun kalbinde el- bette yer edecektir. Hiç — değilse, seni gördüğü vakit, önünde ibadet ettiği resme benzetecek ve seninle alâkadar olacaktır. Bi ilk ' alika üzerine, senin daima ” âal'ı'â“ç“ı- kici güzelliğin — katılmca, Hüma, tesir altından kurtulamıyacaktır. İster istemez sana bağlanacaktır. Hürrem bunları, o kadar bü - yük bir emniyetle anlatıyordu ki, bu söyledikleri hakikaten olur gi- bi göründü. Ferruh buna kail ol « du. (Devamı var) y me e par ea Sürir HABER. Istanbulun en cok satılan” hakikiAkŞam'gazetösidir. D ae üN sömlAne d aRaga ee | Zilanların! 'HABER'e verönler kar'Ederler. | kat Fitşstyüne —- HABER AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi:!SYANBUL HABER Telefon Yazı 23872 Idare: 24870 ABONE ŞARTLARI Türkiye — Benebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. 190 » 1600 .. ae') 560 İLÂN TARİFESİ. Ticaret ilânlarının satırı Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası İ KUPON 200 28-7-935