27 Temmuz 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

27 Temmuz 1935 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HÂBER — Akşam Postası Dünva güzelinin beşsşinde.. Fahrünname adlı eski Farisi tarıh romanından alınmığtır No.16 Sultan Hüma rüyasında gördiüs gü birdelikanlıya deli ibı âşık oldu. Sanki yaktığı bütün aşk alevleri şimdi önu kavuruyordu Nâkleden: (Hetice Süreyya) İi « ü Y iri ü d DAZEEĞÜĞÜ d KADıRCA N KAFLİ 5 I’a zan: Kıztl Kadirğa bünun için he Men kiyıya gitmis, orada demir lsimiş ve bütün leveüitler, baılar Frenk Sitleymanla Dalyan Musta-| fâ öldüğuü hâlde Hüsmenle Sırık dA!ımede yardım için koşmüuşlar . Bu sırada genç kiz kendine gel | mişti. Etrafına sakındı. Karşısın da kavuklu, külahlı, şalvarlı, ya rı çıplak Türk etlerini görünce he men tanıdı. Kerdisini Kizil Ka. dırgada sanıyordü Gülümset gibi yaptı. ! Geniş bit nefes aldı. Fakat işte o kadar... Birdetibire | töpatlanıdı. | Cünkü Bu geminin Kızıl Kadır ga olmadığını anlamakta gecik medi. Karşısındaki satkın adamır ne yüzünde, ne do fenâ Bir mana olmazd Çü arıma, şimdi nere - Bu gemi, kimin $ “Wribu karşısındaki ndnm kımdı? Kızı! Kadırga ne ölmüştü? Hüsmen Reis mıreds— idi? Genç kız bir göz açıp kapıya tak kadar zamanla bütün bu sor | Buları kendi kendine sordu ı Kendisi tcevap veremedi. Sonza karşisıriıdaki adama dön İ dü: — Hüsmen nerade?... hereye gitti? Topal Şaâaban onun konuştuğu dili bilmiyordu amma, Hüsmen sözünün iki defa tekrar edilme - sinden ölürü önu aradığını anla Mıştı.. Hele onun adını kolaylıkla | Söyliyebilmesi, söylerken takın -| dığı hal tuhafına zgitmişti. Birdenbire kafasında bir şüphe “doğdu: — Yoksâ,.. Yaksa bunün Hüs | men Reisle tanışıklığı pek eski ol | masin.. Yoksa bunuti için mi ka -| Teden kaçan o İspanyölü © kadar| inatla kövalıyor” : Hüsmen Topal Şaban sâadalla kaçmağı | sâvaşan ve kendisinin de yoluna | kastiği adamın hale kumandanı Marki Fernando olduğunu bilm: Yyördü. | Şimdi bu genç bizm, umduğurr | dah daha değarli bir insan oldu Bunu, ona gelişi güzel bir esir gö | züyle bakılamıyırağımı iyice kav Yamıştı. | Hetnen geriy: döndü. Dümmenci- | ye: — Dümeni kız.. Yarım iskele ye... Doğru Kızıl Kadırga... Diye haykırdı. Sonra gürekçile: T2 döndü ve şu kıtmandayı verdi: — lakele kürekleri!... Hep bir- den... Arş.. Durmuş, Kizil Kadir Züya yanaşacağız... ÂAnlıyor mu sun? — Anladım. Küçük çemi hızlı bir dönüş yap.! mak üzere idi ki askerlerden biri. arkaya dönerek Topal kolimu çekti: Şabanır — Bak... Daltaban geliyor... Daltaban Osman Rcis, geliyor değil, ge'mişti bile... Yelkenlerini açmıştı ve kürekler de bütün h zıyla alabildiğine işliyordu. Topa! Sabanın küçük teknesi- nin yanı başında yüzen bir kale| gibi belirdi. j Kırlangıç henüz dönüş ııııııcv-i rasının yarısını bile yapmamıştı ki| Daltabanın sesi, bir aygır sesi gibi duyuldu: — Ulan Topal!. Demindenbıe- ri ne diye burada çakılıp düruyor dun? Neye davranamadın?... Topal Saban kıyıya gitmek için manevraya başlamık'a ne kadar iyi yaptığını hemen anlamıştı. Böy lelikle hem Hüsmenin emanet etti- Kıziıl Kadırgaya - verecekti, hem de Daltabanin cezasından kurtulacaktı. Daltâban yenirlen ve daha'hiflı bağırmıştı: — Karada olaydın, topallığına bakar susardım. Fakat gemidesin be herif.. Yürü ile Topal Şaban geniş bir nefes al- dı. Dönüş manevrasinı neredöyse > türecek ve ondan sonra çalakü rek kıyıya gidecekti. Şimdi Kızıl Kadırgaya yanaş - mak düşüncesini de bırakmıştı Çünkü Da'tabanın püzünün önün de bu işi yapamazdı. ğgini Su kargaşalık gecinciye kadar yerinde uslu durmasını da genç kıza elder geldiği kadar anlata- caktı. Fakat Beatris yerinde duramı- yordu ki... Birdenbire yerinden fırladı. To pal Şabânın kolunu tutarak: — Hüsmen Reit ne oldu? Nere- ye gitir?... Diye yeniden sordu. Kırlangıç kaptanı sarardı. Şim di Daltaban Osmar: Reis genç kızt görürse ne yapardı. Genç kızı kolundan tutarak ye rine oturtmak istedi: — $imdi otur şuraya... nun yanına gidiyoruz... Geminin manevrasına bakmak için doğruldu ve döndü. Halbuki tam bu sirada - Topal Şabanın korktuğu başına gelmiş ti. İşte ©- Daltaban Osman Reis kırlangı em kıç tarafında, Şabanın kolunu tutarak ona yalvarir gibi bir şey ler söyliyen genç kızı görmüş, bir-| denbire &teş kesilmişti: — Vay mendebur vay... Meğer| yanında karı varmı$ş da, onun İ-: çin... Doğruldu. Geminin orşasına doğru sert bir kumanda verdi: Şımdı bu genç kızın, umduğundan daha d’eg"erlı bir insan olduğunu iyice kavramıştı... — Sencak kürekleri !,.. Hissa... Hissa !,.. Koca kadırganın sancak tara *| fındaki kürekler birdenbire yu - karı kalktı. Sonra güpeşte boyun. ca uüzaniverdi. Böylelikle hâavada uçarken kanadının birini gövdesi ne yapıştıran kocaman bir akba- bayı andıtıyordü. — Ulan Topal!,.. diyorum sana!... Topal Şaban, durdu. Daltabanın kadırgası küçük ge- minin iskele tarafına yanaştı. Topal Şaban ona Hüğmen Reisi soran genç kızı bir kenara itmiş, Daltabanın sesina doğru köşmüş- tüz Durrr!... Dur — Buyur reis!.. Daltaban gemisinin kenarına gelmişti. Beatris kocaman gövdesi, ke - mikli ve kocaman yüzü, pala bı - yıklariyle bu ellilik Türk reisini du. Bunlara nasıl söz anlatacak.| ti? Acaba ne olacaktı? Hüsmenin ne olduğunu o da bi!. miyor muydu? Daltaban kaşlarinı çatarak; en sert sesiyle sordu: j — Bu kadın ne arıyor seniri ge- mide?... Butaya dövüşmek için mi geldin, yoksa kart avlamaya mı?... — Fakat reiss Onu ben alma-| dım buraya... Şey.. Getirdi... Hüs- men Reis getirdi«. Genç kız konuşulanlardan bit| şey anlamamıştı. Fakat önü gös-| termelerinden ve Hüsmenin adını anmalarından doölâyı yabancı şey lerle uğraşmadıklarını da öğren- memiş değildi- Yeniden Topal Sabanin kolun sarıldı: — Hüsmen nerede?... Onu sen biliyorsun? Biraz Önce burada i- di. 'Telâşla geminin önüne, ardına sağına, soluna ve hattâ kürekçile- Tin oturdukları yerterin altlarını bakıyordu. - Topal Şaban oru bir an evvel| başından savmış olmayı istiyordu. | Çünkü ancak © zâmân büu fâf an ! lamıtyan, hal bilmiyen Daltabağ Osman Reisle rabat rahat könü. şabilecekti. Kıyıda İspanyollarla — dövüşen| Türk leventlerini ve onların ara- larında bulunan Hüsmeni göster- di. — İste örada... Dedi. Daltaban Östüen Retsin kadır gası, kirlangiet da - yanrııbaşında sürükliyerek Kiyiya gidiyordu. Daltaban sordu: — Hizmen Bu güzel kizi nere- dan bulmuş? Dövüşüyort... (Devarı var) | Zavallı kızcağızı oraya gömdü- ler. Sonra, haramilerden kendile- rine miras kalan atlardan ikisine bindiler, Şüphesiz — ki, atların en güzellerini seçmişlerdi. Silâh, cep | hane vesair ganimetlerden de işe| en giyade yarıyanları aldılar, Yö-| la düzoldiler. O gün, akşama dinlenmeden hayvan kadar durüp sürdülerse de mamur bir yere — erişmediler. Geceyi bir ormanda geçirdiler. Er tesi gün, sabahleyin erkeniden kal- karak gene yollarına devam etti- ler. Büyük bir kasabaya ulaştılar. — Burlatın şahı - kimdir? Biz nereye geldik? — diye sordular. Köy halkı: — Nereye geldiğinizi bilmiyor musunuz? Burası Hita memleke - tinin hudut boyudur. Şimdiden sonra artık haramilerle dolu olan yerlerden kurtuldunuz. Birkaç gün daha giderseniz, payitahtımız o - lan Hurremabada vasil olacaksı - nız! — dediler. Ve sonra, üzün üzadıya padi * şahklarmı ve şehirlerini, medeni * yetlerini methettiler. Bü aradâ'Mümayun Şah İld kızı| Hüma'nin da adini söylediği için, şehzadenin eski dertleri kabardı; aşkı büsbütün arttı Demek ki, bilmiyerek, sevgili - sinin bulunduğu tarafa gelmişti.. Köylüler, Ferruh ile Hurreme kim olduklarını ve nereden gel - diklerini sordular. Delikanlılar * da : — Biz tüccarız.. Birçok mal ve insanila birlikte — yola çıkmıştık. Fakat haramilete rastlâyıp çar * pıştık. Çok zarara — uğradık! — dediler, İki genç, yalnız kalınca arala - rında şöylece konuştular ve karar verdiler: — Yarından tezi yok, hemen yola çıkalım, Sabahleyin erkenden yola çılı | tılar, Yaklaştıkça — Ferruhun hali ı değişiyordu. Esen — rüzgâr sanki | sevgilisinin rayihasını kendisine getiriyordu. Gittikçe yaklaştılar. Nihayet, Hürremabad üzâktan göründü. Burâsı, teünet gibi, ye- şillikler icinde bir şehirdi. Şehirden içeri gitince, delikân: hı, atindan nip şükran — ecedetine kapandı. İki arkadas, tehrin — güzel bir yerindeki bir hana indiler. Öyle rivayet ederler ki, Hüma - yun şahın kızı Hürza, bir gün, ar kadaşlarile tatlı şarab icerek gü - zel bir uykuya daldı, !pek sedir ü | zerinde, cariyeler, — tultanlarının omuzuna ipek bir örtü örttüler. Bu halde oyurken nazik sultari ' bir rüya gördü. j Öyle bir rüya ki, icinde, bir de- Hkanir vardı. O * delikanlıya, — hakikatte görmüş gibi — kız âşık oldu. Uyandığı vılıı'_ artık, on » dan başka bir şey düşünmez oldu. Nerede o eski fettan, oynak, iş- vebaz Hüma, nerede şimdiki mağ mum kız... Artık, bir köşeye çekiliyor, ge - celi gündüzlü, yalhız o hayalinde» ki erkeği düğünüyördü. Adeta kâ- ra sevdalı olmuştü. İçmiyordu. Gezmeğe çıkmıyördü, hiç kitise | Kak li şarş i gün içinde, üzü gözü söldü. M TEDeERR Tabit etrafında bu hâl derhad dik kati celbetti. Hüntanin Parsa is - minde Bir dadısı vardı. Gayel a » kıllıydı, gözü açıktı. Ç& sevdiği sultanın gamını, kasavetini dağıt- mak için hayli uğtaştı. Lâkin, bun da bir türlü muvaffak olamadı. — Sana ne oldüu tültânım? Gül yüzün Biçin toldu? Sönin neşeti benim de neşemdi. Hepimizin de neşesiydi. Hılhıh. artık, gülüp oynamak bizlere de haram oldu. Ne emredersen et yapalım.İstersen — Derdimi sorma.. — diyerek, :n. dadısına, rüyayı bir bir anlat - “Aman, kızım! Rüyadaki deli « kanlı sevilir mi hiç... Bari hayatta olan birini sevseydin de sanâ önü bulâaydık.. Kimi istesen alırdık.. Fakat rüyadakini nâsil tedarik e - delim? Ve sonra, bircok methelmeğe başladı. — Sen, bütün erkekleri redde - derdin. Hepsini inim inim inletirr din, Şimdi sana ne oldu?.. — de- di. — Fakat işte bunca şehza * deler var. Onların birile sizi ev * lendirelim. şöhzadeleri (Devamı var), SĞ eli 4 AK$ŞAM Fo İCARE EV l Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi ISTANBUL HABER Telefon Vızı: 23872 Idare: 24376 İLÂN TARİFESİ fı".:î&' ":ı'::::' 40.1uırhıehf '&MM ve WNeşriyat Müdürü; Hasan Rasim Us Bası!dığı yer (VAKIT) matbacsı İKUPON. 199 27-7-085

Bu sayıdan diğer sayfalar: