b Türkçeye ceviren: A E Son günlerde i: #ambillere bak tınız mı? Bir şeyler söylüyorlar mı? Son günlerde rüyamda sizi gördüm. Vindzorda muhteşem bir dairede idiniz. Gece gelip sizi bul- mamı söylediniz. Kapınızın önün- de zırhlara bürünmün bir şövalye | vardı. Canlı mı, yoksa sade bir| heykel mi idi bilmiyorum. Yolt | mu kesmek istiyordu. Kavgaya | başlamak üzere iken, siz çıkıp, | beni bırakmasını söylediniz. Ne yazık ki bundan sonra he - men uyandım! Cisara tabakası e- linize vardı mı? Tenis klübü kar: tını aldınız mı? Ne kadar da so- ruyorum. Ne yapayım ki, bütün yaptıklarınız, bütün düşündükle- rinizi öğrenmek arzusundayım. Si- zinle teması kaybetmek istemiyo- rum. Bütün gün sizi düşünüyo- rum. Sizi alâkadar eden bir şey- ler okuyor musunuz? — Eğer oku: yorsanız, yazınız ki ben de ala- yım; eğer yazılarımla fazla canı- nızı sıkmıyorsam, mektuplarımız- da bunlardan da bahsederiz. Size gayet çirkin iki fotoğraf kopyası gönderiyorum; asıllarını yarın alacağım, sizi alâkadar ede- bileceğinden onları da gönderi- rim. Beni muhtelif kılıklarda gös. teren fotoğraflar da yarın hazır o- lacaklar. Henüz iyi sünger bula- madım; şimdi kötü mevsimdeyiz, fakat bulmağa uğraşacağım. v.s. V.5- Tino n sonra gene ipe sapa iğelhit? sözlerle dölu ve aşa- ği yukarı yirmişer sayfalık - iki mektup daha geliyor. Bunları sü- tunlarımıza geçirmekle sayın o- kurlarrmızın canını sıkmak - iste- medik. Yukardaki mektupları ay- nen türkçeye çevirdiğimizin sebe- bi de, bir ulusun mukadderatını uzun zaman elinde tutan, ordusu- na savaşlarda baş kumandanlık yapmış olan adamın, ne biçim zih niyette bir kişi olduğunu göster. mek içindi. Atladığımız mek- tuplar Tatoi sarayından 1912 A. ğgustosunda yazılmış olanlardır. Her ikisi Konstantinin sonsuz gi- bi görünen ve gittikçe şiddetlenen sevgi ve özleyişlerinden bahsedip durmaktadır. Aşağıya kısmen - dercedeceği- miz Korfudan yazılmış 20 Eylül 1912 tarihli mektup artık Balkan savaşının yaklaştığı, ve siyasal uf- kun kararmağa başladığı sıralar. dadır. Bu mektu; Sizin iskambil kâğıtlarınızm beni yavaş yavaş batıl itikatlara sürüklemeğe başladıklarını bili- yor musunuz? Bundan sekiz gün evvel bana söylemiş olduğunuz sözlerin bir çoğu gerçekleşmek ü- zeredir. Eğer dedikleriniz çıkarsa, ayrı- ca bildiririm. Sizin birçok günler burada Ta- toide kaldığınızdan dolayı — epey dedikodular oldu. Atinada sizin hüviyetinizi gizlemiş bir Grandü | şeş olduğunuzu söylediler. Burada ancak dört gün kalaca- ğim. — Salıya Atinaya dönüyo- rum. Daha fazla kalmama imkân yok. Çünkü siyasal ufukları ağır fırtmalar tehdit etmektedir. Sizin ayrıldığınızdanberi pek ilerlemiş değiliz. Görünüşe göre Bulgaris- tanda ve bilhassa ordusunda savaş, heyecanları korkulacak bir biçim. de artmaktadır. Hattâ harp ilâr etmediği takdirde kralı bile kova- caklarını söylüyorlar. Kendisiyle kabinesinin sonuna kadar umumi efkâra karşı gelebileceklerini pek sanmıyorum, Trende görmüş olduğunuz za- bitlerin sınırlarımıza takviye ola- rak gönderilmiş olmaları muhte- meldir. Harp nefreta değer bir iştir; bunun ne demek olduğunu ben bilirim.; ancak şimdiki zaman- larda bir prensle bir kral, hele bi zim ülkde kralın gerçekten bir or- du şefi olması lâzım gelen bir yer- de, birer askr olmalıdırlar. Bâtün bu düşüneclere rağmen, şimdi harp istemekte olduğumu inkâr edemem, fakat size anlat. mış olduğum şartlar altında — bir harp kadar — yani Avrupada bu- lunması bile caiz olmıyan an'ane- vi düşman Türklere karşı dört Bal kan krallığını birleşerek açacakla. rı bir harp demek istiyorum — u- lusal düşüncelerimizin,« dört yüz yıldanberi sürüp gelen rüyaları- mızın gerçekleşmesi için elverişli bir fırsat bulunmaz. Ancak bu yalnız bize bağlı olan bir iş değil- dir. Balkanlıların elbirliği olma sr gerek, bunun da başarılması pek kolay değildir. Çünkü birbi rine taban tabana aykırı olan men faatlerimiz var. Biz şimdi bulunduğu çözülme durumunda bile, pek kuvvetli olan Türklere karşı yalnız — başımıza 'harbedemeyiz. Bunu bir defa de- nedik, ağzımızın tadını aldık, bil hassa bana dersimi verdiler. Size bütün anlattıklarım izzeti nefsim ve vatana karşı olan sev - gim dolayısıyladır. Fakat artık siyasa yeter, eğer meraklı bi: şey olursa size bildiririm; çünkü bu- nunla alâkadar olacağınızı söyle- mek lütfunda bulunmuştunuz. An. cak şunu da biliniz ki harp çıkars. ben ilk hatta bulunacağım.. Tatoi 29 Eylül pazar Sevgilim, Dört saat kadar bulunduğum şehirden dönüyorum. Her iş olup bitti! Başbakan, ayni zamanda sü, deniz ve dış işleri bakanı olan Ve nizelosla bir buçuk saatlik bir kon feranstan sonra seferberliğe ka rar verildi. İstavroz çıkararak i- radeyi imzat ettim. Bu, şimdilik harbe sürüklemi- yecek olan tedafül bir tedbir ma- hiyetindedir. Türkiye Edirnede bir ordu toplamakta olduğundan Bulgaristan kendiri tehdit altında hissetti ve kendisiyle birliktea se- ferberlik yapmamızı istedi. Dev- letler bir yangının patlak verebil- m&si korkusuyla, Türkiyeyi asker sevkinden alakoymak içiz müda halede bulundular; bunun üzeri - ne Türkiye Bulgaristana karşı o lan ordusunu eksiltti. Fakat ber yandan da Makedonyada sefer berlik yaptı. Bulgaristana karşı durmakta olan seksen bin kişi ve geriye kalan yerlerde de aşağı yu karı iki yüz bin askeriyle Şşimdi biz, Sırplar hattâ kısmen Km dağlılar bile tehdit altına girmiş bulunmaktayız. Bulgaristanla Sırbistan bugün seferberlik yapmakta oldukların. dan, aramızdaki i k mucibin- ce ve Avrupa ile Türkiyeye kuv vetli bulunduğumuzu göstermek HABER — Akşcın Posfast ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki ölir macera Yazan: Osman Cemal Kagşısız Çingeneye sordum . Demek ki — Ne işkembesi be sende.. Bun- lar eski Grikoz yani ya Zomyoz çarbacılardan imiş!.. Em de bun- lar çok akıllı insanlarmış.. Sonra efendicazıma söyliyeyim, bu A - pukurun anası zamanının büyük falcısı imiş.. Senin anlayacağın bu kavanoz dipli dünyadaki bütün falcıların ustası o imiş.. Ama, bunları bil - mez bizim cahil çingene falcılar. — İyi ama Apukuru anlayama- dım, Apukur kim imiş? — Yok mu hani kış orlıluındı Hiristiyanlar yapıyor Apukurya.. — Ey? — İşte bu Apukuryayı da eski| zamanlarda o icat etmiş!.. — Ne millettenmiş bu? — Dedik a... Grikoz be, Rum - yoz be! — Oğlan sakın, senin bu söyle- diğin Epikur olmasın! Mecidiyeköyü çingeneleri — Hay kaynananın canına rah- met! Ta kendisi.. Biz deriz ona A pukur, siz dersiniz Apikur! — Oğlan Etem, sen bunları ner- den biliyorsun? — Size o gün bizim çadırlar ya- nında da deyivermiştim ya, benim bilmediğim bu dünyada beş vakit namaz... — Doğru söyle Etem, sen bu E- pikuru.. Sonra birini daha söyle - din ne idi onun adı? — Çaçaron.. — O da Çiçeron olacak.. Bunla - rr kimden öğrendin bakalrm? — Benim babam yaman bir a - dam idi. Ondan öğrendim.. — Babanın okuması yazması var mıydı? — Babam okur idi birkaç dil - den, em de su gibi.. ——0 için bizim de seferberlik yapma- mızı istediler. Yüklenmekte oldu- ğumuz mesuliyet çok büyüktür, bunu iyi biliyorum. Fakat mütte- fiklerimize karşı kötü niyetimiz olduğunu göstermeksizin yapabi: lecek başka bir iş yoktu. İşi bütün anlamlarına göre evirip çevirdik- ten sonra, bakanların tereddütle- rini kısa keserek imzayı attım. Eğer başka bir hâdise çıkmaz sa, yirmi günde sınır boyunda yüz bin kişimiz olacak- Ben de ordu- nun kumandasını almak üzere on| beş güne kadar gideceğim. (Devamı var), | Göçebe çingenelerin en çalışkan ve en çadırı — Neci idi senin baban? — Biırağ onu şinci, karıştırma o eski bohçaları.. Zere ki karıştırar- san alt tarafı korkarım çapan oğ* lu çıkar! — Bir şey çıkmaz be, korkma, söyle bakayım, pardı senin? — Temin nasıl bildin. anamın | falcr olduğunu, elbette ki bilirsin babamın da neci olduğunu — Baban da ya ayıcı idi, ya kuklacı? — Onu sen ıffedenuı l( bevim ! î — Öyle ise sen söyle, neci ol - duğunu! — Eğer bir gün ahbablığımız ar- tar da sırası gelirse mreaklanma sen, onu da sülerim ben sana! Kösele suratlı, sırım gibi çinge- nenin gecenin karanlığında söy- lediği bu sözlere karşı merakaln - mamak kabil miydi? Boru değil bu, herifçi oğlu Epi - kurden, Çiçerondan dem vuru - yordu. Vakiâ onlara eski menşur birer çorbacı diyordu; ancak kap- kara cahil bir göçebe çingenenin © meşhur eski, büyüt adamların bu kadar da olsun, yalan - yanlış bilmesi bir hayli marifetti. Maltepe ile Topçular arasında - ki şıllık köprüsünün yanında ona bir daha sordum: — Demek ki Epikurun anası fal c imiş ha! — Hem de falcıların en suntur- lusu imiş! — Nasıl, şimdi sizin falcıların içinde de böyle sunturlusu var mı? — Ha.. Ha.. sen ararsın şinci çingene evinde musandıra!,. Senin anlıyacağın bizimkilerin işi ep atmasyon, ep martaval... — Ama bazıları bu attıklarını tutturuyorlar ! — Ona da derler körün taşı rastgele! Ha bir de var ki bizim bazı çok kurnaz, çok açık göz fal- cılar.... — Ne sustun ya? — psini sülersem sonra bize bir şey kalmaz! Sen tatlı tarafın- dan ağzımı arayıp bizim sırları - mızı öğrenmek istiyorsun ama yağ ma yok beyzadem... — Söyle be ne çıkar, korkma, haydi ben kimseye söylemem.. Etem gene sustu, bana söyliye- | ceği sözleri zihninde biraz tasar- ladı, sonra gene başladı; — baban ne iıyı-*ı Epikürün anası falcı imls ha' zenaat sahiplerinden olan bir demircl — Fal işi kıyak - iştir. Nle ve lâkin yapabilene.. Var idi eskiden bizim kocakı 1! ki onun canma rahmet, o işte ya * man bir falcı idi. Hani ya değil İsenin gönlündekini, mevlâm seni inandırsım, istese yedi melmeket yabancısının gönlündekini bilem tıpatıpasma sülerdi. — Nasıl söylerdi? — Ha ha! Mesele orada işte« Nasıl söylerdi? Var idi bu koca* karımın er semtte bir klavuzu... B klavuzların da çoğu gene kendi * si gibi kocakardlar- falan- flândı. Söz misali: Bizim koca cadı gi* der idi Aksaray taraflarında eram gi bir mahalleye gizlice... Bulur * du orada kendisine mahallenin bü tün dedikodularını bildirecek bir kadın. Ona derdi ne kazanırsam bu mahalleden yarı yartya payla * şacağız.. İlle ki sen söyliyeceksi! bana bu mahallede kimin ne derdi var birer birer.Artık ondan ne öğ' rendiyse bulaşırdı kapı kapı dola* şıp bunları bülbül gibi saymaya. — Vay köpoğlu karı vay! Vayki vay.. Sen bilir misin, ha” ni ya eskiden var imiş bu İğrikap! dışarısında çok menşur - bir fald karısı Madam Katinka? — Çocukken öyle bir şey işit * miştim... — Hay yaşayasın aklın ile.. Işte bu dediğim biçimdeki falcılığı l16 tanbulda eskiden o icat etmiştif: Bu Katinkanın var imiş bir ta * kım şurada burada dolaşır klavu? ları.. Onlar kimi bohçacılık, kimi hizmetçilik, kimi çamaşırcılık, ki” mi bilmem nelik ilen girermiş ev ” lerin içine, oralarda npeler ki du ” yarsa gelir, Katinkaya anlatırmı$! sonra Katinka da herkesin sırlar!” nı bilir ve tıpa tıpasma sülermiş! — Şimdi sizin içinizde en mef” hur falcı kim? — Şinci en menşuru hani yok mu bizim çadırlarda bir çoçukl! dul, hasta kadın. — Ey, var? — Te onun anası en menşurud!” ama, o da şinci em çok ihtiyard”' bunamıştır, em de gözleri kör | muştur, artık görmez; ona se çadırdan hiç çıkmaz, ep oturur bi köşecikde... ,f — Etem be, o kadın bir tuh' kadm, kimin nesidir o, hastalığ' nedir? (Devamı var)