* £ L H e ç e A S . AA C U A o T AA Limanm ağzında on iki kadar İpanyol harb gemisi göründü .. Pupa yelken geliyorlardı. Arkala- Tinda ve yedekte bir de kadırga Vardı, Bunun direğinde — Fransız aYrağı, yarıya çekilmiş olarak d'ılılııııyorlıı. Limanda zaten dokuz kadırga- Ve üç kalyon ile bir kaç küçük _n"lıuıtin yatıyordu. Fernando yeniden düşünceye d“lllımı. Dirseklerini salonun Penceresine — dayamış, çenesini Avuçlarına alarak enginlere, Sa * lerno tarafına bakıyordu. .a:lniden Beatrisi düşünüyor - Ölüm korkusu geçtikten ve Sanımı kurtardıktan sonra eski ::İ hemen sezilmeğe başlamış - En sonra onu Hüsmen reisin *line bıraksın ha!, Bu düşünce onun yüreğine git likçe ağırlaşarak siniyor, bir kur- tun gibi çöküyordu. Sandasaline Bd $U SNEnE önüde, yahut başka bir yerde Kızıl î"dlrııyı yakalıyarak rampa et- Beatris her halde Kızıl Kadır-| Sada olmalıydı!... Hüsmenle iyice kaynaşmadan Yetişmeliydi.. | Genç kızı Trablusgarp ve Ce- Zayire, yahut Anadoluya götürme-| önce yetişmezse artık bütün| < Yazan: KADIRCAN KAFLI 70 Yiğit Fernando, Hüsmen reisten öç almak için çalışıyordu.. | sine doğru yürüdü. Oradan deni.| ömitleri yok olacaktı. Kaleyi elden kaçırmıştı. Bütün| Tkeri ölmüş, yaralanmış yahut letlim olmuşlardı. Bu her halde hf? kumandan için en acı bir şey- i. Fakat onun için asıl acı olan, kadar uğraşmdaan sonra o hır- î"' ve güzel sevgiliyi düşmanının Olları arasına bırakmak olmuştu. Acaba, o şimdi nerededir? aı;)lll yetişmeli ve geri almalıy: h_Yıınıi.nı.. bir çelik gülleyi bile İmumu gibi ezecek olan, sert, ::liıı ve azgın bir hınç duyuyor- Ha e HÜSMEN ÖLDÜ MÜ ?... Fernando atlattığı ölüm korku- *undan sonra, bütün varlığını sa- l'l" bir aşk humması çekmeğe baş- Amıştı. Bu humma, gelişi güzel bir adamım, herkesin bildiği şekil- * bir kızı sevmesi değildi. Bun- df’ Pençesindeki avı kaptıran aç bir kaplanın, gururu çiğnene bir Lı"'llııı, burnu yerlere sürtülen bir zörbanın acıları kıvranıyordu. — Ah, onu hiç bir zaman unu: Derken ayni zamanda şunları *a ilâve ediyordu: — Şimdi Hüsmen benimle eğ- l'n"" Kimbilir ne kadar öğü- hüyor? Bu kadar emek, bu kadar “Sahmet ve korkudan sonra gene o güzel ve genç kızı elimden kaçır- dığım için yazık bana İece Don Alvaro bazı emirler ver - mek için dışarı çıkmıştı. , O, büyük salonda, aşağı yuka-| rı dolaşıyor, dişlerini sıkyıor, sık sık nefes alıyor, kudurmağa baş- lıyan bir kurt gibi derinden derine homurdanıyordu. Fakat bunlardan ne fayda var- dı? Salerno önünde koca bir do - nanma vardı. Ona karşı yürümek için koca Avrupanın hiç bir dev- leti cesaret edemiyor; papalığın kapısında Türk toplarının güm - bürtüleri olduğunu duymak - bile| bu hiristiyanlık dünyasını kımıl - datamıyordu. Sanki Türk donanması, boş ve sahipsiz kıyılarda bir yaz gezinti- sine çıkmıştı. Bu gezintinin sonunda, güver- telerine kadar esir ve mal yüklü o- larak, güpeşteleri denize temas e- derek İstanbula dönecekti. Bütün Âvrupa, b,ı_ıdq'hnekıiı za- fer alayına karşı zavallır bir ler dünyası gibi çenesi ve eli bağ- lr kalacaktı. Fernando bunları da düşün- dükçe kızgınlığı ve hıncı büsbü- tün artıyordu. İstemeksizin salonun pencere-| ze baktı: | Deniz, alabildiğine uzayordu ve güzel bir poyraz, Türk donan- ması tarafından 1smarlanmış gibi, esiyordu. Hüsmen Reis işte bu rüzgârla gemisinin yelkenlerini şişirecek, güzel İtalyan kızını kollarına ala- rak yurduna dönecekti. Türk a- kıncısı orada mesut yaşarken, Fer. nando ruhunun açlığını her an yü- reğinde bularak, sonsuz bir dert içinde sürtüp gidecekti. Ah, elinde kuvvet olsaydı ve şimdi şu rüzgârın altına düşerek Salernoya gitseydi B Yahut daha aşağılarda, meselâ Polikastro'da falan kuracağı bir pusu ile Türk donanmasını dar- madağın etse, onun kazandığı bü- tün zaferleri burnundan getirse, Beatrise de kavuşsa... O zaman Beatrisi, gemisinir. kıç kasarası üstünde kollarının a. rasına alacak, Hüsmen Reisi de geminin direğine sımsıkı bağlıya- rak seyrettirecekti. | Fakat bütün bunlar artık yalnız bir hülya olabilirdi. Çünkü koca deniz kurdu Dor: yanın bile altmıştan fazla gemiyle başa çıkamadığı Türk donanması- na Fernando mu hücuma cesaret edecekti. Zaten bu kadar donan- mayı ve böyle büyük bir işi ku- mandasına vermek için İspanyada ve İtalyada adam mı kalmadı? Fernandonun Salernoda 'Türk- lere, dört beş saat bile karşı dura- HABER — Akşam Postası maması, bütün askeri düşman kı- lıçları altına bırakarak tek başmna kaçmış olması da itibarını pek çok azaltmışt. Böyle pis pis düşünürken, dı-| şarda yüksek sesle bir konuşma oldu ve bu sesler salonun kapısı- na, yavaş yavaş hem yaklaştı, hem| de yükseldi: — Bunda yanıldığını sanırını Kapiten!... — Hayır senyor... Yanılmıyo - rum... Gözümle gördüm. Hem de büu kurşun benim tabancamın namlusundan çıktı. — Demek ki attığın kurşun, ba- şına rasladı ha!... | — Evet..- Sol kaşının üstüne, u-! kağına vurdu ve kanlar içinde, yü- züstü yere dii;tü. — Acaba öldü mü? Belki de öl- memiştir... — Kafasına bir kurşun yiyen a. damın yaşamasına imkân var mı- dır ceneral... | mamıza vesile teşkil etmişti! dedi- — Bunu başka gören oldu mu? :rı-—ıı—ıı——ıııu- — Hayır senyor... Ben Kızıl Ka- dırganın korsanlarını kuşattığım zaman Senyor Fernandoyu Don Garsiyanın yanına doğru dörtnal uzaklaşırken görmüştüm. — Başka gören yok mu? — Olsaydı size haber verirlerdi cenera'im-.. Fakat henüz bozgun- dan kaçanların ardı kesilmedi. Belki... Fernando bu konuşmayı dikkat le dinlemişti. Mozellinin sesini tanımak için de hiç bir zorluk çekmemişti. Öldürülen kimdi? Mozelli, Kı- zıl Kadırganın korsanlarını kuşat. tığına göre ölen de onlardan biri olmalıydı!... Fakat eğer bu adam gelişi güzel bir korsan olaydı, Mo- zellinin gururla bahsetmesine ne de Don Alvaronun sevinçle karşı lamasma değmezdi. Bu her halde reislerden biriy: di. Sakın Hüsmen Reis olmasın!... Son ihtimal, Ferbandonun aklı- na en sonra gelmişti. Birdenbire olduğu yerde bir yay gibi gerildi. Kapıya döndü ve hızla yürüdü. O saniyede zaten kapı açılmış ve Don Alvaro içeri girmişti. Fernando onun önüne geçti ve | sordu: — Ne olmuş?. Vurulan kim?. Kim ölmüş?... — Ben de şimdi sana bunu söy- lemek için geldim.. Bu haber eğer doğru çıkarsa Salerno bozgununu unutturacak kadar önemlidir. — O haber nedir ceneralim... Merakımdan öleceğim... Yoksa... Fernando:: — Hüsmen Reis mi vuruldu ve öldü? (Devamı var) Nakleden: (Hatice Süreyya) Dünya güzelinin peşinde... Fahrünname adlı eski Farisi tarih romanından alınmıstır Noslİ —0 Yedi gün yedi gece gittikten sora fırtınaya yakalandılar. Gö- rülmemiş derecede güzel bir limana geldiler Numan Şah ile veziri Kâmil, oğullarının böyle bir hareketto bu lunacağını katiyen düşünmemiş: lerdi. Onun için, pek - şaşırdılar. Ferruhun sarayında tahkikata gi-| rişince, kölelerle cariyelerden şeh-, zadenin son zamanlarda bir aşka tutulduğunu öğrendiler ve hayret- leri, teessüfleri iki misli arttı. De- mek ki, sadık arkadaşı Hun'm! de ondan ayrılamamış, birlikte kaçmış gitmişti. Zavallı Numan Şah, bunun ü- zerine, ağladı, çırpındı. Bütün ü- midi, Höngâmın bir ipucu elde et- mesinde kaldı. Vezirleri kendisi- ni teselli ettiler: — Biliyorsunuz Höngüm çok a- çıkgözdür. Hattâ şehzade Ferru- hun annesi olan Valide Sultanı da size o bulmuş, veliaht sahibi ol- ler. Valide Sultanzn ismi anılınca, Şahın büsbütün teessürü kabardı. ki çeşme ağladığı- nt biliyor, asla yanına yaklaşamı- yordu. Kâmil vezir de, Hurremin annesinin yanıma gidemiyordu. * * * Onları teessürleri içinde ağlar bir vaziyette brrakalım. Biz, Fer- ruh ile Hurremin seyahatine gele- lim. Bakalım onlar ne yapıyor- lar... Yedi gün yedi gece gittiler. Se- kizinci gün, sabahleyin, erkenden, bir iskelede demir attılar. Gemi halkı, deniz sarsıntısından kurtu- lup birkaç gün o şehirde dinlen. meğe karar verdi. Ferruh ise, Hurreme dedi ki: — Bu şehirde kalmak, bizim ne. mize lâzım?... Haydi, gemicilere syöliyelim de yolumuza devam e- delim! dedi. Bir gemi aradılar, Gemiciler: — Delikanlılar.. Burası öyle bir günde bırakılıp gidilecek yer değil, çok güzel, eğlenceli yerdir. Görülecek nice şeyleri var... İsmi- ne Ferame şehri derler. Padişahı- nın adı da Hasbardır! Burada bir kaç gün oturup dinlenin! İşlek is- keledir. Gemi eksik olmaz, merak etmeyin, Gene gideceğiniz yere selâmetle gidersiniz. Hem görme- diniz mi? Deniz ne kadar fırtına- lıydı. Yolda harap olduk. Rüzgâr şimdi daha da azıttı. Ferruh ile Hurrem, bu cevabı i- şitip fena halde gamlandılar. İs- ter istemez Ferame şehrinde oldu- lar. Gemiden eşyalarını çıkardılar. Bir güzel menzil bulup indiler. Şe- hir fikarasından rasgldiklezsine bahşiş, sadaka dağıttılar. Kendile- rine tamamiyle tüccar süsü ver- mas edenler hayran kaldı. Şöylece dedikodular dolaşmağa başladı: — Baunlar nasıl tüccar? Her hal. de hallerinde tüccarlık yok... Da- ha ziyade tebdil gezen asil insan- lara benziyarlar. Dedikodu, döne dolaşa, memle- ket padişahının kulağına kadar u- laştı. Hasban Şah, iki genci fevkalâ. de merak ederek, adamlarından birini yanma çağırıp: — Falan handa şöyle şöyle iki adam varmış, Şunların yanma so- kul da bana kendilerinden haber getir. Neymişler, ne yapmağa gel mişler?... dedi. Elçi, aldığı fermanı yerine ge- tirdi. Derhal yabancıların yanına gitti. Ahbap olarak: — Kimlersiniz? Nereden geli. yorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? diye sordu. Bunlar da, saray adamını göre- rek lâyik olduğu hürmeti gösterdi- ler. — Tüccarız. Doğu memleketle- rinden gelerek Hita tarafına gidi- yoruz. diye cevap verdiler. Bir müddet daha konuştuktan. sonra, delikanlılar, saray adatmı- na, gayet kıymetli bir hediye ver. diler. Adam, padişahm huzuruna çı- kınca, hâdiseyi anlattı: — Çok cömert insanlar! . dedi . Ben, onlarm yanına gelişi güzel bir adam olarak gittim, bakmız, bana, adetâ hükümdarlara yara- şacak hediye verdiler! Hasban Şah, ertesi gün, bir da- vetçi göndererek gençleri yanına çağırdı. Ferruh'la Hurrem son derece memnun oldu. Derhal hazırlana- rak saraya gittiler. Yanlarma da kıymetli mücevher ve kumaşlar aldılar. Bunları padişaha hediye edeceklerdi. (Devamı var) HABER AKŞAM POSTASI İOARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi ISTANBUL HABER Teleton Yazu 23572 idare: 24370 ABONE ŞARTLARI 'nııı.. Eenebi Billa man e Sağgir N ğym Sa6 ” S88 » İLÂN TARİFESİ Ticaret ilânlarını Hesmi lanların 10 MamUşaae Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası mişlerdi. Öteyi beriyi dolaşmağa| — — ——— ——— başladılar. Çok geçmeden Feramenin hoş- sohbet insanlariyle tanıştılar. Bun. lara da pek çok ikramlarda bulun. dular. İki gencin zekâsını, zerafetini, | hazır cevaplığını, iyi yelîımhlî(i-[ ni gröerek kendileriyle bütün te- zzeououaua ı