Bü. önüp — Ceheneme kadar gitsen se Din ardını bırakmıyacağım.. | Diyordu. Fernando en sonunda hiç ol: Mazsa kendi canmı kurtarmak ü: Midiyle, sevdiği genç kızı düşma- | Rınin eline bırakmıştı. Şimdi can korkusuyla kıyıya Toğru çılgın gib yüzerken! — Keşki onu daha önce birak * Saydım. — Daha iyisi, öldüreydim. Şitmdi böyle yarı yarıya kapana sılmış bir halde olmazdım. Diye düşünüyordu. — B0 — KOCA VELİ. .« Hüsmen Reisin leventleri çı.lı ârın ardına sinmişlerdi. Deniz de reisleriyle Fernandonun ve Sı-| tik Ahmedin kavgaların: heyecan- ha leyrgdiyorlırdı. T Fernandonun denize atladığını, Hüşmenin kayığa girdiğini görün-| tt içlerinden biri: —— Ya ! y Siik Ahmedin de onun ardına Ültüğünü görmüştü. Hemen ili-i Ve etti, — Yolunu keselim!.. j Çalıların ardından fırlamak i- Sİn ileriye atıldı. Fakat onların en Üyüğü olan Koca Veli arkadaşı-| Bm ağzinı avuçlıyarak: — Sust... Çenen tutalsun!... Bi- 'lu; bBurada olduğumuzu duyma- Mlrl., Dedi, Hem de kolundan tutarak Beri çekti: ç 'İn— Meydana çıkma!... Görme- Diğerleri ona hak verdiler: | — Evet... Zaten ayağımıza ge- liyor, — Kucağımıza düşecek... —| — Bir vuruşta şunun kellesini Vçüreyem mı? — Sakın ha!... Böylelerinin baş- Arını kesmekle eline ne geçcr?“ —— Halbuki Piyale Beye ıölu.f- Üğümüz zaman bize en aşağı bir here akçe verir. — Piyale Beyin lâfı mı olur bu- Ada... O Hüsmen Reisin esiridir. *1$ onu Kızıl Kadırganın grandi d"eiim asacak... Fernando kıyıya yaklaşıyordu. ler u İspanyolların ve İtalyan- Artın hemen hemen hepsi gibi s- 1Ya gelince kaçmakta pek usta nld“i“ görülüyordu. 3yıya yakın olan çalılarla de- ? arasında yirmi otuz adım ka- &r bir yol vardı. Leventlerin bu 'Adar yolu bir saniyede alacakları Yüphesizdi. Bunun için hiç biri *mmandoyu bir an önce karşıla: Mak için acele etmiyurlırdı._ Bu sırada batı tarafındaki ı.o elerden aşağı son hızla gelen bir âtlmm nal seslerini duydular. Dönüp baktılar. Yazan. KADIRCAN KAFLI baktılar.. | nun da onun ardından gelmek ü- | ablak yüzünde bir fırtımanın yak- (östaren- çizgiler. aku: PErg zi | dörtaçarak ilîiyeı geriye gidiyor.-| | buradan geçecekler.. Kü İspanyollar!... Fernandoya in — Tam dokuz kişi.. — Hepsi de atlı ve zırhlıi!... — İyi ya... Biz bir tanesii lamak için beklerken dokuzu da ha ayağımıza geliyor... — Kismetimiz açılıyor... — Fakat biz ancak beş kişiyiz. — Sırık Ahmetle beraber altı oluyoruz. | — Onlar hem atlı, hem de zırh-| İr.. Üstelik mızrakları da var... — Bundan ne çıkar? Bizde de hiç olmazsa bir tane ok var. Dün- ya üstümüze yürüse şu Fernando denilen uğursuz herifi kaçırma- malıyız doğrusu... Dikkat... Fer- nandoyu haklamak için yalnız bir kiş yeter... Üç kişi, gelen İspanyol | ları karşılarız. Sen, Pire Musta- fa, cabuk kaleye koş, Piyale Beye İspanyol karakollarının koyda bi- zimle çarpıştıklarını, büyük ordu- zere olduğunu haber ver... Bü emri veren Koca Velinin yordu. Fakat yaman kapta: nasıl durgun ve uyuyan bir de- nizden hoşlanmazlarsa o da savaş. sız geçön günlere acırdı- Şimdi bir| yandan da seviniyordu. Bu sevinç yalnız şu dokuz İs- panyolu birer vuruşta yere.ıerece— ği için değildi. Kalede biten sa- vaşın şimdi oraya yardıma gelen Ispanyol ordusuyla yeniden başlı-| yacağı içindi. | Çünkü o, bu bir avuç İspanyo- lun ardında büyük bir ordunun bulunduğuna şüphe elmiyordu'. Eğer böyle olmasaydı, kıyıya ı'ıt- tikçe yaklaşan 'Türk kırlagıcı ile Kızır Kadırgaya rağmen Fı.m-ıın.î doyu kurtarmak üzere ileriye atıl. mağa cesaret edemezlerdi. Pire Mustafa bir tazı gibi çalı- lardan, çvkurlırdın atlıyarak Sa- lernoya doğru uzaklaştı. Leventlerden biri Fernanda - nun denizden çıkacağı yere en | yakım bulunmak - için gözlerini| d"'xm Veli iki arkadaşiyle bir- likte tepeden aşağı i'neı_ı İspanyol- lara doğru hızla yüruduA: : | — Onları elden geldiği kadar karşılayacağız. ğım. — Onlardan Öyle anlaşı- âzlı rada olduğumuzu lı:ıy::.ıîıi:ı:ıluî:klır. Böyle oldu: ğu daha iyi. Hüseyin, ,'_.n |uîad. dur... iDikkat et, atım üstündekilere saldırmağa lüzum yok. Buradan geçerken kılıcı atın ayaklarına doğru sallayıverince hayvan yıkı- lır, üstündeki de dü,ır.:. .Hem.., çullanır, hakkından gelirsin... — Güzel... Hepsi de buradan geçseler, hiç biri elimden kurtula- kıyıdan uzakta Ben ileride olaca, İspanyollar !... Fernandoya imdat için geliyorlardı. lı“l:oı:ı Veli diğer arkadaşını o- No. 64 nun yirmi otuz adım kadar ileri- sine koydu: — Sen tde onun gibi yapacaksın. Anladın mı? — Elbet... Pak kolay bir iş bum, Çocük öyuncağı... — O kadar değil... Eğer bece- remez de elden kaçırırsan — Fer-! nandonun imdadına yetişir ve onu kurtarırlar. — O da doğru.. Koca Velinin kendisi de yirmi otuz adım ileriye geçti. Sadağın- dan bir ok çıkardı. Yayına koydu ve bekledi. İspanyol zabiti Vermantes, Mad rit sarayında büyük bir değeri o- lan Marki di Salernoyu kurtarır- sa kendisinin az zamanda büyük adam olacağını umuyordu. Bu- nün için de Don Garsiyaya son Yaporu gönderdikten sonra hemen bu işe girmek için — can atmıştı. Ayni düşünceyi yanındaki asker- lere de açmış, onları da heveslen- dirmişti. ,—Zaten görünürde - Türk askeri falan yoktu. Gemiler kıyıya — yaklaşıncıya kadar o çoktan kıyıya inmiş olur, atını Fernandoya verirdi. Kendisi | de diğer askerlerinden birisinin a. tını alır, yaya kalan asker, başka- sının terkisine binerdi. Kızıl Kadırga yanaşıncıya, ya- hut Salernodan başka Türk asker-| leri yetişinciye kadar onlar çok- tan uzaklaşmış olacaklardı. Koca Veli ağacı siper almış, İspanyol atlılarının gittikçe yak- laştıklarını görüyordu. İşte... En başta bir zabit geli- yordu- Dünya Ğ < üzelinin peşinde ... No: Nakleden: İ GEARMDELEREELEEN İİ0lice Süreyya —"Ferruhname adlı eski Farisi ta_[ih_ı:omğnından_aıı_rlmışlır.ı “Aman etme, şehzadem ! Bir resme bakınca insan böyle aşık olurmu? ,, Dediler... Kâr etmedi.. “Meğerse, dilenciler gibi, kilise kapısı önünde tam Üüç gün üç ge- ce yatmışım... ) “Herkes halime acıyordu. “— Bizim sultanın ettiği nedir? Her sokağa çıkıp nikabını açışın- da senin gibi birçok zavallıyı bu hale uğratır... Yazık değil mi?..,, diyorlardı. — Sokağa bir daha ne vakit çıs| kar? - diye sordum. — Eskiden daha sık çıkardı. Fakat şimdi, şah babası nasihat etmiş, Seyrekleştirdi. Ancak yor- tudan yortuya çıkıyor. — Bir daha yortu ne zaman? Dayanamıyacağım kadar uzak bir tarih söyledi!'er. — Peki, şimdi ne yapacağım? Bana şu öğüdü verdiler: — Bütün ressamlar, Sultan Hü- | nın resmini yapmağa uğraşmış - | lar, lâkin hiçbiri muvaffak olama- mıştır. Ancak bu şehirde öyle bir ressam vardır ki, onun — tıpkısını resmeder, Kendisine git, bir baş- vur bakalım. “Bu nasihati dinledim. Ticaret maksadile yanımda taşıdığım bin altmı ressama verdim. Ona bir re- | sim yaptırttım. O dünya güzeli - nin şeklini çizdirdim, “Akıl ve malımı Hümayun Şa- hın şehrinde bırakarak yola çık - tım. İşte, serseri seri dolaşryorum. Daha doğrusu memleketime yaya gitmeğe uğraşıyorum. Orada nem | var, nem yoksa hepsini sataca - | ğem. Parası ile geri dönerek Hü - ma Sultanın yolunu bekliyeceğim. Bakalım, kendimi öna güzel gös- terebilir miyim? İltifatına nail o- labilir miyim? Bu sözler üzerine Alemşah şeh- zade: — Şimdi o resim senin üzerin- de mi? « diye sordu. — Tabii üzerimdedir. Onu bir Bu, Vermantes idi. Al bir atın üstünde, zırhlarını güneşin solgun ışıklarında parla-| tarak, yalın kılıcı elinde srmsıkı tutarak dörtnal geliyordu, Koca Veli yayını gerdi. Ve bıraktı. Ok, havada bir ıslık çalarak u- zaklaştı. Dosdoğru İspanyol zabitinin de. mir başlığına çarptı. Vermantes sarsıldı. At şahlandı ve kudurmuş - gibi ileriye atıldı. İspanyol zabiti işi anlamıştı. Kendisini çabuk toparladı. Atını geri çevirmek istiyordu. Fakat çeviremedi. At, bu sırada Koca Veli ile ar- kadaşlarının yirmişer otuzar adım aralıkla beklediği yolu birakmış, sağa sapmıştı. Bu aralık — Ver: mantes atı tekrar denize doğru| çevirmeği becerebilmiş, — dörtmal| uzaklaşmıştı. Koca Veli kızmıştı. Bir küfür savurdu. Yaptığı hesapta yanılmıştı o... Şimdi ne yapmalı? (Devamı var) ân yanımdan uzaklaştıramam, — Öyleyse bakayım şuna... — İşte, korktuğum oluyor. Bak- ma... Yoksa, sen de bana benzer- sin, — Allah vermesin. Niçin ben « ziyecekmişim? Göster diyorum. Derviş kılıklı yolcu, koynunda bin itina ile şakladığı resmi, ister istemez çıkardı. Alemşah şehza - deye gösterdi. Şehzade, bunu gö- rür görmez, aklı başından gitti. Hemen âşık oluverdi. Artık, tacirin hastalığı aynile ona da sirayet etmişti. Boyuna Hüma sultanından bahsediyordu. Müsahipleri kendisine pek çok nasihat ettiler.. “Aman etme şeh- zadem, insan bir resme — bakınca böyle âşık — olur mu?,, dediler.. kâr etmedi.. Onu av yerinden ala- rak şehre götürdüler Fakat Alem- şah artık insanlardan — kaçar bir tabiat almıştı.. Kimseye sokulmü- yordu. Köşelere kapanıyor, ya ağ- | liyor, yahut derin derin düşün - ceye varıyordu. Yemedi, içmedi, sonbahar yaprağı gibi sarardı, soldu.. Kendisine nasihat edenlere: — Benim bir tek teselli yolum vardır. O da Hita — memleketine gitmek ve Hüma Sultanı gözle - rimle görmek, onunla evlenmek - tir!, diyordu. Etme., Eyleme... Para etmiyordu.. Müsahipleri kat'iyen söz geçi * remiyorlardı. Nihayet, dedikodu, döne dola- şa, babasının kulağına da gitti . Şah, bütün vüzerasını topladı , Oğluna nasihat etti.. — Gözümün nuru.. Beni nere » lere birakıp - gidiyorsun? — Biraz sabret.. Hümayan Şaha name ya- zayım., Adamlar — göndereyim .. Pek pahalı, kıymettar hediyeler takdim edeyim, yalvkrayım.. Kı zını sana verir. Senden iyisini mi bulacak?. Eğer iyilikle vermezse, seferbrlik ilân ederim, askerimi sevkederim.. Paytahtını muhasara ederek kendisini de, kızını da &- sir alırım.. Aldıktan sonra — sana veririm... Bu teselliyle, oğlanı biraz ya « tıştırdı.. * Bunun üzerine Şah, Hümayun Şaha nameler yazdı.. Gayet cer « bezeli, diline kuvvetli bir adamı yardı. Ona nameyi verdi.. Mai - yetine de bir heyet kattı ve yola çıkardı. .. Zavallı Alemşah şehzade, me- rak ve heyecan icinde — cevabın gelmesini bekliyordu. O, bekleye duürsün, — gene biz tüccarzadenin macerasına devam edelim... . Derviş kılığıma girmiş âşık tüc- car, Alemşahtan ayrılınca, bir de- niz kenarına indi. Bir gemi bulup :emlekeline gitmek için içine gir- . Dokuz gün gitti. Fakat bir gün bile, elâlem ortasına çıkarak do- laşmadı, konuşmadı. Kat'iyen ye- yip içmedi. . (Devamı var) HABER AKŞAM BOSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi: İSTANBUL HABER Telefon Yazı 28572 Idare: 24870 ABOÖNE ŞARTLARI Türkiye ik 4so 2 388 2 İLÂN TARİFESİ Tidaret iH Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Batıldığı yer (VAK, İT) matbaası KUPON 188 16-7:935