Haber'in Hikâye İrin renkli, ve kara benekli kanbur sırtile kocaman - bir örümcek tozlu bir camın köşesine ağ kurmuştu. Kapaksız köşe, köşe gözlerile sin - diği bucaktan etrafı gözlüyordu. Hiç kımıldamıyordu! Amma hiç! Put gibi idi. Ne put gibisi? Kim demiş ki put gibi diye? insanların — taş kesilmek, ve hiç kımıldamamak — için örnek al - dıkları putllar, bir örümceğin duruşu karşısında bacaklarını havaya kaldı - rarak çılgınca danseden bir balet kı- zır”-> farksızdır. Aradan dakikalar geçti. Örümcek hiç kımıldamadan duru - yordu. Yalnız ara sıra cam'n aralıkların - dan parmaklarını uzatabilen kısık ne- fosli bir rüzgân örümcek ağını hafif tertip şöyle bir iki sallıyordu. Birdenbire iri mi iri, eşek arısı yav- ru:. 44 andıran kocaman bir sinek &- çık zapmın aralığından düşmandan kaçan bir tayyare şaşkınlığı ve telâşi- le odaya daldı. Dünyanın bütün si - nekleri gibi o hızla uçarak kafasmı şin yağa a- tılan bir patates cızıltısı sesi duyul - duktan sonra karazinek yerde halının üstünde görüldü. Aptal aptal etrafına bakımıyor, ser - semliğinden kurtulmağa çalışıyordu. Tlk önce sola doğru iki adım attı, son: ra sağa.. Ön ayaklarile kafasını kaşı - dıktan sonra vızıltısı yeniden duyul - du. Yeniden uçmağa — başladı. Gene doğru cama, Fakat camı delip bilmediği bir ye re gitmek üzere çaba'ayışı karasineğe pahalıya oturdu. Nasıl olduğunu o da anlayamadı. Yalnız birdenbire vücu - dunun, iki ayağımın ve sol kanadının şeffaf ve yapışkan bir iple sarıldığı - nı hissetti. Ağa yakalanmıştı. Bütün kuvvetini fora etti. Vızıltısı - ' Fekidek dörrtr'oldü. Sağ kanadı tama- ">$dün, BoT Kakadı yarım olarak çalışı: yordu. İki ayağına takılan ağ gerildi. Fakat ne koptu, ne de ayakları kur - tuldu. Kerasinek yorularak kendisini bı - raktı. Biraz evvel kanatlarını çırpar- ken çıkardığı rüzgâr, ve aldığı hızla aşağı yukarı sallanmağa başladı. , ı cama çar y Bu anda-örümceğin irin renkli, ka - ra benekli, kanbur sırtı kımıldadı. Ka- rasineğe doğru esrarengiz bir maha - ret ve küdretle ördüğü ağlarına ba - sa basa bir iki mütereddit adım attı. Karasinek kendisini gördü. Ve gö- rür görmez yeniden sağ kanadını tu- mamen, sol kanadını yarım olarak çırpmağa, kurtulmak için çabalamağa sayşatı. Boş gayret! İşin feci tarafı bu sefer iki ayağı - nı daha ağa kaptırmıştı. Karasinek | yeniden yorulup durunca örümcek | kendisine doğru yeniden bir iki adım attı. Ağzından taze taze, yapışkan vegeffaf teller çi bunlarla ka- rasineğin ayaklarının — takılı olduğu ağ parçasını sağlamlaştırdı. Karasinek çırpınıyor, çırpınıyordu. ÜÖrzümcek buna karşı iğrenç kanburu- nu daha fazla çıkarıyor. Büyük bir Jâkaydi ve zalimlikle işini görmekte devan ediyordu. ) Bir ara karasineğe gok yaklaşmış- tı. Karasinek son bir hızla çırpımır- ken örümceğin sağ ön ayağına kanü- dile şiddetle vurdu. Örümcek hemen işini berakarak üç adım — geri çekildi. Ve yeniden beklemeğe başladı. Karabahtlı karasiceğin altı ayağı da ağa takılmış, ve çirkin örümcek bu ağları biribirine yapıştırıp iyice dü- kgümlemişti. Karasinek bu şeklile kur- ban edilmek için ayakları bağlanan derisi kara bir koyuna benziyordu. Şimdi örümcek karasinek etrafında bir ağ örüyordu. Bu işi de bitirdikten sonra ağın bir tarafından — tuttu. Ve yukarıya doğru çekti. Karasinek bir balık ağmma girer gibi ağın içine giri- verdi. Sol kanadını artık hiç kımılda- famıyordu. Sağ kanadı bozuk bir pi - yanonun yavaş yavaş gevşiyen en ka- lm telinin çıkardığı sese seszle yavaş yavaş durdu. Çirkin örümcek şimdi tombul zenci bir cariye ile oynaşan ihtiyar, hmbur bir paşa gibi ka e İayahları ara: sında dilediği gibi evirip çcvlrlynr. Bitip tüke mek M'miyen yapışkan ip- liklerini karnımdan çıkarıp çıkarıp ka- rasl.eği sıkı sıkı sarıyordu. — Sineğin carlılığı yalnız uzatıp çekildiği hor - tumundan belli oluyordu. Bütün bu işler olup bittikten sonra örümcek bir mahkâma işkence yapan bir Engizisoyn cellâdı iusafsızlığı ile karasineğin etrafında şöyle bir dolaş- tı, Sonra ağzındaki mak:..'arla karasi- neğin sol kanadının altından içini em- mek için biraz evvel — ördüğü ağları kesti. Kendisine bir aralık yaptı. O! Şüphe yok ki örümcek da bü - tün hayvanlar gibi bilmiyordu. Zaten bence insanlarla hayvanlar arasındaki en büyük fark konuşmaktan ziyade acımaktır. Örümcek artık bütün — işini bitir - mişti. Karasineğe iyiden iyiye ya - kınlaştı. Ayaklarile sineği iyice kav - radıktan sonra kendisine doğru çekti. Sert ve kuru dudz"'arını sineğin ılık ve şişkin karnına yapıştırdı. Karasinek, ilk temasta şiddetle ir - kildi. Ağın içinde tüle bürünmüş gibi görünen bacakları gerildi; — toplandı, gerildi, toplandı. Gerildili, toplandın. Gene gerildili ve geze toplandın ve en nihayet son olarak gerildi. İğrenç örümcek — gitgide şişiyor, irin renginde karabenekli kanbur sırtı gitgide penbeleşiyor, — penbeleşiyor, penbeleşiyordu. Hayat! benzer bir Murad SERT Güzelllik — müsabakalarına giren kızlar, sıcak ve havasız — salonlarda hararetten yanarlarken Amerikalılar tam bu mevsime uygun bir müsabaka tertip etmişlerdir. En kısa zamanda en çok bira içmek.. Müsabakaya, yaplıdığı şehirde otu - ran muhtelif milletlerden 11 kişi gir- miş, bir Arap birinci gelmiştir. Bu az dam bir saat 35 dakikada 13 litre bira içmiştir. merhamet nedir | —a HABER — Tkşam Postası No10 ÇiNGENELER ARASINDA Hayattan alınmış hakiki bir macera Yazan: Osman Cemal Kağgısız Birkaç gün içinde biz artık çinge- — Allahaısmarladık ağalar, şo- parlar, kadınlar, kızlar! Deyip caddeyi tuttum.. Ben harman yerinden açılırken bana ©o hazin duayı! eden çocuk peşim sıra şöyle bağrıyordu: — Hoy efendi, hoy efendi! A - kete nanay, makete nanay! İlle ve lâkin sağına pırnay, soluna pır - nay! Çali lüm güle güle.. Toptan savrange selâm, Dacalna havle muğli !.. Bunun anlamı şu demek olacak- tız — Hey efendi, hey efendi,, size lâzım gelen saygı ve ikramda bu - lunamadıksa da kusura bakma, haydi şükür, güle güle, gene bu - yur, soranlara cümleten selâm! , t . » * Bu bir kaç gün içinde biz artık çingeneceyi çatra patra — ilerlet - meğe başlamıştık. Biz bu dile çingenece diyoruz amma, onlar kendi — aralarında (Romans) diyorlar. .Zaten ken - dilerine de Rom dedikleri gibi .. Çingeneceyi İstanbulun şurasın - da, burasından yeörleşmiş, — otur- muş olan çalgıcı çingeneler bil - mezler.. . Yalnız onların kendi aralarında bir çoğu da düğünlerde, dernek - lerde parula yerine , kullandıkları Dazı tabırler, — ismmanlar vardır Kİ onların arasında pekaz, binde bir gerçek çingenece kelime ya var - dır, ya yoktur.. Onların kullan - dıkları bu tabirlerin çoğu argo - dur, Söz gelişi: Onların kullan- | dıkları şu: “Sipari, piyiz, cızlam, toslamak, hindim, — keriz, habe,, kelimelerinden — yalnız (yemek) anlamına gelen sondaki - (habe) kelimesi Romanes dedikleri ger - çek çingenece olduğu halde öteki- | ler tam birer kerizci argosudur ki bunları yalnız çalgıcı - çingeneler değil, karagözcüler, orta oyuncu - ları, tulüatçılar ve sonra argo ile konuşan herkes aynen - kullanır.. Romanes denilen çingeneceye ge- lince: Bu dilçok — karışık bir dildir. İIçinde hemen her milletin dilin -« den kelimeler vardır. Sonra - bazı kelimeler de var ki Fransız, Ma - car, Romen, Bulgar , çingeneleri ©o kelimeyi hangi anlamda kulla - nıyorlarsa bunlar da öyle! .. Söz gelişi: Odel kelimesi Fran- sız çingenelerinde — (Allah) de - mektir. Bunlar da da öyle.. (Benk) kelimesi Fransız çingeme - lerinde (Şeytan) demektir. Bengal kelimesi de — bunlarda Cin, peri demektir. Ne ise biz şim- di burada çingenece — hakkında etüd yapacak değiliz, maksadım çingenece denilince bunun İstan - buldaki bütün çingeneler tarafın- dan konuşulan bir dil olduğu sa- nılmasın! diyedir. Arkadaşımın çingeneler arasında — sonradan geçirmiş olduğu uzun maceraları anlatırken arada geçecek — gene tektük çingenece, yani Romanes kelimeleri okurken bunların - salt göçebe çingenelere aid olduğunu | unutmamalısınız. 'Nneceyi çatra patra ılerletıyorduk Kırda keyif çatan çingeneler musiki sever, tabiat manzarala - rıma bayılır arkadaşın — bundan sonra ki başından geçenlere! Bizim arkadaş bir aralık, bana darılır gibi olmuştu. — Sebebi de kendisinin her istediği vakit be - rim onunla birlikte kalkıp çinge - ne çadırlarının olduğu yere git - mememdi.. Hattâ o, böylece — bir kaç gün bana selâm bile vermemişti. Ancak, zavallı bensiz de pek e- demiyordu. Bir hafta kadar bana voğuk davrandıktan sonra daya - namadı. Gene geldi, bir gece beni kahvenin bıhçuınde yakaladı: Basin ” yciır “Mavadıstsrim var!. . — Hayrola? RRLL — Bize ilk defa çingene ninni - sini dinleten o çocuklu dul kadın dün sabah çadırlardan kaçmış! — Nereye kaçmış?.. — — Nereye kaçtığını henüz bilen yok.. Kimi diyor, Vidostaki, kimi diyor, Büyükderedeki, kimi diyor Âlemdağı - taraflarındaki akrabalarının yanına kaçmış! — Eh, ne yapalım, — kaçmışsa sen sağ ol!.. — Sonra, o, esmer, ince, — tirşe gözlü kızı da dün akşam köpek ısırmış, şimdi çadırda hasta yatı - yor,. — Nasıl köpek 1ısırmış, kendı köpekleri mi?. — Hayır.. Yabancı bir köpek .. Kızcağız, dün öğle sıcağında kü - çük oğlan kardeşi ile birlikte ve sırtında heybelerle — Topkapıya doğru giderken Şıllık köprüsü de- nilen yerdeki sazlıkların arasın - dan karşılarına koskoca bir köpek çıkmış, bunlar bağıra bağıra Mal- tepeye doğru koşarlarken orada - ki bahçe köpeklerinden biri üzer - lerine saldırmış. Oğlan kaçıp ken- dini kurtarabilmiş- amma, köpoğ- lu köpek kaçamıyan kızcağızı iki bacağından da adamakıllı dişle - ÜD üel — Ne yapalım, geçmiş olsun!. — Ben yrın sabah biraz kolon- ya şeker filân alıp kendisine göç- miş olsuna; hatır sormaya gidete- ğim, istersen sen de gel! . — Yök, artık, ben — gelemem, beni mazur gör. — Niçin?. — Niçini var mı ya, gönnııc der sonra bize; çingenelerle — bu kadar içli dışlı olmak — hiç bana Gelelim şimdi bizim hassas, | gelmez, sen istersen kendi başma caddeyi tut, istediğin vakit git o * raya... Hattâ istersen portalif bir karyola filân da uydur, — bu yazı geceli gündüzlü onlarla — birlikte geçir!. Benim bu yarı gerçek, yarı şa ka ve biraz da dokunaklı lâflarım ona dokunmuş olmalı ki hemen suratı astı: — Sen zaten böylesnidir, dedi, insanı yarı yolda brrakırsın!, — Hangi yarı yolda azizim ?.. Seninle önceden pazarlığımız mt vardı ki Tanrının günü çingenele- rin çadırlarına birlikte gidece « d K le ise bBen yârın omaya yatb nız gideyim, tirşe gözlü kızın ha- tırınt sorayım... Sonra gelip seni evden alayrm, birlikte Vidosa gi - delim?, — Vidosta ne yapacağız?. — Biraz da oradaki çingene - lerin hayatlarını tetkik edelim! . — Anlıyorum, senin maksadın çingenelerin hayatlarını tetkikten ziyade... . — Ey, ne olmuş tetkikten zi « yade?, — Sen şimdi arlat — bakayım bana, bize o gece ilk ninniyi din - leten çocuklu dul — kadm mr seni böyle sıksık oraya çekiyor; yoksa © esmer, narin, tirşe gözlü — kız mı? — Vallahi değil yahu, ben ora- ya salt eğlenmek, vakit — geçir- mek, biraz da onların musikile hakkınad bir fikir elde etmek için gidiyorum !, — İyi amma, onlarda musiki ne gezer? Onların bütün musiki * si işte o dnilediğimiz — ninni ile nihayet nihayet çingenece bir iki türkü karikatüründen ibarettir * Sen mademki — çingene musikisi hakkında bir fikir elde etmek is * tiyorsun.. Şu halde kalk, Suluku * leye, Feriköy taraflarma, Tak * simdeki çöplüğe, bilhassa Ayvan* saraya git!.. — Sonra oralara da — gideriz. Hele önce şunları bir bitirelim ** — Neyi bitireceksin yahu?. On” larda bitecek bir şey yok ki.. — Vidos taraflarında ayıcıları maymuncular, şebekçiler, iskeml? kuklacıları varmış ki bunlar hetf oynatır, hem çalar, hem söylerler” miş.. (Devamı var):