8 TEMMUZ — 1985 SUNDAN BUNDAN Vazifesinin âşıkı Cellât işinden 'Budapeşteden yazılıyor: Macaristanda ölüm cezası, as - mak suretile tatbik olunmaktadır. İşte bunun için suçlu, dar ağacı ye yağlı ipten başka bir de bu in- ce sanatta yüksek tecrübe kazan- maış cellâda lüzum yardır. Dar ağacımnın iyi marangozlan- mış olması yeter; ipin de sağlamı bu işi görür. Suçluya gelince, dar ağacının kendisine sakladığı yük- sek mevkie çıkması için, okkalı bir cinayet işlemesi kâfidir. Ancak cellâda gelince, Macar hükümeti meseleyi ince eleyip sık dokumaktadır. Bu adam oku - yup yazmasını bilmeli ve adliye dosyalarında hiçbir ilişiğiolma - malıdır. Kibar bir adamın bütün meziyetleri kendinde bulunmı_h.- dır. Haşmetlü ölüm hazretlerinin toşrifatcılığını yapacak olan İ.m küçük memurdan bu kadar mezi - yet aramak çok değildir, değil_ nı_ı'! Macaristanda cellâtlık işini şim diye kdar Jean Kovacs odlı çok mazbut, dürüst, uslu akıllı bir a- d ıyordu. uı;(it:upc:in kendisinden şikâyet ettiği yoktu. Hattâ ilmiği boğaz - larına geçirmiş olduğu mahküm - lâr bile geriye gellp sızlanmamış- kardı. Fakat Jean Kovacs artık Ma- caristanın cellâdı değildir, çünkü geçenlerle azlolundu. Ev sahibi ile kiracı arasında her yerde olduğu gibi, çıkan bir kavga yüzünden Jean Kovacs'in ne iş Yaptığını bilmiyen apartıman ka - Picis gidip kendisini şikâyet et - Müşti.. Bu şikâyet cellâdım Buda - Peştte belediye dairesinde çok sıkı | Vir sorguya çekilmesine sebeb ol - Mmuştu.. Ve tahkikat sırasında po - Ka komiserliği onun geçmişine da- ir araştırılması icab eden bir kaç karanlık mesele meydana çıkardı. Kovacs 22 yaşında — bir köylü #ken filân köyde otarmüyor muy- du?, Bu ilk kuşku tesbit edilince, ikincisine geçildi: Filân hâdiseye © da burnunu sokmamış maıydı? Bir vakitler çok ağır bir suç yüzün- den ortalıktan kaybolan ve dos - yası hâlâ açık duran Jean Kovacs bu adam değil miydi?. Çok sıkı bir tahkikat başladı- Collâd, müddeiumumiye tesilm e * Hilmişti.. Geçmişine şahadet ede - cek bir aile şeceresi olmadığın - dan, Kovacs bu kadar yıldır büyük Myakatle yapmış olduğu me - Muriyetini ileriye sürerek kendini müdafaaya başladı. Bu memuri * Yete tayin olunmadan hakkında .—' türklü tahkikat yapılmamış mıy- &e? İşte b tahkikat — kendisini #emize çıkarabilirdi. Hüseyin Hüsnü araköy caddesi No. 5 Galata, GEMESLED LA Z e SEE YAT İTTELEEESELEDTESENN MÜRDEETTETEETETENDN çıka.rıldı! Fakat polis komiseri Javert öy- le kolay kolay mağlüb olacak ki- şilerden değildi. Aradı taradı ve filân hâdiseye burnunu sokmuş olan Jean Kovacâ'ım sol elinde bir yara izi bulunması lüzım geldiğini meydana çıkardı. Cellâat yeni baştan çağrılarak sol eli gözden geçirildi ve yaranın izi bulundu. Bunun karşısında artık her işi itiraf etmekten başka çare kalmamıştı. Evet, yirmi yaşında iken çılgın- | ca yaptığı bir iş dolayısile hapse bile atılmıştı.. Fakat genel savaşta çıkmış, kahramanlar gibi dövüş - müş, bir casusu — yakalarken s0l eli yaralanmıştı.. Harpten dönünce, — Budapeşte belediye cellâtlığının boş olduğu - nü anlamış ve bütün imtihanlar- da muvaffak olarak bu işe tayin edilmişti. Tam ön beş senedir va- zifesini en büyük bir liyakatle ya - pa gelmişti. Fakat — bütün bunlar vazifesine âşık olan cellâdı taramamıştır. Kanun, kanundu... Mademki cellâdın mazisinin ter tertemiz olması gerekti.. İşte bu - nun için işinden çıkarıldı. Şimdi de eski bir cellâda kim - $e iş vermeğe yanaşmıyor.. Buda - peştenin işsizler sürüsüne geçen aydanberi, meşhur cellâd da katıl- mış bulunmakta ve ekmek para- sını kazanabilmek için ne yapa - cağını bilememektedir. kur - Nelson'un “Voktori,, isimli meş- hur amiral gemisinin bir modeli, İngilizlerin üç Ağustostan on A- ğustosa kadar devam edecek olan “Deniz haftası,, esnasında İngilte- renin cenup kıyılarındaki limanla- rında dolaşacaktır. Bu'model gemi 1930 da yapıl- dı. Mürettebatı, bugün Nelson ad- lı İngiliz harp gemismiden alınmış 24 kişden ibaret olacaktır. Ârgo taksimetroları Vekili : Galata gobyan A. Cemil Tahir '" 82 han Tm:41_7 HABER — Akşam Postası Fm:'—l İ | ği !şı:ınuır.v NO7 . v Her ev kadını başınin üstünde tepsisi Türk hakiki — bir centilmendir vesselâm!.. Yolda giderken karşı - laştığımız — fesli ve sarıklı bütün Türkler bize nezaketle selâm ver - diler. Bu inceliğe Avrupada tesa * düf edemezciniz doğrusu. Gönül is terdi ki bu iyi yürekli Türklerde, Türkiyedeki Ulusdaşları gibi fay - dasız an'anelerden vaz geçerek ar- tik kılık kryafet bakımından ol * duğu gibi düşünme bakımından da garplılaşsınlar.. Kzantide Türklerin arasında A- nadoludan göç etmiş ve hâlâ Türk- çeden başka bir dil konuşmayan |* bir çok rumlar da vardır. Yunanlılar denizi çok severler . Yunanistannın diğer limanla rmda olduğu gibi Porto Lagosda da deniz ihmal edilmemektedir . Burada rumlar, dibi cam kovalarla kocaman ahtapotları yakalamak - ta idiler. On kilo ağırlığında — bir ahatpotun yanı başında yüzmek, hiç de hoş bir arkadaşlık olmasa gerek !.. Kutzo-Ulahlarla Selâniğe dönerken Kutzo -Ulah çobanlarile karşılaştık. — Bunlar dağlık serhatlerden, Halkidiyanın bol otlu ovalarına yıllık inişlerini yapıyorlardı. Kamp kurmak ve kamp çöz - | dınlar yapıyor. Bunların ekserisi, elde büyük bir maharetle işlen - miş, allı morlu kostümler giyiyor- du. Kadınların hepsi her nedense resim çektirmekten çok çekiniyor- lar. Bunun için biz de kafilenin başkanından işe başladık, ötekiler de fazla sıkılganlık göstermedi . Bu otlakçı göçebeler beni alâ - | kalandırdı. Kalabalık bir kervan otlamak için saray ovasına bakan bir pilâv mek işlerinin hemen hepsini ka -| sırtlara doğru çevrilince, kurtlara benziyen kocaman korkunç çoban köpeklerine bile aldırmıyarak gi - dip çadır kurmalarma yardım et- tim, Daha dayanıklı ve güclü kuv - vetli çdıınlırm sürdüğü kafilenin en önünde ve en gerisinde gi - derler. Her kervanm bütün leva - zım ve ağırlığı beraberinde taşı-- nır. Kafeslere - doldurulmuş, ya - hut sadece ayaklarından bağlan- y Pa |e Avap Kızlarını A K e a bu kostümleri, ada, ova ve dağ temin etmektedir Yunanistanda— TAYYARE ve OTOMOBİLLE BİR GEZİNTİ HT LAGT TAADOMOU YU TTTT Anlatan: Ahmed Ekrem «sm sidir. mış tavuklar atların — sırtlarına yükletilir; Ulah yavruları da, ana ve baablarının yanıbaşında yürü- yecek yaşa gelinciye kadar at sır- tında yolculuk ederler. Dikkatlıca seçilen kamp yerine gelince, kadınlar hemen kolları- rengârenk kostümlerini sırtlarına kampı kurac'ar. Bunlar ©o kadar çalışkan kadınlardır ki, kervanla birlikte yürürken bir taraftan da boyuna örgülerini örerler. Ulahlar, Selâniğin arkasındaki dağlarda pazar ve bayram günle- rinde çok ağır işlemeli, parlak ve rengârenk kostümlerini sırtlarına geçirerek şenlik yaparlar, kendi aralarında ziyafetler verirler. Sadece fotoğraf almak için Ma- kedonyanın yamrı yumru yolların- da yolculuk ettiğime bizim şoför bir türlü akıi erdiremiyordu. Bu kadar manasız ve ehemmiyetsiz bir iş için insan bu derece zah - mete katlanır mr, diye şaşıp du - ruyordu. Köylü elbiselerinin res - mini almaktan ne çıkacaktı? Derminklavaya doğru yol alır- ken cici bici elbiselere bürünmüş iki kocakarı karşıma çıkmaz mı? Hemen fotoğrafa davrandım; fa- kat onlarm otomobili durmak is- temiyordu. Bunlar şehirde yapıl- makta olan bir düğüne gidiyor- lardı; beni de davet ettiler. Beyaz satenli gelin Beyaz saten roba bürünmüş ge- linin gelmuînlden bir saat evvel, N Sosyete kızlarını, klâsik dramın beşiği olan Dionysus -tiyatro- sunda görüyorsunuz. Bunların sırtındaki elbiseler eski Yunan adası olan Östipalala, Maldvina ovasındaki Gida ve Epir dağlarındaki .n:ıxııı:ı:ı Joannina'dan gelmiştir. Epidauros tiyatrosu sağlık yasalarına göre yapılmıştı Doktorluk tanrısı AESGULAPİUS namına dikilmiş olan bu âblde Yunan tiyatrosunun en güzeli olduğu gibi en iyi muhafaza edilmiş Yunan harabe ib. ile geldi K köyün daracık sokakları — parlak kostümlerini tamamlamak için süs parçaları toplamak k_ınıuiyle ev- den eve koşan davetlilerle kayna- şıyordu. Sonra sanki bir Miken alayı, yahut eski Mısırm mezarla- rında görülen kabartma merasim — alayları gibi yemek ve içki taşı- yanlar geldiler. Her iyi ev kadını başında kocaman bir pilâv tepsi- siyle geliyordu. Pilâvın üstünde et kızartması, en üstte de ev fı- rınında pişirilmis bir somun ek- mek vardı. - <i Erkeklerin herbirisi de bir e - linde şarap dolu bir testi, öteki elinde de bir tabak dolusu tatlı ile karrların arkasından yürüyordu. Böyle bir davette misafir ol « mak, güç iştir doğrusu!.. , 1 Aileler yanyana, sıkışık otu - rırık_kendi' getirdiklerini yerler.. Misafir olanlar, herkesin gönlünü Hoşetmek, bütün kaplardaki ye - meklerden tatmak mecburiyetiyle — karşılaşır. Hele içki kullanmıyan - lar için, sarhoş edici şarap düşü - — nülecek bir meseledir. vi Oturduğum köşeden bardağı - ma dökülmekte olan koyu kırmızı şarabı göz ucuyla gördüm. Bar - daktan şarap içmek hiç de işime gelmezdi. Çünkü her kadeh kal - dırışta içindeki şarabın — hepsini dikmek - lâzımgeliyordu. Yalnız dudaklarımı değdirmek olamazdı. Çünkü yanımda oturanlar barda- ğgın boşalmadığını göreceklerdi. Şarabı yere de dökebilecek bir — vaziyette Jeğildim.. * İyisi mi küçücük bir testiyi kap- — tığım gibi önüme çektim. Bunun — içinde ne var, ne yok kimsecikler — göremezdi. Hem testiden içmek buranın an'anesiydi. Ben de böy- İğCe her kadeh kaldırışında testi- nin ağzını dudaklarımı — değdir- mek suretiyle şarap içerek man- kafa olmaktan kurtuldum. (Devamı var) -— BAA istanbulun en çok satılan KARL AA L D L LA DS LA DA DA LA LA L L A D LA M verenler kâr ederler.