9 TEMMUZ — 1935 O Yazan; KADIRCAN KAFLI T A L T - HABER — Akşam Postası No. 57 —Hüsmen bir kasırga gibi oraya daldı: Beatris, nerdesin, Beatris ! Fakat bunu fena görmedi. Çün- kü hepsi de iyi yürekli, cesur, cö- Mert ve genç reislerini candan se- viyorlardı. Onun sevinci, onun ke- deri, onun di'eği ve hıncı, ayni za: manda onların da yüreklerinde yaşıyordu. Hüsmen odada kimseyi ıön s Meyince, biraz önce girdikleri ka- pının sağ tarafındaki bir kapıya koştu. Burası kapı lr idi- Arkasındar sürgülü olduğu an laşılıyorda. — Dayanunn... Diye haykırdı. Bütün laventler pıya yüklendiler. - Bir anda, yerlerinden söltüldü ve kapı açıldı. Hüsmen bir kasırga gibi oraya daldı: — Beatris!.. Neredesin, Beatris!. Sesi kısıktı... O kadar heyecan- h idi ki, elirde tuttuğu yalın kılıç Sile sert sert titriyordu. Bu oda bir yatak odası idi. Vönrde kocaman - bir - “ryola, kocaman bir taht gibi du* ordu. . Hiebir bozukluk yoktu tanbaçi kimsenin yatmadığı anlaşılıyordu. Hüsmen, karyolanın, — kanape ve sedirlerin altlarını, — dolapları birer birer arıyor, fakat Beatrise Tas'amasyordu. O, nereye eidebilirdi? Biraz önce, birifiti kamnıyı zor- larken duyduğu ses, sanki hâla kulağında çınlıyordu: — Hüsmen beni kurtar!... Be: ni kurtar .. ü İşte onu kurtarmak için gelmiş- ti. Fakat o nerede idi? —45 — SARKAN İP.. Dalyan Mustafa da odanın dört Yanını gözden geçiriyordu. Cııı'- dikleri kapının yanı başında bir dolap vardı. Onu - açtı. İçerisi karanlıktı. Fakat onun içinde de ikinci bir kapı gördü. — Burada bir kapı daha var.: Diye bağırdı. Hüsmen oraya koştu. Kapıyı itmelerile açılması bir oldu. Simdi küçük bir aralığa gelmiş- . Bu aralığın köşesinde bir mer - diven korkuluğu ve gittikçe kara - Tan bir boşluk vardı. Lâkin ora - Ya girmeğe lüzum kalmadı, çün - i Hüsmen Reis odada kimseyi görsmeyince tam karşıya — gelen açık pencereye koşmuştu. Pencerenin demirleri bir ka . fesin kapağı gibi açılmıştı. ş demirlerden birine kalım bir P bağlarmıştı. İpin ucu yalçın kale duvarla - Tından aşağıya sarkıyor, yere de -| Üyordu. Dalyan haber verdi: — Fernando buradan gitmiş.. — Fakat Beatris?... hep birden ka- — Onu da beraber götürmüş ol- B Bu ip, iki değil beş kişiyi bile çekecek kadar sağlamdı. Hüsmen Reis, Dalyan Mustafa- ya hak verdi. Leventlerden biri haykırdı: — Merdivende bir ışık... Hüsmet oraya baktı. Aşağıya doğru inen taş merdivenlerin de- rinliğinde sahiden bir ışık yanıyor ve gittikçe yaklaşıyordu. Bu, tutuştır ulmuş bir çıra veya tahta parçasıydı. Zifiri karanlıkta kızıl ve du - manlı alevleriyle parlıyor ve titri - yordu. Bu, korkunç bir görünüştü. 'Yarı aydınlıkta, yalın bir kılıç, parlıyordu. İriyarı bir karaltı, bu kılıcı tu - tuyor, tartaklıyordu. Elindeki meşaleyi yukarıya doğru uulınkı merdivenin üst basamaklarını gör- meğe çalışıyordu. Hüsmen Peis aşağıya doğru ba- dit ÜT ŞF eT MNN Hüsmenin arkasındaki levent - lerden bisi haber verdi: — Bir adam kayalıkların ara - sından kaçıyor.. Reis-.. Bir adam. Sırtında bir yük var... Bir yük de- ğil, bir insan bu... Birkaçı daha bunu söyliyen le- vendin ıünerdiii yere baktılar ve onlar da tasdik ettiler: — Eveolk. Birsadam... Birisini kaçırıyor -. Frenk Süleyman oraya baktı ve haykırdı: — Feraando... Bu Fernando - dur... Beatrisi kaçırıyor... Yemin ederim ki bu Fernandodur. Pen - ceredeki 'ple aşağıya sarkmış ve kaçıyor.. Bu sese, karanlık merdivenin aşağısından gelen ses de karıştı: — Yabancı değil... Biz geldik, reis l Hüsmen, Frenk Süleymanın ya- nına koştu ve baktı- Frenk Süieyman doğru söylü- yordu. Sırık Ahmet merdivenin üstü . ne kadar çıkmış, başı görünmüştü. Deminki sözlerine ilâve etti: — Ne allahın belâsı yerlermiş... Dolaşa dolaşa usandık... Fernan- doyu da bulamadık... Frenk Süleyman cevap verdi: — Biz hulduk amma... Kaçıyor. Kalenin burasını, iki tarafı yal- çın bir kavalığa dayanıyor. Bu ka- yalıkların ne yanlarında, —ne de üstlerinde top koyacak, metris ı; zacak yoktu- Bunun için Pi- yale Bo'q"bıı tarafı boş bırakmıştı. Çünkü kalenin bu tarafında bir kapı falan da görünmüyordu. Bu- nun için düşmanın bu yandan kaç. ması hatırdan bile geçemezdi. Zaten Fernando da ancak bir iple sarkarak kaleden çıkabilmiş ti. Sırtındaki yükle beraber bu yalçın ve sarp kayalıklarda yürü- mesi güçtü. En ufak bir dikkat. sizlik onu aşağıya yuvarlıyabilir- di. Hüsmen her şeyi anlamıştı. Fernandonun omuzundaki yük| Bentris idi, | Hiç kımıldamıyordu Belki de baygındı. Eğer ölmür olsaydı Fernando onu niçin kaçıracaktı. Kaçırabil. mesi için ya bir yumrukla bayılt- mıştı, yahut genç kız bir yere çar- parak veya korkarak bayılmıştı. Korkârak bayılacak bir kız ol- madığını, Hüsmen biliyordu. Bu- nun için? — Fernando onu bayıltmıştır. Yoksa çırpınır, kurtulmağa çalışır- dı. Diye düşündü. — —— Fakat asıl korku şimdi başla - mıştı- Eğer Fernando bu kayalıklar - dan geçerken ufak bir dikkatsiz - â varlana - ması, ölmesi onun için — hoş bir şeydi amma, onunla beraber Be - atris de yuvarlanacaktı. Bunun için Fernandonun bu yolları sağ olarak ve sırtındaki yükle bera - ber geçmesini dua ediyordu, Şim « di onun arkasından giderken de, kovaladığını anlatmamak, kaça - ğı telâşa düşürerek şaşırtmamak istiyordu. Kaybedilecek bir saniye — bile yoktu. Hüsmen kılıcını kınına — soktu. Pencereya hopladı. Oradaki de- mirlere bağlı olan ipe yapıştı ve kendisini boşluğa bıraktı. Ea az sek'z on kulaç derinlikte- ki duvar beyunca, hızla iniyordu: Bir gemici için bundan daha kolay bir iş olamazdı. İnerken Fernandoyu da gözden kaybetmiyordu. Onun geriye bak- madığını gürliyor ve seviniyordu. İndikten sonra da şu uçurumlu kayalıkları aşıncıya kadar onun arkasından yövaş yavaş ve görün- meden gidecekti. 4 Hüsmenin ayakları yere değdi. İpi bıraktı. Frenk Süleyman da ipe sarılmış ve inmeğe başlamıştı. Birkaç dakika sonra Sırık Ah- met, Dalyan Mustafa ve daha bir- kaç kişi de onlara katılmışlardı. Fakat Fernando artık görünmü- yordu. — Kayalıklardan inmeğe başladığı anlaşılıyordu. Hüsmen yürüyüşünü hızlandır- dı. Yosunlu kayalıklardan, minimi- ni çalıların diplerinden; sivrilen, oyulan, bıçakla kesilmiş gibi bir- denbire üç dört kulaç alçalan yer- lerden geçiyorlardı. Fernandoyu yeniden gördüler. (Devamı var) İrcecemnsasemecencan Buraya kadar getirildiği için genç kız, teşekkür etti. — Rica ederim, bunan bahset- meyin, küçük hanım... Bu otomo- bil kazasındaen sağ salim kurtul. duğunuz 'çin cenabı hakka teşek- kür ediyorum, — Şimdi artık kendimi tama- miyle kuvvctli buluyorum. Hiçbir şeyim kalmadı. — Ne âlâ... Bir an tereldütten sonra deli. kanlı dedi ki: — Bir şey söyliyeceğim... Sakın darılmayın . Sizi ilk görüşte içim sevdi, küçük hanrm, onun için, bir şey rica edeceğim... Ne zaman ih- | tiyacınız olursa bana müracaat e- diniz. Ya kendiniz geliniz, yahut da bana yazın, sizi arayım... İşte kartım... Adresim üzerinde yazılı- dır. N Kızın parmakları arasma bu kartı adetâ zorla sokuşturdu. Samiye, bu kartı, çantasına koy- du. Geri dönerek evinin loş kapı- sından içeri daldı. Adnan. bir dakika kadar da - ha, orada kaldı- Sonra, başını sal- İryarak, otomobilini harekete ge- tirdi. İlerlemeğe başladı: — Oradı bulunmadığıma şük- redin... Yoksa size gösterirdim... Bir müşteri öpmek istedi, diye, bir satıcının ona fena muamele yap- ması İâzım ygelmez... — Siz, küçük hanan, doğrasu, benim zannetti - gimden pek daha az akıllı imiş - siniz... Bumdan sonra evinizde kalmanız daha münasip olur. İşte dünden size olan borcum,« Barın sahibi kadın, bu sözleri söyledikten sonra, Samiyenin önü- ne hezuk'uk bir miktar para itti. M'han'ki b'r hareketle, Samiye, bunları saymadan aldı. Ba muhavere, her zamanki oda- da oluyordu... Bar sahibesi, Samiyeyi getiren kadınlar vasıtasiyle buldurtmuş, çağırtmıştı. Parasını vermek ba- hanesiyle onu iyice azarlamak is- temişti. Kızın da ev işleri için paraya o kıdar ihtiyacı vardı ki, azar işiteceğini bilmekle beraber, bu teklifi reğdedememişti. Elleri titriyordu. Renkten renge giriyordu. “— Ah, keşki gelmeseydim...,, diye düşünüyordu. Fakat gelmeğe mecbur olmuştu işte-. Cebine indirdiği bu bozuk. luklara ihtiyacı vardı. Mahçubare: — Afferlersiniz... Hakkınız var, hanımefendi... Fakat, ne yapayım, elimde olmadı... « dedi - Tabiat meselesi.... Barcı kadım bunu fırsat bilerek gene ağzını açti, Samiye: — Allaharsmarladık-. - diyerek kapıya doğru yürüdü. Buradan çıkarken, büyük — bir yükü sırtından atmış gibi rahatlık ' duyuyordu. Artık, bir barın kapı- sından ayağını bile içeriye atmı- Böyle düşünerek sokağa çıktı. Evine doğru yürümeğe başladı. Şimdi, bir köşe başındaydı. Birdenbire aklına geldi: “— Dünkü kaza burada çık - muştı. İşte... Ve gözlerinin önünde, delikan- BöVrvu Hikâyesi İnatce Süreyya | 68 | lmm siması, canlanıverdi. Muhakkak pek doğru, pek na- muslu, pek iyi hisli bir çocuktu bu... bütün tafsilâtiyle Samiye, bunun böyle olduğuna dair kalıbını basardı. Ansızın aklına şu fikir geldi: — Başım sıkışmca kendisine müracaat edebileceğimi söylemiş- ti. Şimdikinden fazla başım ne za- man sıkışabilir. — Ona giderim. Zenginmiş, fabrikaları falan var- mış. Bana orada bir iş versin... Fakat, bu fikri kabul edeme- di. Derhal reddetti. Adnan, Raufun arkadaşların - dan biri değil miydi? Orada ona raslıyabilirdi... Hem, Raufuü ili - şiği olan biri vasıtasiyle hayatını kazanmak istemiyordu. Bu bile o« na ağır geliyordu. — Asla, asla... Onun muhitiyla benim bir daha münasebetim ol mıyacaktır... “Fakat artık benimle nlay ede- mez... Dün, Kendisine müksimmel bir ders verdim... Bl:ş_üıı bir yerde kgnılıîıhıık onun'üzerinde ben hâkim”olacağım. Böyle düşünerek evine kadar yarmıştı. Büyük kapılan içeri girdi. Kapıcı kadın penceresinden ba- şını çıkardı: — A, Siz misiniz, Samiye ha- nım... Haydi, çabuk iç_ıri'iirin... Sizin evde biri var... Hem'de na- sıl biri... Oza bi t bi insanın Te bakmayın... Pek iyi Bir kaber » VAN » Bu iyi Kaber ne — olabilirdi?.. Genç kadın anİryamamıştı Hızla, koridoru geçti. Kapmm 'l'îndın_'î'çai girdiği Kopardi: AKŞAM POSTASI İDARE EVİ Istanbul Ankara Caddesi Telgraf adresi:İSTANBUL HABER 'Teleton Yazı 23872 idare: 24970 ABONE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Benelik 1400 Kr. 2700 Kr. 6 aylık 730 ,, 1480 3 aylık 400 2 a00 4 1 eylik 180 4 200 ! İLÂN TARİFESİ Ticaret Hânlarının eai Resmi Hânların 10 kürustur, Sahibi ve Neşriyat Müdürü: Hasan Rasim Us Basıldığı yer (VAKIT) matbaası