Tire köy muhtarları tayyare alıyorlar | Tire kazası köy muhtarları bir arada Tire muhabirimiz yazıyor: Türkiyede (40320) köy muhta-| rı olduğu, bu muhtarların da bi. rer lira vermek suretiyle bir muh- tar tayyaresi alması düşünülmüş- Bu haberi alıralmaz köy muh- tarları birer lira değil, ikişer lirs verniek suretiyle yardımda bulun- muşlardır. Tire devlet memurları da ma- aşlarının yüzde ikisini tayyare ku- rumuna vereceklerini bugün taah- hüt ettiler. 71 muhtar 20 köy kütibinin iş tirakiyle beraber kurum üyeleri de dah'| olmak üzere merkez kaza da açılan muhtar kursu iyi verim Ki oldu ve devamı müddetince hü- kümet doktoru İsmail Hakkı Öz türk bu kursta sağlık bilgilerin ait çok değerli dersler verdi. Her şeyden önce bilhassa sağ hk-işleri dersi bu kursta köylüle- | | rimizi sevindirdi. Ziraatçılık hak | | j kında ziraat memuru Şükrü sa | | yar da ders - verdi. Gafur Soylu, köy yasasının ana- hatlarını ve köylünün mecburi iş- lerini anlattı. Tireyi her kimden soracak ol sak yemyeşil diye söyler. Şimdi| kaydedeceğim yeküna bakılırsa yeşil trenin köyleri de yemyeşil| olacak. Bundan evvel bu köy- lere dikilen ağaç miktarı 298.947 iken bu yıl da köy sandıkları na.| mına bir gelir temin etmek - için 40 köyde 117.506 ağaç fidanı di- kilmiştir. Ayrıca Tire - İzmir yo- luna Tire - Gökçen ve Boğazici nahiyesi şoselerine muhtelif çeş't ” 185.500 fidan dikilmiştir ki ce. Tirede posta memurları man Tire köylerindeki ağaç tuta. rı 442.853 tür. Tiredeki ormanla- rın genişliği 13.600 hektardır. Bu ormanlar çam, meşe, pinar, çınar, kestane ve sairedir. Birçok yerlerde ormanlarda yangın çıktığını işitiriz. Lâkir Tire orman memurluğunun vak tinde aldığı tedbir neticesi şim diye kadar bura — ormanlarında yangın çıkmış değildir. I Yukardaki yekündan fazla o I larak Tire köy okulalarına bu yıl; meyvalı meyvasız olmak üzere| bahçelere 119.000 fidan dikilmiş- | Kaymakam| |- Mülkiye mezunlarından genç ve çalışkan Şefik, Tire birinci sı- nıf kaza ilçe baylığına (kayma- kamlığına) tayin edildi. Şefik İz- mir maiyet memuru ve köy büro- su şefidir. .. Tire az zamanda ülkemizin en güzel parçalarından biri haline gelmiştir. Tire İlçebayı (kayma. kamı) Gafur Soylunun azmi neti- cesinde Tireye tâbi 2 nahiye, ve 71 köyünden üçü müstesna hep-| sinde meklenp yapıldığı gibi bütün | köylerden biribirine otomobille gi. â | || tan başkaıı , leri denien eski. ayteılar, maymun” | İ İ j | Tire jandarma humandanı Halit Andaç dilebilecek muntazam yollar da vardır. Bu yolların uzunluğu 3000 kilometreyi bulur. Bundan başka köy postaları da Tirede çok muntazamdır. Herhan- gi bir köye gönderdiğiniz mektu- bun cevabını ertesi günü alabilir-. siniz, Evvelce pek çok kaçakçılık ve kız kaçırma vakaları olan Tirede bu gibi işler artık unutlmuştur. Jandarama kamutanı Halit An- daç da ha'k tarafından çok sevil- mektedir. Bu genç sporcu kamu- | tan bilhassa fuhuşla çok esaslı o- larak mücadele etmektedir. Durmuş Türkmenoğlu “LEX HABER — Akşam l"oı!:ııı — Çingene bizzat bahardır! “Çingene, insanın tabiate yakın kalan güzel bir Zannedilü en cinsidir. kibutunç yüzlü ve | fağfur dişli kır sakinleri, beşeri şekle istihale etmiş bir takım ye- şil ağaçlardır. Çingene bizzat ba hardır. Çocukluğumda gördüğüm bahalardan bugün hatırımda ka- lan bayal; yeşil, kırmızı, sarı şal varlar giymiş, şarkr söyliyen ve el çırpan bir alay genç kız içinde tahta zurna çalıp bu musikinin vahşi kahkahaları ardından mü- şabih akisleriyle vadileri inim i- nim inleten gene bir çingenedir!.,, | Ahmed Haşim: Bu fantazi yazısıyle çingeneleri pek ballandıran Ahmed Haşim, ne yazık ki yarzısının sonunda çingenele- ri biribirine karıştırmış; bahar gün: leri Kâğıthanede, Göksuda, Çırpıcıda çalgı çalıp şarkı söyliyen ve —yöbek atan çingenelere tıpkı oba çingenele- ri denilen göçebe çingene karıları gi- bi şalvar giydirmiş... Halbuki bahar “günlerinde, düğünlerde, eğlentilerde çalgı çalıp şarkı söyliyen ve göbek a çüngeneler Oba cingene- cular, falcılar, sepetçiler, demirciler, değirmenciler, tarakcılar, harmancı- tar başka,.. Ve zannedersem rahmetli Haşim o yazısıyle oba çingenelerini kastetmiş.. Ancak her iki cinsi de iyi | tanımadığı için onlara bir bahar gü | nü belki Küğıthanede, belki Göksuda, belki de Kurbağalı derenin kenarın- da, ve belki de hayalinde şarkı söy- Tetip zurna çaldırmış!... Vakıa pek eskiden yollarda, ma halle aralarında, seyir yerlerinde ba çingenelerinden de ara sıra, tek tük çalgı çalıp türkü söyliyen ve gö- bek atanlar vardı, verdı anıma onlar pek de devede kulaktı ve öz çalgıcı, öz şarkıcı İstanbul çingenelerinin yaz randa berikilerin adları bile okun- mazdı. | İstanbulun öz çalgıcı ve şarkıcı çingene kız ve kadınları ise — şalvar değil, yeldirme, entari; erkekleri de ötekilerin erkekleri gibi potur değil; ceket pantolon giyerlerdi. Sonra bu iki çeşid kıptilerin yaşayışları, geçi- nişleri, dilleri, şiveleri arasında pek çok farklar vardı. Birinciler hemen dalma göçebe olarak kırlarda, bayır- Tarda, ormanlarda, çayırlarda, su başlarında, harman yerlerinde — yaşar dıkları için Haşimin: “İnsanın tabi ata en yakın kalan tunç vüzlü, fağ- fur dişli güzel bir cinsi ve bizazt ber har,, dediği çingeneler bunlar olacak.. Ve iste ben de yazıma önce bunlardan bBaşlıyorum... * .. Bundın_yîrmi. yirmi beş yıl ön- ce az aydınlık, çok durgün - bir Temmuz gecesiydi. Ortada A- | ğustos böcekleriyle kara kurbağa. | Tarının hiç durmadan ötüşlerinden başka ses yoktu. Vakit tam yatsı zamanıydı. | Bir arkadaşla birlikte Topçu-| lardaki Toskaların bağları deni len yerin biraz ilerisinde oturmuş >“stos böceklerivle kara kurba-| ğalarının tatlı tatlı ötüşlerini din- liyorduk. Ayıp değil ya. timi kanarya, flarya. papağan dinler, zevk alır: kimi de bizim gibi işte böyle a-| | | ilerisindeki incir ağaçlarının alt 4 TE“'“L7 -— l'î'!*î INGENELER ARASINDA Hayattan almmıs hakik? bir macera Yazan: Osman Cemal Kaygısız ten hoşlanır. Bu saatte gündüzden pek yor- gun düşen harmancı çingeneleri çoktan yatmışlardı. Elli altmış a- dım kadar ötemizdeki çadırlarda tıs bile yoktu. arpalı harman yerlerinde akşam- dan tıkabasa tıkmarak - karınları davul gibi şişmiş olan beygirlerle taylar, eşeklerle sıpalar öyle de- rin birer uykuya dalzıışlardı ki bunları bacaklarından sürüklese- ler haberleri olmıyacaktı. erkek, çoluk çocuk - çingenelerin! bir kısmı sıcaktan çadırların biraz larına serilmişler, sereserpe uyu- yorlardı. Olurduğumuz yer o mevkiin en yüksek, ve bütün İstanbulun görü nüşüne hâkim, en güzel bir yerdi. Şehrin Haliç ve Fatih tarafları da şimdi mışıl mışıl uyuyorlardı. Yal- nız Beyoğlu yakası henüz ışıl işıl ışıldiyor; Tepebaşı bahcesi ise pı- rıl pırıl yanryordu. Burada çalınan bandonun sesi, hattâ - flütlerin a rıdı bir bülhüllqın ııı—ııl.ıi - P dla ğ gü dııy-.ıluyordu Öyle ki tam bir sa- atlik yerden çalınan havaların ba- zılarına biz de olduğumuz yerden| ıslıkla iştirak bile ediyarduk. Bir aralık Tepebaşı bandosu meşhur Karmene başladı ve tam Kadm, | Harman yerinde bir yaz gecesi ve “Karmen,, dinliyen bir çingene kadınmı... ğustos böceği, kurbağa dinlemek-| aldığımız için kadım bizi göremi - yordu. Biz şimdi onun böyle va- kitsiz olarak çadırdan yavaşça çı- kıp çıtırdısız, pıtirdısız gidip bi - kıp ilerideki ekni yığınlarına yas lanmasmna şu mânayı veriyorduk: Bol buğdaylı, bol| Mutlaka diyorduk, hatuncağızm ya sıcaktan, ya piredn — uykusu kaçtı ve kalktı öteki — uyuyanları rahatsız etmeden usul usul gidip ekin yığınlarıma yaslandı. Karşıyakada Karmen alabildi - ğine gidiyor; arada bir flütlerin bülbülleşen nağmeleri sanki yanı başımızda ötüyorlarmış gibi ku - laklarımızı şenlendiriyordu. Ope - ra yarıya gelmişti, — klârnejlerle fanyollar ağır, — yalvarıcı, gevrek nağmelere dökülmüşlerdi, davul - la birlikte trampetler bu nağme - lere tek değnek veağır — aksakla tempo tutuyorlardı. İşte tam bu aralık usulca çadır- dan çıkıp da sessizce ekin demet - lerinin üstüne yaslanmış olan ka - dının derin ve tatlı bir: — Aaaahl.. Çektiği duyuldu.. Biz şaşırdık ve ıdeıda?"l?ını yavaşça wıdu saluye Karmen dokundu!.. — Öylemi? — Yoksa başka bir derdi mi var zavallımın?. Çok geçmeden ahlar, oflar bi - ribirini kovalamaya başladı.. Da - ha sonra kadın ekin yığınından biz de gene ıslıkla ona karışalım derken elli altmış adım kadar i- lerimizdeki çadırların birinden bir kımıldama oldu. Bu çadır, öteki çadırların en sonunda ve onlar. dan yirmi, yirmi beş adım kadar açıkta bir çadırdı. Arkadaş: — Çingenelerden biri uyandı galiba! Dedi. Dikkatle baktım, hakika- ten çadırın kapısından — dışarıya bir baş uzanmıştı ve bu — uzanan baş, bir kadım başına benziyordu. Biraz sonra çadırdan tamamiyle dışarıya çıkan bir kadım, ayakları- nın ucuna basarak pıtırdisiz. bir halde gitti, biraz ötedeki harman vığınlarından birine yaslandı. Tepebaşı tiyatrosu bu gece ina - dına Karmeni ne de hoş, ne de ya- nık çalıyordu. Oturduğumuz ye - rin sağ tarafı böğürtlenlikti. Biz kendimizi bu böğürtlenlerle sipere ayrıldı; uzakta çalan — bandor n ahengine ayak uydurur gibi biraz ileriye doğru açıldı. Daha sonra döndü, gene geldi, gene ekin yı - ğınına yaslandı, orada biraz daha durup etrafı biraz daha dinledi ve nihayet — Karmen bitince tekrar döndü, gene ayni sessizlik içinde yürüdü, çaâdırına girdi. Arkadaş: — Garib şey, dedi, bizim bir harmancı çingene Karmenden bu kadar müteessir olsun!.. — Gerçekten garibl. —Ancak kalpten kalbe yol olduğunu unut - mayalım.. Biz ki Karmen denilen bu şaheser çingene operasına bu kadar bayılıyoruz; öz çingene na- sıl bayılmaz? — Fakat bunlarda — Karmeni anlayıp ondan mütcessir olacak musiki kültür ve duygusu ne ge - zer? (Devamı var) Fransada anatan doğma sağır ve çalışan bir mektep açılmıştır. dilsiz çocuklar için yeni usullerle Çocuklar, mikrofon tertibatiyle söyle* ğ milenleri işitebilmektedirler.