TÇ N A V Avukat genç — sekreteri güzel ve sessiz kıza: — Saat ikide döneceğim, diye- rek kapıdan çıktı. Sonra tekrar içeri girerek, “e-| ğer (üç kardeşler sosyetesinden) bir haber gelirse, yahut — oradan, biri gelip beni ararsa, telefon edi- verirsin!,, diye ilâve etti. Ve çe - kildi. ». . * Sarı saçlı bir kadın, caddeden avukatın dairesine doğru yürü - yordu. Sonra kapıyı vurarak gir- di. Genç sekreter kız, bunu zaten ummuştu. Bu taze, dul kadın son zamanlarda, patronunun yazıha : nesinde sık sık görünüyordu. Ken- disi de bu kadın vaziyetinde ol - saydı, hiç şüphesiz avukatın peşi- ne düşecek ona olan sevgisini a- çacaktı. Sarı saçlı kadın, salınarak: — Ne var;, ne yok. Küçük ba- yan, dedi. — Avukat burada değil| mi? — Dışarı çıktı... Saat ikide dö- necek... . Genç kız, avukatın saat ikide döneceğini bu kadına söylemek istemezdi. Fakat ne yapabilirdi. Ödevini yapmak mecburiyetin - deydi. Sarı saçlı ve salmarak yü- rüyen kadın: — ©O zamana kadar bekliye - mem, dedi. Bir toplantıya gide- ceğim . Kendisine bir kâğıt bıra- kayım... . & » Avukat saat ikiyi — bir dakika yeçe tekrar dairesine döndüğü va- kit, bahsettiği (Üç kardeşler s05- yetesinden) nebir haber, ne de birisi gelmişti. — Kimse sordu. Genç kız, sarı saçlı. kadının geldiğini adeta bir üzüntüyle a - vukata söyledi. Ve bıraktığı kâğı- dr uzattı. Avukat, kendi kendine bir şey ler mırıldandı. Genç sekreter kız, bundan bir mâna çıkaramadı... . . » Avukat kendi odasına — geçti. Ve kapıyı kapattı. Bir kaç dakika sonra yeniden dışarı çıkarak genç kıza, bu sarı saçlı — kadını telefonla arayıp bulmasını söyle- di. Genç sekreter bu dakikada, a- vukatın kendi masası — üzerinde kâğıtları karıştırarak — kendisini meşgul gibi göstermek istediğini görüyordu. Genç — kız oturduğu küçük masadan, — patronunu bu yvaziyette enikonu seyrediyordu. Patronu vazo içindeki leylâklara baktı. Sonra yeniden kâğıtlarda bir şey araştırıyor gibi yaptı. Kalk tt pencerenin önünde durdu. Ni - hayet yerine oturarak, dışarda te- lefonla uğraşan sekreterine: — Az'içeri gelir misin? Tele - fonu bırak, dedi. Kız içeri girdi... | — Kapıyı kapat ve otur... Ha-| yır hayır.. Yazı yazdıracak deği - lim.. Genç sekreter kız, bekledi. aramadı mı? Diye oturdu ve &i Avukat bu vaziyette bir parça durduktan sonra, gülümsedi. Ve genç sekreterine: — Doğrusunu istersen bir şey, danışacağım, dedi. Sana bir akıl danışacağım. Genç sekreter, “peki,, der gibi başını eğdi. Fakat kalbi hop hop atıyordu... Öyle sanıyordu ki, şim- HABER — Akşam Postası di avukat, yazıhaneye boyuna ge- Jen sarı saçlı taze, dul lııdmlı evlenmek istediğinden bahsede - cek ve bunun doğru olup olmadı- ğını kendinden soracaktı. .. * Avukat boğazını temizledi. Va- zodaki leylâklara yeniden baktık- tan sonra genç sekreterine dön - dü: — Kocaman evimde yalnız ba- Avukat, sekreteri olan genç kıza: “Sana Bir akıl damşacağım,, dedi şıma oturmaktan bıkmağa başla - dım, dedi, Genç kız: — Pek tabil, dedi. Eviniz, o kadar güzel ki, orada yalnız ya- şamak gerçekten acıdır ve insana dokunur. Avukat devam etti: — Şimdi otuz beş — yaşmda - yım. Siz kadınlar bu işleri daha iyi kavrarsınız.. Meselâ, ben bu yaşta evlenmemem lâzım gelecek kadar yaşlı mr sayılırım? Avukatın genç sekreteri düşün- dü. Kendi kendine, “işte, sarı saçlı kadınla evlenmenin yolla - rını hazırlıyor,, dedi. gibi idi. Fakat avukatına — karşı gülümsemekten de geri kalmıya- rak: — Elbette daha — otuz beşte yaşlı sayılmazsınız.. Henüz hayat- tan bir şey anlamamış olan çok gençlerden daha olgun olmanız itibarile, daha emin bir se/dete varmanız mümkündür... Ne der - siniz?. * . » Avukat adeta alkışlarcasına: — Mükemmel... Dedi. Çok mü- kemmel düşünüş. Şimdiye kadar evlenmeği aklımdan geçirmemiş - tim. Önce çok çalışmak mecburi- yetindeydim. Sonra adliye ala - nında mevkiimi sağlamlaştırmak üzere uğraşmak lâzımdı. Kötü - rüm bir annem vardı. Evlenme - ği bu şartlar içinde hiç uygun bul- muyordum... Fakat — şimdi, evet şimdi yap — yalnızım.. Hem genç ve güzel bir bayan tanıyo - Ağlrymk; 13 HAZİRAN — l&'b Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı srkırı KAt mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 57 | el AAA TÜT Kd el G B el e AE d S X eei K Mehmed Ali ile bir haftaya kadal buradan kurtuluyorsunuz.. Arapyan hanındaki misafireti - min ellinci günü refikam ziyareti- me geldi. Kadıncağız dışarıda a - | vukatlarla beraber koşup duruyor- du. Çalmadıkları kapı, baş vur- madıkları çare kalmamıştı. Nihayet iyi bir son almak zama- nı gelmiş olmalı ki çok neş'eli idi. Şu müjdeyi verdi: ı — Arkadaşmız Mehmed Ali ile bir haftaya kadar buradan kurtu- luyorsunuz.. Nihayet teşebbüsleri- mizden iyi bir netice — alabildik . Ingiliz kumandanı sizin İngiliz hastahanesine kaldırılmanıza mu - vafakat etti. Sen “emrazı akli- ye ve asabiye koğuşuna..,, arkada- şınız da ihtiyar ve rahatsız oldu - ğundan (dahiliye) koğuşuna yatı- rılacak.. Orada on, on beş gün ka- lacak, sonra taburcu — edili - yormuş gibi serbest brrakılacak - sınız.. Bu müjdeyi alınca ihtiyar dos - tumla odanın içinde sıçrayıp oyna- mağa başladık. — İkimiz de sevinç delisi olmuştuk. Ben ikide birde karıma: — Aşkolsun sana.. Kadınlığınla ne işleri de beceriverdin.. Varımız yoğumuz elden gitti amma, zarar yok; canım sağ olsun. Ben kurtu - layım. Gene çalışır, çabalarım.. di- yor, sevinçten yerimde duramrıyors dum. İkişer bin lira avukatlara verili- yordu. Kapten Benet — cenapları- na da beş bin adetlik fakirane! bir paket hediye ediliyordu. Fakat son müjde karşısında bütün bu pa- raların bir ehemmiyeti kalmıyor - du. — Adam sen de ölseydim daha mı iyi olurdu, deyip geçiverdim ö- te tarala.. Artık Mehmed — Ali ile tatlı, ü- mitli günler yaşamağa, hastahane- I ye sevkedileceğimiz — saati iple çekmeğe başladık. Fakat bir tür- lü vakit geçmek bilmiyordu. San - ki saatlerin akrepleri, yelkovanla - rı gizli bir el tarafımdan tutuluyor gibi vakit bir türlü ilerlemiyordu. Günler bize kutuplardaki gün - Daha mesut olacağım, Bunu çok. iyi biliyorum. Fakat ya bahsetti - ğim genç bayan?.. Demek istiyo- rum ki, bu genç bayan acaba be- nimle evlenmeğe razı olacak mı? Benimie evlenecek kadar beni u-! mursıyor mu bakalım! Genç sekreter kız, deli olacak- tı. Avukat acaba ne demek isti - r yordu?. Sarı saçlı kadını ve onun | avukatı görmek üzere yazıhane - . * » Avukat biraz — durakladı. Ve sonra pencereden — dışarı bak - tı. Genç kız, yüzündeki gülümse- meyi hâlâ kaybetmemeğe çalışı - yor ve böylece içindeki — sızımın belirmesine engel olmak istiyor - du. Adeta kekeliyerek: — Evlenirseniz, evet, evlenir - seniz, daha mesut olacağınıza şüp- he yoktur, diyebildi. Avukat: — Ah, evet, evet.. — diyordu. ye sık sık gelişini düşünerek: — Ne diyorsunuz, — dedi. Sizi umursamak mı7? Söylediğiniz genç bayan sizinle evlenmek i- çin canını verir. Hayatında iste - diği tek şey varsa o da sizin ka- rınız olmaktır. — Demeyin.. Gerçekten beni seviyor mu? — Benimle evlenir mi? Genç sekreter kız başını salla- dı. Avukat: — Bunu sahi mi söylüyorsun? Diye bir daha sordu. — Evet.. ler kadar uzun geliyordu. — Böyle sevinçten doğan tatlı bir heyecan içinde bir hafta daha geçirdik. Ingilizlere teslim edildiğimizin elli sekizinci günü.. Mehmed Ali ile benim günlerdenberi - gözleri - mize uyku girdiği yok.. Bermutad sabahleyin erkenden yataklardan fırladık.. Odamızr sildik, süpür - dük.. Yataklarımızı düzelttik.. Se- maveri hazırladık. İki dertli yol - daş pencerenin önünde küçük tah- ta masanın başına geçtik, kahvaltı ediyoruz.. Bu sırada kapı açıldı .. 'Tercüman Edvard, güler yüzle: — Sabah şerifler — hayırlar ol- sun! diyerek içeri girdi. Biz onu, gene sabah kahvaltısına geldi zan- niyle: — Buyurunuz bakalım Edvard (efendi) diye karşıladık. Çünkü, bu ermeni hemşeri bizimle kah - valtı etmekten pek hazzederdi... Fakat, bu sefer gösterdiğimiz yere oturmadı. Kapmın önünde ayakta durdu. Bakışlarında bir başkalık vardı. Bizi hiç alışık olmadığı - mız mânidar bir tavırla süzüyor - du. Onun da işidebileceği bir sesle Mehmed Aliye seslendim: — Hayırdır inşaallah.. Edvard (efendi) nin dilinin —altında bir şey var galiba? “O, hiç vaziyetini değiştirmiyor ve bize cevab vermiyor.. Harekâ - tında bir şey beklemeyen bir adam telâşı var. — (Devrişlerin zikri ne ise) fehvasınca biz onun bu vazi - yetini iyiliğe yoruyor ve vereceği müjdeyi sabırsızlıkla bekliyoruz . 'Tam bu cırada kapı tekrar açıldı ve baş gardiyan (efendi) — mah - muzlarını şakırdatarak içeri girdi. Herifçi oğlu bugün çok neş'eli gö- rünüyordu. Bizim kendisini karşı- lamak üzere ayağa — kalktığımızı görünce, kırbacını alnına götüre - rek: — Gut morning (gün aydın) ! dedi. Mehmed Ali ile ben onu ce - vaplandırmakta tehalük göster - dik: — Gut morning!.. Çavuş, bundan sonra tercümana Avukatın sevinci son kerteyij bulmuştu. — Ovh.. dedi. Şimdi bilsen öy- le rahatım ki.. Bunu sana ıöyliye-l bilmek için tam 6 aydır çekmedi-| ğim sıkıntı kalmadı. — Demek o genç bayan — ki senden — başka kimse değildir — beni reddetmez, etmiyecek ha?. Karım olabi- leceksin öyle mi... sevgilim! Ve avukat, genç sekreteri kol - ları arasına aldı... Ve biraz sonra: — Ha.. dedi. Sevgilim, az da- ha unutuyordum. Bu akşam ya - rım saat kadar gecikebilir misin? O sarı saçlı kadın, kendi işine ait bir takım evrakı tasdik ettirmek | üzere buraya geleceğini yazmış... Ve senin de şahit bulunmanı iste- rim... Sonra otomobille çıkar ve akşam — yemeğini bir barda ye- riz... Nakleden: Hikmet Münir İngilizce bir şeyler anlatmağa bâf ladı. İkimiz de gözlerimizi çavt” şun gözlerine dikmiş, bu anlamö' dığımız lisandan mânalar çıkar” mağa uğraşıyoruz.. Lokmalar bo” ğazımıza dizilmiş vaziyette du/” yor.. — Heyecan içinde titriyoru” Acaba kurtuluyor muyuz? Kulak' larımızı dört açmış, hazırol vazi' yetinde baş çavuşu dinleyen Ed' vardın bize söyleyeceklerini W: liyoruz. Baş gardiyanla çavuş araşınd&' ki bu konuşma beş dakika sürdü' Bu beş dakika bize beş asır kad' uzun geldi.. Nihayet Edvard döndü ve İngiliz çavuşun sözleri nakletmeğe başladı. Faziletli ! başgardiyan, benif Arapyan hanımma geldiğim ;uny beri halimle alâkadar bulunuyo'” muş. Allah ömürler versin.. H4" limle alâkadar olduğu yedi yüz ” ramı aşırmasiyle sabit.. — Ne is€” Benim kabahatsiz olduğuma imiş, onun için beni ve ibtiyıfh' ğından dolayı da arkadaşım med Alivi kurtarmak için çok $*” Tışmış, çok uğraşmış.. Ne insan $' dammış da! biz farkında olııı-ıl' şız! Avukatlarımla geceyi ze katarak ve bir hayli mıırnv ederek aleyhimdeki cereyanın Ö” nüne geçmişler ve Kapten Belf tin hakkımda hüsnüniyet mesini temin etmişler.. Allah ömürler versin.. Artık ben tercümanm ıöıWJ dinleyecek halde değildim.. vincimden odanım içinde IF"' takla atacağım |e|ıyor o!" ’." işte artık buradan kurtulu: Herif bizi bir sürü — tıraş M sonra çıkarıp, gönderecek.. MC’; retten kulaklarım oğuldayor- , heyecan içinde tercüman Edvi dın son sözlerini işidiyorum: — Artık hazır olunuz, ııd“" BİNİZ... Artık durmağa gelmez; â cimden âdeta çocuklaşarak; h"ı lizce: — Olrayt, Denkyu (pekıü' şekür ederim) diye bağrıyor "", şarak baş gardiyanm ellerine | liyordum. Bayramlaşanlar gibi elC"“i # avucumun içinde uzun uzun M yordum.. Diğer taraftan da da lâf yetiştiriyordum: B" — Ben zaten biliyordum-. ' '”- karım bir hafta evvel herşeyİ “ lemiş, müjdeyi ilk ow © .d' mişti. Sizden yalnız bir tek var.. Artık yanımıza ıünlülw ker takmayınız.. Ben İıı(' H; tahanesinin bulunduğu yeri ahaf yorum.. Sizi yanımıza "J bir arabaya atlar, gideriz-. bu vaziyetten — sonra dâ değiliz ya!., Bu sözleri şaşkın bl' leyen tercüman, damî:m yana istediklerimi ani gardiyan bir müddet WW:’ K inledi sonra öyle kvvetli bir ,J' kaha attı ki az daha sırt '# nvırlıuukiı