Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
-— —— ——— Hakiki bir macera ULUS KIZI | ZORAKİ ASKER | | Tariht âşk ve savaş romani îl(ıdlr::: ':(aflığ No. 44 Paragvay-Bolivya harbinde başımdan geçenler Cirit dılar. a : Dı;u :ZF ;iı;;rıicen sırtüstü dü- Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem şecek gibi şaha kalkıyorlar, sonra No. 3 Bütün — gönülleriyle şu kocaman | ateş yığınından bir parçayı ateşsiz ülkeye götürmeyi ve orada çoğal- Sütün hızlariyle — birdenbire ileri | tarak en uzak ufuklara kadar da - 7 .. k k _ l t e d k ) - İİN atılryorlardı. Bu sırada karşı - | ğitmayı düşünüyorlardı. a f e a r ş an a r l e pem lz e l y a p- | w larmdakilerine — fırlatıyorlar, ci: | En usta binicilerin kılıç oyun - H ritler havada islık çalarak | ları epeyce uzun sürerdi. Bir ada- ' | rakların içinde vizlamıya başladı.. Bununla beraber kaçmağı aklIı - li mın başı yarıldı, bir başkasının kalkanı parçalanarak kolu kemiği- ne kadar kesildi. ellerindeki uçları sivri çomakları gelirken birdenbire atlarının karın larıma yahut boyunlarına eğilenler görülüyor, bazan da bunlardarı bi- ri çomağı havada yakalıyor, göz çıp kapa —acak kadar bir zamanda onu karşısındakine fırlatıyordu. Argun bunları annesiyle baba - sının arasında, fakat biraz geride olan koltu” ada heyecanla s2yre * diyordu. Ara sıra annesiyle bakışıyorlar- drı. Sonra bu iki bakış, biraz yan tarafta ve Argunun sağında, ayak- ta duran Tekinin gözleriyle birleşi: Yör, anlaşıyorlardı. Argunla Tekin, demin kılıç ©- Yunları yaparken birkaç defa, bü- Yük ateşlerin yandığı yüksek ocak- lara doğru at sürmüşlerdi. Böyle- likle boylariyle ocakların boyları- nı yoklamışlardı. Oradan, tutuşmuş — birer odun Parçası almak — ve ateşsiz ülkeye giden yolun ağzındaki insanların üştünden birer yıldırım gibi aşmak kolaydı. Lâkin — iki genç de bunu yapmak için henüz vaktin pek er- ken olduğunu düşünüyorlardı. Za- ten Camuka onları — geceyarısı o- -luncaya kadar bekliyecekti. Hazar Han oğluna döndü: — İyi dövüşüyordun!.. SDEldi. 4 *“rıwıy: KÜLTTMAKLEN — Ondan daha iyi dövüşen yok:- tu. Diye ilâve etti ve gordu: — Oğlumuz bir dişi gibi yetiş - Memiş, değil mi? Hazar Han karısına sevinçli ve Mesut gözlerle baktı: — Eşet, erkek... Cirit oynayanlar epeyce yorul - Muşlardı. Birer birer meydandan çekildiler. Daha sonra yâya dövüş" ler, güreşler ve oyunlar yapıldı. Güneş tepeye gelmişti. Herkes acıkmıştı. Kızarmış etler, iyice Bişmiş ekmeklerin başımna geçerek Yediler. Köpüklü kımızları içtiler Ve Hazar Hanla Ulcay ve Arguna dua ettiler. Öğleden sonra güneş biraz yana Üşünce, kalenin ilerisindeki bü - Yük çayırda, koşulara daha kala - h'llk kümeler arasındaki kılıç ve Sirit oyunları başlıyacaktı. Halk çılgınca eğleniyordu. Hazar Hanla karısı saraya çe * İ':' Bir kaç saat sonra, artık yemek- diler ve etlerin piştiği ocaklar sön- “!ı yiyecekler ve kımızlar çayıra Borular ve davullar umduğumdan daha Inmiıştr. l:k' durmadan çalınıyor, — gençler * * kızlar halka yaparak dansedi - Orlardı. " âzar Hanla karısı ve — oğlu imdi de büyük çayırdaki yerleri - Oturmuşlardı. Meîdamn ortasma büyük kes - Nlıu taşlardan yüksek bir ocak ya - $buraya — kocaman bir ateş Ek'l'lıııtı ;çinilence gece de devam edeceği H yle yapmak gerekti. P*"leı sevinçli ve coşkundu. hiç ;'ll Argunla Tekin ve Ulcay, iİr şey görmüyor gibiydiler .. B1 T0 Bu, sabahkinden daha yamandı , kaçanların, biribirinin “'mak ve büyük maksada varmak | . Bunlar küçük şeylerdi. Kimse aldırmadı.. Şimdi yeniden cirit başlamıştı. Köca çayırda kovalayanlarla etrafında dönen kasırgalardan farkları yok - tu. Şurada bir at devrilircesine yan geliyor ve birdenbire doğruluyor gene ileri atılryordu. Orada bir at başıboş vetek başına meydanı dört dönüyor, fakat bir kaç dakika son- ra onun karnından — yukarıya bir adam başı fırlayınca herkes şaşırı- yor ve alkışlıyordu. Öte de bir at sola eğilirken üstündeki adam sa - ğa doğru boylu boyuna yere uza - nıyordu: — Düşüyor! Düşüyor! .. Derken atlının doğrulduğu, doğ rulurken de yere düşmüş olan bir ciridi alarak karşısındakine yıldı - rıra gibi attığı görülüyordu. Bütün bunlar, seyredenleri yer - lerinde hoplatıyor, onların yaptık- larını taklide sürüklüyordu. Vakit geçtikçe Argun sabırsızla- nıyordu. Bir an önce meydana a- tılmak, ne yapılacaksa, yapmak ve büyük maksada varmak istiyordu. Aulmık, 'ne yapılacaksa yap - istiyordu. — Baba!/... — Söyle!... — Ben de ciride çıksam... Ulcay, göğsü derinden deri- ne şişip inerek oğluna baktı. Hazar Han, cevap vermedi. Belki de istemiyordu. ÂArgun, susmadı: — Tekinle beraber, şu kabada- yıların hepsini yenebilirdim. Dedi. Hazar Han, oğlunu baştan a- yağa kadar süzdü. Tahtına daha iyi yerleşti. Övünen bir sesle ce - vap verdi: — Yenersin!.. Fakat — onlar yoruldular. Biraz sonra yarış ola- cak, onu kazanabilir misin?.. Argun, istemeksizin — Tekinin yüzüne baktı. Onun gözlerinde, kendi yüreğinden geçeni okudu ve: — Her şeyde bana güvenebi - lirsin baba!... Dedi. Güneş ufka epice inmişti. Ate- şin kızıllığı çoğalmış ve golgeler uzamıştı. Meydan boşaldı. Şimdi koşu başlıyacaktı. Bu koşu, yalnız koşmaktan iba- ret değildi. Biraz da avlanmaktı. Otuz kadar atlı, ufak bir hen - değin önünde sıralandı. Bunların ortalarında Argun, Tekin yan ya- na idiler. Aralarında — konuştu - lar : — Tam vakti!.. — Fırsatı kaçırmıyalım!.. Daha yavaş ve kulaktan kula - ğa devam ettiler: — Ateşin yanından geçer - ken... . Ateş onlardan yüz adım kadar mızdan bile geçirmiyorduk. Çün * kü bunun faydasız oldugunu bili - yorduk. Kactıktan sonra yakalan - dın mı, cezası pek pahalıya mal | olurdu. Nasıl oldu bilmem; dört arka daş biribirimizden hiç ayrılmadık. Ve birlikte olunca çektiğimiz zah- metleri pekte — hissetmiyorduk. İlkk acemilik çağımı atlatmış oldu - ğumuzdan, bu tecrübe hoşumuza gitmeğe başlamıştı. Artık Boliv” yalılarla karşılaşmağı âdeta özlü - yorduk. Cepheye doğru olan yolculuğu- muz, aşağı yukarı bir gezinti gibi geçti. Bu yolculuk sona erince ca- nımız sıkıldı. Eskiden bir Bolivya istihkâmı, şimdi de seferber Para- guvay ordularının genel karargâhı olan Portin İsla Poi'ye vardığımız | zı söylediler. Burada bulunduğumuz günlerde küçücük — cemiyetimiz maalesef parçalandı. —Arkadaşımız Ralf Malaryadan çöktü, onu kaldırıp bitli, pis ve hasta dolu bir saman - lığa götürdüler, Burası sözde hasta neidi; karyola — namına bir şey yoktu; zavallı hastalar taş döşe - meler üstüne serilmişti. Geriye kalanlârimiız dâ, nerede | ise cepheye gönderilecektik. Fakat arkadaşımızı yalnız başına bırak- mak istemiyorduk. Bu işe bir çare bulmak meselesini Andoniya bı- raktık, Bir gün öğleden sonra Ral: fi ziyaret ederken — Andoni sivil hayatta kendisinin çok iyi arkadaşı olan bir doktorla karşrlaştı. Uzun uzadıya — görüştüler. Neticede de bizim Andoni doktora emir neferi oldu ve böylece Asompsiyon şeh - rine gönderilinceye — kadar Ralfi göz altında — bulundurdu. Zavallı Ralf Malaryadan dönmüştü, Adoni doktorun yanında kaldı ve onunla birlikte hastane hastane dolaştı. Sonraları birleştiğimiz de bana anlattığı tecrübeler, cild dolusu tutacak kadar çoktur. Bu esnada biz Deymonla bir - Hkte üstümüze düşen — vazifeyi yapmak üzere gezgin bir müfre - SKON EMALLET YAK CKN ZL ileride idi. — Biraz büyük ve iyice tutuş- muş olanını alalım, — Hepsi de o kadar güzel ya- nıyor ki... — İşler iyi gidiyor!.. Onlar, ateşsiz ülkenin yoksul insanlarının çocukları idiler. Şim, di, onlar için koşacaklardı. İkisi de her zamanki al atları- na binmişlerdi. Atlarının başla - rını güçlükle tutabiliyorlardı. Bu sırada koşunun olacağı yol üstüne, tam ateşin yanına doğru diri bir ceylân getirdiler. Bu çe - vik hayvanın kırmızı derisi pırıl, pırıl yanıyor, dört yanından onu bağlayan ipleri koparacak, yahut uçlarını tutanları — sürükleyecek sanılıyordu. Bir boru öttü. (Devamı var) iskelet haline | Taarruz başlayınca ben hemen zeye verildik. Şakonun yağmurlu mevsimi başlamıştı. Bütün mınta - ka kocaman bir bataklık olmuş - tu. Yağmur hiç durmadan, bardak- tan boşanırcasına yağıyor, biz de boyuna kemiklerimize kadar ıs - lanıyorduk. Şunu söyliyeyim ki: Paraguvaylı askerler, — dayanıklı ve yapıları sağlam — kimselermiş doğrusu... Bunlar ne kadar ıslak olduklarına ve vaziyetin kötülü - ğüne hiç aldırış etmiyorlardı. Ben havaya sövüp saydıkça onlar sa- dece pişmiş kelle gibi — sırıtıyor ve (hele sabır) mânasına gelen “Paçiyençya,, diyorlardı! Bolivyalılarla ilk karşılaşmam, öyle düşündüğüm gibi pek te bü- yütülecek bir hâdise olmadı. Bir ormanın içinden geçiyorduk. Tü - fek kurşunları tepemizdeki yap - rakların içinde vızlamağa başla - dı. Adamlarımızdan birisi çığlığı basarak yere yuvarlandı. Ben he- men bir ağacın arkasına sığındım ve artık son dakikalarımın gel - miş olduğunu sanarak, istemedi - ğim halde her yanım zangır, zan- gir titriyor, çenelerim takır tukur birbirine çarpıyordu. Bununla beraber, hiç bir şey olmadı. Kurşunlar — tepemizde - deki yaprakları biçmeğe devam etti. Çok geçmeden bizim arka - daşların ateş etmeğe başladıkla - rını duydum. Büyük bir dikkat ve ihtiyatla başımı ağacın gövdesin- den dışarıya uzatarak düşmanın nerede olduğunu keşfetmeğe uğ - raştım. Önümüzdeki — ovada bir kaç hayvanla bir iki adam yerle - re serilmişti. Yüz kadar Bolivya atlısınım dört nala uzaklaştıkları- nı gördüm. Yüzbaşımız ileri emrini verdi. Ağaçların arkasından çıkarak o- vada yerlere serili olan cesetlere' bir ağacın arkasına saklandım. pek te değer yeri yoktu. — Fakat ben bu ilk patırtıda oldukça kor- ku geçirmiştim ha!.. İlk kurşun yağmuru yüreğimi epi gümbür « detmişti doğrusu... Yılınm mütebaki kısmını Şako- da geçirdim. Düşmanla bir çok çarpışmalarda bulundum. Fakat ilk müsademede korku damarla - rım çatlamış olduğundan vt artıdi fazla tabansızlık göstermedim; * Finans bakımından Paraguvay cılız bir ulustur. Silâh ve cephane satın almağa pek gücü yoktur. İşte bunun için düşmandan ele geçirilen silâhlar çok hoşa gitmektedir. Kazanılan | bir savaşta fazla silâh elde edil - mezse, kumandanlar bunu bir za- fer saymıyorlar! Bizim bağlı bulunduğumuz a- lay, boyuna şuraya buraya koş - turulan gezginci bir kıta idi. Yap- tığımız savaş ta açık ovada hare- kât harbi idi. Önümüzde en çok yüz kişi ta- rafından tutulmakta olan , Boliv- yalıların Fortin dedikleri küçü- cük kaleler vardı. Bunlardan bi- risini kuşattık mı, dövüşmeden evvel içerdekilere haber gönde - tir ve teslim oldukları takdirde sok iyi muamele göreceklerini ve doösdoğru asompsiyona göaderile - ceklerini, teslim olmazlarsa yanı- mızdaki toplarla taş üstüne taş br rakmamak şartile her şeyi yok e- deceğimizi bildirirdik. Bu haberler ekseriya iyi neti - celer verirdi. Düşman krıtaları tes- lim olduktan sonra, silâh namına ne varsa, toplar ve kaleyi yer yü- zünden traş ederdik. Esirler, ele geçirilen silâhlarla birlikte ve mu- hafaza altında geriye genel karar- gâha gönderilir, biz de ikinci Fortine doğru yollanırdık. (Devamı var) doğru ilerledik. Yaralı esir aldık. Öteye beriye dağılmış tüfeklerle cephaneleri topladık. Bizden de iki yaralı vardı. Düşmanla ilk temasım işte böy- le olmuş ve böylece bitmişti. E- ğer savaş denilen kanlı — işlerin hepsi böyle ise, bunun — korkuya olanları, 'nooyortll!KIZInyyyyyaartlİTE N yıyayyyetlHRMNAyyyyyyyriPACAyıyıgagall HAZİRAN Deniz gezintimizin günüdür İT Dtbayyannl!!İPRayyyyyyyyorPR DDD gyygygolAAPAMMayyyyygypaAFAMA gy