Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
l1 HAZİRAN — 1935 Yazan: KADiIiRCAN KAFLI No. 30 Saat ön oluyordu. Dalyan Mustafa Reisin omuzu - na dokundu: — İşte.. —İşte beyaz mendil.. Frenk Süleymanın işareti! Hüsmen Reis oraya baktı. —Evet!... Dedi. Sonra önceden tasarladığı gibi, bulunduğu koyun kumsal kö- şesşine Kızıl Kadırgayı baştan kara etti.. Leventlerinden altmış kişi ken - dilerini karaya attılar. Sonra am - barlardaki atlar da güverteden de- nize fırlatıldı.. Hayvanlar fena halde ürkmüşler ve çılgın bir hız - la karaya doğru koşmuşlardı. Leventler bunları birer birer yakalayorlar, üzerlerine atlayor - lar ve Dragon kayalıklarının üs - tündeki sık ormana doğru sürü - yorlardı. Hüsmen Reis en öndeydi. Dal - yan Mustafayı gemide bırrakmış . ne yapılacağı hakkında emirlerini vermişti.. lh Atlardan yirmi kadarma ikişer | , "Skişi binmişlerdi.. — Fakat hiç biri H clğeletinden göri aö K Frenk Süleyman — yolda anları karşıladı ve o da bir levendin ter - kisine atlayarak Hüsmen — Reisin yanına katıldı. , Gördüklerini anlatıyordu : — Havanın yağmurlu — olması tok işimize yaradı.. Ortalıkta in, Cin top atıyor.. Fakat şehir bu ka - dar boş değil.. Hattâ kilisenin et - rafı bu kadar bol bir yağmura rağ- Mmen binlerce halk ile dolu.. Bu da iyi., Şimdi herkesin — gözü şehrin kapılarında değil, kilisenin kapı- ğımızın hiç farkma varmamışlar .. Sabahleyin, her şeyin hazırlanmış | olduğunu gördüm.. Şatodan Fer - | hando ile Beatris ayrı ayrı araba - | “larla çıkacaklar, kilisede nikâhla- " kıyıldıktan sonra bir arabada dönecekler... Bazı kimselerin ko - nuşmalarına kulak misafiri oldum. Herkes Beatrise acıyor. Zavallı, 8ece gündüz ağlıyormuş. Kırbaç insafsızca inlemiş.. Bu ka- dar zaman dayanbildiğine, kendi endisini öldürmediğine şaşıyor - lar.. Hattâ birisi — onun her halde bir kurtuluş ümidi - beslediğini Söyledi.. Kimbilir, bununla.. Ormanı geçmişlerdi. Daracık bir yoldan bir vadiye indiler.. Sonra küçük bir tepeciğin Yamacından birdenbire kıvrılarak l" kapısının önünde göründü - Klpılm— her zaman olduğu gibi 9 gün de sabah erkenden açılmış - ha *Fakat girip çıkan yoktu.. Ha - fena gitmesinden dolayı ci- '." köy ve kasabalardan gelenler l'"'l“llı'.nıclıgı anlaşılıyordu. "Hımen Reis uzaktan — kapıyı zörmez onuniki — tarafında "'neı | ii=ltı.ludekı mazgallara baktı.. — ada yalnız bir asker, zırhlı sır- larında.. Bizim buralarda dolaştı - | en yuvarlak kuleye ve kule- | tinr dışarrya çevirmiş, uzun mız - rağına dayanarak ayakta duruyor- du. O da uzaktan uzağa Fernandao - nun nikâhı kıyılacak olan kilise - ye bakıyordu. Hüsmen Reis yalın kılıcı havaya kaldırdı ve topuklariyle — atının karnma bir tekme attı. At şahlandı.. Can acısiyle, bü - tün kuvvetini sağrılarına toplaya- rak gerindi ve ileriye atıldı. Diğer leventler de reisleri gibi yapmca otuz dokuz at birden bi - rer ejderha gibi saldırdılar. Nal sesleri, yağan — yağmurun şarıltısı arasımda bir gök gürleme - sini andırıyordu. Belki de bunüun için hemen kulağa çarpmamış. ka- le nöbetçilerinin dönüp bakmala - rına mâni olmuştu. Fakat işte mazgallardan birinin üstündeki bir asker, çılgın — gibi haykırdı: — Eyvah.. Korsanlar!.. Kılıcını çekerek kalenin gezinti yerinde boylu boyunca koştu.. Bir asker daha.. Sonra bir za - | bit de Türk akmedarmı. görmüş - | lerdi. Şimdi kalenin mazgallarm- da görünen başlar ve sivrilen mız- râklarla kılıçlar gittikçe artıyor - du... « Kalenin kocaman demir kapıla- rı kımıldadı. Neredeyse kapanacaktı?. Fakat Hüsmen Reis bir yıldırım gibi içeri girmişti.. Kılıcını bir şimşek hıziyle sağa sola savurmuş, kapıyı kapamak is- teyen iki askeri cansız yere sermiş- — İleri arkadaşlar! İleri! .. Yol biraz yokuşça idi. İleride küçük bir meydanlık ve onun ke - narında kilise görünmüştü., Klise- nin kapısında iki — boş araba, iki srra mızraklı ve zırhlr. — süvari, bir iki bin kişilik bir halk kütlesi gö- Kale kapısındaki duymakta geçikmediler.. Çığlıklar, haykırmalar, kilişenin önünde iki sıra olarak duran as - kerlerin şaşkınlığı biribirine karı - şryordu. Hüsmen Reis bütün bu kalaba - hığın ortasıma korkunç bir kasırga hıziyle atılmıştı. İçlerinden en soğuk kanlısı bile bu hiç beklenmiyen baskından şa - şırmışlardı. Leventlerden sekizi kale kapı - sında kalmışlar, dönüş yolunu em- niyete almışlardı. Hüsmen Reis kilisenin mermer merdivenleri — önünde, kılıcından kanlar akarak bir anda durdu. Ö - nüne gelen ilk adamın göğsüne kı- İrer dayadı ve sordu: — Fernando nerede? mi?, Zavallı adamcağız tir tir titri - yerek bir şeyler kekeledi ve eliyle kilisenin içini gösterdi. . İçeride Otuz dokuz at birden, birer ejderha gibi saldırdılar / Küçük meydanlıkta — leventler / sıkı bir saf kurmuşlar, onlara kar- şı koymak isteyen İspanyol asker - lerini kılıçtan geçiriyorlardı. Halk çabuk dağılmıştı. Biraz sonra or - talıkta — askerden iz kalmrıyacağı besbelliydi. Çünkü daha şimdiden kırk elli kadarı yerlere serilmiş , bir çoğu da iç kaleye doğru kaç - mağa başlamışlardı. Bu sırada Fernando, kilisenin büyük mihrabr önünde — dizçök - müştü. Yanı başmda Beatris var- dı. Birinin — yüzünde ne kadar korkunç bir hms var idiyse diğeri- nin yüzünde o kadar derin bir yas okunuyordu. Zavallı genç kız kızaran ve şi - şen gözlerinden hâlâ yaşlar aka - rak ağlıyor, beyaz duvağını, beyaz gelin elbisesini göz yaşlariyle 1s - latıyordu. Papas elindeki küçük bir kitaba bakarak gür bir sesle, gözleri ya - ri kapalı olarak dualar mırıldanı - yordu. İki de bir, bir elini Fernan- donun diğer elini de Beatrisin baş- larma koyuyor, - okuduğu duayı büsbütün yavaşlatarak — bir fısıltı haline getiriyordu. Sağda ve solda sekizden on al - tıya kadar güzel çocuklar, sırtla - rında papas elbiseleri, — ellerinde mumlarla ayakta — duruyorlardı . Arasıra onlar da papasın duasına ve sesine katılryorlar, o zaman ki- lisenin büyük ve süslü kubbesinde, Meryem ve İsa resimleriyle süslü duvarlarında uğultulu akisler bir- birlerile sarmaşrıyorlardı. Fakat bu nikâh merasiminde sahiden bir cenaze alayile sessiz- liği ve yeis vardı. Çünkü gelin ağ- İryordu. Buraya gelen bütün genç kızla - rın yüzleri gülerken, bütün gelin - ler hayatlarının eni mes'ud günleri- ne erişmekden doğan bir heyecan- la mes'ud olurken bu neden ağlı- yordu?, Papas ona acıyor ve teselli ver - mek için dualarını biraz uzatmak - tan kendisini alamıyordu. Duanın en heyecanlı yerindey - di. Fernandonun uşağı ile yaveri kilisenin mihrabıma doğru koştu - lar ve içlerinden birisi bağırdı : — Marki! — Muhterem Marki Hazretleri.. Türk korsanları bas- kın yaptılar. . Papasın duası yarıda kaldı. Ki- lisenin içini dolduran halk ile pa - paslar çil yavrusu gibi dağıldılar ve yaver son sözlerini bitirmemiş- ti ki ter ve kan içinde bir atlı kili- senin kapısında göründü. Kanlı kılıcını tartaklayarak ileri atıldı. .. Fernando doğruldu ve ona bak- t Bir saniye için gözleri yuvala- rından fırlamış gibi oldu. Beatris de doğrulmuştu. « (Devamı var) Bir Aşkım Hıkavesı ? “Nakledem: ğ Hatice Süreyya 41 Deniz, ağabeyisinin protestola- rını dinlemiyordu.. Devam ediyor - du. — Ah ben senin yerinde olsay - drm, mutlaka bu işin — üstesinden gelirdim, Rauf... Emin ol ki Ad- nan Beyefendinin müstakbel zev - cesi Deniz Hanrmefendi, sana kar- şr nankörlük etmiyecek, bu hizme- tini çok cömertçe ödeyecektir. Bi- liyorsun ki, Adnanın yüz binlerce lirası var... Hattâ milyonlarından bahsediyorlar.. Bunlardan siz bol bol istifade edersiniz.. Bu vaidlere rağmen, delikanlı: — Hayır, hayır, İstemem.. di - ye âdeta feryat etti: Fakat, milyonlar gözlerinin ö - nünde raksediyordu. Otomobiller.... Seyahatlar.. KA Sesi, yavaş yavaş yumuşıyordu . İçinden bir ses: “——. Şu işi yap.. Yap.. O zaman, kardeşinden — para sızdırmaya adamakıllı hak kazanırsın.,, diyor- du... Ufak bir cesaret a Bir pencereden girmek,. Biri baygm, biri yarı ayık iki kadınıtn ortasmdan bir kundağı a- şırmak.... İş, bu kadar basitti.. Madam Bonne'nin sözleri, çiz - diği plânlar hâlâ, gözlerinin önüm de, kulaklarının içinde raksediyor- du.. Hayalen, küçük apartımanım ö - nüne varıyordu. Büyük anne, yatakta baygın ya- tryor... Genç kadm, çıldırmış gibi, onun etrafında dolaşıoyr... Öteki odada küçük bir çocuk yatıyor... Eğer eve doktor bile getirilmiş ol- sa, şüphesiz, bu havada pencereyi | kapamayı kimse düşünmiyecek... İçeri girip çocuğu aşırmak için epeyce fırsatlar zuhur edecek... 23 Haziran HABER'iN büyük deniz gezintisi günüdür Genel tatil günü Pazara çevrildi. 21 haziranda yapılacak olan Deniz Gezin- timiz de bu yüz-: Pazar günü ya- pılacaktır. Daimi okuyucu kartları olan oku- yucularımız gezin- timize parasız İşti- râk ederler. Bu kuponların daimi kartlarla değişti- : rilmesine başlan- mıştır. den 23 hazirani Evet... « Fakat bunlar hep iyi taraflar .. Birde kötü ihtimaller var, Ya yakalanırsa?, Bu takdirde, karakol, mahkeme belki de hapisahane, Gazetelere si tun sütun sermaye,... Yüzüne, birdenbire bir kuıtıh ca ifade ârız oldu. — Adam sen de.. Bunlar, acemi ahmak insanlarım başrmna gelen fe lâketlerdir. Ben, zekiyim.. — Açılı gözüm.. Mutlaka bu işin üstesin : den gelirim. Birdenbire, kız kardeşine dön « dü: — Benim yerimde olsaydın, sen bu işi yapar mrydın?. — Yapar mrydm da ne demek ? Elbette. Lâfr mı olurmuş?. Bu sözü söylerken, — ifadesinde öyle bir azim vardı ki, Rauf, ister istemez, bunun tesirinde kaldı . Deniz, bunun farkıma varacak kadar zekiydi. Yastıklarımdan başmı güçlükle kaldırarak, kardeşini bileğinden tuttu. Kendine doğru çekti.. — Rauf.. Beni terketme.. hizmet Bana (Devamı var) Cazband arıyoruz Gezintimiz için bir cazbanda ihtiyac vardır. İsteyenler göne a - yın 14 üncü cuma gününe kadar mürcaat etmelidirler. Daimi kuponlarımızı toplıyanlar Daimi okuyucu kuponlarımı toplayan — okuyucularımız en! çok 15 Haziran cumartesi gü - nünekadar kuponlarını daimi kartla değiştirmelidir. Bu za- man içinde değiştirmemiş bulu- nanlar gezintimize parasız işti - rak haklarını kaybetmiş olacak- ? lardır. HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESIİ Telgraf Adresit İSTANBUL HABER Telefon — Yazı: 23812 — İdare: 24810 ABOÖNE ŞARTLARI Türkiye Ecnebi Senelik 1400 Kr. 2700 Kr. 6 aylık 780 ,, 1450 , 3 aylık 400 , &800 ,, iLÂN TARIFESI Ticaret HAnlarmın satırı 12,50 Resmi Hânlar 10 kuruştur. Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: (VAKIT) Matbaası