8 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in hikâyesi Ben mütecessis adam değilim. Kimsenin işine burnumu sokmak istemem. Bununla beraber geçen: lerde hiç aklımdan — hayalimden geçmiyen bir aşk macerasına şahti oldum. Bakın nasıl: Taksimde yeni yapılan apartı- manlardan birinde otururum. Da- irem birinci kattadır. Geçen ak - şam saat 10 sularında odada elek- triği söndürmüş, kanapenin üstün- de şekerleme kestiriyordum. Bir denbire kulağıma bir takım fısıltı- lar geldi. Kulak kabarttım, apar- tımanın kapısında iki kişi konuşu” yordu. Merakıma dayanamadım. Pen- cereden uzanarak baktım. Meğer bizim içeriye doğru girintili olan apartıman kapısı genç bir çifte| bir muhabbet köşesi vazifesini gö rüyormuş. Uzunca boylu, zayıf bir delikan- lxı kapının bir köşesine orta boylu, balık etinde bir kiız — da kapının öbür köşesine oturmuşlar kavga ediyorlar. — Peki öyle olsun Feride. Gö- receksin. Buna mukabil — senden nasıl intikam alacağım. — Senden mi korkacak mışım? — Elbet benden korkacaksın! — İşin yoksa bekle. — Ne yapacağım biliyor mu - sun? — Ne yapacaksın? — Başka bir kızla nişanlanaca- ğım, — Hi! Hi! Hi! Hi! — Ne zırlıyorsun be? — Hi! Hi! '— Sus yahu! — Hi! Hi! — Amma çattık be. Ağlıyacak yer bulamadın mı? — Ben senin için neler yapıyo- rum da... Hi! Hi! Sen beni bı - rakmak istiyorsun. — Söyledim ya kızım, ben ser- seri ruhlu bir adamım. Biliyor musun Feride! Sen aptal bir kız- sın yahut! — Ben mi? Ne den? — Hiç benim gibi bir serseriye gönül verilir mi? Benim nerem güzel? — Evet! Melâhat de senin için çirkin diyor! O kanbur çocuğun neresi sevilir emportabl anfan di yor amma, ben gene seni seviyo- rum. — Ne dedin? Ben kanbur mu imişim. Gösteririm ©o Melâhate! 'Acaba o kendisini ne zannediyor? — Kızma ona canım, Beni sen: den soğutmak için — böyle diyor. Ha Zeki! Aklıma geldi. Senin için neler duydum, neler? — Ne duydun? — Sen artiştim diyorsun. Sehir tiyatrosunda mı oynuyorsun? — Ş$imdilik hayır amma, ileride orada oynıyacağım. — Peki şimdi neredesin? — “Hayrının arkadaşları;, ti - yatrosunda.. — Hi! Hi! — Ne zırlıyorsun ya? Deli mi- sin sen? — Bana da öyle demişlerdi. — Bu tiyatroda olmakla ne ola- cak? — Peki ne gibi rollerde oynu- yorsun? — Hemen hemen her rolde, — Bana dediler ki: — Ne dediler? — Şoy... — Söylesen e canım? — Şey... Sen tiyatroda — kadın kıyafetine girip hizmetçi rolü oy” Bir aşk tablosu JHABER — Akşam Postası nuyormuşsun. Doğru mu? — Yalan... Bunu sana kim söy - lemişse yalan söylemiş. Hem sanki bu role — çıksam da ne olur? Bir artist her rolde muvaffak olmasr nı bilmelidir. ÂAsıl sanat, ve sanat- kârlık budur. Katil rolünü yapa - bilen bir adam maktul rolünü de yapabilmeli. Kral rolünde krallık asasını eli nasıl — yadırgamazsa hizmetçi rolünde de süpürgeyi ay ni derece maharetle kullanabilme- lidir. — Bana kalırsa bankadaki eski işinden ayrılmamalıydın! — Boş lâf.. Sana dedim ya kı- zım. Ben serseri ruhlu bir ada - mım, Öyle hesaplardan rakamlar- dan falan canım sıkılır. Zaten 1i- sede de başıma gelen felâketler hep riyaziyeden, hesaptan gel - mişti. Her ne ise dişimi sıktım. Bir ay dayandım. Ay sonunda maaşı- mı alınca bir daha — uğramamak üzere bankayı terkettim. Ve artist liğe başladım. Hayatta ya muvaf- fak olacağım, yahut ta mahvola - cağım. Fakat muvaffak olacağı - ma eminim. Pek yakında hizmetçi röllerinden sıyrılacağım. Kadın rölleri de yapmıyacağım. — İşte kendi — dilinle de itiraf ettin. Hani kadın kıyafetine gir - miyordun? — Sus. Karıştırma! Sonra, evet sonra sıra ile satıcı, — elektrikçi, memur, uzak akraba, amca, dayı, kardeş, ve nihayet baş rolleri yapr mağa başlıyacağım. Şöhretim şey gibi nasıl derler? — Büyüyen bir şey söyle! — Ağaç! — Saçmalama.. Sana odunum)| : diyen var mı? Başka bir şey bul! Ha aklıma geldi. Bir çığ gibi bü- yüyecek. İsmim hergün gazeteler- de okunacak. O zaman.. Ü zaman. —- Hit Hi! — Gene mi zırlıyorsun? Yahu sen ne biçim insansın? Muslukla-| rın hazır mıdır, nedir? O kadar gözyaşını nereden buluyorsun? Ben hayatımda bir sefer bile ağ- ladığımı — hatırlamıyorum. Gene ne oldu.? — O zaman beni — unutursun. Başka kadınlarla düşüp kalkma- ga başlarsın. — Ntsö! Öyle şey yapar mı * yım hiç? Bu esnada uzak saatlerden biri 11 i vurdu. Saat genç kızı yerin - den sıçrattı. — Eyvah! Saat 11 olmuş. Eve ne cevap vereceğim. Ben gidiyo - rum. — Dur acele etme! Ben yarın sizin eve gelip annenden seni isti” yeceğim. — Sakın ha! Deli misin? Ân -| nem hem seni, hem de beni kovar. — O halde koluma bir kız alıp pencerenin önünden geçeceğim. — Ne istersen — yap! Bana vız gelir. Topaç gibi kızlarla gezmen umurumda idi sanki! — Peki görürsün! — Senden mi korkacağım? — Elbette benden. — Gülerim — sana. Hem artık ben seninle konuşmak - istemiyo - rum., — V|Ben de. — Seni sevmiyorum. — Ben de. — Senden nefret ediyorum. — Ben de. — Pekâlâ öyle olsun. Artık bi- ribirimize selâm bile vermiyece- ğiz. — Kat'iyyen.. Yarın knçtn bu- i ——— Yakıntarihten B HAZİRAN — 1935 kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 53 Artık kurtuldunuz demektir bizim herşeyden haberimiz var ... Ben onların bu hali karşısında büsbütün şaşaladım.. Son kozu da böylelikle kaybediyordum.. Belki bu adamlar, birkaç — paraya beni buradan çıkaracaklardı. Buradn çıktıktan sonrası kolaydı. Bir gün bile İstanbulda durmıyacak, karşı tarafı boylayacaktım.. Bu, bir va- zifenin icabr idi. Sonra, İstanbul- da kaldığım takdirde hayatım her zaman tehlike içinde bulunacaktı.. Başgardiyan (efendi) nin der pa- rasız kaldıkça başırmda ekşimek ü- zere vesileler icat etmiyeceği ne malümdu?. (Lâhavle) çekerek kapıyı tut- tum ve onların çıkmalarına mâni oldum. Tekrar yerlerine oturdu - lar.. Otururlarken Fransız avu - katı şu sözleri yumurtladı: — Soğuk kanlı olunuz (beyim); işimizi sükünetle görebiliriz. Hem bunların hepsi sizde para bulundu ğgunu haber almışlar. Kabahat biz- de değil.. Artık siz düşünüp karar veriniz.. Ben de bir iskemleye - iliştim.. 23 Haziran HABER'iN büyük deniz gezintisi günüdür Genel tatil günü Pazara çevrildi. 21 haziranda yapılacak olan Deniz Gezin- timiz de bu yüz- den 23 haziran Pazar günü ya- pılacaktır. Daimi okuyucu ! kartları olan oku- yucularımız gezin- timize parasız İşti- râk ederler. Bu kuponların daimi kartlarla değişti- rilmesine başlan- mıştır. .?.7..|. luşacağız? — Yarın mı? Bu akşamki gibi sekizde. Allaharsmarladık. — Güle! Güle.! İki âşık başka başka yollardan uzaklaştılar. Düşündüm, aşk — tuhaf şeydir doğrusu. Saçma sapandır. Fakat insan her nedense onu dinlemek- ten zevk alıyor. Tıpkı hayat gibi. O da mânasız ve saçma bir uğraş- madır. Fakat insan bu manasız ve saçma şeylerle uğraşmaktan zevk alıyor. Yaşamak zevki. Murad SERTOĞLU | kimse bilmemelidri. | söylemedim.. Fakat Derhal düşünüp karar vermek işi- me gelmiyordu. — Sonra senelerce almteri ile kazanılmış bir paranın aptal gibi kaptırılması pek acı bir şey olacaktı.. Esasen, tevkif edil - diğim gündenberi bu uğurda yap- tığım maddi fedakârlık —yekünu pek kabarık bir hale gelmişti.. A - vukatları — üç beş gün oyalayarak ailemle istişarede — bulunmak ve kendim de vaziyeti iyice muhake - me ederek kat'i bir karar vermek lâzım geliyordu... Onlara dedim ki: — Doslarım; bu gayet mühim bir iştir.. Bir kerebu — adamlara benim zengin olduğumu kim söy - lemiş ise, boyundan büyük haltet- miş.. Ben onlara — anlatıldığı gibi öyle hatırı sayılır zenginlerden de- gilim., Elimdekini, avucumdakini kaptırdım.. Şimdi sizin teklif etti - ğiniz para bende ya var, ya yok.. Onun için bana üç beş gün müsa - ade ediniz. . Ben yakın doslarımla görüşeyim. Vereceğim kararı size bildiririm.. Bu son sözler üzerine ikisi bir - den zemberekli kuklalar gibi yer- lerinden fırladılar.. Birisi: — Aman efendim, ne yapıyor - sunuz! — Bu işi karınızdan başka miz mahvoluruz.. — Hayır, hayır, biz size hiç bir teklifte bulunma - dık, bulunmıyoruz, dedi. Heriflerin bu kadar endişeleri beni de şaşırttı: — Canım dedim, acele etmeyi - niz.. Bu işi sizden — ve karımdan başka kimse bilmez.. Başkalarına siz bana üç gün müsaade ediniz..,, — Peki, müsaade ediyoruz . Ü- mit ederiz ki, çok iyi düşünür, ha- yatınızı ve çoluğunuzu çocuğunu- zu da düşünerek müsbet bir karar verirsiniz, diye çıkıp gittiler. Yorgun bir halde odama çıktım. Başım dönüyordu.. Kararsız, mü- tereddit, mükedder bir halde idim. Beni karşılayan arkadaşım Meh - med Ali oldu.. Halimi farkederek elindeki su dolu kupayı — ağzıma dayadı.. İçim yanıyordu.. Suyu ka- na kana içtim ve kendimi karyola- nım üzerine attım.. Mehmed Ali de iskemleyi çekerek baş ucuma otur- du. Birer cigara tellendirdik.. — İşi bütün teferrüatma kadar arkada - şıma anlattım.. (Beş bin lira) me- selesini duyar duymaz o bile iğne- li sandalyeye oturtulmuş gibi ye - rinden sıçradı: — Ya... diye bağırdı.. Zavallı arkadaşımın hayretten, — ağzı bir müddet açık kaldı. İkimiz de bir müddet düşündük.. Odamızda se - maverimiz, ispirto ocağımız, kah - ve takımımız vardı. — Kahvemizi ve çayımızı kendimiz pişirirdik ... Kalktık; Mehmed AÂliile birer kahve pişirdik.. Tam — içeceğimiz sırada kapı açıldı; tercüman Ed - vard içeri girdi.. O gelince Meh - med Ali odanın bölme ile ayrılmış öbür kısmına geçiyor, bizi yalnız bırakıyordu. Rahmetli dostum, gene bizi bı - rakarak çekildi, gitti. Edvard her .zamanki- sırıtkan haliyle yanıma | Frt © . y S CER AT L S Sonra hepi- sokuldu, karyolama nuşmağa başladı: — Artık kurtuldunuz demektir. Bizim her şeyden haberimiz var... Hattâ sizi avukatlarla konuşurken dinledim... Sakm ola ki aksi cevab verme... Yoksa tantuna — gittiğin — Peki! Başgardiyanın da bu olan bitenlerden haberi var mı?7. — Hiç olmaz olur mu?. Seni kurtarmak için bütün bu plânları hazırlayan o! İşi de otakip edi - yor.. Nasıl, çok — centilmen adam değil mi?, — Allah için öyle!.. Emsali yer yüzünde zor bulunur.. Peki amma, bu Kapten Benet, — yüzbaşı değil midir?. Bu adama bu kadar selâ - hiyet verilmiş midir?. Buna aklım ermiyor.. Sakin bir dolandırıcılık filân olmasın... . — Cemal (bey) sen gene saç- malamağa başlıyorsun. Başgardi - yana iftira ettiğin yetişmiyormu$ş$ gibi, seni kurtarmak isteyen bu iyi kalpli adamlara (dolandırıcı!) de- meğe nasıl ağzın varıyor?. Herif tercüman değil, avukat o - lacakmış.. Ben lâfı çeviriyorum : — Canım, kimseye dolandırıcı ilişerek kor ihtimal akla geliyor.. Yoksa bu a - damlar hiç böyle adiliklere tenez « zül ederler mi? Etmezler tabii.. Fakat şu Kapten Benet, beni kur - tarabilecek mi?, ( — Onun da lâfı mı olur.. Kap « ten Benet o kadar selâhiyet sahibi- dir ki, onun yaptıklarını işgal kuv- vetleri kumandanı mutlaka tasdik etmek mecburiyetindedir. Tercüman ile bu mevzu üzerin * de biraz daha konuştuk.. O benim mutlaka müsbet bir karar vermek- liğimi tekrar tekrar tavsiye ettik * ten sonra çıktı, gitti. Mehmed Ali ile yalnız başımıza kalınca vaziyeti uzun uzadıya mu” hakeme ettik. Kat'i — bir sonâ varamadık.. Ortada biri kuvvetli; diğeri zayif iki ihtimal vardı: Kuvvetli ihtimal, iyi bir soygun yapmak üzere kurulmuş olan bir şebeke karşısında bulunuyordum: Kapten Benetin bir âlet olduğu bü şebekeye elimdekini avucumdaki * ni kaptıracak, fakat, gene yakam! kurtaramıyacaktım. Zayif ihtimal, heriflerin rüşvet yiyerek ve sıhhi bir mazeret bula * rak beni koyuyverecekleri düşün * cesi idi. İlkişim ertesi günü eve haber göndermek oldu. j Refika, muayyan saatte geldi * Küçük odaya kapandık.. Avuki_t' ların son tekliflerini ona bütü? tafsilâtiyle anlattım.. Beş bin he ra teklifi, zehir gibi onun da için” çöktü. Bir müddet düşündükte? sonra şu muhakemeyi yürüttü: — Kabul edeceğiz! Zaten mâ 5 ğaza devredildi. Mallar ardiyele”* kaldırıldı. Bu kadar — masraf © dildi.. Kurtulmaklığın için bun” da yapacağız.. Kurtul, gene çalı b şır, kazanırsın.. Sen sağ ol, büyüktür. Ben hemen avukatlar? giderek muvafakat ettiğimizi direceğim...... bil " 5

Bu sayıdan diğer sayfalar: