U i Yazan: i Kadircan Kaflı j No Kapınm sağındaki sedire ka- da kürkler, minderler serilmişti. Argun ve Tekini oraya oturt- tular, Camuka ile bir kaç ileri ge- len adam biraz karşılarına doğ- Tu, başka bir sedire yerleştiler. Böyle gece vakti, ışıksız bir ©- ada oturmaktansa, ay ışığının dolduğu bir avluda konuşmak da- doğru olurdu. Fakat konuğu lde bir dam altında ağırla- Mak âdeti Türklerde çok gözeti- "Yordu, Camuka, Argun'a baktı: >— Hazar Hanın oğlu sen mi- *in?... Diye sordu. Bu söz fazlaydı, çünkü biraz bunu Argun'un kendisi de, hun yüzünü gözden geçiren ih- Biyar adam da söylemişlerdi. Fakat Camukanın bu sorguyu | bile bile tekrarladığı anlaşılıyor. du, Çünkü bu sözleri söylerken, Yarı karanlıktaki bakışlarında a- Sikça bir kin okunuyordu. Sesi, bir katilden ve onun oğlundan diliyor gibi acıydı. Argun epeyce kızmıştı: — Evet, Hazar Hanin oğlu- Yam!,, Dedi, Sonra daha sert ve övü- Nerek; — Fakat ondan önce Tugay'm unuyum!.., Diye ekledi. Camuka son sözleri dikkatle ilamışdı: — Bunu dışarıda, bağırarak'da lemişsiniz!.. — Evet!... Camuka Tekin'e baktı: >— Ya siz, kim oluyorsunuz?... — Benim obam başkadır... Bu- Ni üç gün uzaktır. Fakat ne çı - ü ateşsi. ülkenin en üzak yeri a burası demektir. Çünkü hepsi « Ayni acılarla inliyor. Ben de si- ön bir yurddaşınızım. Taşkın bir ay ışığı pencereden yapıdan. giriyor, odayı oldukça * mlatıyordu. Fakat Argun ile Gn kendilerine çok yakın olan kadan başkasını ancak bir İtr halinde görebiliyorlardı. iş amuka yerinde kımıldadı yer- Ya Başını dışarıya, ay ışığına çe d, ,“ Avluda biriken zavallı yurd- larına baktı. Başını salladı. Üzünde hâlâ e eski kin, o eski t Sizgiler ve gölgeler vardı. ye ağır, bir balyozun koca - r örse vurması gibi tok bir Y, S ateşsiz ülkenin yoksulluğunu ta Ayın ve Tugaçarın ölümelerini atar, kat bu olgun erkeğin sözünü ek: Bem bunların hepsini ba- iL. Yemedi... iy lmukanın anlatışı onda büyük Mriee fırtınasından önce geçen me dek Büyüyen hi Argun, alıştığı acıyı çok us - teş €lden alır gibi tekrar içmek- Si duygulanıyordu: K uka söylüyordu: Mai Bize belki sorarsanız! Tugay “zg asal yoktan yarattı ise, niçin re yapmıyorsunuz? Bunu Pi Kendi kendimize sorduk ve ğa çalıştık, Fakat neyazık! tey “meklerimiz boşa gitti. Biz, Yayın, tanıdığı sihirli odunla- US KIZI verm sararraramae sana seneree ei Tarihi âşk ve; savaş romanl . 40 rı tanıyoruz, ne de ellerimizin e - meğinden, Ateş Tanrının fışkıra - cağına inanabiliyoruz.. Tugay, yüz yılların içinde bir tane olarak yetişen bir insandı, bir yalvaçtı o.. Ulu tanrı ona kendi gücünden bir kısmını vermişti.. Ruhlarımız - da, yüz yılllardanberi yoksul yaşa- maktan doğan bir kısırlık var. Böyle kısır ruhlardan, sürünen gövdelerden ne (o bekleyebiliriz?. İnanamıyoruz.. o İnanmak elden gelmiyor.. Ateş ancak Hazar Han- dadır ve o bağışlarsa biz ateşe ka- vuşuruz. Yoksa... Camuka yılgındı.. Tugayın arkasından, onu kur - tarmak ve ateşe (kavuşmak için baş kaldıran halkın çektiğini gör - müştü o.. O zaman on iki yaşında bir çocuktu ve babasının yanında savaşa girmekle beraber, bozgun - da bir hisimi tarafından kurtarıla- rak evine getirilmişti. Hâlâ o bozgun gecesinin korku- lu hatırasiyle titriyor gibiydi.. Evet, Camuka yılgındı.. Ateşsiz ülkenin bütün insanları da onun gibiydiler.. Bunlara ümit ve kuvvet vermek gerekti. Argun ayağa kalktı... Herkes de onun gibi yaptı.. Çok silik ve cılız bir ışıkta, ka - raltı halinde görünebilen (Oadam- lar, sessiz duruyorlardı. Argun, güzel ve dinç bir sesle söze başladı: — Camuka !.. Dedemin cesur ar- kadaşınn oğlu!.. Baban, senin ka- dar ümitsiz değildi. Halbuki her- kes babasından daha iyi olmağa mecburdur. Bizi buraya bir tesa- İ düf getirmedi. Anlattığım yoksul hayatı, acıları ve her şeyi bana annem bütün inceliklerine kadar anlattı.. Kendimi bildiğimdenberi bunları dinledim ve size aleş ver - mek, Tugayın yapmak istediği halde yapamadığını becermek için yaşadım.. Annem bana, babamın yerine han olacağım zamana ka- dar beklememi söylüyor.. “O za « man ateşi verirsin!,, diyor.. Fakat ben beklemiyeceğim, sizi görüyo - yorum, senelerdenberi (görmek için büyük bir hasret besliyorum .. En sonra bu (o dileğime erdim. Bekleyecek halde değilsiniz.. Bü- yük sağnakları, kara kışları ve çektiğiniz sıkıntıları ben de bera - ber çekmiş gibiyim.. Size, dedem | Tugayın ve annem Ulcayın adı ü- | zerine yemin ediyorum.. Doğdu - ğum günün yıl dönümünden size ateşi getireceğim. .Yalnız, bu u- ğurda beraber çalışmamız gerek .. Tugay'ın arkasından . gidenlerin oğulları ve torunları, benim ar - kamdan gelecekler mi?. Herkes bu coşkun söylevi me - rakla dinliyordu. Son sözler, din - yenler üzerinde derin izler bırak - b. Silik ay ışığınm titrediği ovada ve beyaz avluda coşkun ( bir halk vardı: — Yaşasın Tugayın torunu!.. Uzak obalar haber alsalar, on - lar da geleceklerdi. Camuka, Arguna dönerek: — Burası karanlık ve dar.. Dı - şarıda daha iyi görüşebiliriz. Dedi, Tugayın torunu önde, Tekin o - nun yanında ve obanın ileri gelen- | HABER — Akşam Postası EEE22EEESEEİEEESEASE2E2ER, Ben nun Hakiki bir macera .- Geçitlerin bekçisi Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem öldürmek değil! — Sahip, boğazın methslinde» elli metre ötede kumsal bir alan var. Burası nöbetçilerimin gözü önündedir. Gülcanı burada karş layabilirsiniz. Onu kurşun'a yok etmek isterseniz, bu iş dakikasın- da olur. Ben onunla görüşmek ( istiyo- rum. Öldürmek değil! Hem Gül. canı açıktan açığa öldürerek üs tüne korkunç bir kan (davasın: kim almak ister? Aradan bir kaç dakika geçti Bekliyen o reisler de Allahdadırı kayalara çarparak akisler yapan sesini işittiler: — Ey, Gülcan! Binbaşı Denne Sahip buradadır. Seninle görüş - mek istiyor. Eğer silâhsız olarak yanında da bir adamla birlikte ge lecek olursan, sana ilişmiyeceği - ne söz veriyor. Gülcanın verdiği karşılık işitile- medi. Fakat Ressaldarın sesi işi- | üildiz — Herif, sen kimsin ki Sehibin verdiği sözden şüphelenivorsun? Birinci olarak kendisi ilerliyecek ve karşımdaki kumluğa gelecek - tir. Sonra da Serdar Muhammed:- le baban ilerliyecekler. Seninle konuştuktan sonra gene kaysla - rma dönebilirsin... Biraz düâha konuşuldu. “Sonrs da Ressaldar toplantı yer'ne ge- lerek: — İlk önce siz gittiğiniz takdir de o da gelecek. Ona inanatile - ceğinizi sanıyorum. Ancak ben ge- ne elde tabanca yukarıya çıkıp bekliyeceğim. Herif o umutsuzluk karşısında ateş (edebilir. Önce siz ilerliyeceksiniz, on metre ar- dınızdan da serdarlar gelecek... Binbaşı rovelverini çıkardr iki reis te rovelverlerile kılıçlarmı ve tüfeklerini bıraktılar. Silâhsız o- larak kayaların © arasındalci da” boğaza girdiler. Diye hağırdıktan Oo sonra söze başladı: — Gülcan, sen Britanya hükü. metinin bir zabiti ile Kahur kabi-! | lesinden bir askeri öldürdün. Bura da bir tuzağa tutuldun ve kaça- bilirsin: Göze | göz; cana can! Baban (burada. Öldürmüş olduğun adamm ekra- ba ve arkadaşları da yalnız se - nin değil, babanın da canıma su- samış bir haldedirler. Sen bu işe ne diyeceksin baka- lım? Kan borcunu — verebilecek mazsın. Kanunu genç kardeşlerin de var. Hem de babanın evinde küçük bir de oğ- lun da var. Kanun cana karşı can! istiyor. Fakat gelip te benim mm- takamda adam öldürmek gibi bir rezalet yüzünden ben ardı arkası Bebeklere, yumurtalara vuruldu- ğu gibi marka vurulduğunu hiç gördünüz mü?.. İsveç veliahtının kızının evlen- mesi dolayısile Stokholmde ya- pılan şenlikler arasında bir de Binbaşı yavaş yavaş ötekilerden ayrılarak tek başıma kumsala doğ- ru yürüdü. Orada iki dakika ka - dar sabırsızlıkla bekledi. Bu st rada arkasında bir adam olduğu halde ve görünürde - ikisi de si- lâhsız olarak Gülcan Oo meydans çıktı. Ağır ve temkinli adımlarla yaklaştı. İki metre kala, O binba şı: — Dur! e vr ER a leri de ikisinin arkasında olarak çıktılar... Yerlere kürkler ve minderler a - tıldı... Fakat Argun oturmadı.. Elini Camukaya uzattı: — Bu eller ve bütün eller kar - deş gibi birleşince ateş bizimdir .. Bu geceki toplantıdan ve bizim gelişimizden Hazar Hanın haberi olmasın!.. Bac toplayıcılar bir kaç gün önce kaleye döndükleri icin üç dört aydan önce ateşsiz o ülkeye Hazar Hanın adamlarından kimse gelmez.. Buradan da o tarafa kim- s6 gelmez. Bu meradan da o tarafa kimsenin geçmesine dikkat etmeli dir. Açık söylüyorum. (Devamı var) “ulusal yavru müsabakası., tertip edilmişti. Bu çocuğun ardına vu- rulan markada İsveç dili üzere (İsveç mahsulü!) yazılıdır. GARİ iaAEEE REEDER TERRİER ıla görüşmek istiyorum. VEEE No.5 Basan gelmiyen kan davalarına müsaade edecek değilim. Gülcan binbaşının suratına dik, dik bakmakla beraber hiç karşı - i lık vermedi. Bu uzun boylu, mavi gözlü, sarı sakallı, ve yüzü çizgi- lerle dolu bir adamdı. Kocaman bir burnu ve dört köşe bir çenesi vardı. Binbaşı sözüne devam etti: — Mıntakanm bütün serdar- ları hep burada. Bunlar kötü bir işi zararsız bir surette düzeltmek ve kan davalarınm önünü almak için babanın seni vurmasını teklif ediyorlar. Bu iyi O bir tekliftir. Fakat ben daha iyisini buldum. Bir babanın öz oğlunu kendi el lerile öldürmesine meydan ver. miyeceğim. Bütün serdarlarla mn takanm bir çok adamları senin kelleni istiyor... — Peki oğlum ne olacak? Lüt- fullahın adamları ona dokunacak mı? — Elbette.. Cana can sözünü, sen benden iyi bilirsin.. — Evet, ben ve adamlarım bu- ıadan kaçamıyacağımızı biliyo - rum, Fakat hükümet iki can için beş tane mi can istiyor? — Hükümet senin canırla ve adamlarından birisinin muhakeme sile işi ört bas etmek... miyetimler dir. Nasıl bu kanun iyi mi, Gül. can? — İyi, Sahip! Fakat kabul et mediğim takdirde ne olacak? — Az sonra onu da öğrenirsin Şimdi söyle bakayım. Adamla » rından birini teslim eder misin? Ötekiler silâhlarını bana vermek şartile gidebilirler.. Asi cevap verdi: — Sana teslim edilecek adam için ötekiler arasmda kur'a çeke ceğimi. — Alâ.. Haydi çağır; silâhla- rile gelsinler de meseleyi anlat! Sözlerimi kabule yanaşmadığı takdirde tekrar geriye gitmeğe müsaade edeceğim... Söz veriyo » TUR, « (Devamı var) Şarki Afrikada Kenya ormanlarında yakalanan bu zürafa &ondra hayvanat bahçesine getirilmiştir.