7 Haziran 1935 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

j le ?“!ı Yazan: Kadircan Kaflı Kapının sağındaki sedire ka- kürkler, minderler - serilmişti. Argun ve Tekini oraya oturt- tular, Camuka ile bir kaç ileri ge- adam biraz karşılarına doğ- Tu, başka bir sedire yerleştiler. Böyle gece vakti, ışıksız bir ©- ada oturmaktansa, ay ışığının Olduğu bir avluda konuşmak da- doğru olurdu. Fakat konuğu erhalde bir dam altında ağırla- '?“k âdeti Türklerde çok gözeti- IYordu. Camuka, Argun'a baktı: , — Hazar Hanın oğlu sen mi- tin?.. Diye sordu. Bu söz fazlaydı, çünkü biraz ; önce bunu Argun'un kendisi de, 9nun yüzünü gözden geçiren ih- - fiyar adam da söylemişlerdi. | lhıl Fakat Camukanın bu sorguyu e bile tekrarladığı anlaşılıyor- du, Çünkü bu sözleri söylerken, Yarı karanlıktaki bakışlarında a- ç'_kça bir kin okunuyordu. Sesi, katilden ve onun oğlundan diliyor gibi acıydı. Argun epeyce kızmıştı: — Evet, Hazar Hanınm oğlu- Yum !, Dedi. Sonra daha sert ve övü- derek: — Fakat ondan önce Tugay'ın tor unuyum ... Diye ekledi. “Camuka son sözleri $uamışdı: - — Bunu dışarıda, bağırarak'da Ylemişsiniz!.. S- Evet!... Camuka Tekin'e baktı: — Ya siz, kim oluyorsunuz?... — Benim obam başkadır... Bu- Va üç gün uzaktır. Fakat n çı - e© ateşsiz ülkenin en uzak yeri * burası demektir. Çünkü hepsi ayni acılarla inliyor. Ben de si- '* bir yurddaşınızım. dikkatle Ye TR;kın bir ay ışığı pencereden apıdar. giriyor, odayı oldukça dmlatıyordu Fakat Argun ile Skin, kendilerine çok yakın olan klı- ukadan başkasını ancak bir ııİil halinde görebiliyorlardı. [!ş Camuka yerinde kımıldadı yer- ti. Başını dışarıya, ay ışığına çe i. Avluda biril:en zavallı yurd- lş Arma baktı. Başını salladı. Üzünde hâlâ o eski kin, o eski Sizgiler ve gölgeler vardı. 8ir ağır, bir balyozun koca - ü bir örse vurması gibi tok bir ateşsiz ülkenin yoksulluğunu &h MS'lıı ve Tugaçarın ölümelerini ki Armı:n_ bu olgun erkeğin sözünü Ek- Annem bunların hepsini ba- Söyledi!.. 'emedi... c'"'“lkanm anlatışı onda büyük a fırtınasından önce geçen hhuı.'" yaratıyordu. ı% ağrıları çekerek — Büyüyen t A'Iun, alıştığı acıyı çok us - tah tlden alır gibi tekrar içmek- z d“yzulanıyordu: söylüyordu: tq, lze belki sorarsanız! Tugay 'lıd Tasıl yoktan yarattı ise, niçin mq%:;:hdt kendimize sorduk ve Mi çalıştık. Fakat neyazık! DH *meklerimiz boşa gitti. Biz, a '-hn tınıdıgr sihirli odunla- ULUS KIZI No. 40 B Lh d:Yle yapmıyorsunuz? Bunu | Tariht âşk ve !i savaş romani rı tanıyoruz, ne de ellerimizin e - meğinden, Ateş Tanrının fışkıra - cağına inanabiliyoruz.. Tugay, yüz yılların içinde bir tane olarak yetişen bir insandı, bir yalvaçtı o.. Ulu tanrı ona kendi gücünden bir kısmını vermişti.. Ruhlarımız - da, yüz yılllardanberi yoksul yaşa- maktan doğan bir kısırlık var.. Böyle kısır ruhlardan, — sürünen gövdelerden ne — bekleyebiliriz?. İnanamıyoruz.. İnanmak elden gelmiyor.. Ateş ancak Hazar Han- dadır ve o bağışlarsa biz ateşe ka- vuşuruz. Yoksa... Camuka yılgmndı.. Tugayın arkasından, onu kur - tarmak ve ateşe kavuşmak için baş kaldıran halkın çektiğini gör - müştü o.. O zaman on iki yaşında bir çocuktu ve babasının yanında savaşa girmekle beraber, bozgun - da bir hısımı tarafından kurtarıla- rak evine getirilmişti.. Hâlâ o bozgun gecesinin korku- lu hatırasiyle titriyor gibiydi.. Evet, Camuka yılgındı.. Ateşsiz ülkenin bütün insanları da onun gibiydiler.. Bunlara ümit ve kuvvet vermek gerekti. Argun ayağa kalktı... Herkes de onun gibi yanptı.. Çok silik ve cılız bir ışıkta, ka - raltı halinde görünebilen — adam- lar, sessiz duruyorlardı. Argun, güzel ve — dinç bir sesle söze başladı: — Camuka!.. Dedemin cesur ar- dar ümitsiz değildi. Halbuki her- kes babasından — daha iyi olmağa mecburdur. — Bizi buraya bir tesa- düf getirmedi. Anlattığım yoksul hayatı, annem bütün inceliklerine kadar anlattı.. Kendimi bildiğimdenberi bunları dinledim ve size ateş ver - mek, Tugayın yapmak istediği halde yapamadığını becermek için yaşadım.. Ânnem bana, babamın yerine han olacağım zamana ka - dar beklememi söylüyor.. “O za - man ateşi verirsin!,, diyor.. Fakat ben beklemiyeceğim, sizi görüyo - yorum, senelerdenberi — görmek için büyük bir hasret besliyorum .. En sonra bu — dileğime erdim.. Bekleyecek halde değilsiniz.. Bü- yük sağnakları, kara — kışları ve çektiğiniz sıkıntıları ben de bera - ber çekmiş gibiyim.. Size, dedem Tugayın ve annem Ulcayın adı ü- zerine yemin ediyorum.. Doğdu - ğum günün yıl dönümünden size ateşi getireceğim. .Yalnız, bu u - ğurda beraber çalışmamız gerek .. Tugay'ın arkasından - gidenlerin oğulları ve torunları, benim ar - | kamdan gelecekler mi?. Herkes bu coşkun söylevi me - rakla dinliyordu. Son sözler, din - yenler üzerinde derin izler bırak - tı. Silik ay ışığının titrediği ovada ve beyaz avluda coşkun — bir halk vardı: — Yaşasın Tugayın torunu!.. Uzak obalar haber alsalar, on - ,lar da geleceklerdi. Camuka, Arguna dönerek: — Burası karanlık ve dar.. şarıda daha iyi görüşebiliriz.. Dedi. Tugayın torunu önde, Tekin o - nun yanında ve obanın ileri gelen- Dı - acıları ve her şeyi bana | HABER — Akşam Postası KA SAA Hakıkı bir MaCera ... Geçıtlerm bckçzsz Turkçeve çeviren: Ahmed Ekrem Hanununuuu CDT LELLLİ VEUNEAUG NMN :::I H .::==:===:=III “I I" “ bar dddit diked bbb L ELLELİTİLLİ a a a e e NY SE ST NSNUN NEĞENEUNNUNUNNENTREEENEENEENNUU HUĞUCÖNEUNUUNEYUTETERENEUYURERR GU Hbbbbit TtTi !-! Ben onunla 2'"ruşmek ıstıı/orum. öldürmek değil! — Sahip, boğazın methalinden elli metre ötede kumsal btr alan var. Burası nöbetçilerimin gözü önündedir. Gülcanı burada karş:-- layabilirsiniz. Onu kurşunla yok etmek isterseniz, bu iş daktkasın- da olur. Ben onunla görüşmek - istiya- rum. Öldürmek değil! Hem Gül- canı açıktan açığa öldürerek üs tüne korkunç bir kan — davasın: kim almak ister? Aradan bir kaç dakika geçti. Bekliyen — reisler de Allahdadım kayalara çarparak akisler yapan sesini işittiler: — Ey, Gülcan! Binbaşı Denne Sahip buradadır. Seninle görüş - mek istiyor. Eğer silâhsız olarac: yanında da bir adamla birlikte ge lecek olursan, sana ilişmiyeceği - ne söz veriyor. Gülcanın verdiği karşılık işitile- medi. Fakat Ressaldarın sesi işi- tildi: : — Herif, sen kimsin ki Sehibin verdiği sözden şüpheleniyorsun? Birinci olarak kendisi ilerliyecek ve karşındaki kumluğa gelecek - tir. Sonra da Serdar Muhammed.- le baban ilerliyecekler. Senin!e konuştuktan sonra gene kayala - rına dönebilirsin... |" Biraz dâahâa könuşuldu. Sonra | da Ressaldar toplantı yer'ne ge- lerek: — İlk önce siz gittiğiniz takdir de o da gelecek. Ona inanakile - ceğinizî sanıyorum. Ancak hen ge- ne elde tabanca yukarıya çıkıp| bekliyeceğim. Herif umutsuzluk karşısında ateş edebilir. Önce siz ilerliyeceksiniz, on metre ar- dınızdan da serdarlar gelecek... Binbaşı rovelverini çıkardı: iki reis te rovelverlerile kılıçlarını ve tüfeklerini bıraktılar. Silâhsız o- larak kayaların — arasındaki dar boğaza girdiler. Binbaşı yavaş yavaş ötekilerden ayrılarak tek başına kumsala doğ- ru yürüdü. Orada iki dakika ka - dar sabırsızlıkla bekledi. Bu sı- rada arkasında bir adam olduğu halde ve görünürde — ikisi de si- lâhsız olarak Gülcan — meydana çıktı. Ağır ve temkinli adımlarla yaklaştı. İki metre kala, — binba- şı: — Dur! ZE TCT E TTTT TT leri de ikisinin arkasında olarak çıktılar... Yerlere kürkler ve minderler a - tıldı... Fakat Argun oturmadı.. Elini Camukaya uzattı: — Bu eller ve bütün eller İ:ar - deş gibi birleşince ateş bizimdir .. Bu geceki toplantıdan ve bizim gelişimizden Hazar Hanın haberi olmasın!.. Bac toplayıcılar bir kaç gün önce kaleye döndükleri icin üç dört aydan önce ateşsiz ülkeye Hazar Hanın adamlarından kimse gelmez.. Buradan da o tarafa kim- se gelmez. Bu meradan da o tarafa kimsenin geçmesine dikkat etmeli dir. Açık söylüyorum. (Devamı var) Diye hağırdıktan başladı: — Gülcan, sen Britanya hükü- metinin bir zabiti ile Kahur kabi- lesinden bir askeri öldürdün. Bura da bir tuzağa tutuldun ve kaça- mazsın. Kanunu — bilirsin: Göze Baban Öldürmüş olduğun adamın ekra- ba ve arkadaşları da yalnız se - nin değil, babanın da canma su- samış bir haldedirler. göz; cana can! burada. Sen bu işe ne diyeceksin baka- lrm? Kan borcunu — verebilecek genç kardeşlerin de var. Hem de babanın evinde küçük bir de oğ- lun da var. Kanun cana karşı can istiyor. Fakat gelip te benim mın- takamda adam öldürmek gibi bir rezalet yüzünden ben ardı arkası Bebeklere, yumurtalara vuruldu- ğu gibi marka vurulduğunu hiç gördünüz mü?.. İsveç veliahtının kızının evlen- mesi dolayısile Stokholmde ya- pılan şenlikler arasında bir de “ulusal yavru müsabakası., tertip edilmişti. Bu çocuğun ardına vu- rulan markada İsveç dili üzere sonra söze (İsveç mahsulü!) yazılıdır. gelmiyen kan davalarına müsaade edecek değilim. Gülcan binbaşının suratma dik, dik bakmakla beraber hiç karşı - lık vermedi. Bu uzun boylu, mavi gözlü, sarı sakallı, ve yüzü çizgi- lerle dolu bir adamdı. Kocaman bir burnu ve dört köşe bir çenesi vardı. Binbaşı sözüne devam etti: — Mıntakanın bütün serdars ları hep burada. Bunlar kötü birv' işi zararsız bir surette düzeltmek ve kan davalarının önünü almak için babanın seni vurmasını teklif ediyorlar. Bu iyi — bir teklif$ir. Fakat ben daha iyisini buldum. Bir babanın öz oğlunu kendi el- lerile öldürmesine meydan ver- miyeceğim. Bütün serdarlarla mın takanım bir çok adamları senin kelleni istiyor... — Peki oğlum ne olacak? Lüt- fullahım adamları ona dokunacak mı? — Elbette.. Cana can sözünü, sen benden iyi bilirsin.. — Evet, ben ve adamlarım bu- radan kaçamıyacağımızı biliyo - rum. Fakat hükümet iki can için beş tane mi can istiyor? — Hükümet senin canır!la ve adamlarından birisinin muhakeme sile işi ört bao ı:&ıuı:k___ nı_yı;.lıı"lç dir. Nasıl bu kanun iyi mi, Gül: can? | — İyi, Sahip! Fakat kabul e: mediğim takdirde ne olacak? — Âz sonra onu da öğrenirsin Şimdi söyle bakayım. Adamla - rından birini teslim eder misin?. Ötekiler silâhlarını bana vermeli şartile gidebilirler.. Asi cevap verdi: — Sana teslim edilecek adam için ötekiler arasında kur'a çeke ceğim. — Alâ,. Haydi çağır; silâhla- rile gelsinler de meseleyi anlat! Sözlerimi kabule yanaşmadığmı takdirde tekrar geriye gitmeğe müsaade edeceğim... Söz veriyo - YUM.... * (Devamı var) ö Şarki Afrikada Kenya ormanlarında yakalanan bu zürüla Londra hayvanat bahçesine getirilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: