| W%qbi bir ihtyaçtır. Boyundan ! u dir! — bir yalan uydurmadığı gün| —K TF A TT TERRR T T Haber'in hikâyesi Raşit Baki — fenaahlâklı bir genç — genç — değildir. Fa- kat bir kusuru vardır: Övünmeyi çok sever. Sevimli bir adam olduğu halde nöbet nöbet hat bir şekil alan bu huyu onu ba- zan tahammül edilmez bir adam yapar. Umumiyetle ilk bıraktığı tesir lehindedir. Onunla ilk kar şılaşan adam: — Ne malümatlı, ne zeki deli- kanlı! Diye düşünür. İki ecnebi dilini mükemmelen — biliyormuş.! İngilizce ve fransızca okuyup ya- zıyor, hattâ bu dillerde şiir bile yazmış! İşin aslını sorarsanız. Raşit Ba- ki ancak fransızcanın kafasını gö- zünü yaracak iktidara maliktir; ingilizceye gelince bilgisi (yes) ve (olrayt) kelimelerini bilmek - ten ileriye geçmemiştir. Fakat o, kendisini — satmasını, bir şeyler biliyor zannettirmesini pek iyi bilir. Bu mahareti ona ye- ni muhitlerde bir müddet için iyi bir mevki — temin eder amma, bu devre maalesef pek kısa sürer,| foyası çabuk meydana çıkar. Ben uysal adam olduğum için, | kendisile dost geçinirim, — Raşit Baki, dediğim gibi fena ahlâklı bir genç değildir. Zaten onunla lisenin ilk sınıfındanberi arkada- şız. Palavralarına — inanmış gibi görünmem bu dostluğumuzun te - melini teşkil eder. Lâkin Raşit benim bu uysallı - ğımı, saflığıma verir, muazzam palavralara, inanışım, kefidisin - de zekâm hakkında büyük bir fi- kir uyandırmıştır. Övünmek onun için yemek, iç- ik — boyu pek uzun değil - | ler hayatımın — enfena günleri- dir. | Kazancı ayda elli lirayı geç -| mez. Bunu benim pek iyi bildiği- min o da farkındadır. Buna rağ - men: — Monşer! Hayat çok pahalı- laştı, ayda beş yüz lira ile geçi - nemiyorum.. Sen ayda yüz elli li- ra ile nasıl yaşıyabiliyorsun bil - mem?7.. Bereket versin babama, ondan da arada bir kaç yüz İira alıyorum da yaşamak kabil olu- yor. Onun da bugünlerde — işleri pek iyi değil.. Babamın fabrika -| smda buhran dolayısile — fazla iş yapılamıyor, aylık kâr birkaç bin Kradan fazla değil.. | tınayı çabuk geçiştirmenin yolunu “Babamın fabrikası,, onun hiç ağzından düşmiyen iki kelime - dir, fırsat düşsün düşmesin (baba sımm fabrikası) ndan bahsetmek &detidir. Fabrika dediği ise tene-| keci dükkânından yarım numara Üstün bir dükkâncıktan jbarettir. Fakat o, bu dükkânı İngilterenin meşhur Armstrong bahriye tez - gâhlarını gölgede bırakacak mu - azzam bir fabrika gibi — tarif e - der. Son günlerde bir radyo mera- kına düştü. Gezdiği yerde radyo - sunun fevkalâdeliğini anlatmak için vesile arar. — Hava güzel... Diyecek olsa- nız hemen atılır: — Evet, tam radyo dinliyecek hava.. Amma radyo — diyince de benim radyomdan olmalı... Öteki- ler beş para etmez... Sen aldan - dın azizim, aldığın — makine bir şeye yaramaz. Benim makine İs- tanbulda bunu yapan bir tanedir. Fabrikanın direktörü ba- bamın İngiltereden ar-) cü cuma gününe kadar idarehane- kadaşı, onun için bize hususi bir| mize müracaat etmelidir. HABER — Akşam Postası radyo yolladı, parası biraz fazla amma radyo dediğin de böyle ol- malı.. . 7 HAZİRAN — 1935 Yakın tarihten kanlı yapraklar Bahsettiği makine, radyonun yeni icat edildiği devirlerden ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtib! mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 52 kalma köhne bir şeydir. — Fakat © bunu tanıdıklarına , tanımadık- larına göstermek için otomobille oradan oraya taşır. Makineden| ses yerine yalnız gürültü çıktığı vakitler ise hiç bozulmaz: — Burası tramvaya pek yakın. Filân nevinden bir mazeret bulur. Radyonun böyle her gün otomo - bille gösteriş seyahatlerine - çıkışı| onu bir hayli sarsmış, hattâ radyo taksitini ödeyemiyecek bir — hale bile getirmiştir. Fakat zavallı ge- ne vazgeçmez. Raşit Baki, bir buçuk sene ev- Avukatların bütün ümitlerinin (kapten Benet) de toplanmış ol - duğu ifadelerinden açıkça anlaşı- ni suretiyle bana — şerbestimi ka - zandırmak için her biri ikişer bin lira isteyen bu adamlar, daha fena vel evlendi. Bir kaç ay önce de | akibetlerden sarfınazar, Maltaya bir çocuğu oldu . bile sürülmeden kurtulacağımı te- Geçen gün karısile beraber BGY[ min etmekle beraber, sözlerini bir oğlu caddesinden geçerlerken te-/ türlü bitiremiyorlar, — ağızlarında sadüf ettim. Çocuklarını bir bebek! şüphemi uyandıran bazı şeyler arabasına koymuşlar, gezdiriyor- | geveliyorlardı. lardı. Raşit beni görür görmez da-| Ermeni tercümanın, angaryayı ha selâm vermeğe vakit kalma -| bir serseriye devretmek mukabi - dan: linde her gün beş lira vermekli - — Bu arabayı görüyor musun?| ğim hakkındaki teklifi yaparken dedi, Amerikadan siparişle getirt-| olduğu gibi, avukatlar da sözleri - tik. Şimdi yapan fabrikanın bura | nin sonunda (Fakat makat) deyip daki mümessili olan mağazadan | şusuyorlar, biribirlerinin yüzlerine | aldık. bakıyorlardı. Bu bakışlardan (fa- Ve arabanın fevkalâdeliğinden! kat) dan sonra söylenmesi icab e - çocuğunun harikulâdeliğinden an-| den şeylerin söylenmesini biribir - latmağa başladı. Ben dinler gibi | lerine bıraktıkları anlaşılıyordu. lıyordu. Ufak bir nüfuz ve delâlet temi - görünerek: Heriflerin — böyle dakikalarca | — Evet. karşımda bucalayıp durmaları ve I — Hayır. bir türlü sözlerinin sonunu getir - | Gibi tek heceli sözlerle bu fır-| memeleri canımı sıkmıştı. (Bu (fa- kat) ların altında gene bir para işi saklı olduğunu anlamak için kera- met sahibi olmağa — hacet yoktu.. Zaten buraya düştüm düşeli her gün bir para kapanı karşısında ka- Iryordum.. Arkadaşlar da aşağı yu- karı ayni vaziyette idiler. Fırsatı ellerine almış olanlar, açık gözlük- te rekor kıracak bir ustalıkla on - dan istifade ederek keselerini dol- durmağa bakıyorlardı. Belki, bu hatıralarımı okuyan bazı kimseler, benim idam sehpa- sından kurtulmam için yaptıkla - rımı fazla, hattâ aykırı görebilir - ler. — Şu Arapyan hanı rezaletleri hakkında verdiğim tafsilâtı fazla bulanlar da olabilirler belki.. Siyaset âlemine atılmış bir ada- mm icabında ölümü de göze al - ması tabiidir Fakat: “— Nasıl olsa ben bir fedaiyim.. Bu yola atılır - ken kelleyi koltuğa almış.. Öldü - receklerse öldürüversinler!,, deyip ararken yoldan geçenlerin bizim grubumuza bakıp — güldüklerini farkettim. Tuhaf şey! Acaba ha limizde gülünecek ne vardı? Ka- rı kocanın üstlerini başlarını dik- katl egözden geçirdim. Kendi kı - lığıma baktım, bir fevkalâdelik yoktu. Acaba nemize gülüyorlar- dı? Raşit Baki boyuna anlatıyor, etrafındaki gülüşmelerin farkın - da bile olmuyordu. Fakat ben ha- limizde bir komiklik olduğundan emindim. Nihayet dayanamıyarak hepi - mizi sıkı bir kontroldan geçirme- ğe karar verdim. Çocuk arabası- na göz gezdirirken muammanın anahtarını keşfettim. Arabanın ön tarafında mağa- zanın yaftası takılı kalmıştı. Ra - şidin hem yalanını meydana çıka- ran, hem de onun övünme huyile gülünç bir uygunluk gösteren bu| kuzu gibi ahirete — gitmekte akıl yaftada şu cümleler — yazılmış - | kârı olmamak lâzımdır. t Bunun için bir takım — hain ve “Halis yerli malıdır. Hususi a - telyelerimizde aylarca çalışma ne- vicdansız insanların elinde, hak - sız bir ölüme mahküm edilirken ticesinde meydana — getirilmiş - | kendimizi kurtarmağa çalışmamız tir., v ve elimizde başka vesait ve imkân bulunmayınca meşru — bir hileye sapmamız ölümden korkumuzdan değildi. — Ülkü yaşamaktadır, öl- mekte değil! Arapyan hanımdaki bu kepaze - liklere gelince, o devirde memle - keti işgal etmiş olanların bu topra- ğın asıl sahiplerine reva gördükle- ri fena muamelelere — dair küçük bazı misalleri ibret gözü önüne | koymak istiyoruz. O zaman mem- leketin işgal edilmiş mmtakaların- da yapılan fecayie nazaran, Arap- yan hanındaki, Kroker otelindeki rezaletler deve karşısında pire ka- bilindendir. Kuvvetsiz bir ulus, müdafaasız bir yurd daima böyle işgallere veiş kencelere maruz kalabilir.. Bu ha- tıraları sıralamaktan maksadımız, KA yaşyıalX İN gz MAFT D0 ayyaragiİİNM y yayttAHleeama0 Cazband arıyoruz Gezintimiz için bir cazbanda ihtiyac vardır. İsteyenler gene a - yın 14 üncü cuma gününe kadar mürcaat etmelidirler. Kiralık büfe 23 Haziran 1935 pazar günü yapılacak olan büyük deniz gezin- timize tahsis edilen Akay Şirketi - nin (Kalamış) vapurunun büfeleri kiraya verilecektir. Talip olanlar en çok ayın 14 ün- bir faninin geçici hayatından ba zı parçaları hikâye etmetken ziya- de, memleketin o acı günlerini ha- tırlamağa ve dolayısiyle bugünkü kuvvetli ve'şerefli — vaziyetimizle iftihar etmeğe vesile hazırlamak - tır. Serde ihtiyarlık var lâfın ucunu kaçırdık.. Sadede gelelim: Avukatların mirin kırın etmele- ri karşısında, tuzağı hisseden bir tavşan gibi yerimde dikildim . Bu işlere karşı — tamamen pişkin olmuştum.. Lâfı ben açtım: — Muhterem dostlarım! Yarım saattenberi devam eden mufassal izahatmızı dinledim.. Fakat işin sonunu getirmenize bu (fakat) lar mâni oluyor.. Ben vaziyetinizden Bir çizgi çizene 830 Kitab veriyoruz ! Aşağıda 30 rakamınm yanlarındaki — noktaları biribirine öyle bir çizgi ile bağlamalısımız ki be - Tirecek şekil bir insan başı olsun. Dün ve Yarın Tercüme Külliyatı'nı edinip okuyan iş- te böyle yetişkin bir insan kafasına sahip olur. Bu külliyatın şimdiye ka - dar otuz kitabı çıktı. Bu ka - dar zengin bir kütüphanenin abonesi bir miktarı peşin ol- olmak ve her ay bir lira öde- mek üzere 16 lira 80 kuruş - tur. , Yukarıdaki rakamlar arasını bir çizgi ile biribirlerine bağlıyarak dediğimiz yetişkin insan kafası- mt çizebilenler, bu çizdiklerini adresleriyle birlikte İSTAN - BUL ANKARA CADDESİ, VA- KIT YURDU adresine yollar - larsa, gelen doğru haller arasın- da çekilecek KUR'Ada kazanan: Birinciye külliyatın otuz kitaplık bir takımı, ikinciye külliyatın 20 aplık bir takımı, üçüncüye 'sülli- yatın 10 kitaplık bir takımı hediye edilecektir. 15 Haziran 1935 saat 12 de kur'anın çekilişin- de herkes bulunabilir. Nasıl olsa ben bir fedaiyim, kel: leyi koltuğa almışım, ceklerse öldürüversinler öldüre- öyle anlayorum ki ya bu işi becere” meyeceksiniz... Burada sözümü kestiler. Ikisi birden: — Hayır hayır, dediler.. Ber söze devam ettim: ş — Öyle ise, mutlaka mühim M teklif karşısında bulunuyorsunu? * Bunu bana açmakta tereddüd e' tiğinizi hissediyorum.. Bunda lacak bir şey yok.. Ne ise bank hepsini söyleyiniz.. Vakit ıec’" sin rica ederim, Bu sözlerim — üzerine o tatlif? ferngi Fransız avukat, yarım ya' malak Türkçesiyle söze bıqlıd' ; — (Beyefendi), son bir < kârlıkta daha — bulunmanız lâtif geliyor. Sizin hayatınıza olduğu için bu fedakârlığın ehef” miyeti yoktur.. Biz bir ziyafet mek mecburiyetinde kalıyoruz- ? ziyafet, yuvarlak hesap, — beş liradır. Bu beş bin lira ibaresi, civa İ# kulaklarımdan kayarak lnyn' gitti. Başrma bir topuz yemiş # sersemledim.. Bu sersemlik, | yan hanma ilk geldiğim gün Yİ | ğim süngü ve dipçiklerin acıtf, bile geçmişti.. Hırsımdan ecel Wy gibi soğuk terler — düküyorduf ? Herifler, elele vermişler, beni !* | mamen soymağa çalışıyorlardı: b Onlar benim bu şaşkınlığım 4 | asabiyetim karşısında muttasl lerini ovalayarak beni teselliye ” lışıyorlardı: ğ — Efendim, bu hayat meselif | dir. Hayatınız mevzuu W": ca şaşırdık.. Onları kanuni !'v dan yürütmeğe imkân yok.. Istar” bul resmen (düveli itilâfiye) $ ri kuvvetlerinin işgali altımda 5 lunduğundan (fevkalkanun "" kâtta serbestiz) diyorlar. Bi? başka yollardan yürümeğe ı'Il.ıw Polduk.. Çünkü hayatınız.. ü | Artık sabır bardağı taşmışt! , Bu herifler biraz daha söyle! | odada ne var ne yok W indirecektim. Onun için eliml' malrını işaret ederek: 4 — Hayatımın da, — onların * sizin de Allah.... diye bağırdi? Bu bağırmam onları W':: İkisi birden yerlerinden kal Rum avukat: — Amasilefendimi; rida dtf bağırmayınız.. Dışarıdan d“_"' N larsa hepimizin başı belâya stef ” Hem, biz sizi ı:lüşiinüyvıı'lll-—.ı seniz tekilifi kabul M!Y.'”;:i' * ze de müsaade ediniz... A de g T marladık... dedi ve "M"ad" kolundan tutarak kapıya çekmeğe başladı.. çar) . (Devamt Ü 2 A LkZ DAT “-—ıımrmııı.ıw—/ 23 HAZIRAN Deniz gezlıı“"'"” günüdür 3