e YHAZIRAN — 1995 Yazan: İki arkadaş şehrin diğer başlıca ve caddelerini dolaştılar... İç kalenin dimdik yüksek ve kalın larını, demir kakmalı koca Man kapısını, yukarıda, birer kar - gagası gibi ileriye (Ouzanar Mazgalları gözden geçirdiler. Tilki Hasan: N — Buluşağa geç kalmıyalım.. Deği, . >— Hakkın var. Kilisenin o kulesindeki saate Mar ve vaktin geldiğini anla Şir kapısından çıktıkları za- R KADIRCAN KAFLI Fernando bununla gemiye rampa ederek güzel Beatrisi kaçırmıştı şimşek çaktı. Frenk Süleyman sordu: — Şimdi kafana girdi mi? — Girdi. Ormana gelmişledi. Derenin ke- narındaki bir pmmarın başına otur- dular. Çok geçmeden bir ayak sesi duyuldu. Tilki Hasan başmı kaldı» rarak baktı. — Geliyor?.. Diye haber verdi. İki arkadaş yürüdüler. Funda - lıkların, çalılıkların o aralarından güçlükle ilerleyorlardı . Biraz sonra durdular. Kuyumcu da soluk Man biraz sola saptılar ve limanda | *oluğa onlara yetişti. Yatan kocaman kadırgayı da gördi » Fernando bununla denize açıl- Mi, Kızıl Kadırganın serbest bı ğı gemiye rampa ederek gü - *el Beatrisi kaçırmıştı. ye gece ansızın limana girince bir ülle, bir o keçaleş een ateş vermek is- “en -bile değildi. 1 Tilki Hasan demindenberi de - İlinin, Arkadaşının kolunu l Mürtüyore “— Bana bak, biz reisin dedikle — Daha uzak mı?. Diye sordu. — Dragon kayalıklarını ii musun?. — Orada m? Kuyumcu irkildi... Orası sahiden korkunç bir yerdi. Gitmemişti amma, işitmişti.. İki arkadaşı şüpheli süzdü. Tilki Hasana bakarak: —Buraya ne kadar sürer?. “Diyü'seydii. em amman eee e İz Hasan ağzmı açarak aptal ap- Kuyumcu Frenk Süleymana ini ln Şeyler de jmpiyiuz” tal bakar gibi göründü... iştik.. ) Demek ki bunun için Frenk' Süleymanın ikide bir kolunu sarsı- Yor; > Bana bak.. şey.. Diyormuş. Fakat Süleyman ona cevab ver- : > Sus! Ağzını kapa! Sonra ko - ye vakti gelmişti. Ârtık kale - dışında idiler (o ve etrafında ka yoktu Frenk Süleyman cevab verdi; kz Elbet yapacağız. Bizim de my var. o Nedemekistiyor- di LE. Bu herifi ne diye çağır- tape Misin onu Dragon kayalıkla - Bötüreceğiz? Öğreneceğimizi m işte. Başımıza belâ aç - —. nn akıllı geçinirsin bs MA Fazla mal göz çıkarmaz . amıyorum.. oHeleoyü- kler, bilezikleri verdiğin için ağ kızmıştım. da rak Süleyman gülerek arka - Nin üzerine baktı: 00 Bir de sana Tilki Hasan der- aliyim neren tilki be? Daha We Canım, NE Bafa nasılsa bir LA ettim de bu adı verdiler. begi Reis bizi dünkü yerde kı, Yecek. Dosdoğru gitmek var- $u moruk ar ne diye lek buradamımı. oğlu ş bit ve kızıda Beatrisin eded iile bizle sö Belirse bunun elimizde bu: çok faydalr olur. Hasanın bakışlarında bir döndü: ” — Sabahtanberi bu arkadaşmı- zın çenesi açılmadı.... Neden ko » nuşmuyor?. Yoksa ii bil « miyor mu? Civaninin eli istemeyerek belin- deki hançere gitmitti. Frenk Süleyman sarardı.. Fakat çabuk toparlandı.. İşler bozulacak mıydı? Etrafa bakındı. Kimseler yoktu, sesler de duyulmuyordu... — O benim kardeşimdir, ana - sımdan dilsiz doğdu. Yoksa bizden şüphemi ediyorsunuz?.. İsterseniz dönün.. Yalnız gitmeden evvel şu imzaladığımız kâğıdm sizde kalan parçasını lütfen geri veriniz.. Gö- rüyorsunuz ki, sizi zorlamıyoruz ., Hele definenin Dragon kayalıkla» rında olduğunu söyledikten sonra brakmamıza şaşarsıniz değil mi ? Hiç şaşmayın.. Çünkü bu kayairk- larda binbir delik yardır. Hensini arasanız gene biz olmadıkça onu bulamazsınız.. Haydi, son kararı « nızı veriniz de bir an önce ne ya » pılacaksa yapalım, * Kuyumcu bir türlü kararını ve - remiyordu.. Hem korkuyor, hem de definenin hayali (gözünün ö- nünden gitmiyordu... Yürüdü.. Frenk Süleyman ilâve etti: — Eğer bunları oğlunuza, yahut başkalarına söyledinizse ve onlar da sizin arkanızdan geleceklerse bizim elimizden diri olarak kurtü- lamayacağınıza yemin ederim.. Sizden böyle bir o alçaklığı um- mam. Hele kavuşacağmız büyük zenginliği kendi ayağınızla tepe - cek kadar aptal olmadığınıza emi- nim, e HABER — Aksın Postası No. 26 . Bu sefer Vivani sarardı.. bu sarılık çabuk geçti: — Doğru söylüyorsunuz.. Eğer bunu yapmış olaydım sahiden hem alçak, he mde aptal olurdum. Hay- di çabuk gidelim, Ağaçların arasından geçtiler.. Kıyıya geldiler.. e Dik bir yamaç- tan merdivene benziyen kayalık - lardan güçlükle indiler, Frenk Süleyman kuyumcunun elinden tutarak denizin her yanın gözleriyle araştırdı... — Kimseler yok, girebiliriz. Dedi Bir oyuktan geçtiler. Başka bir o- yuğa girdiler. Son dakikaya kadar şüphelen - dirmemek için Frenk Süleyman en önde, Tilki Hasan onun arkasın - da ve kuyumcu da en geride idi - ler.. Frenk Süleyman geriye döndü . Tilki Hasanı bir (kenara çekerek Civaniye baktı: — Geldik... , Dedi, arkadaşıma bir göz işareti Hasan bir sıçrayışta ihtiyarın ensesine bindi Frenk Süleyman da bir çırpıda onun hançerini almış, ağzını kocaman avuçlariyle kapa - Yarı karanlıkta bir çırpınma, bir boğuşma oldu. Kuyumcu hiç umulmayan bir kuvvet gösteriyordu.. — Süleymant!.. — Ne var? — Bu moruk uslu durmıyacak.. Kafasına bir yumruk vur da bayıl- sm! — Ya ölürse?, — Ölmez. .Bunlar dokuz canlı « dırlar. Zavallı Civani bu konuşmaların mânasını anlamamıştı. Fakat her halde'bir şey anlamış olmalı ki son defa silkindi.. Kurtulur gibi oldu. Dudaklarının arasından şu bir kaç i söz döküldü: — Santa Marya Türko!, , Frenk Süleymanın yumtuğu he- rifin şakağına inince olduğu yerde sallandı.. Yıldırım çarpan bir ağaç gibi mağaranın o yarı kranlık ve nemli topraklarma serildi.. Zaten o yumruğu yemeseydi de Frenk Süleyman ile Tilki Hasanın iki Türk akmcısı olduklarmı anla- ! dığı için bayılmak üzereydi.. “O gece bir sandal (hafif hafif kürek çekerek Dragon kayalıkları dibinden uzakalstı.. Bir gece önce Kızıl Kadırgadan ayrıldığı yerde durdu.. Ve bekledi. Kızıl Kadırga tam zamanında gelmişti, Sandalı ve içindekileri yukarı aldılar.. Hüimen reis, Frenk Süleymanla Tilki Hasanm bir de morukla gel diklerini görünce şaşaladı.. Fakat onun kim olduğunu anlayınca da iki levendin alınlarından öptü. (Devamı var) Bir Aşkın Hikâyesi mide A eimeasmar Nakleden: Âşrkım, vazifesini kağınmıyacaktı, belli., istersem o kadar para veriyordu . On gün eyevl, Melek isminde bir kız çocuğum doğdu.. Hatice Süreyya | “Para yoksulluğu çülabiyeideik; yapmaktan | şında ehemmiyetli bir işi için bir © Ne kadar | seyahate çıktı.. — Her günü u. Yalnız haftanın ba- Vallahi buradan cesedi gitti. O kadar üzüldü. Her sabah bir mektup yollayor. Pek yakinda avdet edecek... Hulâsa, “Evet, aziz kardeşim! Bugüne | her iş yolunda gidecekti. Eğer... bugün dayısınız.. Yeğeniniz var .. Rauf suratını buruşturdu.. Şüp- besiz ki, bü işten dolayı mezinun Genç kız, suğtu... Soluk yüzü büsbütün soldü. —“ Eğer,, mi? Neymiş o “eğer,, — Bütünzem shrdishrdluoietan | bakalım.. olmamıştı. Rauf, hemşiresinin endişesin- Fakat Doğru, ben, senin ahvalini hiç | den dolayı şaşırdı.. Her halde, işin de iyi görmüyorum.. Fakat, demin | içinde iş vardı. kendinin de söylediği gibi, bu iş benim üzerime vazife değil.. Ken- Kardeşi, şimdi ona, fevkalâde usta ve kurnaz görünüyordu.. “E- di bileceğin şey.. Şimdi, gayrimeş - | ger,, in mânası ne olabilirdi.. De - rü eniştemin kim renebilir miyim?. — Tahmin et bakalım., — Biliyorsun ki, o ötedenberi yormamağı tercih ederim, — Peki öyleyse.. Söyleyeyim ... Adnan. Rauf, hayretle iki elini birden dizlerine vurdu: — Adnan mı? Olur şey değil . Hiç de aklıma gelmediydi.. Ben, pek aptalım galiba... — Evet, ben de o fikirdeyim. » diye geç kız alay etti, miyet vermedi. Adnanın fikirleri- hekke vurmağa başladı.. Ve biraz sonra şöyle itiraf mec buriyetinde kaldı; © —..-— — Zannederim, fenr hesapla - mamışsın.. Bu Adnan, cidden şö- zünün eri bir çocuktur. Bir kadını yarı yolda bırakmaz, kimsenin ba- şina çorap örmez, .Ettiği hataların bütün mes'uliyetlerini kendi örnu- zuna alır. Müthiştir, doğrusu. Deniz gülümsedi: — Bu kıratta adamlar, son za - manlarda pek nadirleşmiştir. olduğunu öğ- | niz, Adnanâ karşı ne gibi bir gaf işlemişti acaba?, Eğer hemşiresi, Adnan gibi mil. yoner bir çocuğun karısı olursa o- bilmece halletmek hususunda us - | nun da ekmeğine yağ sürülecek - talığım yoktur. Arayıp da zihnimi | ti. Bu sayede eline pek çok pa- ralar geçecek, dalâveralar çevire cekti.. Âdeta kendi evlenecek ka- dar menun oluyordu. Her halde, tehlikesiz bir işe gi - rişiyordu.. Eğer bu teşebbüsün ne - ticesi muvaffakıyetsiz olursa, ce - "zasını kardeşi çekecekti,. Ona mes'uliyet gelmiyecekti.. Muvaf - fak olunursa, parsayı beraber top- layacaklardı. Mükemel doğrusu. Rauf, Denizin bu alayma ehem- | O Genç kadın! — Evet.. İşin içinde mide bu- ni o da bilirdi.. Hemşiresinin de - | landırıcı bir taraf vör! “dedi. Kı- mindenberi söylediği sözler mi - zum pek zayif vE sahifi, Orun için, bu sabah, —E.. Bü sabah?» in abiye üm Gizlesene Kadr, biraz sustu. Kısa bir tered- dütten sonra: © Oğlan, bir küfür savurdu . Sapsarı kesilerek ayağa kalktr . — Hay Allah belâsmı versin., Ü- — Sen de, ah kurnaz kız, turna» | mitler suya düştü desene... yı tam gözünden vurmuş$un ... Çocuğun babası ne diyor baka - lım?, | — Ne diyecek?, Baba olduğu - nu düşünerek memnuniyeti son dereceyi buldu.. Kendisine varisi» ni gösterdiğimiz zaman, ağzı ku « laklarıma vardı.. Sevincinden bayı- lacak gibi oldu.. Onun nazarında, ben, tam mânasiyle, Hazreti Mer yemin şol bacağı kadar masumum. Ağzımın süt koktuğunu sanıyor.. O gittikten sonra, Madam Bonne ile gülmekten katıldık, — Seni görmeğe geliyor mu?. HABER Aksam ostası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgrat Adresi: e ai HABER İ i | “ ILÂN TARIFESİ Ticaret Bânlarmın satırı 1200 Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Badldığı yor! O Ç(VAKET) Matbaası — Yok, hayır. — Nasıl, haym... (Devamı var) Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı Urologue — Operateur Babrâli caddesi Meserret Ote-ii li 88 numarada her gün öğledenii sonra saat ikiden sekize mi ei > E Malt, Şişli Etfal hastanesinde Göz mütahassısı doktor Rıfat Ahmed Gözberk C. Halk Pırkası sırasında kız )i- sesi karşısında 32 numarada, Müna- yene saatleri sast 15 ten 18 e kadar Mİ m.