6 Haber'in hikâyesi Otele ilk geldikleri gün, daha içe- Ti girerlerken herkesin — dikkatini üzerlerine — çekmişlerdi. Baba ile kız oldukları anlaşılan iki kişiydi- ler. Erkek uzun boylu, zayıf, bem- beyaz saçlı bir adamdı. Kız ise yirmi beş yaşında ancak görünü yordu. Fakat altmışlık bir ihtiyar kadar yorgundu. — Sapsarı yüzü, bu zavallı haline rağmen elân bir güzellik eseri muhafaza etmektey- di, hasta, ince bir güzellik.. Karşımdaki masaya oturmuşlar- dı. Yemek yerlerken ihtiyar ada- mın garip bir asabi jest yapmakta olduğunu farkettim. Bir şey almak üzere uzatlığı zaman eli, havada garip bir zikzak çiziyor, sonra tit- rek bir hareketle istediğine ulaşa- biliyordu. Genç kızin da — yemek yerken bile sol elindeki eldiveni çıkarma- dığını gördüm. a * * * Bütün bir senenin yorgunluğunu gidermek, biraz yeşillik yüzü gö- * rerek hava almak - için Yalovada bulnuyordum. ağaçlar arasında — gezmeğe çıktı- ğım zaman gene — otelde tesadüf ettim. Bana — yol sordular. Ahbap olduk, beraber dolaşmağa başla- dık. Tabiatile Yalovanın - güzelli- ğinden — bahsediyorduk. Kızının hastalığının bir türlü anlaşılama- dığinı söyledi: — Doktorlar türlü türlü söylü- yorlar, dedi. Kimi sinirden, kimi veremden, kimi ise mide rahatsız- lığından bahsediyor. Bana kalırsa hastalık sinirden ileri geliyor. Yemekte farkettiğim asabi jes- ti hatırlıyarak sordum: — Belki de irsidir. Sizin de si- »itleriniz biraz rahatsız galiba.. —Hayır, diye cevap verdi.Sonra: | — Bir şey almak üzere uzattı- ğım zaman elimde görülen asabi hareketten bahsetmek — istiyorsu- nuz galiba, diye — ilâve etti. Bu, sonradan, çok şiddetli bir heyecan neticesinde oldu. Sustu ve gözlerimin içine baka- rak devam etti ! — Tasavvur ediniz, zavallı kı- zım diri diri gömülmüştü ! Heyecandan, söyliyecek bir söz bile bulamamıştım. — O anlatıyor- du: — Hâdise çok — fecidir. Kızım kalp rahatsızlığı geçiriyordu. Bir gün bahçede koşarken düşüp ba- yılmış. Eve getirdlier. Doktor ça- gırdık, öldüğü anlaşıldı. Cenaze başında iki gece ve bir gün bekle- dim. Sonra gömülme merasimi ya- pıldı. Zavallıyı bütün mücevher. leriyle birlikte toprağa bıraktık. Eve döndüğüm zaman yarı çıl- gın bir haldeydim. Hayatta yalniz- dım, karım çoktan ölmüştü, kızımı ise genç yaşında kaybetmiş bulu- Huyordum. Odamda yalnız başıma oturmuş düşünceye dalmıştım. Çiftlik kâh- yası içeriye girdi ve: — Yatsanıziyi — edersiniz diye tavsiye etti, vakit — çok geç oldu. Yorgunsunuz, büsbütn rahatsız o- lacaksınız. — Beni rahat bırak. Kâhya çekildi. Böyle ne kadar — zaman geçti, farkında değilim. Soba sönmüştü. Müthiş bir soğuk vardı, kar tipisi pencereleri dövüyor, tüylerimi ür- perten bir gürültü yapıyordu. Birdenbire yerimden - fırladım. Kapı çalınıyordu. —Yan dönerek saate baktım.gecenin saat ikisiydi. Yemekten sonra | Bu saatte bu tenha yerdeki çiftli- ğe kim gelebilirdi? Kapı ikinci defa açlındı. Hizmet çiler, herhalde duymamış olacak- lardı. Bir lâmba alarak aşağıya in- dim. — Kim 0? Diye sormak — üzereyken kor- kaklığımdan kendim de utanarak vazgeçtim. Sürgüleri çektim ve ka | pıyı hızla açtım. Kapıda hayalete benziyen be- yaz bir vücut duruyordu. Korkudan tirtir titriyerek geri çekilirken sordum: Kimsiniz?... Siz kimsiniz? Hayalet cevap verdi: — Benim baba,.. Bu hayalet, kızımdı. Çıdıracak gibiydim. — Tüylerim diken diken olmuştu. Bu hayaleti gözlerimin önünden kovmak için elimi ileriye doğru uzatmış, sallı- yor, geri çekiliyordum. Hayalet: — Korkma baba, diyordu, ben ölmedim! Mücevherlerimi çalmak istediler. Yüzüğümü de parmağımı kestiler. mın acısı beni ayılttı. Zavallının üstünde kan lekeleri olduğunu farkettim. almak için Parmağı- Kendimi biraz toplayınca kızı- mı yukarıya odama çıkardım, kol- tuğa oturdum. Ve kâhyayı çağır- mak için var kuvvetle — çıngırağa asıldım. Ateşi — yaktırmak, sıcak bir şey hazırlatmak, doktor çağır- mak lâzımdı. Biraz sonra kâhya içeriye girdi. Kızımı görünce bir şey söylemek ister gibi ağzını — açtı ve sırtüstü yere düştü. Ölmüştü. Mezarı açarak mücevherleri ça- lan, yüzüğü almak — için kızımın parmağını kesen — bu adamdı. Bu feci hırsızlığı yaptıktan sonra me- zarı tekrar kapamak — zahmetini bile ihtiyar etmemişti. Benim ken- | disinden şüphe etmiyeceğimden e- | min bulunuyordu. Fakat geceyarı- | sr ölüyü karşısında gördüğü za- man duyduğu korku ve dehşet ona cezasını verdi. Kızımı — dirildikten sonra ilk gördüğüm zaman yaptığım asabi jest bende bir “tik,, olarak kaldı. Zavallı kızım ise — hasta kaldı, bir türlü eski sağlamlığına kavu- şamıyor. Zavallı adam susmuştu. Ben! — Ne müthiş — şey!den başka söyliyecek bir söz, bir teselli cüm- lesi bulamadım. Otele döndük. F, M, Belçikanın Brüksel şehrinde mek- tepli kızlar arasında yapılmış bir çenber çevirme yarışını Jenevyev isimli bir kez kazanmıştır. HABER — Akşam Postası Sırasıra üşüşmüş halime lacaktı. Çuvaldan perdeyi açtım, içeri daldım ve müstekreh kova- ları yüklendim. Kovaları ıkına ikıma - koridora çıkardım. Sıra sıra odaların kapı - larına üşüşmüş olan bir sürü insavı bu halime bakıp — gülüyorlardı . Tamamen dolu olan kovalar çok a- | ğırdı.. Üç dört adımda bir yoru - luyor; yere bırakıyordum. Süngü - lü askerler de beni takib ediyorla- dı.. Merdivenleri güçlükle indim Sokağa çıktık.. — Zarzor kovaları | rıhtım kenarıma kadar götürdüm, denize boşalttım.. Orada — bir an dinlendim. Ter içinde kalmış göğ- sümü denizin tatlı serinliğine ve - | rerek etrafa bakındım.. Düşman gemileri Dolmabahçe açıklarında sıralanmıştı. Hepsi taretlerini teh- ditkâr bir vaziyette şehrin üzerine doğru dikmişlerdi. Onlara bakar - ken için kararmış, kalbim keder - den ve acıdan sızlamağa başlamış- tı. Başımı çevirdim.. Parlak gü - neş altında ışıldayan uzak Anado- la dağlarına baktım.. Kararan gönlüm ışıldadı. — içim ferahladı. Ümit, damarlarıma bir eksir gib! yayıldı.. Kendi kendime: Bugünler de geçecek. İyi gün - lere kavuşacağız, — diyerek pislik kovalarını yüklendim.. Yolda A - rapyan hanına gelirken başımı kal dırdım. En üst kattaki odamızın pencerelerine baktım. Bütün arka- daşlar toplanmışlar, gülerek beni seyrediyorlardı. Odama girince | ilk işim onlara çatmak oldu.. — Neye gülüyorsunuz.. Her hal- de pek gülünecek bir iş yapmadım — Canım, biz yaptığın işe gül - müyoruz.. Seni tekrar — aramızd> gördüğümüze seviniyoruz.. Hakikaten bir çokları benim te- melli olarak götürüldüğümü san - mışlar.. Geri döndüğümü görünce sevinçle boynuma sarıldılar, öp - meğe, gülmeğe başladılar. Fakat ben kötü kötü düşünmeğe devam ediyordum.. Onlar bu halimin far- kıma varınca gülmeyi bıraktılar, beni teselli etmeğe başladılar. Ben bu vaziyeti — arkadaşlarla dertleşmeğe ve buna bir son ver - meğe karar vermiştim. — Bu çekilir dert mi? İşkence - —| den daha better bir şey.. İçlerinden biri cevab verdi: — Zarar yok!.. Ne yapalım bir defa oldu.. Unutulur bu da!.. — Ne söylüyorsun? diye bağır - dım. Bir defa mı? — Baş gardiyaa benden intikam almak istiyor.. (İş'arı ahire değil) her gün iki de- fa aptesane kovalarını denize dök- meğe beni memur etmiş.. Tercü - man bana bunu böylece tebliğ et - | |ti. Bu hal böyle devam edebilir mi?. | — Bu sözlerim üzerine odadaki ar- | kadaşlar da suratı ekşittiler.. Ar - | kadaşların bir kısmı bu tahammül | edilemiyecek kadar iğrenç angar - yanın bana — yüklenmesindeki se bepleri bilimyorlardı. Ben onlara başgardiyanın bütün plânlarını anlattım. Bu arada rahmetli Meh - med Ali: Yediğim dayak yanıma kâr ka- Yakın tarihten kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibDi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 47 | odaların kapılarına olan bir sürü insan bakıb gülüyorlardı | — Kardeşim, keşke şu para me- selesini hiç açmasaydın.. Bu kadar zarar gördün.. Bu ufacık işin ne ehemmiyeti olur.. Bu da böyle git- sin bakalım.. Allah betterinden saklasın. Para bulunur, fakat can Arabyan Harı bulunmaz, diyor, beni teselli etme: ğe çalışıyordu. O gün, akşam ezanından sonra ayni şerait altında o angaryayı bir daha yaptırdılar.. Fakat artık ben- de tahammül de kalmadı.. Ertesi sabah erken uyanmış, bu belâdan nasıl kurtulacağımı düşü- nüyordum.. Nihayet aklıma tercümana bah: şiş teklif etmek geldi.. Herkese bahşiş verilmez, her önüne gelene rüşvet teklif edilmez amma, bu babacanlar paraya pek düşkün in- sanlar olduklarını çabuk göster - miştiler. Onun için teklifimin memnuni- yetle kabul edileceğinden şüphem yoktu.. Bermutad o sabah — da Ermeni tercüman odamıza gelerek beni bu kibar hizmeti yapmağa davet etti. Bermutat süngülü Mecusiler ara- sında alayı vâlâ ile mahalli mak - suda gitmeğe başladık.. Yolda ter- c€ümana yaklaşarak — yalvaramğa başladım: — Canım, şu işten beni sen kur - tar... — Nasıl olur, ben başgardiya - nın emrinden nasıl dışarı çıkarım. Sönra beni dayaktan öldürür. — Hiç bir şey olmaz ve o senin hatırından tıkmaz.. Hem bu iyili - ğini unutmam, diyerek herifin a- vucuna iki papel sıkıştırdım. Ermeni tercüman parayı aldı ve cebine attı. Sonra sırıtarak: — Hele sen bu sefer de taşı ba - | kalım.. Ben akşam başgardiyanı kandırmağa çalışırım, dedi. çar kovaları yüklendim.. Aşağı ka- ta inmeğe başladım. . Bu seferki kovalar da çok dolu idi. Bir aralık nasıl oldu bilmiyo- rum., Pis kokulardan mı, yorgun- luktan mı, nedendir, başım döndü. | manı bana dost yapmıştı.... Muhâ” | daklarımı kanatıncaya kadar !# ç Hergün tarasaya çıkarak bira7 ı; | seni tercüman istiyor. Bu suretle mutabık kalmca na - | 2 HAZIRAN — 1935 Ayaklarım merdiven takıldı. a Kovalarla beraber paldır kül | dür aşağı avluya kadar yuvıl'l": İ dım, Üstüm, başım, ortalık btf bat olmuştu. İ Muhafızlarım, bu ıodlıiniıl?i' | me mücazaten beni müt! A , dipçikliyorlardı.. — Bereket v bizim iki papele!.. Ermeni fız askerlere İngilizce — bir !"w_ bağırdı ve benim kollarıma git rek yukarı kata çıkardı. Oday? girdim,. Hiddetten ne yıpl“ıf bilmiyordum... Arkadaşlarım bi ' dise karşısında gülmekten bayıl! yorlar, hem de iğcenerek bur Tınt tıkıiyorlardı. İ Ben bağırıp çağırmamak, dola* layısiyle kırbaç yememek için dü rıyordum.. Neyse.. Gene a: lardan Allah razı olsun.. Bir tarafatn büyük bir HB | tedarik edildi. Bir. köşede * | yundum, sabunlandım, şöyle t rım yamalak yıkandım. Güya B mizlenmiştim. Fakat bu kepaztf angarye de canrma tak Bekirağa bölüğü burnumda üti yordu. Umumi hapishaneyi mu” İa arıyordum, Oralarda daha * W sanca muamele görüyorduk. DÜ” yanın hiç bir yerinde siyasi maf nunlara böyle işkence ve eza « mek âdet değildir. Bilhassa o a; nun başka bir ulustan olursa.- bir casus bile yakalandıktan sonrâ linen formalitelere göre sı yapılır. Nihayet asılır veya Kuf şüna dizilir. Bizim gibi bir tek” hayali vak'aların kurbanı olaf masumlara ise acıyarak, T? ler muamele etmek usüldür, Fakat bir giliz sistemi büsbütün başka şeydi. Bu başkalık, insana kanf zasyon işleri gördürmek kadâf ” yağı derekelere iniyordu. Arapyan hanı gardiyanlar! zim ısrarımız üzerine her gü leden sonra bir saat kadar h": üst katındaki daracasında h:ı;, almamıza müsaade etmişlt va ve güneş görmek hürriytt ipi hakları gaspedilmiş bizim ".ıı mahkümlar için tarifi mümkü? mıyan bir zevk ve saadet M du. Merdivenden pis yükkfü'u varlandığım akşam çok erkef e mıştık. Çünkü mutadın hilâfın? larak o akşam saat dokuzdâ *” , trikleri kesmişlerdi, Ne kadâf gi yuduğumun farkında değilim , aralık birisinin beni unı”:;, nL hissederek gözlerimi M'Jı Mahmed Ali baş ucumda a beni uyandırmağa ı;ılıılî*"a K ; — Oguz! dedi kalk be ber Uyku sersemliği arası T ğirdim: j — Gene mi denize M ! bir şeyler... Dünyada kl““:'ı’: e — Canım dur bakalım me.. Sen kalk bir kere — pJ