Yakın tarihten — hikâyesi — Başkasının işine karışmak | kat artık yetişir. Bundan sonra mı? Bir daha Allah göstermesin!| bana ancak cehennemde ihanet e- Gözümün önünde adam öldürse -| debileceksin.. ler kılımı bile kıpırdatmam, se - Burada kadın müthiş bir çığ : yirci kalırım! hk kopardı. Aşağı kattan boğuk Hepimiz hayretle Cemile bakı-| sesler gelmeğe başladı. yorduk. Onu hiç bu kadar sinirli| — Bir sıçrayışta yattığım yerden görmemiştik. Her akşam topla -| doğruldum. Aşağıda bir cinayet narak vakit geçirdiğimiz kahvede/ işlenmek üzereydi. Belki de za - kanlı yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 27 “ Merkez kumandanlığının adamları beni yerinde oturamıyor, ikide birde elile masaya vurarak haykırıyor-| du: — Bir daha başkasının — işine! karışmak mı? Tövbeler tövbesi!. Sinirleri biraz yatıştıktan son - ra başına gelenleri anlatmağa ra- zı oldu ve: — Kendime ait olmıyan işlere karışmak yüzünden iki gündür e- vime gidemiyor, otelde yatıyo - rum, diye söze — başladı, ve he - men yarın başka bir eve taşın -| mak mecburiyetindeyim. Bakın size anlatayım: Benim apartımanı - biliyorsu - nuz, üç odalı güzel bir — daire...! Tramvay caddesine yakın.. Hava. dar bir yerde... Velhasıl kolay bu - lunur bir ev değil.. Kalfalar tarafından yaptırılıp tamamlandıktan sonra satılan bü- tün yeni binalarda mevcut bir tek kusurundan başka hiç bir şikâ - yetim yok: Bölmeleri çok ince, Öyle ki ayni kattaki diğer daire- nin çocukları “Tarzan — oyunu,, na başlayınca sabahları uyuma - ğa imkân yoktur. Fakat ben binanın bu kusuruna göz yumuyordum. Bölmelerin inceliği yüzünden apartımanda bütün ailelerin bir - birlerine gizli bir şeyi kalmamış- tı. Karı koca kavga mı ediyor - lar, hizmetçi kız mı azarlanıyor, Küçük çocuk mektepte fena nu - mara mı aldı, bunların hepsi, böl- meler sayesinde, bütün apartı . man sakinlerine derhal yayılıveri- yordu. Bu kaideden yalnız, benim dai- renin altmdaki dairede oturan bir. fransız karr koca müstesna - idi. Bunlar hiç kavga etmiyorlar, da- irelerinde sesleri çıktığı bile işi- tilmiyordu. Bir akşam yemeğimi dışarıdı. yedikten sonra kanapeye uzan - mış, kitap okurken, Fransız aile- sinin oturduğu, aşağıdaki daire - den hızlı hızlı sesler — geldiğini duyunca şaşırıp kaldım. Hiç ses. leri çıkmıyan karı koca arasında bu heyecanlı mükâleme gayri ta- bii ve yepyeni bir şey olduğu i- çin kulak kabartarak dinlemeğe | başladım. Münakaşa gittikçe — kızışıyor, kavga şeklini alıyordu. Tecessü | sümü yenemedim. Okuduğum ki - tabı bir tarafa atarak yerimden| kalktım ve yüzü koyun yere uza - narak aşağı dairede söylenenleri dinlemeğe başladım. Sesleri bu - vaziyette mükemmelen işitebili- yordum. Erkek şöyle diyordu: — Bu vaziyet böyle devam ede- mez. Hayatımı zehirledin. Şimdi de beni aldatıyorsun. Hem de ki minle... Mendeburun birisile.. İn- kâra kalkışma.. Kadımn şimdi yumuşamıştı. Ka- bahati meydana çıktığı için aşa: ğıdan alıyor, inkâra kalkışıyor - du : — Hayır aldamıyorsun. Bu kıs- kançlık nöbetlerin beni çıldırta - cak. — Çıldırtacak mı? Asıl çıldıran bınhn ki ılındiyı hdu senin hu alleriz (BORJİYA | Cilt parası olarak yalnız. (10) kuruş ödemeleri lâzımdır. vallı kadın şimdi öldürülmüştü bile... Apartımanda benden baş - ka Fransızca bilen olmadığını bi-), liyordum. Kavgayı başka komşu- lar işitmiş olsalar bile konuşulan- ları anlıyamadıkları için işin ve- hametinin farkına varmamış ola- bilirlerdi. Bu cinayetin önüne geçmek va- zifesi bana düşüyordu. Sobanın kocaman maşasını e Kime alarak hemen dışarı — fırla - dım. Merdivenleri atlaya atlaya inerken bir taraftan da avazım çıktığı kadar bağırıyordum: — Koşun ! Koşun, 2 numarada adam öldürüyorlar ! Apartımanın içi allak bullak oldu. Üst katlardan, alt katlar - dan telâşla koşup gelenlerin ayak patırdılarını duyuyordum. Alt kat komşularımın kapısını omuz vu - ruşlarile ve maşayi manivelâ gi- bi kullanarak çabucak kırdım ve içeri girdim. Kart koca, kapıllaarının zorlanıp kırılması ve karşılarına çılgın gi- bi bir adam çıkıverdiğini görün- ce, korkudan sapsarı kesilmiş - ler, hayret ve endişe ile bana ba- kıyorlardı. Ve ilk şaşkınlığın u -| yandırdığı derin sessizlik içinde köşedeki radyo makinesinin sesi, daha vazıh işitiliyordu: ı — İci Paris.. Radio Colonial de Vetat français... “Üç kişi ara- sında facia,, piyesinin son perde- si bitti. Şimdi size son haberleri okuyacağız! Cemilin hikâyesini kahkahala- rımızla — kestik. O da susmuştu. Kahkahalarımız yatıştıktan san - ra hiddetle söylendi: — Evet, gülünç şey... O kadar, gülünç ki şimdi eve — gidemiyo- rum. Çünkü içeri adım atar at - maz beni gören ya kahkaha ile gülüyor, veya daha nazik birisi ise bıyık altından — gülümsüyor. Bütün mahalleliye — kepaze ol- dum. Dedim ya, bir daha başkasının işine karışmak mı? Tövbeler töv- besi! F.M. Parasız Musiki dersleri Binbirdirek Işık sokak — Musiki Yayım Kurumu. Hergün ikiden sonra müracaat romanımızı topliyanlara: Formalarını ucuzca ciltletmek ir- istiyenler bugünkü cumartesinden itibaren her gün renkli kapaklari- le beraber Ankara caddesinde (VAKIT) kitaphanesine bıraka- bilirler. götürmiye gelmişlerdi. Acaba idam mı edilecekdim?,, Hâzım ayıldıktan sonra kendini tevkifhane müdürünün odasında buluyor. Onu tekrar locasına gö - | | acıdıklarım borç yüzünden mah - küm olanlardı. Bugün ne hapishane yemeği için türüyorlar, Bu harekete bir mâna | vukuat çıkaranlar, ne de borç yü - veremiyor. Cezası müebbed küre - | zünden hapis yatanlar kaldı.. ğe çevrilmiş olan bir suçlunun ö - lüm mahkümlarının son durağı olan bu yerde işi nedir?. Bu hal içindeki feci — endişenin büsbütün silinmesinin önüne ge - çiyor... Hastalığının maddi istirap- larile de kıvranan Hazmmn artık bu şüpheli ve — mütereddid vaziyete bir nihayet vermek için teşebbüse geçmeğe karar veriyor. Kapıyı vuruyor.. Gelenlere: — Burası idam mahkümlarına mahsus bir yerdir. Benim mahkü - miyetim müebbed küreğe çevrildi. Artık hüküm de kat'ileşti.. Artık mevkuflara mahsus bir yede neye durduruluyorum?. Beni hapishane ye iade ediniz, diyor. * Hâzım, o gece, kendisi gibi ayni localarda ölüm teri döken siyaset mahkümları bazı paşalarla bera - ber umumi hıpılııııeyo gönderil- di. Hapishanada uzun müddat Lat | dık.. Artık divanıharb dedikodu « larmdan bıkmış, usanmıştık.. Bütün kurtuluş ümidimiz Ana- doluda başlayan milli hareketin neticesinde idi. Ve sevinçle görü- yorduk ki o hareket gün geçtikçe kuvvetleniyo, genişliyodu.. Hapishane hayatı uzasa in- san kalenderleşiyor. Titizliği, asa- biliği, müşkülpesentliği kalmıyor.. O muhit, hissetmeden — insanı kendi varlığı içine yavaş yavaş çe- kiyor. .. Hapishanede insan ilk günlerde çok sıkılıyor.. Sonra dimağ, asap uyuşuyor, insanı garib bir tevetk kül hissi kaplıyor.. Hafrzada hari- ci hayatın izleri yavaş yavaş sili « niyor. O zaman hapishanlerde — mah- pusla için bazı ahvalda daha iyi şerait mevcuddu. Şimdiki vaziyeti bilmiyorum.. Her halde şimdi da - ha insani gayeler ve sistemler tat- bik ediliyor.. Fakat o zaman mah - puslara nefis yemekler veriliyor - du. — Hattâ bu yemeklere biz bile imreniyorduk., Öğle vakitleri, avluda dolaşır - ken hırsızlıktan, yankesicilikten , karmanyoladan ve bunlar gibi di- ğer suçlardan hapse girmiş serse - rilerle konuşuyorduk.. Onlar bi- ze: — Burada böyle yemek çıktık- tan sonra bizi kovsalar gitmeyiz .. Cezamız bitip cıkmca gün geçirme den yeni bir vâk'a çıkarır gene bu- raya geliriz.. Dışarıda böyle ye - mek içmek nerede?, derlerdi. Mahkümların ekserisi bu düşün- cedeydiler... O zaman hapishanede mahküm- ları çalıştırmak — işine yeni yeni başlanmıştı.. — İçlerinde san'atkâr olanlar günde bir liradan beş lira- ya kıılıı para lıızıııqorlırdı İnkılâb o usulsüzlüğü yanlışlığı da düzeltti.. * * » Mahküm olduğumun ikinci a- yında bir gün, öğle vakti avluda dolaşıyorduk.. Hapishanenin bü - yük avlusu gürültü ile açıldı..i Zin- cirler kaldırıldı... Gardiyanlar ko- şuştular.. İçeri elleri — kırbaçlı iki İngiliz zabiti girdi.. Biz bu zabit - leri görür görmez suratı ekşittik .. Siyasi mahkümlar hep bir araya toplandık ve bu beklenmiyen ziya- retin mahiyetini araştırmağa ko - yulduk.. Bu konuşmamızda veril - mış bi tek hüküm vardı. İngiliz zabitlerinin hapishaneye gelmelei bizim için hayra alâmet değildir! Çünkü divanıharplerin şimdiye kadar verdikleri kararların keen - lemyekün addedileceğini — ve o zamanın bütün siyasi mücrimle - rının ve mes'ul tütulan ittihatçıla- rın tekrar toptan muhakeme edile- ceğini biliyorduk. de, bu Bu bilgimize ilâve olarak İngi - lizlerin İtilâfçılarla başbaşa vere - rek yeni ve gizli bazı plânlar ta - savvur etiklerini de öğrenmiştik. İngiliz zabitleri - hapishanenin her tarafını gezdiler... Bizim bu - landuğumuz kısımda uzun müd - det kaldılar.. Sonra hapishane mü- dürünün odasına kapanarak orada bir saat kadar kaldıktan sonra çı- kıp gittiler.. O gece hiç birimiz uyuyama - dık.. Sabaha kadar toplanıp mu - kadderatımız üzerinde dertleştik . Ertesi günü, kuşluk vakti, ma - nen bitkin bir halde odamdan çık- mış, musluk başında yıkanıyor - dum... Gardiyanlardan biri yanı - ma geldi: — Sizi müdür istiyor! dedi. Üstümde pijama, ayağımda ter- likler vardı... Başım acıktı.. . — Giyineyim de öyle geleyim!. dedim.. Gardiyan itiraz etti, telâşlı bir halle: — Olmaz, olmaz, şimdi bekli - |Z yorlar. Giyinmeyi sonraya bırak.. Diyor, beni âdeta kolumdan çe- kerek götürmek istiyordu.. Naçar kaldım.. O kıyafetimle hapishane müdürünün adasına git- tim... Müdürün kapısınm önünde beş altı tane inzibat — sıralanmış, duruyordu.. İnzibatları görür görmez ayak - larım suya erdi.. Başımdan aşağı - ya kaynamış su başanmış gibi ol - dum.. Vücudumdan ter boşanma - ğa başladı.. , Biraniçinde — hafızam iki gün evveline aid bir hatıraya rücu etti. Biz o gün bir iki arkadaş demir parmaklıklı pencerelerden dışarı - sını, meydanı seyrediyorduk.. Ha - pııhınenh alt katında jandarma vardı. İdam sehpaları burada saklanırdı.. O gün bu depolardan beş altı tane sehpa çıkarıldı ve gözlerimizin ö- nünde kamyonlara yüklenerek gö- türüldü.. Biz bu faaliyeti seyrederken bir arkadaş hazin bir sesle: — Cemal, bu hazırlık kimbilir kimler için?.. Demişti... önünde sehpalarm taşmışını hayiş Hapishane müdürünün kapısı ö- nünde sehpaların taşınışını hatır » layınca feci akibete derhal intikal etmiş bulunuyordum.. Hiç bir şey yapmağa imkân yoktu.. Çünkü in- zibatlar çoktan etrafı çevirmişler. — di, Kolumdaki saate baktım: bir buçuk... . Idam hükümleri sabahları er - kenden infaz olunmak mutad idi. O halde biz bu saatte asılmağa gö- türülemezdik.. Fakat, bu düşüncenin akabinde akşam ezanı vakti Beyazıdda ipe çekilen Boğazlıyan — kaymakamı Kemali hatırladım.. Nemrud Mustafa böyle usutu, âdeti, nizamı, kanunu necek adam değildi.. Bir dakika içinde — bu vaziyeti bütün çıplaklığiyle düşünen ka - famın içinde artık —şüpheye yer verecek hiç bir istifham kalma -« mışti... Son saatlerim gelmişti.. Ayakla- rımda bir kesiklik duyuyordum ... Ellerim titriyordu.. Kapıyı açtım.. Hapishane müdürünün — odasma girdim... On bi Kalın pedeleri yarı indirilmiş, oda loşluk içindeydi. Müdür ma * sasının başında ayakta duruyor * du.. Arkasmı kapıya çevirmişti.. Masanın sağ — tarafımda askerf tevkifhane müdür muavini topçü Rıza, onun karşısında da (işken * ceci) lâkabiyle maruf — mülâzim Rıfkı oturuyodu. (Devamı var) l ttaggyaillARCE e goHİ MMlmyyy l Müzayede bu Cuma Uzun zamanlardan beri O'ı:' rimizde emsaline tesadüf edilm” yen büyük bir eşya müzayedesi Ğ lacaktır. Eski ve zevk sahibi, Mm*” raklı bir ailenin üç batından bt büyük bir itina ile biriktirdiği ”” dide kıymettar eşya müzayede ile satılacaktır. Bu müstesna müzayedede mer hum Çürüksulu — Mahmut P*f* ailesine ait eşya satılacaktır. Satış, Kabataşta — Setüstünd” merhumun konağında yıP'wr tır. Müzayede 24 mayıs cumâ *& nüdür. Fazla izahat için. Salih ve 58 son mobilya mağazasına müra6& 132