22 MAYIS — 1985 Yazan: KADiRCAN KAFLI No. i2 Bütün leventler, Hüsmen reisin avı bırakmasına şaşmıştı. — Bunların hepsini yalnız senin | de.. Mendilini henüz elinden bı - | için yapıyorum .. Diyen bir hal vardı. Genç kız da: , — Keşki şenden hiç ayrılma - | sam, fakat.. . Diyor gibiydi.. Kızıl Kadırga kancaları çekti.. Vardiyan tokmağı vurmağa baş ladı, yelkenler açıldı ve doğuya doğru kanatlandı.. Ceneviz gemisi provasını Paler- Moya çevirmişti. Beatris güvertenin kenarında gözleriyle Kızıl Kadırgayı kova - lıyor, kalbinin de onunla beraber, onun arkasından sürüklenip gitti - ğini sanryordu.. Kont Viçençiyüs kızınım gönlün- den geçenleri, — anlamış gibi onu baştan ayağa kadar süzdü. Kızıl Kadırganm kıç kasarasın- da bembeyaz bir mendil sallanı - yordu. Bunu sallayanın kim olduğunu SÜYiĞMeK e Juzüm yuk. . Genç kız habasına döndüğü za - man onun kuruntulu bakışlariyle karşılaştı ve sordu: — Nasıl? Türk — akıncılarının belki de fena adamlar olmadıkla - rmı, hele Fernandodan bin kat nazik olduklarını söylediğim za - Man haksız mr imişim?, İhtiyar kont iç geçirdi.. Beatris kalbinin tâ - derinlikle - | rinden gelen fısıltı — gibi bir sesin töyle söylendiğini duyuyordu: — Ah, keşke ona esir olsaydım ve beni dilediği yere götürseydi !. İ n Bütün leventler bu işe şaşmış - e O zamana kadar Hüsmen Reisin yakaladığı bir geminin kur- tulduğu görülmemişti.. Hele böy - le çantada keklik denecek bir hale geldikten sonra... . Hepsi de buna - sıkılmışlardı. Çünkü tuttukları Ceneviz kadırga- S yepyeni bir gemiydi.. Ufak bir tamirle kullanılacak hale gelebi - lirdi.. Bundan başka ambar ve ka- Maralarında daha bir çok krymetli Malların olmadığını kim söyleye - bilirdi?, Bunların hiç biri olmasa bile o ihtiyar kont ile kızı için Palermo - karısından yüklü bir para da Alabilirlerdi. , Leventlerin başlıcaları kıç kasa- Tanm önündeki boşlukta toplan - Muşlar, bu mevzu üzerinde konu - fuyorlardı. Fakat bu Sok sürmedi.. Gemideki konuşma- ları arkadaşlarına henüz anlatma- Muş olan Frenk Süleyman: — Uzatmaktan ne fayda var? R':.’myıphhı bilir.. il de bunu tasdik Stiler; Ka — Elbet. Elbet... Tilki — Hasan o zamana kadar hiç &Özinr açmamıştı.. Mânalı mâ- Balt gülerek söze karıştı: — Reis hâlâ kasaranın üstün - raktı... Şimdi bile gözlerini Cene- viz gemisinden ayıramıyor.. Dalyan Mustafa cevab verdi: — Belki deonu bıraktığma pişman oldu!.. — Ya mendil sallaması ne olu - yor?... Sırık Ahmed sözü kesmek iste diz | — Çok uzatıyorsunuz.. İtalyan | dilberi pek hoşuna gitti de on - dan.. Brrakın bu lâfı artık.. | — Bir şey insanın hoşuna gider- | se böyle bile bile brrakır mr ya * hu!.. Bunda başka bir sebep ola - cak!,. Frenk Süleyman karşılık verdi: — İyi buldun Koca Veli.. Seven- j ler bazan sevdikleri kızı da onun hatırını kırmamak için böyle bıra- kırlar.. Belki bunu bizim deniz kadar insafsız olan, kan ve savaş için çarpan kalplerimiz anlamaz amma, bu böyledir.. Fakat, başka |et sebah daka var.. Föor İtalyam kızının sözlerini anlamış olsaydı - | nız, şimdi onu da öğrenmiş olurdu- nuz!.. Hepsi de merakla Frenk Süley- mana baktılar: — Söyle bakalım da hak vere - lim. Neymiş o tılsımlı sözler.. Frenk Süleyman hepsini anlat- tr... Leventler coştular: — Vay canına., Demek ki onlar: dan da bizi beğenenler varmış ha.. Aferin şu kıza be.. Vallahi ben o - laydım, onu Trablusa götürür, her seferden dönüşte altına boğardım. Bizi beğenen düşman hele bir genç kız olunca — insan daha çok şaşıyor... Bu sözlerin her cümlesini on - lardan biri söylemişti.. Geminin bordasma doğru yürü- düler ve onları babasına karşı mü- dafaa eden kızın gemisini görmek istediler, b Bu sırada Hüsmen Reis hâlâ kıç kasaranın — üstünde idi. Kalbini Ceneviz kadırgasında brrakmış gibi hep oraya bakıyordu.. Kafasında hülyalar, karaltılar, maceralar biribirini — kovalıyor, tekrar o güzel gözlere, —© güzel pabileceğini düşünüyordu: Bu akından döndükten — sonra gemiyi Trablusda boşaltacak - ve yeniden açılacaktı.. Bir gece sa - baha karşı Palermoya — en yakın sahile çıkmak, onun geniş ve gü - zel portakal bahçelerinden geç - mek ve şehre girmek zor bir iş de- ğildi. Frenk Süleyman onun çok işine yarayacaktı.. Kendisi de bir İspanyol veya Fransız gezgincisi gibi görünecekti.. Eğer İtalyanca- yı bilmiş olsaydı, buna da lüzum ama, bunda pek ace- mi idi. — Neden Frenk Süleyman - dan geri kaldığına canı sıkılıyor - du, . genç kıza kavuşmak için neler ya- d Düşüncelerinin, hayallerinin ar- dı arası kesilmiyordu: — Palermoda kont Viçençiyüsün konağını bulmak güç — değil, pek kolay olur. Böyle bir şehirde kaç tane kont bulunur ki.. Hattâ soran olursa kendimi onun eski bir dostu olarak tanıtırım... Ona sordukları zaman da beni ele verecek değil Yâkiı — Merd bir adam olduğu ©o ihtiyarlığına rağmen bana karşı savaşmak istemesinden belliydi .. Zaten ona bir fenalığım dokuna - cak değil ki.. Kızı sevdiğimi, onu Allahın emriyle istediğimi söyle - yeceğim... Kızdaher halde beni seviyor.. Gözlerinden bunu anla - dım.. Gözler — yalan söylemez ... Yahut, başkaların hiç görünme - den kızım yanr:a çıkmaya çalışı - rım.. Ne olacak, bir gece bir duva- ra tırmanmak, bir pencereden içe- ri girmek ve orada mışıl — mışil u- yuyan güzel Beatrisin uyanmasını beklemek.. . O kadar dalmıştı ki, karşısında hiç bir MM y Birdenbire bir top sesi duydu. Bu da ona bir hayal gibi geldi.. Genç kızla beraber Palermodan kaçarken arkasından kovaladık - larmı sandı.... Fakat Frenk Süleyman bir anda onun yanma koşmuş, omuzundan tutarak sarsmış: — Reisi, Bak neoluyor? Gör- müyor musun? Bizim bıraktığımız Ceneviz kadırgasını başka bir ge- mi yakalamak istiyor. Ateş etti. — Başka bir gemi mi?, Beatri - sin bulunduğu gemiyi ha!.. — Evet.. İşte.. Fakat Türk de- ğil bu.. .Bir Stoloya benziyor. Stolo, kadırgadan büyük, fakat Galerden kücük bir gemi idi. Ön ve arka taraflarındaki ağır toplar- dan başka Bordalarındaki toplar da iki sıra olurdu. Kürekleri çok değilse de — teknesi dar yapıldığı için suları kolay yarar, bol ve ge- niş yelkenleri güzel bir rüzgârla şişirdiği vakit — saatte 15 - 18 mil gittiği zamanlar çoktu.. Bu çeşit gemileri en çok Malta şövalyeleri kullanırlardı.. Başka bir levent ilâve etti: — Bir İspanyol gemisini de an - arıyor. . İkisi de haklıydılar., Bu gemi çok kuvvetli ve sağlam yapılmıştı.. Arka direğinin tepesinde Napo- K krallığımın barağını — taşıor - du. Demek ki bu — denizlerde hiç korkmadan ve çekinmeden gezini: yordu... Lâkin neden bu zararsız Cene - viz gemisine saldırdı.. Mademki korsan değildir. Napoli ve İspan - yanın dostu olan Ceneviz bayrağı- nıdostça selâmlaması Tâzım ge - | vam etti. » Titriyorum... Gece bas- lirdi... (Devamı var) rlABrîır Hik İ Nihayet, tabağını elinin tersiyle ilti ve bir sigara yaktı. Bu esnada genç kız, ne zamandır zihnini kur- calayan ve beynini — alev gibi ya- kan şu suali sordu: — Annenle babana meseleyi aç- tın mı?. — Hayır... Yarın söyleyeceğim | inşaalah.. Reşadiyeye — gider git - mez, ilk işim bu olacak.. Babamın elinebüyük birpara geçecek.. Halbuki biz, bu parayı tamamiyle kayboldu sanıyorduk... Bizimkiler şu dakikada ne kadar sevinçteler, düşün., — İşte bu ahvali ruhiyele - rinden istifade etmek zamanıdır .. Söylemedim mi ben sana... Fırsat beklemek lâzımdı... — Fırsat geldi işte... Yüzünde tebessümler biribirini takib ediyordu. Boyuna — tafsilât veriyordu.. — En ince teferrüatma kadar anlatıyordu.. Eskiden oldu - ğu gibi, nazik, sevimli kelimeler kullanıyordu.. Samiye, susmuş, hayret içinde bakryordu., Raufun şöyle söyledi - ğini işidince şaşkımlığı iki kat ol - du: — Her halde çok zengin değil - $in, yavrum.. Bu evin halinden pa- rasız olduğun belli... — Mesele şu.... — Bilyiorum, biliyorum. Bütün bu vaziyet değişecek. .Babam, ba- na büyük bir para vermeği vadet - | ti.. Yani, aldığı paranın bir kısmı- ni bana verecek.. — Gelecek sefer gelişimde senin bütün küçük borç- larını öderim.. Sonra İstanbula gi- deriz. Ne lâzımsa alırız.. Oradan da Reşadiyeye gider, yerleşiriz. Bütün bu tafsilâtta cazip hiç bir şey olmamakla beraber, kızcağız sevindi.. Reşadiyeye dönmek onu, hiç değilse maddi sıkmtıdan kur - taracaktı... Yüreğinden gelen bir atılma ile — Raufa doğru sıçradı., İki kolunu öonun boynuna sardı. — Ah, cicim.. Sözlerinin beni ne kadar — sevindirdiğini bir bil- sen.. Senden şüphelenmek derece- lerine gelmiştim.. O kadar betbaht olmuştum ki.., , Rauf, kaşlarını kaldırarak: — Şüphelendiğine hata etmiş - sin!, - dedi.., — İşte, hatamrı itiraf ediyorum ve senin affını rica ediyorum.. Ah, bu evde yaşadığım kötü saatler ... Bunun ne demek olduğunu kat'i « yen tasavvur edemezsin.. Bereket versin ki, bütün bunlar unutulmuş- tur... Yarın, hepsi maziye karışa - cak... - Hattâbunların hatırasını bile hafızamda — saklayamıyaca - ğim...... — Fakat, sevgilim... — Korkmamak, — istikbalden şüphe etmemek, ne iyi şey.. Halbu- l ki ben, öyle kara düşünceler ara - || sında bunalmıştım ki.. - Deli gibi | oluyorum: Senin beni sevmediğini düşünüyordum.. — Halbuki şimdi, öyle mes'udum ki!.. Meğer, sevi - yormuşsun !.. | — Daima daha fazla.. Eğer “da- | ha fazla,, sevmek kabilse... | Erkek, kadını alnından, gözlerin- den öpüyordu.. Şakaklarını öpül€ yordu... Genç kız, vücudunun titrediğini hissediyordu.. | — Haydi, sevgilim.. - diye de - tı, hava, daha soğudu.. Yatalım ... Yatakta daha iyi konuşuruz!.. Aşkın — — Peki, peki... Gayet itaatkâr bir halde, kızca- Biz, erkeğin arkasından yürüdü.. Adeta kül rengi olan ve kirli imiş vehmini veren şafak zamani, Rauf acele edip duruyordu. Par - dösüsünün yakasını kaldırmıştı. Samiye ile kısaca vedalaştık - tan sonra, onu son bir defa daha öptü ve bir gün evvelki tekrarlıyarak, uzaklaştı. Bahçeyi iri adtmlarla geçme - & başladı. Tam sokağı sayıyordu ki, köşe başından bir gölge belirdi. Gayet aksi, terbiyesiz bir sesle : — Dur bakalım, dur... — Öyle kaçmak olmaz... diye — haykır - dı — Zaten paramı kaynatacak. sın şüpheleniyorum. Fakat, na * file ... Bende o göz yok.. Ayşe, yumrukları kalçalarına dayalı, o mahut çömlek vaziyeti- le , delikanlının karşısına dikil - di. Hırkasını omuzlarına almış, öyle bir külhanbeyi vaziyeti ta - kınmıştı ki... Karşısındaki adamı istihfafla, tepeden tırnağa kadar süzüyordu. Delikanlı, şaşırarak sordu: — Sen de kimsin, yahu? Ben- den ne istiyorsun? — Ben mi kimim?.. Kim ola - cağım? Sizin hanırmın hizmetçi - si... Kızcağız sana söylemedi mi yoksa?... Halbuki ben, artık be dava çalışmak niyetinde olmadı- ğımı ona haber vermiştim... Si - zin hanım da, bü sabah gitmez - den evvel bana paramı vereceği- nizi söylemişti., Lâfla pilâv piş » mediği kadar, yağ benden der - ler.. İşte “veririm,, le de iş ol - madı... Zaten ben inanmamıştını ya... Yolunu bekliyordum Delikanlı bir el hareketile ko- ca karıyı susturdu: — Kaç para istiyorsun? — On yedi buçuk lira alacağım birikti... Nah işte, —hesabım şu kâğıtta yazılı... Önlüğünün cebinden buruşuk bir kâğıt çıkararak uzattı. Delikanlı, omuz silkti. — Bu saatte nasıl okuyayımı... Daha alaca karanlık... İnsan an - cak attığı adımı görüyor. (Devamı var) HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgrat Adresi: İSTANBUL HABER Telefon — Yamı: 23872 — idare: 24370 İ RBONE ŞARTLARI , l Türkiye Eenebi? İSenelik 1400 Kr. 2700 Kr. 6 aylık 780 ,, 1450 ) 3 aylık : vadini 400 ,, 800 .! 1 aylık 10 , M0 Li İLÂN TARIFES) Ticaret Uânlarının satın 1250 : ' Besmi Hânlar 10 karuştur. $ sanasünseseneneaEnm a keYa sennen: -i sanıbı ve Nesriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: (VAKRIT) Matbaası KUPON i34 22-5-935