*N e — Dümen — yarım Va Vi Yazan: KADiRCAN KAFLI Yalın kılıç leventler, düşman gemisinin güvertesine atladılar — Acele ettin çelebi.. Tlci top daha patladı ve igillle - ler Kızıl Kadırganın direkleri ara- sında slik çalarak geçti.. Ceneviz kaptanı onun gövde- sine atılacak güllelerin zarar wver- Miyeceğini bildiği için güvertesini yalatmak, direk veya yelkenlerle forsalara zarar vermek, şaşırtmak İyi bir gemici olduğu görülüyor- du.. Fakat topçuları acemi - olma - : lıydı.. Hüsmen Reis haş tarafa doğru bağırdı: — Prova topları. — Dikkat.. .. Atcceşışş.. Üç top, üç yıldırım attı.. Ceneviz kadırgasının baş dire - Bi çatırdıyarak devrildi.. İskele ta- tafındaki ikilumbar, oradaki iki topla beraber parçalandı.. Bağıranlar, haykıranlar, yardım İtteyenler, kaçarilar ve kendileri - Ti simdiden denize atanlar vardı. z iskeleye.. Tn ""ım.müıın— Kızıl Kadırga -yarım dönüş yap- | tı.. Güneşin ışıklarında kana - bu - - Dişi kaplan | Bu rampadan önce Ceneviz ge Misinde acaba neler oldu? Kaptan Oryani, ikarşısına çıkan I_Cniılıı Kızil Kadırga olduğunu biraz geç anlamıştı. Çünkü biraz önce söylediğimiz gibi güneş Hüs Men Reisin arkasında idi ve gölge Oonun gemisininkızıl gövdesi kara görünüyardu. kurtuluş yok, hiç olmazsa şerefi mzile ölürüz. Biraz — toparlan ve tayfalarla yolculara büsbütün kor- ku verme!.. 'Gonardi doğru söyliyordu. Oryanı doğruldu, dümene koştu: — Yarım iskele... 'Kıyrya..'Kar- | ışıda Sen Pedro limanı ve kalesi | görünyor.. Oraya kaçalım!.. Diye haykırdı. (Dümene yapıştı ve geminin yo- Junu değiştirdi. Bu-sırada Mesinaya dönmek de akla gelirdi. Fakat orası uzaktı ve Kızıl Kadırga herhalde yetişirdi. ! Halbuki Sen Pedro limanı pek ya- kın görünüyordu. Fakat Kızil — Kadırga o kadar ihızlı geliyordu ki az zamanda Ce- meviz gemisile Sicilya kıyıları ara- ama girdi ve avının yolunu kesti, o zaman Oryani çılgına döndü. Gonardi: — Açığa wuralım. Güneş bat- madan önce Sipari adalarının ara- amia girersek'bu canavarı atlata- biliriz: i Sahiden ven doğru ve olan çare.de bu idi. Ceneviz gemisi hızlı bir dönüş yaptı. Ayni zamanda Gonardi kütekçi- harta j akla yakın kumandalar veriyordu.: — Vardiyan!.. Daha hızlı.. Da- ü-| ha hızlı diyorum sana?.. Yelken- i| leri şişirin.. Topçular, toplar do- lu mu? Dikkat.. Kumandaya dik- kat edin... Düşmanın —gövdesine, güvertesine atacağız.. Düşmanın forsalarile direklerine nişan ala- caksınız... düşündüklerini yapabilirse Kazıl Kadırganın yolu yarıdan fazla a zalacak ve Ceneviz gemisi kolay- İıkla onu arkasında bırakarak sa- wuşacaktı. Fakat yıllarca — denizde çalka- nan, her akında birkaç savaş gö- ven Türk gemicilerile — bu acemi çaylaklar bir olabilirler miydi? Şimdi Oryaniye de cesaret gel- mişti. O da kılıcını sıyırmış, kürek- lerin, topguların başma koşuyor, ’ | Bu da doğru idi. Eğer 'Gonardi (# ISTANBUL ANKARA (CADDES! || ne vuruyor; ıiıılııııılı_ımçmlılı VAleri wardırmıya hiç niyeti — yok- HABER »- Akşam Poslfaaı No. 9 omuz başlarına, kürek kemilkleri- nin aralarına dayıyordu. Kırbaçlar şaklıyor, kürekler gı- cırdayor, hiç kimse nefes bile al mıyordu, Kont Viçençiyüs de kılıcmı sı- | yırmıştı. ÖO da savaşa karışacak ve kızının yabancı ellere geçmemesi- | ne çalışacaktı. Fakat Beatris onu bırakmıyordu. — Gitme babacığım.. Henüz u- | zaktalar. Belki yetişemezler.. Ye- tişseler bile senin gittiğin yere ben de giderim. Beraber — vuruşuruz. Seni yalnız olarak bırakamam. Diyordu. Sanra elini belindeki küçük han gçere götürüyor, onu sıyırmak için hazırlanıyordu. — Hayır yavrum.. Ben sağ ol - dukça sen daima kenarda ve be - nim arkamda olacaksın!.. Bu ca - mavarların ellerine düşeceğini an- layınca da... Talisiz kont'kızıma şunları söy- liyecekti: — Elinle tisttuğun o hançeri kal- bine sapla ve öl!.. Diyecekti. IFakat herşeye rtağmen buna bir türclü dili warmıyardu. 'Beatris babasınım ne demek is- tediğini anlamıştı. Bununla beraber işi bu kadar tu. GDevanı var) HABER Akşam PFastası İDARE EVİ Telgraf Adresi: İSTANBUL HABEK Benelik 16 aylık l:! aylık 1 aylık v0 S İLÂN TARIFES! t Ticaret Ulnlarının satırı 1230 Rencnl iltalar 10 kacuştar. | sanıbı ve Neşriyat Müdürüz HASAN RASIİM US Basıldiğı yer: — (VARET) Mathaası | gitti. 4.r Auman mühandisi — ayni zamanda denizdedşliyen bır otumabil Bunun üzerine, zavallı.Samiye-| la karşı — koymalıyız.. | icat elmiş,tecrübelerinde muvaffak olmuştur. Bu atomobü karadasaat| cik, yüzünü iki eliyle kapadı. Ve —."Nüııuııq korsandan | te 30 kilometre, denizde de 8 kilometre süratle yol dlmaktadır. İ Nakleden: mıştı. Yazıhane memuru şapkasını alıp geldi. Bir arabaya bindiler. Kasabanın dışarılarına doğru çıktılar. Buratla, otlar yabanileşi- yordu ve evler seyrekleşiyordu. İri yarı, suratı kemikli bir kadın, bir evin eşiğinde durmuş, gelen- lere bakıyordu. | Meğer, bu, Lütfinin tuttuğu | hizmetçiymiş... Samiye, onun adı- nn Ayşe olduğunu, evli bulundu- ğunu, kocasının da amelelik etti- | gini öğrendi. İki yüz metre ilerde bir kulübede oturuyorlarmış. Hizmetçi, Samiyeyi baştan aşa- ğı kadar süzdükten sonra, beğen- memiş gibi dudaklarını büzdü... | Şüphesiz, cılız olduğu için, gözü kesmemişti. Genç kız, yeni evini gezdi.-Bu- rası, üç odalr ahşap bir binaydı. Bir yatak odası, bir yemek, bir de misafir odasından ibaretti. Gayet iptidaf tarzda, baştan savma dö- şenmişti. Adeta oyuncak gibi bir mutfak, evi tamamlıyordu. Samiye, burasını beğendiğini | söyliyerek, tüccarın adamımı sav- | dı. Biran evvel yalnız “kalarak | dertlerini dinlemek istiyordu. (Ah, öyle dertliydi ki... Bütün, bu seyahatler, kendisi- nin ne olduğunu merak ettiklerini sezdiği bu adamlar,bu yeni mu- hit, bu yeni:hayat... Her şey, sinir- lerini bozmuştu. Demek ki, feci günlerini bura- da yaşayacaktı? İliklerine kadar titrediğini hissediyordu. Gözyaşla- rı içine âkıyordu. Kendi kendine telkinde bulun- mak istedi: — Şikâyetim neten olabilir?... Her şey, Raufun söylediği şekil- de cereyan etmemiş miydi? Bura- ya şayet gelip evin tutulma işini halledemediyse, vakti olmamış demakti. Pazar günü buraya gelecekti ve Lüylelikle her iş yoluna gire- cekti. Yuvalarında saadetlerine kavuşacaklardı. Bu sırada, ÂAyşe, öğle yemeği- ni hazırlamakla uğraşıyordu. Mut- fakta bir şeyler yaptığı işitiliyor- du. Aluminyum tencerelerin ve kap 'kacağın biribirlerine — çarpmala- rından setler çikıyordu. Samiye, kendini yatağın üze- Tine attı ve bu ses!leri dirdedi. Kol- lariyle kulaklarını tikıyor, böyle- likle yaln:z kalmış vehmine kapıl- | mak istiyordu. Bir müddet böyle kaldı. Eşikte, Hizmetçinin birdenbire belirdiğini görünce, öyle ürktü ki, az daha haykıracaktı. Kadın, kaba kaba gülerek: — Korkacak ne var yabu?... -dedi.- Ben sizi yiyecek değilim | ya.. Haydi, kalk... Yemeğin ha- zaır. Masanım üÜüstünde duruyar. Şimdi de gidip kocamm yemeğini pişireyim... Çok geçmeden gene gelirim. Kız, kekeledi: — Acele yok... Ne zaman kendi işini bitirirsen o zaman gel, Hizmetçi, hanımı bir kere da- | ha süzdü.'Sonra, bir çey söyleme- den, topuklarını sürte sürte çıktı, kimsenin duymıyacağına emin ol- w Bir Aşkın Hikâyesi M hıçkıra uzun uzadıya ağladı ve i- çinin zehirini döktü, — Ya... Demek ki, efendi bu akşam yemekte burada... Ismarla- dığını yaptım... Gayet iyi et al- dım... Görürsün bak: 'Parmakları- | nı da beraber yiyecek... Ayşe, iki elini yuamruk yapmış, kalçaları üzerine dayamış, oturma edasının ortasında kocaman — bir testi gibi duruyordu. Önlüğünü ters bağlatmıştı. Çiy mavi gözleri- le, Samiyeye bakıp duruyordu. Genç kadın, kanapenin üzerin- de, yarı'yatmış vaziyette — oturu- yordu. Sinirleniyordu. Fakat —ne kadar siniriecse, ne kadar tenbih etse, bu hizmetciyi gevezelik et- mekten vazgzeçiremiyeceğini öğ - renmişti. Aralık pencereden, bu Teşrini - evvel akşamının serinliği içeri «r- zıyordu. Sant ezan vaktiydi. Dışarda, gece olmağa başlamış- tı. Uzakta, uor ve turuncu - renk- ler, ufuklarda sürükleniyordu. Samiye, elinde olmadan titre- di. Atkısını omuzlarına çekti. Ayşe, bu üşüme hareketini far- ketti: — 'Burad2 biraz ateş yakmak lâzim... Yalnız odun kömür bahalı. Genç kıt zevap vermedi. Çok açık olan bu telmihi anlamamız - Hktan geldi. Mür-bbiyetiğinden biriktirdiği azıcik parası tükerimişti Bilhasısa hizmetcisi, i!k zamanlar,'bü' para- yı esirgemeden, tasarrufa - riayet etmeden sarf etmişti. 'Neticenin ne olacağını bilme - mekle beraber, Samiye, Raufa bu- nu açamamıştı. Nihayet, cesaret edip söylemişti. Fakat delikanlı, surat asmıştı. Şüphesiz ki, metresi hava ve su ile yaşayamazdı. Lâkin, kendi e zengin değildi. Kerestecilik iş- leriiyi gitmiyordu. Amnesile baba- S1 da hiç cömert insanlar değildi. Tecssüfle başmı sal'adıktan sonra cüzdanını açmış, içinden on Kra çikarmıştı. 'Bunu verirken de Samiyeye: — Tasarruf etmek, çok para sarf etmemek dâzım... - diye nasi - hatta bulunmuştu. Bu vaziyetikanşısında, genç kız, artık para islememeğe karar ver- mişti, klem, Rauf, pek natlir görü- şüyordu. Eğer sözüne inanmak lâzım gelirse, Reşadiyede kendisi- ne fevkalâde ihtiyaç warmış. Şüp- hesiz ki, annesiyle habasına, izdi- vaç tasavvurundan henüz bahac - dememişti. — İnsan diplomat olmalı.. Han- gi sözün ne zaman söyleneceğini bilmeli... Birdenbire açilmak — ol- maz! -diyordu. Onu böyle yatıştırıyordu: — Ben sözümün eriyim... Söz werince mutlaka tutarım... Ergeç söylediklerim olur... Yalnız müsa- it zaman beklemek zarureti vardır, (Devamı var)