17 MAYIS — 1938 ULUS KIZI l Yazan: ; ; Kadircan Kaflı İ No.20 HTariht âşk voı ; savaş romani ; Halk, birer kurt gibi Hazar Hanın atlılarına sarıldı Her iki tarafın aralarında yır- mi adım kadar kalınca Hazar Ha nın atlıları, durdular. Tugaçar ile arkadaşları durma- dılar ve onların — çevresini bir | anda sardılar. Fakat saldırmadılar. — Y vetn ATEŞ ISTİYORUZ!.. Dört atlıdan biri dizginleri kas tı. Üzengilerin üstünde yükseldi ve bağıra bağıra Hazar — Hanın buyruğunu haber verdi: — Ateş Tanrının — sahibi dört bucağın hâkimi Hazar Han bu yuruyor: Herkes obasına çekil sin!.. Tugay arıtk buraya dönmi ” yecek. Onu bugün güneş tam ba- şımızın üstüne çıktığı zaman kâ lenin en yüksek kulesinde ve ates 'Tanrının kollarında yanarken gö- receksiniz!... Herkes birbirinin yüzüne bak tı. Atlılar geri döndüler; gidiyor- lardı. Bigun ileri atıldı. Deminki sör leri söyliyen adamın önüne geç -| ti: — Hazar yürekli Hazar Hana söyle; onun elinde ateş varsa bi- zim de ateşe olan hasrelimiz var- dır ve bu hasret çok geçmeden o nu da , kalesini de yardakçı ve| editütlarmmr-da-yakıp kavuracak -| tır. Atlı, dinlemek istemiyordu. Atımı mahmuzladı. Tugaçar yetişti. Dizginlerinder tuttu: | — Bu sözleri Hazar Hana söy-| le... Bigunun söyledikleri hepimi: zin , bütün ateşsiz ülkenin yüre ginden geliyor. Sakın unutma!.. Diyecekti. Fakat bir kırbaç onun yüzüne ve ağzına çarptı. Dudaklarınızı kenarından bir kaç — damla kon sızdı. Bigun, bir şahin gibi düşmanı. üstüne sıçradı. Yaman bir yum - ruk attı ve kırbacı vuran adanı, ağzı burnu kanlar — içinde yere yuvarlandı. O anda, bir kumanda verilmiş | gibi bütün halk, köpürdü. Birer| kurt gibi Hazar Hanım atlılarına saldırdılar. Bir dakika sonra dördü de tek- me, yumruk, taş, topuz vuruşları altında birer et ve kemik torbası- na benzediler. Hazar Hanın kalesi tarafın - dan otuz kadar atlı, köprüyü ge çerek arkadaşlarını kurtarmaya koştular. O anda, ateşsiz ülkenin ateşe hasret çeken insanları da korkunç bir sel gibi uğultularla ileriye ak- tı. * Gelenler ürktüler ve geldikle - rinden daha büyük bir hızla ge riye döndüler. — Tugay'ı, Hazar Han kaçır - mış, şimdi ateşte yakacakmış ve | bize göstermek için de bunu ka | lenin en yüksek yerinde öğle ü- zeri yakacakmış!... Bu haber, sabahki kırgınlıktan sonra, hem büyük bir korku, hem de büyük ve yeni bir ümit ver- di. — Demek ki Tugay, ölmemiş... Henüz sağdır. — Onu kurtarırsak ateşi kur . | tarmış oluruz. — Tugayı isteriz. Onu Hazar Hanım elinden alalım. Ölmeden a- lalım. Ülkenin en geniş meydanında toplanıldı: Dağılan atlılar geri geldiler. Onlara — başkaları da katıldı lar, Çocuklar ve kadınlar bile kala- balığa karıştılar: — Yaşasın Tugay!.. Yaşasım!... Diye haykırdılar. En sonra büyükler, aralarında karar verdiler: Bütün varlıklarile Hazar Hanın kalesine — saldırmak ve niye mal olursa olsun Tugayı kurtarmak!.. Bu karar bütün ulus tarafından alkışlandı. Eline taştan bir balta, kalın bir odun parçası, bir sapan, bir sivri granit ve adam öldürmeğe yarı - yan her hangi bir şeyi ele geçiren herkes ileri atıldı. Coşan, köpüren ve gürliyen bir deniz halinde Hazar Hanın ülke sine doğru çılgın gibi — saldırdı lar. Bütün ovada binlerce — ağızdan ayni ses çıkıyor, bir gök gürültü- sü halinde enginleri dolduruyor, dağları inletiyor, inletiyordu. — Ateş istiyoruz!... Ateş isti - yoruz .. Ve dağlarla beraber gök kub - besi tekrarlıyordu: — Ateş istiyoruz!... yoruz. Ateş demek, onlara göre, Tu- gay demekti. Hazar Hanın ateşi unutulmuş gibiydi. Kalenin en yüksek kulesinde, çarçabuk odunlar yığılıyor ve ha- zırlık yapılıyordu. Köpüren ve dalgalanan insen denizi gittikçe büyüyor, coşuyor, yayılryor, ve daha korkunç bir w- ğultu ile durmadan ilerliyordu. Bütün obalar boşalmıştı. Ateş isti Uzak, bir saat, bir gün, bir ay| uzak ülkelere kadar, bu ayakla - | nış haberi yayılmış ve oralardan bile büyük bir akım, kaleye doğ- | ru geliyordu. Atlı, yaya, ihtiyar, genç, kadın, erkek, sağlam ve sakat, — herkes ateş istiyor; Hazar Hanın kalesi- ne doğru, ekmeğe ve suya koşar aç bir sürü gibi koşuyordu. Ateşsiz ülke ile Hazar Hara ülkesi arasındaki ırmağın kıyıs: . na gelmişlerdi. Hanın askerleri biraz ilerideki surların tepesinden ok ve taş yağ dırıyorlardı. HABER — Akşam Postası DENıZ TARİ HıNDE En büyük yolculuk ĞK b A No. 7 Türkçeye çeviren: Ahmed Ekrem Yerliler İspanyol kaptanile altmiş arkadaşını yemişlerdi !... Kaptan boş yere arkadaşlarını Magellan'ın aleyhine kışkırtmağa| uğraştı. Antonia de Koka, Sent Antonio gemisine kaptan tayin edildi. Garbe doğru dümen kırarak fi lo Pernanbuko civarında cenubi Amerika topraklarını gördü . Bu sefer cenuba doğru dümen tuta - rak, asıl kıtanın ana topraklarını çevrelediler ve dört tarafı dağ larla çevrilmiş — geniş bir limana girdiler. Geçtikleri burun — Frio burnu. girdikleri — körfez de Rio idi ki buraya Santa Luçya adını taktı « lar, Çünkü giriş günü olan 13 bi rinci kânun azize Luçyanın günü idi. Gemilere odun ve su yuldenılıH z Gemiciler de uzun zamandır ya rr aç yarıtok — olan karmlarını yabani tavuk, tapir, yer — elması, ve ananasla tıka basa doldurdu- lar. Bunları gayet iyi yürekli olan yerlilerden kolaylıkla temin edi - yorlardı, Noel bayramından bir gün son- ra filo hep kıyı kıyı — gitmek ve sık sık iskandil etmek suretile ce- nuba doğru yol aldı. — Alçak va yassı bir burundan geçtikten son - ra toprağı gözden kaçırdılar; bir fırtına içine düştüklerinden he men şimale doğru yelken kırdı lar. Sığ bir yer buldular. Burası La Plata ırmağının ağzı , Geçtik: leri burun da Santa Maria idi. Sonra muazzam Buenos Ayres- le çok güzel Montevido şehirleri- ni doğuracak olan bu geniş Rio de la Plata irmağı, büyük Okyano sa, su yolile geçebilmek imkânla - rını aramak için gayet iyi bir fır- sattı. Üç günlük ırmak yukarı yolcu- luktan sonra kılavuzlar üç kulac sularda seyriseferin tehlikeli ol - duğunu ileriye sürerek ayak dire diler. Demir attıkları zaman yerlilerin Kanoları gemileri kuşattı. İspan - yollar güvertelere çıkınca bunlar çala kürek karaya kaçtılar ve o rada ardlarından — yetişilemiye -| cek kadar hızla koşup dağıldılar.| Geceleyin postekilere sarılmış bir yerli, amiral gemisine yanaş - | tı. Magellan ona pamuklu bir göm| lekle, boyalı bir palto sonra bir gümüş parçası göster verdi ve Bunların hiç biri boşa — gitni i yordu. Fakat saldıran çılgın hatla * | büsbütün kızdırmaktan başka bir | şeye de yaramıyordu. Bigun en önde idi. Sağ elinde granitten yontu'ı rak yapılmış bir balta vardı. Sol elinde kuvvetli bir sapan taşıyor- du. (Devamı var) Borneo adasında Dyak kabilelerinin savaş dansı için davulları kadınlar çalar. Trinidad ve Vikloria gemilerinin tayfaları burada gördükleri iyi karşılamaya şaşıp kalmışlardı. Hâkan, adasına gelmiş olan yabancılar: karşılamak için tavuskuşu tüyleriyle süslü kendi kayığımı ve bir küp do- lusu pirinç Ükörü göndermişti. Bonra da istikşaf heyetinin reislerini sa- raya taşımak üzere koca koca filleri sahile yollamıştı. Avrupalılar Hâka- ntn karşısına çıkmadan evvel uzun uzadıya teşrifat ve merasim usulleri- ni öğrenmeğe meobur edilmişlerdi.. di. Yerli işaretle buralarda gü - müşün kullanılmakta olduğunu anlattı. Sadece wrmaktan yukarıya çık - makla merakını bir türlü tatmin edemiyen Magellan, suyun haki - kt genişliğini bulmağa karar ver-| di. On beş günlük istikşaftan son- ra karşı yakada tatlı su buldu ve böylece körfezi ırmağın ağzı ola j rak kabul etti ve haritasını yap - tı. Juan de Solis adlı bir kaptan burasını evvelce — bulmuştu. An-! cak istikşafatr sona erememişti ! Daha yukarıda adımı - bildirdiği - miz Pigafetta hatıra — defterinde bakın ne diyor: “Eski zamanlar- da, bu ırmakta yamyam adı veri- len bu koca yerliler Juan de Solis adlı bir İspanyol — kaptanını ve topraklara çıkmış olan 60 - kişivi yemişlerdi.,, Gene cenuba doğru dümen kı rarak bir kaç koyun — istikşafla.. yapıldı. Şimdi Sant Matias adile tanıdığımız körfezde odun ve su içen karaya çıkarılan — gemiciler “acayip kaz,, larla “deniz kurt - ları,, buldular ve bunları kayık larına doldurdular. Acayip kaz de dikleri kuşlar Penguven ve deni:: Hollandanın buyruğu altında olan Borneo'da koca Koca timsahlar Kkole- balık sürüülerle gezerler. Banfenvast» Timanının ax yukarısında öldürülen bu timsah henüz gençtir ve tam münasiyle büyümüş değildir. Çok daha irileri vardır.. kurtları da Fok balıkları idi. An- cak birdenbire fırtına koptuğun - dan gemilere döndüler, bütün ge- ceyi kayaların üstünde soğuktan — titreye titreye ve köpek balıkla rından korkarak geçirdiler. Ertesi günü hava gemiye dön - melerine müsaede edecek kadar sakindi. Fakat gece gene hem de daha şiddetli bir fırtına — çıktı. Fok balıkları çok yüksek baş ka saralarını harap derken, fırtına da gemileri batıracak gibi sallarker, tayfalar ötleri patlıyacak bir ha'- de hep kurtuluş için dualar etti - ler, adaklar adadılar. Fırtına yatışınca gemiler baş - ka bir koya sığınmağa uğraştılar. Fakat daha şiddetli rüzgârlarla büsbütün coşkun bir denizle kar- şılaştılar, Artık seferden vazge çip kışt bir yerde geçirmek mec: buriyeti hasıl olmuştu. Böyle bir çok zorluklardan ve günlerce müddet çalkalandıktan sonra ni hayet balığın bol bulunduğu ve suların mahfuz olduğu bir yerde soluğu aldılar. Magellan'nın fi losu 31 mart 1520 de Puerto De seadonun cenubundaki San Ju Han limanına demir atmıştı. Burada Magellan deniz fırtına larından çok daha büyük bir tetv like ile karşılaştı. Yorgunluktan bitkin, aç ve so ğuktan tirtir titriyen tayfalar ç7 rak sahiller karşısında gemi azt- ya almışlardı. Anayurdda üzüm ve zeytinlerin tam — olgunlaştığ' bir mevsimde ve cenup mıntakasının ilkbaharı yaklaşt! * ğt sıralarda geçit bulacağım di ye bitmez tükenmez — istikşaflt” artık bütün sinirleri aşan ve $i * nirleri koparacak — kadar l""' delilikten başka bir şey sanılm! * yordu. j — (Devamı ı:ıv),i