15 MAYIS — 1935 Sühbün için Yemin bile — ediyordu işte... Hem, sonra, genç kızın şef - kate o kadar ihtiyacı vardı ki, bu aşk, bütün kadınlarım bekledikle - " ve istedikleri nimetlerden biri değil miydi? Bir sarhoşluktan ayılmak, haki - kati görmek çok feci olacaktı, şüp- Mi 'ü Bir akşam, Rauf, metresinin ya- Nıha geldi.. Bu geliş gayet tabiiy - di. Zira, ziyaretler, her gece iti - Yad haline girmişti. . Fakat, bu gece itiyadın dışımda bir şey oldu: Samiye pek feci bir itirafta bu- — Çocuğumuz olacak! - dedi.. Evet, genç kız, anne olacaktı .... Bu haber üzetine, delikanlı, yü- Teğinden vurulmuş gibi, — olduğu Yerde, dona kaldı. Derhal, bir kü- FT Ğ îHı(lceSllreyyı' 15 İ e Evet, evleneceklerdi.. Hattâ, | Bak, orada, Samiye nasıl rahat e- | für savurdu.. Hem de ne ağır bir küfür.. . Sonra: — Bir bu eksikti.. - dedi. - Olur tey değil vallahi., .Ber de senin bu kadar acemi bir şey olacağını hiç Gmç'lırı, mahcubane, artık me- telenin anmesile babasma anlatıl- Tük zamanı geldiğini söyledi. SAtkakelekhdakalik çümle - Vaziyet, kendisi için, asla- bu kadar müsait olmamıştı. Bak he- le... Gündüzleri av peşinde dolaş- ak dururken, şimdi bu kızın ge- beliği ile mi uğraşacaktı?... Fakat, delikanlı, birdenbire Sevşedi, dedi ki: —Şimdilik buna imkân yok, gü- zelim,.. Elden bir şey gelmez... Aradan bir kaç gün geçsin, hele N lzm... O zaman daha iyi olur.. Hiç üzülme, bana güven.. Doğru- tu, ben de senin gibi, hürriyete ve kavuşmak için can atıyorum. , Yavaş yavaş gene mülâyimle- #iyor, müşfikleşiyordu. -Sözlerin TMusikisiyle genç kızı teselli edi- Yordu. Kız: — Lâkin ilelebed beklememe İakân yoktar. -dedi.. Evvelemirde hazik vaziyetimi dikkate almak tonra: M Her şey yoluna girdi... -dedi.- .,',';;Ğıım bils slka, iğei idür V, %ıhüulunu anlattı: j 1ıg.v1:|:ıhî cennet gibi yer... Gö- © şakalaşarak, küçük bir say- | ; Bir . Aşkın | âyesi decek, nasıl mes'ut olacak... Her imkân buluşta, yani haf- tada bir iki kere, delikanlı, Reşa- diyeden ayrılarak, oraya gidecek, sevgili Samiyesine kavuşacak... — Nasıl olur? Aradaki mesafe uzun değil mi? — Yok efendim... Gayet kolay.. Trenle ancak iki saat sürüyor... Kızın sustuğunu, somurtluğunu, teşekkür bile etmediğini görerek, Rauf: — Nen var? Niçin memnun de- gilsin? -diye sordu. — Doğrusu başka şeyler umu- yorum. Bunu ciddiyetle söyliye yim. Vaziyetimiz gayet nazıktir... Evlenmezsek beni müthiş tehlike- ler bekliyor. — Benim yerimde olsan ne ya- parsın? — Senin yerinde olsam, annem ve babamla anlaşırım. — Nasıl bunu yaparım?... Bu takdirde ismin adamakıllı leke- lenir, Bana inan, ben onları senin tanıdığından daha iyi tanırım, — Gitmek için ne behane bul- malı? — Ondan daha kolay hiç bir şey yok. Buraya senin için gelen mektuplarla meşgul olan yok, de- ğil mi? — Yok. —Üyleyse yarım, öğle yemeğin- de, dersin ki, annen sözde fena #-EVEC TUWOYUT L AA — gağırıyormuş... Bu, öyle makul bir sebeptir ki, hiç kimse itiraz ede- miyecektir. Araba hazırlanır, tre- ne gidersin. Biletini ona göre ahr- sm, İstanbula gidecek yerde daha evvel trenden inersin... Ötesini ba: na bırak... Bu plânr uzun zaman düşüne- rek dimağında hallettiği belliydi. Biran, Samiye, isyan etmeği dü- şündü, Kendisine teklif edilen bu kaçış onda, her şeyden evvel, hay- siyetten öser bırakmıryordu. Bu er- keğin oyuncağı mı olmuştu? Fakat bu tarz hissiyatı çok geç- meden silindi. (Devamı var) Akşam Postası İIDARE EVİ HABER — Aksam P Yazan: KADiIRCAN KAFLİ — lŞIo. 5 KurtAli Viyana surları önünde bacağını kaybetmişti Küçük bir çocukken Ayvalık sa- | hillerinde sabahtan akşama kadar | gezindiği, denizde yıkandığı, yüz- | düğünü, enginden geçen gemilere hasretle baktığını düşünüdü.. Bu düşünceler biribirini kovalayınca eski hayat gözlerinin önünde can- lanır gibi oldu: Kurd Ali Viyana surları önünde bacağını kaybettiğine — çok üzül - müştü. Genç — yaşında götürüm gibi yaşamak onun için cehennem- de yaşamak kadar zordu.. Fakat minimini oğlu ona bu yaşayışa da- yanmak için gerek olan gücü veri- yordu. Kurd Ali, bütün arzularma rağ- men oğlumun da dal kılıç veya a- pusu kuran Trablus — kalesini al - maktı. » Kanuni Süleyman Turgud Reise bir mektup yazmış: — Sinan Paşa kulunla birlik o - lasın.. Bütün levent kaptanlariyle birlikte donanmama katılasın ve Trablusgarb denilen düşman kale- sini zapt için yardım edesin. Sen oralarmı iyi bilirsin ve bu işi ko - laylaştırırsın. Trablusgarb kale - sini ele geçirdikte oraya vali ola - cağın kararlaştı. Sinan Paşa kulu- na bunun için buyuruldu verikdi. Demişti.... 'Turgud reisi asıl coşturan da bu adaktı.. Çünkü Trablusgarb, he - nüz Alman imparatoru ve İspanya kralı Şarlkenin elinde bulunan bi- Kolundan yaralı olan bir !event şu cevabı verdi: — Ne duruyorsun? Git Turgu - dun yanma dâ, bu sözünü ona da söyle... Bizim Reis bir forsanın bi- le dediği doğu olursa hemen ya - Onu kolundan tutarak ileriye | ittiler: — Ya git söyle, yahut bir daha bize bu sözü anma!.. Hüsmen onlara hak — vermişti.. Elinde yalm krılıçla, üstü başı toz, toprak ve kan içinde, Turgud re- isin yanma gitti: — Sözüm var.., — Söyle... . — Böyle hacıyatmaz gibi düşe kalka dövüşmekten — bir şey çık- kımcı olmasıma bir türlü kıyamı - | Cik kale idi. Eğer burası da ele | maz. Bü işi bitirmeli!.. yordu. Onun da bir gün böyle tek bacakla sürünmesi korkusiyle tit- riyor, yiğitliğin dayguları babalık duygularına yeniliyordu. Bunun için ona kendi babasının adını verdi: Hüsmen.. Onun da, babası Hüsemn ağa gibi toprağa bağlı, toprakla güre- ge l Amedek ÇİNİÇİSİ MK ye- şamasını istiyordu. Fakat kaç baba, çocuğunun ken- di istediği işi tuttuğunu görmüş - Hüsmen de o sırada bütün Ana- dolu kıyılarının dillerinden dola - şan yiğitlik destanlarını dinlemiş , Barbarosların, — Aydm, Salih ve Turgud reislerin akıllara durgun- luk veren akınlarını işitmişti. O- nün da yüreğinde bu deniz ejder - letine benzemek — arzusu günden güne öne geçilmez bir hırs halini almıştı. Bir ilk bahar sabahı — evinden çıkmış, Ayvalığa — gelen Hasan Gülle adındaki kaptanın gemisi - ne kürekçi yazılmıştı. Türk akm- cıları o zamanlarda kürekçilerinin hepsini esirlerden seçmezler, hiç olmazsa üçte bir kadarımı öz Türk- lerden toplar, bunlara maaş - ve - rirlerdi. Çünkü savaşların en kızıştığı s- ralarda esir kürekçilerin zincirle - #ini kırdıkları, Türk akıncılarma saldırdıkları, onların soydaşlariyle döğüşen Türkleri iki ateş arasında bıraktıkları çok görülmüştü. Hüsmen kürekte çok kalmadı .. Bir gün Hasan Reiş leventlerinden eksilenlerin yerlerini kürekçilerle doldurmak istiyordu. Hüsmen gönüllü oldu. Zaten dinç, çevik, zorlu ve gözü açık bir delikanlı idi. Levent yazıldı.. Trablusgarb — muhasarasında birdenbire Turgud Reisin gözünün bebeği oldu. Bu macera onun ha - yatının en parlak yaprağı idi: 1551 senesi ilkbaharı idi. Der- ya kaptanı Sinan Paşa yüz yirmi kadırga ve kalita ile Akdenize çık- mıştı.. Onun maksadı Cezayirle İstanbul arasındaki gidiş gelişi bo- zan, Türk akındrlarma iktde hir |* geçirilirse bütün Şimali Afrikada ve Akdenizin cenubunda Türk bayrağından başka bayrak kalmı- yacaktı.. Zaten bu kale büyüklüğü, zenginliği ve Avrupa — kıyılarına yapılacak akınlara çok yararlı ol - masiyle meşhurdu. Bunun için de otuz kadırga ile Sinas Paşa donasmasma katılmış- tı. Bütün leventler T-ablusa Tur - gud reisin vali olacağını duyunca on misli hevesle işe girişmişlerdi. . | Trablus altı bin askerle kuşatıl- mıştı, Kâale kumandanı — Gaspar dö Vilye tesilm — olmadı ve ölünciye kadar karşı koyacağını bildirdi . Türk askeri büyük bir cesaretle ileri atıldı. Her gün surlar, amansız bit top ateşi altında bulunduvuluyor, son- ra askerlerimiz, yıkık'ardan, de - liklerden içeri girmek için saldı - rıyordu. Fakat kale duvarlarmın etrafmda bir de hendek vardı ve bunu aşmak için kurrlan köptü - ler, düşmanm toplarının ateşi al - tımdaydı.. Yalçın — duvarlara tırmanmak imkânsız görünüyor, kale kapıla - rına, zayif görünen yerlere yapılan hücumlar da semeresiz kalryordu. Azaplar ve yeniçeriler bu işte nizaman uygun — dövüşüyorlardı. Fakat ölesiye bir akın lâzımdı. , Turgud Reis ve levent kaptan - ları lâğımlar açtırıyorlar, top ate - şi sıklaştırarak düşmana göz açtır- mryorlardı. Fakat geceleri düşman 'büyük bir gayretle çalışıyor. Açı - Tan delikleri tamir ediyordu. Bununla beraber kaledekilerin çok geçmeden — teslim olacakları şüphesizdi. Fakat Şarlkenden im - dad gelmemesi ve bu kadar az as- kerle yaptlan muhasaranın kaldı - rılması da akla geliyordu. Turgud Reisin Sinan Paşa ile karşı karşıya bunları düşündük - leri bir gündü.. Deli Hüsmen yeni bir savaştan dönmüş, onların ön - kerinden arkadaşlariyle — beraber geçiyordu. Arkadaşlarına kaç de - fa : — Bana bıraksalar bu işi bir iki saatte bitirirdim.. Tamieti PRm Gilelt telrrarla d — Biz de bunu isteriz.. . — Bürâya geleli — iki üç ay ol- du.. Boş yere kan dökülüyör. Hal- buki yalnız yüz dal kılıç bunun ö - müne geçebilir. — Nasıl?, Turgud Reisin — gözlerinde bir parlayış görüldü.. Sinan Paşa: " _!— Brrakmı şu deliyi, söyletme - DA LĞ - Der gibi bakıyardu... . | — Yüz gönüllü seçilsin.. — Yüz | tane de merdiven verilsin.. (Dal kılıç) olarak mazgallara saldıra - hmn... Ben en önde olacağım.. Yarı- s1, hattâ dörtte üçü ölse, diğerleri kale kapılarını bize — âçmak için yeterler.. Bu sırada hücümun ya - pıldığı yerin aksi tarafı da bütün toplarımızla arahksız dövülecek... Bu, çılgınca, bir plândı. Fakat her halde, — daha aylarca burada beklemek, askeri kırmaktan daha iyi idi. Turgud Reis — Hüsmenin sırtını okşadı: mereden alal ettin?. — Babam dal kılıçtı.. . Ertesi sabah bütün toplar kale - nin batr davarlarımı döverkan, üç yüz dal kılıç da şimalden — saldır - dılar.. Bir anda duvarlara — dayatılan üç yüz merdivenden üç yüz yiğit birer birer maymun hıziyle yuka - rıya çıkıyorlardı. Bu, o kadaransızın — yapılmıştı ki batıda açılan gediklere topla - nan düşman, bü tarafa vaktinde yetişemedi, . mazgallarda ve duvarlamm — üstün deki gezinti yerlerinde birer 3ev gibi göründüler ve bir kaç dakika içinde kale kapılarrnım en büyöğü, ardına kadar açıldı.. İşte o zaman Turgud Reis Deli Hüsmeni kucakladı.. Gözlerinder öptü: | — Seni yanmmdan ayırmıyaca « ğım oğul... Başka ne dilersin?. Diye sordu... — Benim içir na mutlu!.. Fakal en sön dileğim bu değildir.. — Ya nedir?. N, <A Ş L