mili mekle il . ağn #44. KORKU Tabi atte yoktur! Tecrübeler, mevcud ka- .naatleri kökünden yıktı Korku, insanda ve hayvanda sonradan telkinle doğmaktadır Bir kurdun kokusunu alan ko-| Yun niçin acı acı meler? Tazıların havlamasını (işiten tavşan niçin korkudan dona ka- lr? Yılanı görür görmez niçin bü - tün tüylerimiz ürperir? Bunların hepsi, hiç şüphesiz korku adını verdiğimiz mânâsız| bir aksülâmel (neticesidir. Bize öğretildiğine göre: Korku, kötü -| lüğe ve tehlikeye karşı olan bir duygu şeklidir ki bu, insanın üze-| rinde doğup beslenmekte ve sinir ler üzerinde kendi kendine telkin Yapmaktadır. Fakat bundan bir iki hafta evvel, tunç yürekli bir) delikanlı bilginlerin karşısma çık- Mış ve onların korku hakkında i-| iye sürdükleri bütün düşünce -| N in yanlış olduğunu söylemiş- Bu delikanlı Wynant Davis Hubbard adi bir seyyahtır. Af - a ormanlarından henüz dön - Müş olan bu adam, yabani dedi - hayvanların anadan doğma Yabani "İmadıklarını, ancak or -| man hayatının ihtiyaçları ve ana ile babanin tesirile yabanileştik -! lerini iddia etmiştir. Gerek hayvanlarda, gerekse in sanlarda “tabii sevk neticesi kor- ku,, denilen şeyin olmadığını söy- Bu seyyahın Afrikada arslan! AVI Peşinde dolaşırken karşılaş - tığı bir hâdise bu ilmi | hakikati otaya koymağa sebep olmuştur. Bu adam arkadaşlarile çölde avın Peşinde dolaşırken, geyik ailesi - Bin en yabani o cinslerinden ve| Afrikanın en büyük geyiklerinden lan bir Harteeste sürüsüne tasa: etmiştir. Hayvanların küçü - bir yavrudan maadası şimşek il uzaklaşıp kaçmışlardır ubbard yavaş yavaş bu yav. tya yaklaşarak, tatlr tatlı sözler işlemiş, hayvan hiç bir korku izin adama bakmış, da eğilerek yavruyu kucağıma okşamıştır. Y Avru bütün bunlara karşı ne iş, ne de kaçmak için ça- » Bu'sıralarda, yavru - e geride bırakmış olduğunu yan dişi geyiğin ayak sesleri » Hubbard yavruyu yere ve biraz uzaklaşmıştır. gittikçe yaklaşmış yavru ğa kalkarak annesinin ar- an değil, fakat adama doğ iştir. — Hubbard ise onu annesine doğru gö- yere bırakmıştır. Bu Yrunun gene adamlara Bitmesine meydan kal- Şünkü ayağa (kalktığı Annesi kendisine yaklaş - j / ii # j z Fi #18 ; k ki bu küçük yavruya Ve başka hayvan korkması Öğretilmemişti, / Hubbard gazetecilere şu beya- natta bulunmuştur: “Küçücük kızımda da korku hislerini hiç görmedim. O yerde debreşen her (hangi bir cismin üstüne atılır ve tutmak isterdi Kobra, Mamba ve Çıngıraklı yr- lanların, yabani hayvanlarla, ze - hirli böceklerin kaynaştığı bir ül kede, bunlardan kendisine zarar gelebileceği düşüncesi, çocuğu muzun aklıma bile (gelmiyordu Çocuğa, evde vlan hayvanları sevmesi öğretilmişti ve onları bü- tün yüreğile seviyordu. Bir gün Mister Tomasın Misk kedisinin kuyruğunu yakaladı. Bereket ver sin ki hep orada idik. Mister To- mas hemen siçrayarak çocuğun elini çekti ve kediyi de uzaklaş - tırdı. O günden sonra ise gerek kedi- gerek çocuk birbirinden uzakta durmağı tercih ettiler. Ancak ge- celeri bizim çocuk elinde süt bar- dağile yatağına girince kedi ge- ne gidip karyolanm ayak ucun da ktvrlirdi. 168 kilo ağırlığındaki © aslan yavrusuna gelince, bizim çocuğun ondan hiç te çekindiği yoktur. Ona yapmadığını o bırakmadığı halde aslan bütün bunlara karşı en küçük bir huysuzluk göster - memektedir. Aslan en korkunç nârâsını at- tığı zaman bile çocuk katıla ka- tıla gülmekte ve onu (daha çok bağırtmak için elden gelen her işi yapmaktadır. Hayvanlar hiç şüphesiz dersle- rini çok çabuk öğrenmektedirler. Çünkü aslanın hücumuna uğra- yan bir yaban eşeği için, ikinci bir ders almağa ne fırsat, ne de İ imkân kalır. Ya anası babasr ona aslandan korkmağı öğretir, ya - hut ta ortalıkta öğrenecek yaban eşeği kalmaz. Hele medeniyette korku için makul hiç bir sebep yoktur. Biz adam oğulları da esas iti - barile hayvanız ve bu mahlâkla - rın bize öğretmekte oldukları en büyük dersi de hayatın pek o ka dar dallı budaklı ve karma karı- şık olmadığıdır. Onu biz medeni insanlar böyle içinden çıkılmaz bir hale koymaktayız. Ben bu kadar yıldır kendi tabii muhitlerindeki hayvanlarla bir a- rada yaşamış olduğumdan, mek - tepteki hayvanat muallimlerine artık hiç bir saygım (o kalmadı. Yabani hayvanlar hakkında söy- lenenlerin hemen hepsi (o sadece nazariyattan ibarettir. Hele esa - rete düşmüş ve terbiye (o edilmiş yabani hayvanlar, tabii yaşayışa hiç te örnek olamazlar. Çünkü bunlar ormanlarda tabiatın ver - diği dersi usullerile büsbütün! başka türlü hareket ederler.,, Bir dağ kedisiyle bir ev kedisi yavrusunun »ynaşmaları Korku yok! Koca bolduk köpeğiyle Ne güzel de oynaşıyor?! — Ateş böceklerinin aşkı! Geceleri ışık veren erkek ateş böcekleri dişilerile böylece işaretleşirlermiş! Ateş böceklerinin geceleri niçin ışık verdiklerini hiç düşündünüz mü? Bunda düşünecek ne var ki diye kafa yormağa lüzum bile görmediniz değil mi?, oHakkmız da var, doğrusu! Böyle yaratıl- mışlar işte, deyip geçersiniz.. An- cak mesele hiç de düşündüğümüz gibi değilmiş; meğerse böceklerin geceleri (o uçuşarak ışık salmaları bir aşk ve çapkınlık işareti imiş!.. Amerikada John Hopkins ilim müessesesine mensup John Bon - ner adlı genç bir âlim, geçen yıl bir yaz gecesi elinde kronometre saati olduğu halde tarlalara çık - mış.. Bu gece gezintisinden mak- sat da: Ateş böceklerinin O sanki müşterek bir işarete itaat ediyor- muş gibi niçin hep birden ışık sal dıklarını anlamaktı. Böceklerin bep birlikte hareketi okadar dü - zenlidir ki, bu iş âlimleri yıllardan beri hep düşündürüyordu. Hayvanat mütehassıs bunun sebebini izah etmektedir: Ateş bö- cekleri ışık saldıkları zaman çap - kınlık yapmaktaymışlar |. Havada rast gele süzülerek gi - denler erkek böceklerdir. Bunlar vasati 5 -.7 saniyede bir ışık sa - larlar. Dişi böcekler de yerdedir . ! Ve erkeklerine vasati 1 -2 saniye- | de ışıkları gösterirler, Erkeklerin baştan çıkarmak is | tedikleri dişileri muhakkak gör - | meleri lâzım değildir. Fakat bun - lar kendi ışıklarını kesmek isteyen diğer erkeklerin saldıkları ışıkları görürler, Genç âlim elinde (bir elektrik feneriyle muntazaman ve ayni za- manda ışık salmak suretiyle erkek ateş böceklerini sinirlendirmekte güçlük çekmemiştir. Ekseriya er - kek ateş böceği bir dişiye işaret veriyor ve bunun karşılığını baş - ka bir dişiden alıyor. Yahut bir kaç erkek hep birden ayni dişiye ilânı aşk ederler. Ancak erkekle - rin havai meşrepliğinden ve tam kendisiyle mercimeği fırma verir- ken başka bir kokete koşmak huy- larından inkisara uğrayan ve bikip usanan dişiler de, onlara ayni $i- lâhlarla mukabele ederler ve böy - lece umumi muaşaka meydana çı - kar1.. Bir erkek, aşağıda otların ara - sında kendine eş buldu mu hemen ışığını söndürmektedir! | dur. Çünkü esen bir Ateş böcekleri arasında aşk iş » leri daima tabii zorluklara maruz- rüzgâr bu ışığa fasıla verir. Rüzgârm aşk o- yununa fasıla vermesi, erkek bö- ceği alıp ötelere ( sürüklemesin - den değildir. Bu böcekler müessir bir surette ışık salabilmek için çok sakin havaya muhtaçtırlar, İki sevdalı biribirini bulur bul - maz, dişi böcek ışık salmak kuvvetini kaybeder. Evlenmeler pek fazla olunca, havadaki erkek- lerin bazıları kortezanlık yapacak dişi bulamazlar, böyle ne ışık ka- lırne de ahenk!.. Görüyorsunuz ya dünyada ne oluyormuş da, biz bunları bilmi - yormuşuz!.. “Nevyork Taymis,, gazete sinin (Bilgi kısmından) ter- cüme edilmiştir. i HABER i o İstanbulunen çok satılan ha”: i kiki akşam gazetesidir. ilânla -| İ rmı HABER'e verenler kâr e - derler, ermaremranansani