BAA a -d ae A Yaze-aahlla aryan Haber'in hikâyesi Yolda tesadüf ettiğim bir di- lenciye bir kaç kuruş vermek ü- zere idim ki kolumdan — birinin ; çektiğini farkettim. Dönüp bak-| tım; arkadaşım Kemaldi: — Bırak, diyordu, buna pare| verme! — Profesyonel bir dilen - ci olduğu bir saatlik yoldan anla | şılıyor. Merbametini — başkaları | lııldmıdı göstersen daha iyi olur! — Hangi başkaları? Arkadaşaa omuzlarını silkti: — Azizim, bunun kaidesi yok! ki sana öğseteyim! Hakiki müh taçlar ilk bakışta anlaşılır, amma nasıl? Bunu ben de tarif edemem. Bak sana başımdan — geçen bir. vakayı anlatayım: “(Geçen kânunusanideydi. Bir sa | bah Kadıköy vapurundan çıkmıç.! Karaköye doğru gidiyordum. Gü-! neş açmıştı, fakat kuru bir soğuk insanın iliklerine kadar işliyor, Herkesi paltosunun içinde bir kat daha büzülmeğe sevkediyordu. İstanbul tarafında hiç bir işim yoktu, lükin can sıkıntısı beni böy- le bir havada evden sokağa atmış bulunuyordu. Dişarı çıktığıma yari pişman, Karaköye doğru giderken, köprü| altında gazete satılan kulübenin | tam karşı tarafında, köşeye büzül müş bir kadın gözüme ilişti. Bu kadın dilenmiyordu, ağzını açıo tek bir kelime söylemiyordu. Ora ya büzülmüş, sessiz ve hareketsiz duruyor, açlıktan — çukurlarına büsbütün gömülmüş gözlerile, a. deta görmeden, dimdik ileriye bakıyordu. Bu soğuk havada pek hafif giyinmiş olmasına rağmen, üşüdüğünü belli eden bir hali yok ta. Maddi âlemle alâkasmı kes- miş ;ibî dalgmm ve düşünceli du ruyordu. Önünden geçerek ilerledim. Fa- kat bir kaç adım sonra tekrar ge riye döndüm. Bilmem neden bu kadma fevkalâde acımıştım. Ya - nına gelince sordum; — Ne kadar paraya ihtiyacınıı var? Yanına geldiğimin ihtimal far kında bile olmıyan kadın, kend' sine hitap edildiğini anlayınca, evvelâ irkildi, sonra — gözlerini kaldırarak bana baktı ve kıpkır- enrzı oldu. — Ne olursa olsun.. Diye mırıldandığını duydum. Cüzdanımı açtım ve ilk hisle - rime tabi olarak bir beş liralığı hiç düşünmeden kadının avucuna atkıştırdım. Fakat köprü üstüne henüz çık- mıştım ki merhamet hislerimin bu galeyanına pişman bile olmuş bu-| hanutordum. Kendi kendime: — Bu zamanda beş lira az pa ra değil.. Bu yardımı hakiki bir mühtaca yaptığıma emin - olsam | neyse, lâkin... | Olduğum yerde durdum ve ge- riye baktım. Deminki kadın hızlı hızlı, adeta koşarak Beyoğlu ta - | rafıma doğru geliyordu, yanımdan | beni görmeden geçti. | Yapacak hiç bir işim olmadığı-! mt söylemiştim. — Dayanılmaz bir tecessüs hissi beni onun peşinden.| sürükledi. Yüksekkaldırımı, onu takip ederek çıktık, Istiklâl cad- desine doğru yürümeğe başladık. Parmakkapıya yaklaşmıştık ki, kadının oradaki bir yemişçi dük - kânma girdiğini gördüm. Adımla rımı hızlaştırarak yaklaştım. Hay ret! Biraz evvel sadaka verdiğim| | çileği paket yaptırdıktan HABER — Akşam Postası Turfanda çilek kadın orada, ne alıyordu biliyor musun? Turfanda çilek !.. Demek aldanmıştım; benim za- vallı, fakir zannettiğim kadım, kış ortasında turfanda — çilek yemek lüksünü bile yapan profesyonel bir dilenciden başka biri değildi. Ihtimal, han, apartıman sahibi o- lan dilencilerden biri... Kadın, bir avuç dolusu kadar sonra beş liranın — zannederim bir kaç kuruştan ibaret olan — üstünü al-! dı. Ve dükkândan dışarı çıktı. Hayret ve hiddetten adeta do- na kalmıştrm. Onu takip etmek, nereye gittiğini, nerede oturduğu- nu öğrenmek artık benim için bir ihtiyaç haline gelmişti. Peşini bı rakmadım. Galatasaraydan saparak İngiliz sefarethanesinin yanındaki sokak- tan aşağıya, Kasımpaşaya doğru hızla yürüyordu. Yokuşu ayni hız- la indikten sonra, bir takım kar - ma karışık, iğri büğrü sokaklar - dan geçti ve ilk kuvvetli rüzgârda yıkılacakmış gibi duran harap ve bir kulübenin yarı açık duran ka- pısını iterek içeri girdi. Kapının önünde müteraddit bir vaziyette kalmıştım. Kendi kendi- me kızıyor, bu kadının — ara sıra bu kadar yol yürüdüdüğüme şaşı- yordum. Hayatımda hiç bir kadın beni bu kadar peşinden koşturma- mıştı. Fakat tecessüs insanı her şeye sürükler: Kadınım girdiği ka- pıdan ben de içeri girdim. Yarı karanlık bir bodrumday - dım. Sağ tarafta bulunan bir oda kapısı bu karanlık içinde adeta hayal meyal farkediliyordu. dum ve etrafı dinledim: Odadan hıçkırık sesleri geliyor- du, kapıya yaklaştım ve tecessü- sümü daha fazla yenemiyerek içe- ri girdim. Küf, ilâç ve rutubet kokusu ©- danın havasını zehirlemiş, tenef- füs edilemez bir hale getirmiş!! Kadin bir köşedeki yer yatağının üzerine kapanmış — ağlıyordu. A | yak seslerimi işitince başını çevir di. Tanımış olacaktı, çünkü hiç bir hayret eseri göstermeden: — Çok geçe kaldım! dedi. Ve hıçkırıkların boğduğu bir sesle i- lüve etti: — Halbuki yetişmek için o ka-| O zaman: dar koşmuştum. Ellerime sarıldı: — Onun istediği çileği almak benim için imkânsızdı. Çünküâ za ten yarı aç yaşıyorduk. Bunun i- çin dilendim. Ne yazık ki boşu na... Bir adım ilerliyerek yatağa bak-|! lacağı ise bence tım. Sekiz dokuz yaşlarında bir çocuk, ellerinde hiç dokunulma - mış çilek paketile, yatıyordu; öl- müştü. F.M. '| mıişti. Yalnız zabıt kâtibinin kalın Yakın ta kanlı yapraklar 19 MAYIS — 1935 rihten ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 18 — Benim —muhakemem bitti, | mahküm oldum. Daha ne istiyor- sun? diye bağırdım.. - Nemrut Mustafa, şikarmı pençe- sine geçirmiş bir vahşi hayvan gi- bi sırıtıyordu: — Daha bitmedi, daha bitmedi. | Telâş yok; dur bakalım. Yaptık- larınm cezasını görmeden kurtu- kış yok. Ben atıldım: — Biliyorum. Sen beni asmak m buraya getirttin. Yalnız beni değil, bizim hepimizi asacaksın. Çünkü sende vicdan yok ki... O, pek güç anlaşrlır garip şive- sile bana mukabele ediyordu: — Sus habis, sus! Muhakemen tekrar görülecek. Ben divanı tem- yiz falan tanmmaz, Ben salâhiyeti fevkalâde ile divanı — harp reisi oldum. — Millet de seni tanrmaz. — Ben de yalnız Kur'anıkerim ve padişahı tanır. Başka bir şey ta- nımaz, Benim muhakemede öyle sivil müddeiumumi, avukat bulun- maz. (İki tarafına bakarak ve di- ğer azaları — kasdederek) burada ancak benim hükmüm geçer.,, Bu suvetle karşılıktr - on dakika bağırdık. Bundan sonra, muhake- | me devam etti. Akşam hastaneye döndüğüm zaman çok ümitsiz bir halde idim. Çünkü (Nemrut Musta fa)ynm maksadı açık olarak -belli oluyordu. Elinden — kolay kolay kurtulamıyacaktım. — Herif bana © kadar diş biliyordu ki ölümle bi- le hırsını kolay — kolay yeneceğe benzemiyordu. İkinci muhakememiz 7 cesle de- vam etti. Sonuncu celsede, Nemrut reis bana seslendi: — Muhakeme bitti. Müdafaanı yap ! Ben sustum, İhtarını tekrarladı. | — Sana karşı müdafaa yapmıya tenezzül etmiyorum. Millet naza- | rında masumum.,, — dedim, Cel- | seyi tatil ettiler. Ertesi günü tek- | rar divanı harbe götürüldüm. O gün bitkin bir halde idim. Çünkü karar okunacaktı. Bu kararın ne o- malüm — idi. | Bana için için diş biliyen bu heri- | fin elinden canımı kolay kolay kurtaramıyacağımı — biliyordum. | Bu itibarla maneviyatım tamamen meflüç bir halde tahta sıraların üzerine çöktüm. Karar okunmağa | başladı. Benden başka herkes | dinliyordu. Çünkü — bende dinle- mek ve anlamak hassası da kalma: sesi kulağımda esrarengiz bir di- namo gürültüsü gibi oğulduyordu. ! Bu oğultular arasında bana ma- | naları yabancı gelmiyen bazı ke. limeler işitiyor gibi idim; İttihat- lar, hainler, ihanet, — millet, harp mes'uliyet, padişah, din, hilâfet, Ermenilik, katliâm... Fakat bu mü- cerret kelimeler, kuvvetli bir esin- ti ile dağılıveren — sonbahar yap- rakları gibi kafamım icine serpili- yor ve dimağım tekrar kontak ya- | İ pan bir ampul gibi sönüyordu. Seksen sayfa tutan kararın son- larma doğru kanaatim — büsbütn kuvvetlendi: Arkamda duran asis- tana döndüm. Yavaşça: — Galiba, bugün, son günüm!,, dedim. O cevap vermedi. Gözleri- ni önüne indirdi. Bu vaziyette du- ruyoruz. Son sayfa okunuyor. Her an idam kelimesini bekliyen ku- | laklarıma inanamıyorum. Çünkü ikinci divanı harpte, bilâhare İt- tihat ve Terakki müfettiş, murah- has ve kâtibi mes'ullerinin toptan | muhakemelerinde — benim de son | muhakememe bakmak — kaydile | Dürzü Esat divanı harbinin verdi- ği kararın ibkasına ekseriyetle ka- rar vermiş bulunuyordu. Ne tuhaf oluyor.. Ölümden bir kere daha kurtulmuştum. Fakat sevinçten e- ser yoktu. O an içinde ya ölmek, yahut da tamamen serbest olmak; kaldırımlar üzerinde — kalabalığa karışarak saatlerce yürümek, koş- | mak, göklere uzanan dağlara tır- manmak, deniz — kenarlarına inip kıyıların fışırtısını dinlemek ciğer- lerimi enginlerin temiz — havasile doldurmak ihtiyacını duydum. An- ladım ki, hürriyet — hasreti ölüm kadar acı bir şey.. Yerimden bile kımıldanmadım. Geçirdiğim ruh buhranmdan çok yorgun düşmüş- tüm. Muhafızlarım koltuklarlma girdiler, beni ayağa — kaldırdılar. Bu sırada Nemrut Mustafanın ib- His kahkahasına — benziyen sesini duydum: — Öleceğim diye korkuyordun. Şimdi memnun değil misin?.. Neronun cellâtları gibi ağıv ağır öldürmekten zevk — alan bu kara vicdanlı adama döndüm. Basımı mütevekkilâne sallıyarak — kısaca cevap verdim: — Memnun değilim. Beni tekrar hastaneye götürdü- | ler. Yolda temiz kalpli genç asis- tan bana mütemadiyen sigara ve- riyor: — Eh artık düşünme, üzülme! Kurtuldun sayılır. Şunun şurasın. da bir zaman sonra bir de af çı- kar. Tamamen kurtulursun,, diyor- du.Ben Nevrut Mustafanın plânı- nr biliyordum. Ondan — kat'iyyen emin değildim.Çünkü bütün icraa- ti kanun harici olan bu adam, bizi temizlemeden dünyada rahat yaşı yamazdı. Beni şimdi idam etme- mesi, herhalde kendi iradesi hari- cinde kuvvetli bazı âmillerden ile- ri geliyordu. Ben ikinci defa hüküm giydik- ten sonra da Gümüşsuyu hastane sinde kaldım. Burâda hastalık, 1s- tırap, heyecan içinde geçen yek- nasak, hararetli günleri — sayma- ga başladım. Bir sabah gözlerimi açtım. Baktım: — ortada bir telâş, bir koşuşma... Sebebini yetiştirdi. ler: — Kulağından hasta olan hasta neye gelip yatan kâtibi mes'uller- den şimdiki saylav Mitat kaçmış. Bu habere hem sevindim, hem H ö M ü | de kurtulmamı bıniml — Son sayıfa okuanor, Her an idam kelimesini bekliyen kulak larıma inanamıyorum... gibi hayatı tehlikede olan bir ar kadaş kendisini kurtarmıştı. Üzüldüm: O kaçmak için imkân ve vasıta bulunduğuna göre beni neden haberdar etmemişti. İkimiz beraber kaçabilirdik. Mitat benim isterdi. Bunu ne diye yapmamış, — firarından beni neden haberdar — etmemişti? Bu sorgu çengeli beynimi ağır bir de- mir külçesi gibi ezdi. Canım sıkıl- dı. Hastane asistanlarından B. A- rif ve Zekiye bu düşüncelerimi aç- tıma: — Mitat, dedim. Benim arka- daşımdı. Benden firarmı saklama- smı doğru bulmryorum. Onlar ba- na Mitatım şu mütaleada bulundu- ğunu haber verdiler: — Cemal Oğuz burada çoluğur mu çocuğunu bırakıp - benimle ka- | | çamaz. Firar plânına onu sokar- sam iş büyür, benim işim de bozur lur. Neyse.. — Bir arkadaşın intikam hırsiyle gözleri kanlanmış olan bu adamlarım kirli ellerinden yaka « sını kurtarması da bir teselli oldu. Sonra, Mithatm nasıl kaçtığını öğrendim.. Hastahanedeki muha « fızlarımıza emniyet telkin etmiş tik . O kadar ki bizi bina içinde ta * mamen serbest — birakıyorlardı: Mithat, bu serbestiden istifade et' miş.. Gece yarıst gizlice yatağın * dan'külkmış.. Büyük biryastıği kabartarak yatağa uzunlamasın yerleştirmiş, üzerinde de yorgam çekmiş.. Elbiselerini dolaptan çıkara * rak gizlice apteshaneye gitmiş, gF” yinmiş, arka kaprdan çıkmış, bah” çe duvarından atlamış, kaçmış « Tabii kendisine içerden yardım € denler de var.. Nöbetçiler saat bö' şında gelerek koğuşları kontrol © diyorlar. Mitbatın odasına bakâf muhafız da sabaha kadar bu vaz?” fesini ihmal etmemiş.. — Etmemil amma, nasılsa yorganımımn altınd? insan yerine yastık bulunduğunu! farkına varılamamış.. Sabahleyi” vizite zamanı — gelince iş anlaşı! mış.. Firar hâdisesi merkez kuman " danlığına, divanı harbi — örfir'| haber verildi. Kürd Mustafa hastahane idar? sini tazyık etmeğe başladı. Muht faza tertibatı arttırıldı. Adeta zim pavyon kordon altma ıh“dr Hastahanenin sertabibi Tei doktor Mithatın firarma sebe yet verdiği için — tevkif ve di barpte muhakeme edilerek alti hapse mahküm oldu. j Doktor Mithatın firarı ü””j ben de kaçmak için fırsat ko"'j ğa başladım. — Fakat mu?ıl-f”u, göz açtırmıyorlardı. Beni " fazaya memur manganın onb? sı Hakkı, peşimden iki neferi dakika eksik etmiyordu. Apt' neye gitsem kapıda bekliyor*#” Yatağımın başında da sabaha dar nöbetleşe nöbetleşe 0“"'“" lardı. 4 Si wÜ Bim Yyab Mar ile | leriz G Sanl ku, 9. İ tığı Orta nu : Peşi Hin Afri Olan düf tük hızil g v 5 İPodEFELİEf,