ESKi GAZETELER -.. Züğürtlerin gazetesi! «leb himmet, , “Züğürt,, ve ihsan,, gazeteleri neler yazarlardı ? “Adlü Baba Himmet gazetesi 1327 yı-| lında perşembe, pazartesi günle ri çıkıyordu. Birinci (o sayısmda Vaveylâ imzalı şöyle bir şiir var- dır: | Dökülürken levsi irtica nikbin- lerin dehanından Süngüler, toplar silâhlar pat- larken Rumelinin âfakından Ayrılmazken isnadı iftira gene| onların harimi ihtirasından Cesur millet!. Ne gelir vatana kabinenin medlü ihsanından Baba Himmet posta nezaretine şöyle çatmakta idi: Edirneye (o gönderdiğimiz elli nüsha ile dahilde bazı aboneler gitmemiştir. Bu rezalet daha de- vam edecek mi? Efendim. Züğürt gazetesi de 1327 yılım da çıkmıştı. Birinci sayısında ne kadar züğürt (olduğunu Hoca Nasrettinin şu fıkrasını yazarak okurlarma bildirmişti: Bir gün Nasrettin Hoca karı sile yatarken evin alt katından bir tıkırtı işitirler. Hoca der ki: — Aman karı aşağıda bir ses var işitiyor mu sun? — İşitiyorum. — Sakın sesini çıkarma. — Neden? — Çünkü o hırsızdır. — O halde niçin sesimi çıkar. mıyayım. Haydi gidip tutalım. — Sakın ha.. Biraz bekliye lim. Belki karıştırırken bir şey bulursa gider elinden alırız. Züğürt gazetesi çıkarken İs * tanbulda bir “İdarei maslahat, politikası vardı. Gazete, (bakın bu politikayı nasıl tenkit edi- yor: | “Eski hanedanlardan © züğürt leşmiş bir adam, kibar bir yere davet edilmiş, orada (o kendisine bir kadeh punç ikram etmiş ler. Hiç içmediği bir şey olduğu için bunun nasıl yapıldığını sor muş, demişler ki punc dört şey- den mürekkeptir: Çay, şeker, konyak ve limon. Züğürt bu tafsilâta teşekkürle sü- küt etmiş ve sahibi hane kendini mukaeleten ziyarete geldiği gün uşağını çağırarak gizlice demiş ki: — Biz de misafirlerimize punç! takdim edelim. Uşak — Punc nasıl fendim? — Çay, şeker, konyak, limon. — Fakat çay yok efendim. — İçerde adaçayı var, onunla idarei maslahat ediver. — Şeker de yok efendim, pek- mezle olur mu? — Hay hay idarei maslahat e diver. — Konyak da yok efendint şeydir e- — Adam sende bakkaldan or!$ paralık rakr al, İdarei maslahat ediver canım . — Limon yerine sirke koyayım mi? — Efendim idarei maslahat di- yorum ya... Bir müddet sonra uşağın hazır lamış olduğu punc (o misafirlere takdim edilir. Fakat ilk yudumu alan, iç bu - i Ben şimdi onlara ne söyliyeyim? lantısından kaçacak yer ararlar. .. uu Bu hali gören efendi, okemali hiddetle dışarı fırlayarak uşağı arar ve bağırarak der ki: İ — Canm sen ne halt ettin, herifler az kaldı o kusacaklardı. Uşak — İdarei maslahat edi- verin efendim.. Gene bu yıllarda çıkan “Adlü İhsan,, gazetesi de enteresandır. İşte bu gazetenin bir istidası: A benim devletlüâ Paşam Canü dilden sana pek çok selâm. Adlü ihsanına intizar ile geç- mede hâlâ eyyam. İstirhamımı reddedersen, Yangın kulesinden kendimi aşağı atacağım vesselâm. Kadro harici: Paçacı zade Hacı İslâm ME “Adlü Ihsan,, gazetesinin güzel bir fıkrası; Eski zamanlarda (padişahlar gezmekten avdet ettikleri zaman hademelerinden birisi (onöbetle padişahın çizmelerini çeker çıka” rırmış. Padişah da onu münasip cümle ile taltif edermiş. İltifat ettiği gün, hademe padi- şahın söylediği cümleyi bir kıy- HABER — . ...... HABER — Akşam Posta KOMAR e — Nereme geçmiş olsun? Bura- yabeni kandırmağa gelidiğini bilmiyor muyum sanıyorsun. Neye yalan söylüyorsun. Beni asacaksı- niz! Son sözüm üzerine gözlerini aç- tı, Elini “hayır!,, mânasma gelen bir tarzda salladı: — Hayır, hayır, korkma böyle bir şey yok! Ben söylenmeğe devam ettim: — Ben korkmıyorum.. Sen iyi bir adamsan şu kapımda bekliyen süngülüleri kaldır.. (Ben kaçmak istersem onlar bana bir şey y&pa - mazlar, Kanatlanır, pencereden uçarım. Sen benim (kudsiyetimi bilmezsin... Harbiye nazırı beni acıyan bir bakışla süzdü. & Sertabib ile gene bir şeyler konuştu. . Sonra bana dönerek: — Peki kaldıracağım, dedi, ve çekildi, gitti.. . Küçük Cemal Oo (Paşa) bu son sözünde durdu.. Ve (o kapımdaki süngülü askerler o gün kaldırıldı. metli oyadigâr gibi (hafızasına nakşeylermiş. Bir gün gezmekten avdet etti- ği vakit, yeni köylü hademesine “Ennecatü Fissıddik,, demiş. Ha- demenin dışarda bekliyen arka - daşları sormuşlar: — Bugün ne dedi?. — Alaca dana kısdık!.. vabmı vermiş. Büyük Okyanos muhabirinden alman bir mektup: Mebus: Otomatik rey makinele- ri, ara sıra bozulursa da tamirleri gayet âsandır. Nakısa: Cazibe ve dafia vez nindedir. Büyük projeleri âmakt- na cezb ve defetmeğe mahsus de rin bir kapı ki içi esrar dolu. Yangı yeri: Babıâlinin yeni namı, Buhran: Taun (mikrobu gibi müthiş bir hayvan, vükelâ ve meb'usan arasmda kesretle bulu- nur. Kadro harici: Vükelâya kesret le musallat olan bir nevi kâbus. Mütegallibe: Ne olduğu anla şılamıyan bir nevi cin. Divanı harp: Emniyet ğü. (Kazanım patlamaması için is- timal olunur.) Çakırcalı: Aydın valisinin ni sanda avlıyacağını ahdü peyman ettiği bir nevi kartal kuşu. Maarif: — 271! N. A. Okan dedi ce- düdür Doktor Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı Urologue — Operateur Babıâli caddesi Meserret ote- li 88 numarada her gün öğledei sonra saat ikiden sekize kadar. ama Ale a ARZ amım Bu sıralarda Bekirağa bölüğün- deki mevkuf arkadaşlardan eski kâtibi mes'ullerden, şimdi Zongul- dak Saylavı olan Mithat muhafa- Za ANINDA Yastahanıyu geli ve dahiliye (o koğuşuna yatırıldı . Bay Mithat da kulaklarından has - talanmış ve tedavi edilmek üzere muvakkaten muhafaza ( altında Gümüşsuyuna gönderilmişti. * Mithatın da gelmesiyle hasta - hanedeki mevkuf hastaların mik - tarı onu bulmuştu. İşte bugünlerde o Dürzü Esad (Paşa) divanıharb reisliğinden u- zaklaştırılmış ve yerine (Nemrud) lâkabiyle maruf (oOKürd Mustafa (Paşa) getirilmişti. Bu değişikli- ğin mühim bir sebebi vardı: Dürzü Esad (Paşa) saltanat ve kabinenin gerisinde (pusu kuran ve memleketin mukadderatını kir- Ni elleriyle idareye çalışan hiyanet şebekesinin istediği kadar şiddetle davranamıyordu. Meselâ; benim vaziyetim.. İtilâfçılar benim mut » laka idamımı istiyorlardı. Halbuki (o Dürzü Esad (Paşa), Ali İhsan (Paşa) nın telkinleri ve harici bazı tehditlerin tesiriyle o kadar ileriye gidememişti. Diğer mevkuf arkadaşlar içinde de bu suretle kelleyi kurtaranlar vardı. Dürzü Esad (Paşa) nın yumuşak hareketi arkasmdakileri memnun bırakmamıştı. Bunun için, bir karpuz kabuğiyle herif paldır kül- dür yuvarlanmış yerine, Türk ol - madığı muhakkak Oolan, fakat Kürt mü, Arap mı olduğu kat'iyen belli olmıyan aslı, nesli, cinsi meç- hul Mustafa (Paşa) getirilmişti. Kürd Mustafa (Paşa) nm diva - nıharb riyasetine getirildiğini duy- duğumuz gün hepimizde şafak at- tr. Kötü kötü düşünmeğe başladık. Muhakkak ki, bu adam bizi zm - dan köşesinde bile rahat! bırak - | mıyacaktı, Bugün hastahanedeki koğuşu - | İr idare edilen işlerden hayır ge *! linen şeyler... oturmuş konuşuyorduk. Konuş « mamız, her zaman (olduğu gibi memleketin geçirdiği O felâketli buhrana, vatanın kurtuluş çarele - rine, istikbale, istiklâle taallük e- diyordu. Bu arada, bayrağmı çekmiş olan Mustafa Kemâl (Atatürk) ün ismi sıksık geçiyordu. Karşrmızdaki karyolada Musta- fa isminde bir binbaşı yatıyordu . Bu adamım konuşmalarımızm ba- şındanberi bizi dikkatle dinledi - ğinin farkında idik. Fakat Oobir zabitidi. Her halde bizim gibi düşünecek, bizim (gibi duyacak, bizim gibi hareket edecekti. Söy- lediklerimizi işitmesinde hiç bir korku yoktu. Belki o da şu daki- ka da ayni duygularm, kalplerimi- ze kuvvet veren o yeni hülyalarm içinde yaşıyordu, Fakat; ne yazık ki aldanmışız.. Anadolu ile İstanbul arasmda başlayan cidali görüşüyorduk ... O, yatağında doğruldu. Hiddetten kıpkırmızı kesilmişti. Suratlarımı « za tükürür gibi bağırdı: — Siz Mustafa Kemâlin Anado- luda yaptıklarma güveni İyorsunuz. FAKAT AKIYLA şaşarım gİZYN.. ŞE diki âdil! hükümet milleti pekâlâ idare ediyor. Sizin gibi (o hainler birer birer toplanacak, O cezanızı bulacaksınız.. Başınıza daha me- ler gelecek, göreceksiniz. Ben de yakında iyi olacağım. Dışarı çıkın- ca ilk işim sizi (o hükümete haber vermek olacaktır. Burada yalan - cıktan hasta gibi kalıyor, hükümet aleyhine kumpas kuruyorsunuz .. Sizi gidi hainler sizi.. Ben sizi tek- rar hapishaneye attırayım da gö - rün... Hepimiz donup kalmıştık.. Mü- | lâzim Kemâl, ateşin bir gençti. O tahammül edemedi. Arkasmda du- ran komodinin üstündeki sürahiyi kapınca herifin kafasına fırlattı » Ortalık altüst oldu. Sakat kafalı, kötü duygulu, menfi yaradılışlı a- dam başı kanlar içinde yatağa u- zandı. Doktorlar, askerler koşuştu. Bu belâyı atlatıncıya kadar akla ka - rayı seçtik, Mustafa, hastahane - den bir hafta sonra çıktı ve bittabi ilk işi İngilizlere çitilâfçılara bizim aleyhimizde bir jurnal vermek ol- du. Bu jurnalı maddi fedakâr « lıklarla ele geçirdik ve yeni bir fe- lâketin vukuuna güçlükle muvaf- fak olabildik. Tevkif edlidiğim tarihten itiba- ren bir sene geçmişti. Bu müddetin hemen yarısmdan fazlasını hasta- hanede geçirmiştim. İşlerim ber - bad, ailem perişan olmuştu. Allah rahmet eylesin, mağazamda Celâl isminde namuslu, kendi halinde bir kâtibim vardı. Her gün has - tahaneye gelir, işler, güçler hak - kında haber getirir, talimatalır, giderdi. Fakat, böyle gözü kapa” Anadolu | yaylâlarında kurtuluş ve istiklâl | 11 MAYIS — cik kan EE “Yakın Tarihten | Kanlı Yapraklar ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 16 — Yüzbaşı dayanamamış ve eline geçirdiği sürahiyi kaldırıp Binba- şının kafasına fırlatmıştı.. bir an evvel tasfiye etmekte bul « muştum., Bu ardı arası kesilmiyen acılar içinde kıvranırken maddi varlığım da yavaş yavaş yıkıiryordu. Bir gün kâtibim gene beni ziya“ rete gelmişti. Çok düşünceli, ve mağmüm bir hali vardı. Dilinin altında bir şey vardı. o Söylemek istiyor, fakat söyleyemiyordu. Sr- kıştırdım: — Sende bir şey var, söyle ba « kalım!.. — Yok bir şey, ehemmiyetsiz... — Ne ise anlat, bizde öğrene « Jim... — Üzümlere bizim fiyatla müş- teri bulamadım.. En son verenin fiyatı 16 kuruş on paradır. Kâtibin bu sözleri üzerine acı acı gülümsedim. Ben burada ca »- nımla uğraşıyordum. O bana bir satışm zararmı büyük bir felâket gibi söylemekten çekiniyordu. Filhakika, tabii ve serbest bir ömür süren kimseler için zararm oldukça ehemmiyetli idi. o Çünkü tevkif edilmeden evvel İzmirden okkası 56 kuruştan o 4800 sandık çekirdeksiz üzüm almış, İstanbula Misya ameiyilnize Ben tevkif edilince bu mal el- den çıkarılamadı. o Mütarekeden sönra yollar tamamen açılmca ve Istanbula serbest (o olarak ithalât başlayınca her türlü mallar fi - yatları birdenbire düşmeğe baş « ladı. İşte bu arada benim 56 kuruşa aldığım üzümlerin son müşterisi on altı kuruş on paradan fiyat ve- riyordu. Zarar toparlak bir he « sapla 50 bin lira içindeydi. Bu ye- küna baktım. İçimde en ufak bir teessür duymadım., Kendi kendi - me: — Canım sağ olsun, ben gene kazanırım, dedim.. Ve kâtibime kısaca: — Sat! emrini verdim.. Bu böyle geçti.. Fakat, mağaza ve depolar emtaa doluydu. Bun - ları elden çıkarmak, . hesapları kat'i surette tasfiye etmek için be- * nim serbest olmam lâzımdı. O zaman velev ki muvakkat olsa bir iki gün için dışarı çıkmayı düşün“ düm. Bu sırada Atatürkün ilk muvaf- fakıyet haberlerini alıyorduk. O - nün yurdun kurtuluş (ideali için yaptığı her hamlenin akisleri bi “ ze kadar geliyordu.Sevinçle deli o luyorduk. Bir gün duyduk ki, İs“ tanbulda yeni bir meclisi meb'u*“ İ san toplanacak.. Bu, o büyük tılı * srmlı kuvvetle (o tekrar canlanaf milletin bir kıpırdaması idi. Top” lanmasına âmil olduğu bu meclis” te Atatürk de meb'us idi. Fakst o kendi ayağiyle tuzağa düşecek safdillerden değildi. Milletin be” şında, ve vazifesinde kaldı. Mec“ lisi meb'usan toplandı.. Bunlar bir Ben yalnız işin gizi muzda, doktor Mithat, ben, basur- | lir mi?. Zarar zarar üstüne bini * | kalan bazı şahsi kısımlarmı anls dan ameliyat olan mülâzim Kemal | yordu. zabit, üç kipi zancı bırakmış selâmeti, işlerimi isminde genç bir Ben de artık ticareti, ka- | tacağım... (Devamı var;