9 MAYIS — 1935 s._..—..—-.-———-.- Tatlı bir sesi vardı. Genç kız,l bu güzel erkeğin sesini dinliyerek sanki büyülenmişti. Şimdi, düşüncelerinin derinlik- lerine dalmıştı. Birdenbire, Macidenin sesi, onu Fakat, birdenbire, ev sahibesi-| kendine getirdi: nin sesi, onu, kendine getirdi: — Samiye Hanım... Ders saati geldi galiba... Niçin hâlâ burada- Çocuklar, rini anlamakta, — bazan ne kadar smız?... Çocuklar bugün coğraf-| harikulâdedirler.. İşte, Macide de ya okumıyacaklar mı? — Evet, evet, hanımefendi... Affedersiniz.. I Genç kız, delikanlıları selâm- İryarak, çocukları ellerinden tut- tu. Merdivenlere doğru yürüdü- ler. Bu ayrılış hernekadar pek ça- buk olduysa da, Adnanın yüzünde bir memnuniyetsizlik alâmeti be- lirdiğini gözden kaçırmadı. Ha- kikaten de, delikanlı, ev sahibesi- nin mürebbiyeyi vazifeye davet edişindeki haşin tarza âdeta içer- lemiş gibiydi. Genç kız, sofada tam kaybolu- yordu ki, paşa, civar yollarmn bi- riaden göründü. Sırtında, asla çı- karmadığı av elbisesi vardı. Ken- disini rahatsız ettiklerinden dolayı | halinde ufak bir memnuniyetsizlik | ifadesi görülüyordu. Ne demeğe Onu eve — çağırtmışlardı. Üstüne başma takılan ot ve tahta parça- cıkları paşanm tam avda iken av- landığmı isbat ediyordu. Bu sırada, Samiye, kızlarla bir- İikte, ev sahibesinin ihtişamlı bir tabirle “mütalca — salonu,, ismini verdiği dershaneye giriyordu. Burası, duvarları badanalı bü- Yük-bir oda idi. Perdesiz iki pen- “Seresi sebze bahçesine bakıyordu. Camlardan içeriye gözkamaştırıcı bir güneş giriyordu. Topal bir masanm etrafında üç tane kötü iskemle vardı. İşte bütün mobilye, bunlardan ibaretti . Bir rafta, on on iki tane kadar kitap duruyordu. Duvarda da ren- gi atmış bir harita geriliydi. Genç kız, kitaplardan en büyü- ğünü aldı. Bu, bir — atlastı. Masa Üzerine bunu açarak, — Sacide ile Macideye derslerini — anlatmağa başladı, Boğaziçini anlatıyordu. | Bu güzel deniz geçidinin bir Türk | şehrini nasıl ikiye ayırdığını ve iki | bu mucizelerden birini göstermişti. — Biz sizi çok seviyoruz, Sami hanım.. Onun için ağlamayın. Kardeşi Sacide de, başmı kal. dirdi: — Evet, evet.. Sizi çok seviyo- ruz. O da endişeli ve azaplıydı. — Çocuklarım, bunu ben de biliyorum. Tıpkı sizin beni sevdi. ğiniz gibi, ben de sizi derin bir muhabbetle seviyorum. Bunu söyledikten sonra, ne yap- tığmın farkında olmıyarak, iki ço- cuğu göğsüne çekti. Onların ya- naklarma öpücükler kondurmağa başladı. Birkaç dakika kadar bu vaziyet. te kaldılar. Bu temas, onun yaralı yüreğine yapışan bir — şifa yakısı gibiydi. Hakikaten de, derdi, hayli ya- tıştı. Şimdi ardından gülümsiye- yekı ye — Oturun bakalım, çalışalım.. — dedi. — Anneniz - sizi bu ak- şam imtihan ederse — derslerinizi bilmeniz lâzımdır. Macide: — Zarar yok, zarar yok... Bun- dan korkulmaz... Annem... — di- ve söze başladı. Şüphesiz ki, annolarinin koendi. lerini hiç imtihan etmediğini söyli- yecekti Fakat genç kızm kaşlarını çatarak: — Sus bakayım! — demesi üze- rino, sustu. — Bağaziçinde, Karadenizden Marmaraya doğru — akıntılar var. dır. Bunun da sebebi.. — diye der- sine başladı. Genç kız,ev — sahibesini ancak yemek zamanmda gördü. Çiftliğin üdeti yemek, hep birlikte yeniyor- du. Samiye, sofrada, talebelerinin arasıma oturdu. Yemek yeyip ye- HABER — Akşam Postasr Be” " F 1500 gemici En büyük yolculuk silâhlı Türkçeye çeviren: Ahmeu ekrem ile 400 harıil y harıl sefere hazırlanıyordu 18 nci yüzyılım sonlarına doğru bir yaz akşamımda, 1492 — seher! yılında, kısa boylu bir çocuk Liz bonun deniz kıyısımna doğru uzan miş ve önündeki manzara karşı- sında ağzı açık kalmış, soluğu tı- kanır gibi olmuştu!.. Gemiler!.. Limana habire girip çıkan bilginler.. — Rıhtım a halat veren gemiler, Yük alan gemiler, demir bırakan gemiler.. Daha bit- memiş yarım gemi tekneleri, kirli gemiler. Altları midye tutmuş tek- neler!.. Parlak üniformalı ve çalımlı zabitler, yanık suratlı tayfalarla omuzomuza yürüyor; üstleri baş ları ziftle bulaşık deniz amelesi şarkı söyliyerek gidip geliyordu. Çocuğun burnu, doğudan ge- len baharatın tatlı ve katranlı ha- latların tozlu kokularıyle doldu. Öteye beriye gidip gelen ameleler çocuğu itip kakıyordu. Destere ve tokmak sesleri az kalsın kulak- larımı sağır edecekti. Bütün bu ça- lışmalar, didinmeler, Portekiz de- miz ticaretinde yarım adanm en işlek Hmanlarından birinin gün- lük çalışmasıydı. 'Traz — Oz Montes - gibi or- manlık, dağlık ve yaban bir vilâ- yetten henüz gelmiş olan bir. ço- cuğa bütün bunlar anlaşılmaz iş- lerdi. O, asıl kanlı atlara binmiş, taşlık ve kayalık sarp yamaçlarda keçi ve koyunlarm arkasmdan koşmuş bir çocuktu. Fakat gemi- ler kendisi için yepyeni şeylerdi. Yalnız kitaplarda resimleri var- dı. Çocuk belki de henüz bir gemi resmi bile görmemişti, Taşralı çocuk, herhalde sağın- dan solundan bir kaç sorgu sor- muş olacaktı. Onun başı hiç dur- madan boyuna işliyen ve sorup öğ- renmek isteyen bir mzkine gibiy- büyük denizi biribirine nasıl bağ- | mediklerine, usul üzere çatal kul- | di. Ancak deniz uşakları bu sor- lanıp MMM] hadığıhı hikâye ediyordu. "*l:k'- ses öyle zayıf, öyle tit- i ki., Boğazıma kadar yükselen :lıııııı-ı güçlükle zaptediyor- Vildan hanımın bütün nezaket kaidelerinden — uzak o kaba tavrı erkekler yanında takınması, genç kızm bütün hislerini altüst etmiş. ti. Ev sahibinin nazarmda, o, âdi bir reçperden başka bir şey değil- di. Parası veriliyordu. Bunun kar- tılığında kendisinden tıkır tıkır iş ı'..'lıiyurdu... Ne izzeti nefsi, ne hissiyatr düşünülmekteydi. Bunu anlamıştı. etmek onun vazifesiydi. Hoş, bun- lar, ona vazife gibi — görünmüyor du. Seve seve yapıyordu. Çocukla ra, pek samimi olarak, bayılıyor du. Sonra, mini mini kızlarla daimi süretlte meşgul olmak - onu oyala- yordu da... Karşısında, kâhya, hiç bir şey söylemeden, obur obur atıştırıyor- du. Onun prensibince, — ağız an- cak bir vazife görürdü.. Hem ko- nuşmak, hem yemek — yemek ola- — İi mazdı. (Devamı var) ’ ı | Meşhur seyahatler limanı Libzon: Diaz Ümit burnunu dolaşmak için bu- radan yola çıktız Vasgo Di Gama şarkta büyük bir imparatorluk kurmak üzere buradan yelken açlı; Magellan da şarka doğru ilk yolculuğuna buradan başladı. gular yüzünden onu paylıyamıyor-| O günün âdetine göre de soylu du. Çünkü sırtmda bir üniforma | soplu çocuklarm kendi Kralları vardı. Bizim çocuk Kraliçenin ma- iyetinde iç oğlanıydı. Çocuk, gözleri şaşkmlıktan bü- yümüş bir halde söylenilenleri hep dinliyordu: Yepyeni — bucaklara dair şaşırtıcı sözler; acayip ulus- lı; ve sıcak ülkelerin zenginlikle- rit.. A Portekizin deniz kıyısında ol- mıyan yegâne vilâyetinden gelmiş bu çocuğun Ferdinand Magellan olduğunu biliyoruz. Kıyıya vardı- ğı ilk günde duyduğu sözler, onun yüreğinde sönmek bilmez bir ateş uyandırmıştı, Ucsuz bucaksız gibi görünen şu engin denizin yanmı dolaşmak isteği onun — yüreğine sanki aşrlanmıştı.. | Eğer çocuk bugün yaşamış ol-| saydı, yahut bundan yüzyıl önce yaşasaydı mektebe gönderilirdi. O, en eski bir familyanm oğluydu. sarayında tahsil etmeleri gerekti. Anlatmakta olduğumuz çağda altın, esir, hurma yağı ve baharat peşinde koşmak için Portekizin dağlıklarnmdan on binlerce deli- kanlı deniz kıyısına saldırıyordu; Bözma aai laharinmeilaknmsaleğı dan biriydi. Bunlar hiç görmemiş oldukları gemilere atiryarak şim- diye kadar adlarmı bile işitme- dikleri ülkelere koşuyordu. Tarihte birinci defa olarak bü- tün bir ulus denize dökülüyor ve bunu Magellan görüyordu. Yaşa- yışı esnasımda üç büyük coğrafya değişimini görmüştü. Diaz Afri- kanm Umut burnunu - dolaşmış, Kristof Kolombyeni dünyaya doğru yelken açmış, Vasko dö Ga- ma'da Hint ellerine doğru gitmiş- ti. Magellan bu üç büyük keşfi, dünyayı çepçevre denizden dolaş- makla dördüncü bir çelenkle süs- ledi. . . * Kendinden sonra gelecek dört Kralm rüyalarında ihtiras uyan- dıracak ve onları boyuna istikşaf- lara sürükliyecek olan Kral Manoa- el 1495 de tahta çıktı. O günlerde 15 yaşında olan Magellan bu yeni Kralm emrine verildi. Aradan dokuz yıl geçti. Bu se- nelerde çocuğun ne yapmış - oldu- Şunu bilmiyoruz. Ancak © günler coğrafya bakımından büyük heye- canlar uyandırıcı hâdiszelerle geç- miş olduğunu biliyoruz. Eğer ga- zetecilik o çağlarda da bugürkü gibi inkişaf etmiş olsaydı birinci sayıfalarda büyük puntolarla ba- sılmış şu - başlıkları görecektik: MOND - EXTRA N tekmil dünyada tanınmış bir markadır. Gördüğü- nüz zinde ve güzel tıraş olmuş erkekler MOND- EXTRA tıraş bıçağile tıraş oluyorlar. 10 adedi 50 kuruştur. Her yerde satılır. Magellan'nın adını taşıyan boğazı korkunç cümudiyeler muhafaza etmektedir. Kanalın karşı yakasında üstleri buzlarla örtülü — kayalıklar, Porte- kizlilerin Fierra de Fugo adımı verdikleri ateş diyarına, bakmakta- dır. Magellan'nın — günlerce boş yere dönüp — dolaştığı Fi. ı yordlara benziyen bu su kütlelerini Andes dağlarının sivri uçları İ'sanki birer parmak gibi kavramaktadır. Bu cümudiye, cenup kutbun- da kışın başlangıcı olan nisan ayında fotoğrafa çekilmiştir. Nisanın ilk günleri çak fazla yağmağa başlıyan karlar, kayaların eteklerine iner; buradan dereler gibi denize ahkar | (Da Nova'nm filosu yeni bir ada keşfetti ve buraya Seni Helen adı- | nt koydu. (Kayıp — gemileri ara- mağa çıkarılmış olan filo Labora- dor — yalılarını keşfetmiştir.) , (Coelho esrarlı sahillerin boyunca sefer etmektedir. Burası belki de yeni bir kıt'adır.) .. Evet burası Cenubi Amerika adı verilen kıt'. a idi, (Devamı var)