LUS KIZI “Olduğu gibi, elbise ve silâh- lariyle birlikte gömeceğiz..., Tangut, kalabalıktan sıyrılarak Ortaya geldi: — Tugaya pek dar ve Kuçluka Pek küçük gelir. Tam bana göre .. Alak bu sonuncunun başını a - vuçladı, — bastırıverdi ve vavallı Tangut, yam yassı, yerlere yuvar - ndı.. . Başkabiri Kuçluku ensesinden tutarak geri çekti ve halkadan dı - Şarı attı.. Tugay sözünü söyledi: — Ölüyü olduğu gibi, elbise ve silâhlariyle birlikte gömeceğir 2 Tugaçar bu *Seleri beğenmedi: — Bibisesi üstünde dursun, on- dan bize ne?- Fakat kılıcı ile bıça- örm- Tugay alsın!.. İleride işimize yarar.. Herkes bağırdı: — Alsın! Tugay alsın!.. Dudaklarınım üstü henüz terli - yen bir delikanlı, ölüye yaklaştı . Bunun adı Bigun idi. Yabancımın silâhlarını Tugaya uzattı., Tugay, onları aldı ve verdi... Ulcay ve Bigun, bir an bakıştı - lar... Bigun, içinden şöyle diyordu: — Yüreğimi ve kendimi de yal- mız bu güzel kıza versem!.. Ulcay da başka türlü değildi : —Bu silâahlar, şu delikanlıya ne kadar yaraşacak!.. : Ka'larında dünyanın en değer - li hazinesini taşıyanların sevinciy- derinliğine doğru alarak Ulcaya le, ma”aranın uzaklaştı... Yabantı adam, mağaranm he- K men ağzında ve biraz yan tarafta bir rukura kondu, üstü örtüldü. Neseden geldiği anlaşrlamıyan bu yolcu, ateşsizler ülkesinin kur- tuluş çaresini düşünen — Tugaym Yüreğinde bir ümit parıltısı yarat- Mıştı.. Baskaları da bu ümide kapılma- Miş değillerdi, Fakat şimdi hepsi de eskisi gibiydiler. Ümit parıltı - 31 sönüp gitmişti.. ' Yalnız iki kişi hâlâbir şeyler u- Muyorlar, ummaktan bir türlü kenlilerini alamıyorlardı: Tugaçar, biraz önce söyledik - lerini tekrar ediyordu: — Mademki bir yabancı. bizim aramıza gelebildi; — dünya yalnız içinde yaşadığımız buyurd değil - dir. O yabancmım buraya geldiği Yollardan başka ülkelere gidilebi- eee Tugay, için için şöyle düşünü - Yordu: —İki odun biribirine sürtülün- Ce bir sıcaklık doğuyor. Bu sıcak - hk ateşin b.,l.n;ıudn. Hazar Han saklaya dursun, ben ateşi ya - Tatacağım!. , Bunu kimseye söylemiyordu . Biliyordu ki kimse inanmıya - Caktı.. , İnanmıyanlar, ona: — Sen boş bir kuruntuya kapıl- Tusam!.. , Diyeceklerdi.. , Bundan başka Hazar Han, Tu - Zayın böyle şeylerle Üönüpa oi tağ terakir madı: uınıhh“'] Düşündüğünü olagana çevirinci- ye kadar susacaktı. Gizli, gizli kimseye görünme - den çalışacaktı.. Yabancının yaptığını yapacak, deneyecekti... Ateşi yaratabileceğine o kadar inanıyordu ki... . Onun sıcaklığını şimdiden bağ- rında buluyordu. , Kurtlar Kulüç ile Tagntdan başka bü- tün başkanlar Tagayın mağara - sında toplanmışlardı.. Bu toplantiyi yaptıran Tugaçar idi.. « Ulus arasında Tugaydan sonra en ünlü adamdı.. Yabancıyı bul - dukları gündenberi karlı dağları aşıp da dışarı fırlamak ve kurtul - mak dileği onun yüreğinde gititk- çe büyümüştü.. , — Başka yerlerde her hakle a - teş vardır. Hele bu yabancının geldiği yurdlarda — ateşin bol bol kullanıldığı besbellidir. Çünkü üs- tündeki siâhlar ancak ateşle yapı - labilir. Böyle söylemiş ve arkadaşları - nı da alarak buraya gelmişti. Tugaçar, kafasından geçenleri dışarı vurdu. Bu sözler herkeste bir ümit uyandırdı. İnanmamak için hiç bir sebep yoktu. — Fakat, Tugay da kendi düşünceleriyle o kadar dolmuştu ki, yalçım dağları aşarak bilinmez ülekelere ve bilin- mez yaşayışlara gitmektense bu - rada kalamyı, ateşi yaratmayı isti- yordu. Bunun için Tugaçara karşılık vermek istiyor, lâkin ate- şin nasıl yaratıldığını gizli tut - maktan da kendini alamıyordu . Tugaçar coşmuştu: — Artık sabrımız kalmadı. Bu yaşayışa son vermelidir. Daha ne güne kadar sürüneceğiz? Dedik - lerim kafanıza uygun — gelmiyor mu? Ben yanlış mı düşünüyorum?. — Hakkın var!.. — Apaçık görünüyor.. — Fakat bu iş ancak baharda belki de yazın yapılabilir. . Diyenler oldu. Son sözler de pek haklıydı.. Barçuk, yarı yarıya doğruldu : — Yurdumuzu arkada bırak - mak bize acı gelecek.. Bütün bu a- cılara rağmen korkarım ki onu a- rayacağız? — Sonra, bir şey daha var; Gittiğimiz yurdlarda başka soylar vardır. Onlarla uğraşmak gerek... (Devamı var) HABER Akşam Postası IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgraf Ağreslii İSTANBUL HABIIR Yazıı 28818 — Tdarei 3T0 ABONE ŞARTLARI ğ 3 s 6 18 aylık Türkiyer 120 350 600 1200 Krş. Benebi: 150 445 840 1610 İLÂN TARIFESİ Ticaret NAnlarmın satırı 12,50 Reosmi ilânlar 10 kuruştur. Yahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yeri (VARIT) Matbanaı HABER — Akşam Posfasr Ş Şikâyetler, temenniler Çocuklar için | tehlike var! Daimi okuyucularımızdan ve Tramvay Şirketi memurlarından Albert Barul imzasiyle aldığımız birmektupta okuyucumuz çok mü- him bir hâdiseden bahsediyor: “28 - 4 - 35 tarihli gazetenizde Mecidiye köyünde bir çocuğun ku- yuya düşerek ölümiyle neticelenen faciayı okudum, Evlâd sahibi bir baba olduğum için yüreğim sızla - dı. İleride başka bir ana, babanın böyle bir facia neticesinde yeni bir mateme girmemesi için bir ha - ber vermek istiyorum: Facianın vuku bulduğu civarda içi su dolu üstünde yosun ve çe - men bulunan üç dört metre derin - liğinde çukurlar var. Hava almak için halk çocuklariyle birlikte bu - raya çıkıyorlar. leride evvelki — faciaya benzer bir diğreinin vuku bulmaması için bunların kapatılması, — yahut bir işaret konulması lâzımdır.,, Okuyucumuzun — hakkı var... Nazarı dikkati celbederiz. Tramvay arabasın- daki pislik Beylerbeyinde — oturan daimi okuyucularımizdan Kadri Turan imzalı bir mektub aldık. Okuyu »- cumuz bu mektubunda ayın 27 in- €i günü saat 6,10 — da Ortaköy — Aksaray hattında işleyen 221 nu - maralı arabanın çektiği ve içinde 1286 numaralı biletçi — bulunan 686 numaralı ikinci mevki vagon- da geçen çirkin bir hâdiseden bah- sediyor. Hâdise, ayni arabaya Aksaray - | dan binmişs olan bir çocuğun istif- rağ ederek arabayı berbet etmesi, ve arabanınm ne Aksarayda, ne Be- şiktaşta, ne de Ortaköyde imkân olduğu halde — temizlenmemesi, böyle gayri sıhhi bir vagonda yol- cu kabul edilmesidir. Okuyucumuz yazısını şu şekil - de bitiriyor: “Adam — çiğnemeleri, yoldan çıkmaları, pislikleri yetmiyormuş gibi bu defa da belki — bir hasta - lrktan istifrağ eden bir çocuk pis - liği ile araba Aksaraydan kalkı - | yor, Ortaköye gidiyor. Oradan dönüyor. Tekrar Aksaraya gidi - yor. Gene temizlenmiyor. Bir de üstelik biletçi, eğer rahatsız olu - yorsan, iniver, diyor.,, Küçük maaşların tetkiki lâzım Bir olmyııcııııu:_ mektup — gön - dermiş, diyor ki: “Belediyede çalışıyorum.. Eli - me ayda 50 lira kadar para geçi - yor. Beş nüfus geçindiriyorum .. 15 lira ev kirası ve ışık parası, 1 lira kömür, 1 Hra su, 4 lira ekmek, 30 kuruş bekçi, günde 120 kuruş - tan 36 lira da yemek parası veri - yorum. Bu suretle aylık sarfiyatım asgari 57 lira tutuyor. Elbise, ha - mam, ve sair masrafları saymıyo - rum, Bu vaziyet karşısında nasıl geçineyim?.,, HABER — Maaşların yeııidĞıı tetkik edilebilmesi mevzuu bah - solduğu bu sıralarda bu gibi ufak maaşların yükseltilmesi — çok iyi olur. a Türkçeye Geçiren : NA - Bİ Cebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı GEEESEDEERESENİNRAAIZRIIDEERERÜMUZUTTNLA ELİKLER Ali Cengizin başından geçenler — 4 — — Sancımdan başka bir şe*| mecburiyetinde kaldığımı söyler « yok.. 4 sem bana kızar mısın? 4 Dımırî a — Niye kızayım.. Bir başka iş — Garip şey, dedi, sende ev ] çıkıncaya kadar beklerim. velce böyle şeyler yoktu ! — Merak etme kimseyi alma- — İnsan insandır. Her zaman| sağ ve sıhhatli bulunmaz — bazan hasta da olabilir. Bunda hayrete değer bir nokta yok.. Daha Ali sözünü Marika başlamıştı: — İşte bu eğlencemizi de böyle altüst ettin.. Dün oyunda buğün kırda.. Bize hergün bu oyunu oy * nuyorsun? Hiç beklemiyen — bir zamanda hava fişeği gibi kaçıp gi den bir dost çekilir şey değildir.. Artık Eleni ile Demir gitmişler- di. Bir müddet sonra Ali çekingen bir tavırla: — Doğru buraya mı geldiniz? — Nereye gidecektin.. Senin ne olduğunu öğrenmeden eğlenme - miz kabil miydi? — Eleni köpeği aldı mı? — Hayır.. Köpeğin sahibi onu para il satın aldığını söyledi ve vermedi. —Ya!., Demek satın almış.. Bu adam kimmiş? — Kaba bir adam.. Tüccar ol - duğunu söylüyordu. — Tüccar mı? Nerede oturdu - bitirmeden ğunu söyledi mi? — Hayır söylemedi. — Köpeği alıp götürdü — öyle mi? — Tabii.. Ben de ne budala| yım.. Bütün bunlar da şaşılacak ne varl.. Benden af istiyeceğine, benimle meşgul olacağına Eleni - nin köpeği ile meşgul oluyorsun. Seni mademki köpek bu kadar a- lâkadar ediyordu, bizi bırakıp ge- leceğine köpekler arkaslından ko- şaydın.. Ali Cengiz cevap vermedi. Bu defa da lüzumsuz yere korkmuş ve münasebetsiz bir şekilde kaçmış olduğunu düşünüyordu. Ertesi sabah Ali, Marika ile ba- rıştıktan sonra kısmen komik kıs- men de feci bir tavırla: — Artık dedi. İyi günlerimiz geçti! Ekmeğimizi son lokmasına kadar yiyip bitirdik. Şimdi de di dinmek ve uğraşmak lâzım. — Ne söylediğini ınlımıyo-. rum, — Artık çalışmam lâzım... — | — Canını sıkan bu mu? Çalış- | mak bilâkis mükemmel bir eğlen- cedir. — Hakkın var, şimdi Nacinin yanına giderek artık — çalışmaya başlıyacağım... — Hele insanın parası, serveti yoksa çalışması lâzım, Ali Cengiz doğru Naciye gitti. Naci görünce: — O, dedi. Nihayet seni göre- bildik.. — Evet işte geldim. — Nasıl oldu da gelebildin? — Hakkın var.. Azıcık gecik- tim.. Fakat ne yapayım.. Hiç ü- mit etmediğim ufak bir alacağı-| mı aldım.,, Hareketimi tamamile değiştirmeden az daha eğleneyim diye düşündüm. — Buna biraz mı diyorsun... Yahu hemen — hemen iki ay olu- yor . — Allah allah bu kadar zaman oldu demek... — Sana iki ay evvel teklif et.| tiğim işi bir başkasına — vermek dım, İki kişi olunca çok ta yorul- mayız.. Gidip dostunu da ziyarete imkân bulursun.. — İşte buna çok — sevindim... Nejadın piyesi oynattığı — akşam locada seninle beraber oturan ni- şanlın değil mi idi? — Evet... — Cidden güzel bir kız... Hele uzaktan görünüşü.. — Yakından görünce de beğe- neceksin! Ne kadar nazik ve ter- biyeli olduğunu — görürsün... Bu akşam serbest misin? — Tabii? Buraya çalışmaya gel dim. — İşe artık yarın — başlarsın... İstersen seni bu akşam — Refik'in evine götüreyim.. Zengin bir tüc- cardır. Nişanlımla babası da ora: ya gelecekler.. — Fakat ben Refik Beyi tanı - miıyorum, »— Zararı yok... Seni götürür ve tanıtırım.., Yalnız burada çok us- lu akıllı oturman icap ettiğini söy lemeğe lüzum görmüyorum. — Orada canım sıkılmaz dersin? —Hayır.. Bilâkis çok eğlene- ceğini sanırım. Oyun falan da oy- nanır.. Eğlenirsin., — Oyun aynıyabilmem için pa- ram yok amma.. Para verir mi« sin? — Veririm.. Fakat aorada büyük oyun yok.. Ufak.. Ali Cengiz saat altıda Naci ile buluşmak ve yemek yemek üzere Marikanın yanına gitti. Niyeti üs- tünü başını düzeltmk ve bir yeni gömlek giymekti. Yalnız başına dışarıya çıkmak için ayna başında süslenmeğe çalışan Aliye Marika kızmıştı. Hiddetli hiddetli söyle- niyordu. Ali nihayet işini bitirdi ve dışarıya çıktı. Naci ile buluştuktan sonra doğ- ru Refik Beyin evine gittiler. Eve girdiler. Naci en iyi dostlarından biri diye Aliyi, Refik Beyle karı- sına tanıttı. Salon oldukça kala. * balıktı. Naci söyliyecek bir cümle bulamadı. Yalnız her ikisini de selâmlamakla iktifa etti. Naci az sonra uzakta gördüğü nişanlısının yanına çekilip gitti. Ali kadımların teşkil ettikleri bü- yük bir daire içinde yalnız kal. mıştı. Erkekler bu daire dışında biribirleriyle konuşuyorlardı. Ali boş gördüğü bir sandalyeye otur- du. Otura otura canı - sıkılmıştı. Kendi kendine mırıldandı: — Naci böyle beni yağnız mı bı- rakacak.. dedi ve kalkarak karşı- da nişanlısıyle beraber oturan Na- cinin yanına gitti; — Yahu sen buraya beni yalnız bırakmak için mi getirdin.. Buna doğrusu çok canım sıkıldı. Naci, Alinin bir münasebetsiz- likte bulunmasına meydan verme- den acele acele nişanlısıma döndü: —Müzeyyen, dedi, sana şimdi- den sonra işi. arkadaşım olacak Aliyi tanıtayım. Müzeyyen Aliyi selâmladı : — Naci bana daima sizden bah. sederdi. Hattâ epeyce müddettir sizden haber almadığını, merak ettiğini söylüyordu. 5 (Devamı var)