K kalacağınız temin olunur. 2 'İA&IN — 1935 —Memleket mektu Erdek iktisa ( uzeltmege çalışıvor Bir tuzlama mağazası Buranın eski zenginliği hakkında v DIRİA yerebilmek j ıxm ymuam rinin 45 bin altına satıldığını . Köy mek küfidir. İklim ve toprak itibarile her nevi mahsulün — yetişmesine çok müsait olan bu yerin şimdiki ticareti- ni yirmi sene evvele nisbet edecek p- lursak yüzde yetmiş nisbetinde azal- mış olduğunu görürüz. Bunun başlı- ta sehbebi her yerde hükmünü süren iktisadi buhrandan ziyade harpler, yağmalar ve yıkılmalardır. Bundan 20 — 25 senc evvel ve bu- günün istihsalleri arasında yaptığım muknyese memleketin ticaretini anlat mağa yarıyacaktır. | 1 — Eskiden — bağerlık her şeyin | bağşında gelirmiş. Bilhassa adalarda hülâ yıkık eserleri — görülen büyük garap fabrikaları bunu bize güösteri- yor. İnsan 50 — 70 bin kiloluk dağ gibi şarab fıçılarını gördükçe hayret edi- yor ve şarapçılık için yapılmış olan bu geniş mikyastaki — tesisatın böyle harab olmuş hali karşısında teessü - rünü saklayamıyor. Üzüm satışından maada senevi . 40 — 50 milyon kilo şarab istihsal o- Tunur ve bu mahsuller Avrupaya, hat- tâ Amerikaya bile sevgedilirmiş. Şimdi ise bağcılık — tamamen sön- müş bir haldedir ve bu çok — mühim Servet membamın yeniden ihyası için Çalışılıyor. Her yerde olduğu gibi zi- | Zaat Bakanlığı senede 10 — 15 bin A- Mmerikan çubuğu — dağıtıyorsa da bu Mikdar çok gayri kâfi' gelmektedir. Muamafih halk çok büyük gayretler Sarfederek bağcılığı eski haline getir- mek istiyor. Bu sene şarab — mahsulü iki yüz M" k"oru yakındır. İstanbul'da lunmıyan — sön &İs- tem makine İle 7 dakikada 6 aylık ONDÜLASYON | yaptırmak — ister - seniz Beyoğlun'da Rumeli Hanında SAKARYA . ; , (Eski — Volaa) | Derükâr satonu ile İstiklâl caddesin | n n xmh"""'am)a müracaat — ediniz. Erdek muhabirimiz yazıyor: ı .ıhî | Jarak barbunya, merecan, kefal, 2- Kuıuculur.ı eskiden çok ehem- İi —a II XHPR <— xkşım l'ıw(ı'q pıarı 5 sadi vazıyetım miyet verilirmiş. Senede 250 — 300 bin kilo yaş koza — yapılır ve Bursa dokümahânelerine gönderilirmiş, Bu- “glin ise hir kaç kişiye münhasır kalan kozacılık (40) bin kilo kadar mahsul vermektedir, 3 — Zeytin istihsali eskisine nisbe- ten yarısı bile değildir. Erdek mül- hakatile birlikte (6) milyon eski okka zeytin yaparmış. Şimdi ancak (£ - 2,5) milyon kilo elde edilebiliyor. Kasabada hali hazırda 2 asri yağ fabrikası ve 15 kadar el ile — işleyen yağhane vardır. İstanbul aktarmasile Rusyaya, Romanyaya, Misrra, Ame- rikya sevkiyat yapılmaktadır. Ayni zamanda senevi 25 bin kilo sabun ya- pılmaktadır. 4 — Balıkçılık eskiden daha geniş mikyasta olmakla beraber, şimdi de göze çarpacak şekildedir. Bunun için tuzlama mağazaları ve Marmara a- dasında bir konşerve fabrikası var- dır. En ziyade tuzlanan balıklar Sar- dalya ve koloridyadır. Surdalya Tür- kiye dahilinde — sarfolunmakta ve Kolyos ile harice sevkedilmektedir. Bundan başka mevsim balıkları 0: lev- rek avlanmakta ve İstanbula sevke - dilmektedir. 5 — Kiraz, vişne, kayısı, üzüm, ay- ya gibi yaş meyvalar buranın ihracatı arasında iyi bir mevki işgal etmekte. dirler. Kâmil Akman EEEEEEDTETTALMAANUĞETAN 11 ZDORLN UUTLMALONTACE Satılık Hane Beyoğlu, Tarlabaşı — caddesinde 34 - 36 numaralı bir bab yedi odalı, kürgir hane ve ulftındaki bir bab dükkân elhven fiyatla — satılıklır. Evi görmek istiyenlerin — Beyoğlu Tarlabaşı — caddesi eski Margirit yeni Küfküçıkı sokak 19 numaralr haneye müracaat etmeleri. Tecrübeye lüzun gömeden alınacak SÜT MAKİNASI Viking markalıdır. JürkMorupa vro. şrr. | İ İSTANBUL, GALATA, PENŞEUBE PaZARI 61 | 2 a$abut AA P "e 5. | başlamış olan İzmir işgali faciası- | | na temas ediyor ve: | ile istediğim elemanları ver. | dedi. Ben divanıharbe gidiyoruz Kanlı Yapraklar İttihat ve Terakkinin eski ( Çankırı kâtibi mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor. No. 8 “Ankaralı Mehmed adında bir — nefer yanımıza geldi: —Sİizi ingilizlere vermiyeceğiz, vuruşacagız diye bagırıyordu | sına gırdık Miralay Ali masanın Halilin ikinci mektubu Vah- dettine hitaben yazılmıştı. İfade sade ve vakarlı idi. O zaman yeni — Eğer memlekete hizmet et-| mek istiyorsan beni buradan çı- kar. Harbiye nezaretinde bir oda Ça- lışayım, Memleketin harbe, nasıl girdiğini, bugün itham edilenlerin vaziyetlerini, siyasetimizin haki- kat yüzünü, politika cereyanları- a en doğru ve bitaraf mânasını tespit edeyim, Memleketle bera- ber mahvolmağa mahküm bir kit- leyi kurtarmak lâzım. Hazırlan- mama, çalışmama imkân ver.,, di- yordu. Biz bu mektubu adamımız olan bir zabitle mabeyne gönder- dik. Halil sonr ikinci bir mektup daha gönderdi. Fakat memlekete değil,, hiyanete hizmet eden Vah- dettin bunlara cevap bile vermedi. Bir gün inzibatlar odama geldi: — “Giyininiz, sizi istiyorlar., zannettim, Fakat hapishane mü- dürü çağırmış. Hapishane müdür- lüğünü hâlâ Miralay Ali yapıyor- “du. Bekirağa bölüğünü İngilizler teslim almalarına rağmen onu va- zifesinde brrakmışlardı. Onun bu vazifede alakonması bizim de çok işimize yarıyordu. Çünkü bize her türlü kolaylığı gösteriyor, elinden gelen yardımı geri birakmıyordu. Hapishane müdürü gibi maiyetin- deki diğer inzibat zabitleri, çavuş- | lar ve neferler hep iyi kalpli va- | tan çocuklarıydı, Bize karşı o ka- dar sevgi ve alâka gösteriyorlardı ki bundan itilâfcılar bile kuşku- Tanmağa başlamışlardı. Bu şüphe- de biraz da haklıydılar. Eğer vazi- yet bir müddet daha böyle devam etseydi, bir gece mevkufların top yekün hapishane müdürü ile ve bütün muhafızlarıyle birlikte kaç- maları pek muhtemeldi. Fakat İn- gilizler buna meydan vermediler. Hapishaneyi kendi ellerine aldı- lar. Etrafa da sıkı bir kordon koy- dular. Bu vaziyette hapishane mü- dürüyle bir iki Türk zabiti tama- men âciz vaziyette kaldı. A Te p Halbuki İngilizler hapishaneyi teslim almadan evvel, biz kaçmak için bütün imkânlara sahip bulu- nuyorduk. Çünkü tevkifhane müdürü ile beraber diğer muhafız zabitler yu- karda da söylediğim gibi milli- yetperver, vicdanlı — insanlardı. Buhların içinde bir yüzbaşı Ba- hattin vardı. O, bizim arkadaş- lardan mebus Sudiyi bir gün oda- sına çağırmış, yüzüne dikkatle ba- karak sormuş : — Burada ne duruyorsunuz? Sudi, Bahattinin temiz yüreği- ni, mertliğini biliyor, fakat cesa- retini tahrik etmek için bililtizam | şöyle cevap vermiş : —Sizin gibi namuslu zabitler | varken duracağır. İnzibat yüzbaşısı heyecanlan- mış, Sudinin ellerinden tutmuş: — Kaçınız size mani olmıyaca-| ğım, —Ya öbürleri? — Hepimiz, size yardım edece- ğiz. Ve bu yüksek kalpli Türk zabiti bu sözleri söyledikten sonra ağla- mağa başlamış... Biz o0 zaman kaçmak için hazırlıklarla meşgul- duk. Para ile vasıta ve adamlar tedarik ediliyordu. Samatya tara. fında motörler bile hazırlanmış- tı. Hattâ akşamları bize bililtizam| geç gelip giden arkadaşlar, kaçı- şımızın düyülüp düyülmıyacağını | anlamak üzere gürültüler yapıyor: lardı. Nihayet her şey hazırlanmıştı. Fakat ortada bazı aksilikler oldu. Sonra içimizde bulunan bazı nü- fuzlu kimsele- kaçmağa muhalif bulunuyorlar: — Kaçmıyalım. Millete karşı a-| yıp olur. Alnımızın akıyle hesap| verelim. Beraet ederek vatanımız. da namuslu insanlar gibi çalışa- lrm. Suçlu olan cezasını görür.| Kaçmak kendinden korkmak de- mektir. Biz kaçmak isteseydik.| serbestken kaçardık. Şimdi buna ne lüzum var? Diyorlardı. Evvelce kaçmayı muvafık bulan bir çok kimseler bu sözlere uyarak kararlarından vazgeçiyorlardı. Velhasıl aramız- da anlaşamamazlık, — münakaşa | başlamıştı. Bu sırada içimize -80-| kulmuş olan bir casus işi hüküme- te haber vermiş ve biz de İngiliz- lere teslim edilmiştik. Biz İngilizlere teslim edilirken iki şayanı dikkat hâdise oldu ki onu da hiç unutmam: Ingilizler tevkifhaneyi sardığı gün Ankaralı Mehmed isminde muhafız bir nefer yanımıza gel- di. Hiddetten kıpkırmızı kesilmiş- ti, bize: — Sizi vermiyeceğiz, vuruşaca- ğgız!,, diye bağrıyordu. Türk aske- rinin feragat ve hamiyetine güzel bir misal gösteren Ankaralı Meh- medi teselli ettik. O ağlıya ağlıya çıktı gitti. Ikinci vakada teslim tesellüm esnasında oldu. Evvelce de söyle- miştim ki İngilizler bizi birer birer teslim aldılar. Teslim muamelesin- de hükümet namına o zamanki merkez kumandanı Seyit - (Paşa) hazır bulunuyordu. İçimizden Su- di kendi vatandaşlarını sıkılma- dan düşmana teslim eden bu ada. ma yanaştı. Şiddetli bir tokat sesi işittik. Seyit (Paşa) nın sağ yana: ği kıpkırmızı olmuştu. Sudi bu- nunla da kalmadı. Onun bütün apoletlerini biran içinde söktü ve: — »Alçak herif!, diyerek su- ratına fırlattı. Bu hâdise yıldırım süratile oldu. Hepimizle beraber Ingilizler de şaşırmış kalmışlar, müdahaleye bile vakit bulımıımıq— lardı. 9 68 SEZELEMEEEEENTN 1 TR MEMMMAENTTETARETTTA! Biz hapishane müdürünün oda- SİTTESERNTİNM DD MN NİN başında oturuyordu. Başını kal- dırdı bana şöyle bir bakarak: — “Tekrar muayeneye gidecek- sin !,, dedi. Cevap vermedim. Süuz- mayı doğru buldum. Çünkü delice hareketler yapsam mânası yok. Çünkü o her şeyi biliyor. Aklı ba- şında bir insan gibi konuşsam 0o- dadaki askerlere karşı doğru ol- mıyacak! Zaten 24 saat konuşma- dığım oluyordu Beni Bekirağa bölüğünden çı- kardılar; doğru Gümüşsuyu has- tanesine götürdüler. O zaman, Gülhane hastanesi Fransızlar ta- rafından işgal edilmişti., Gülhane heyeti şimdiki Gümüşsuyu hasta- nesine nakledilmişti. Tıbbiye ta- lebesi eskisi gibi burada staj gö- rüyordu. Beni, Gümüşsuyu hastanesinde şimdi Gülhane cildiye profesörü olan sertabip Talâtın karşısına çı- kardılar. Doktor evrakımı okudu. Sonra başını kaldırarak — beni süzdü. Gözlerim gözlerinden ay, rılmıyordu. Böylece bir dıhkı geçti. Sertabip yavaş yavaş cid. diliğini bıraktr. Dudaklartirm “iki'” yanı buruştu; gülmeğe' başladı. ” Ben etrafıma bakındım. Arkamda bir asker duruyordu. Onun için söyliyeceğimi söyliyemedim. Sus- tum, Gözlerimle de bu vaziyeti Talâta anlattım. O bunun üzerine askere dışarı çıkmasını — emretti. Asker çıktı. Biz yalnız kalmca ser- tabip sordu: — Ne var, bir şey mi söyliye ceksin? Ben tekrar döndüm, kapı- lara baktım. O sorgusuna devam etti : — Çabuk söyle bir giren ©- | lur!.,, Ben gene cevap vermedim. Yalnız iki parmağımla gırtlağımı sıkarak asılma işareti yaptım. Son. ra boynumu büktüm, durdum. Muhterem doktor, anladım mâna- sına gelen bir hareketle başını % salladı. Ben yavaşca mırıldandım: — — Sen bilirsin. Beni kurtar! Geri dönersem, ipe çekilmem mu- hakkaktır. j Talât, muhitinde tatlı sözü, neşesi, zekâsiyle tanınmış muhte- - rem bir zattır. Fakat makamında çok ciddi davranıyordu. Bu söz- lerimi dinledikten sonra kaşlarını çatarak: — Pekâlâ!,, dedi. Zili bastı. £ çeri girenlere; şu emri verdi : — Bunu götürün yatırın! (Devanı var) Ali ismail Haydarpaşa hastanesi bevliye mütehassısı Urologue — Operatemr Babıâli caddesi Meserret olı—: li 88 numarada her gün öğleden!i sonra sant ikiden sekize kadır.ğ