HABFR — Akşam P.ısl.ı.ı 2 xın IS — ınî'. TULUMBACI EDEBiYATI Bir Aşlkıımı Hikâyesi !Hıuce suı'ıyyı ! EVVELKİ KL*IMLARIN HÜLASASI Buraloğlu Bahri, Karısı Bedriye iyi kalpli fakat so- murtkan bir kadındır. Kızı Samiyeyi | yüksek mekteplerde tahsil ettirm lerdir. Kız, mürebbiyelik yapmak ü- zere, zengin bir ailenin taşradaki konağına gidiyor. Bugün hareket e- decektir. Bahrinin yetiştirdiği marangoz Mecdi, Samiyeyi gibi.. Son defa olarak, dört kişi ye- mek yiyorlar, Bu aralık, anne mutfaktan gir- di: — Haydi, masaya oturun.. Kül bastıları sıcak sıcak yemeli... Mecdi: — Elinizi öpeyim... doğru yürüdü. — Safa geldin, çocuğum... Hay-| di, otur bakalım... da... Dört kişi, sofra başına geçti. Ye- mek başladı. Bahri, köşedeki bir yerde işitti- ği mahalle dedikodularını anlattı. 'Tahir, mutat hilâfına dalgındı. Ancak sorulan suallere cevaplar veriyordu. Zira, o da, Bahri b ni acı acı düşünmekteydi. — Lâkin her birinin düşünceleri baş- | ka yerlerde olduğu kolaylıkla an - —- İlaşılıyordu. Sahte sahte bir takım muhaverelere girişiyorlardı. Böy - lelikle, zevahiri kurtarıyorlardı. Arada sırada öyle buz gibi bir sü- küt oluyordu ki, yüreklerdeki is - ı tırapları meydana çıkarıyordu . ) Hele genç kız, sanki, bu âlem - » de değildi de, bambaşka bir âle - min derinliklerine dalmıştı. Yavaş yavaş, kendi de farkma — varmadan, bu muhitten, hayalen büsbütün uzaklaştı. Artık - etrafı saran bu insanlarla hiç bir alâka- sı kalmamıştı. Bunların, şüphesiz, hepsi de, ay- rı ayrı, iyi insanlardı. Cümlesini severdi.. Lâkin onları alâkadar e- den şeyler, genç kızı lâkayd bıra - kıyordu. Aldığı tahsil ve terbiye, onun bir cihetten, ailesiyle arasında bir fasıla olmasına sebebiyet vermiş - ti. Babasiyle annesi, — ortasında, ekseriya kendini yabancı hissedi - yordu. Biribirlerinden sıkılryor gi- biydiler. Ve işte asıl ayrılmalarıma sebeb, , bu manevi ayrılıktı.. Meselâ, şim - di Meedi, bu son aile meclisini şenlendirmek isterken, bir takım neş'eli hikâyeler anlatmağa çalı - şıyordu. Fakat genç kız, bunların hiç birini tuhaf bulmryordu. Yemek, nihayete eriyordu. Bed- xiye kalktı. Yemişler getirdi.. Dülger sordu: — Trenin ikiyi 35 de kalktığını iyice biliyor musun?. — Evet, baba... — Öyle ise bir — sigara ile bir Kkahve içecek vaktim bol bol var?. Mecdi sordu: | j N K 4 İ k marangozdur. genç seviyor | -diye kadına| İşte yerin şura -| ve| Bedriye gibi, Samiyenin gideceği- Elitrü bavulunu makta sana yardım edeyim, Sami- Yye.. . — Peki... Teşekkür ederim.. Biribirinin arkası sıra, dipteki odaya geçtiler.. Bavulu bağlamak işi, kısa bir zaman içinde, çabu - cak bitti. Samiye, geri dönmek için dav - randığı esnada, Mecdi onun önünü kesti... — Dur... Daha gitme.. Sana söy- leyeceklerim var, Nefes nefese konuşuyordu. Bü « 1 yük bir heyecan geçirdiği belliy - |di. Kızın sustuğunu görerek, büyük bir gayretle sordü: — Demek ki adamakıllı kararı- nı verdin?. Gidiyorsun.. . — Tabii değil mi ya?. Görüyor- | sun işte... . — Halbuki ben, son dakikaya kadar, niyetini değiştireceğini um: | muştum.. Annenle babanın seni vaz geçireceklerini sanmıştım. — Babam böyle bir lecrubede bulundu.. Lâkin annem. . — Emin ol ki, baban kadar an- nen de seni sever.. — Öyle.. Öyle amma, pek inat- | | çı, pek geçimsizdir.. Onunla lıırlık | te yaşamanm güçlüğünü sen de bi- | kirsin, , — Sen gittikten sonra, o, onla- ra, tahammül edilmez — bir halde görünecetkir , — Evet.. Zannederim.. ' — Her halde, sık sık gelecek ve kendilerini ziyaret edeceksin, de- ğil mi?, — Şiğlesiz — Ah bilsen, Samiye... Senin essirim... Artık bu eve uğramak şöyle dursun, bu — sokaktan bile geçmiyeceğim.. (Devamı var) Satış merkezi Yeni Postahane civarında Aksaraylılar han No. 20 Telefon: 20062 Her yerde arayınız. Minora Traş Bıçağı Herkesin bıçağı ismiyle maruftur. Tekmil ahalisi MİNORA tıraş bıçağı kullanır. 10 adedi 35 kuruştur. Her yerde satılır. Bucenos -Ayres gitmenden ben de ne kadar müte- |" — H bağla - | Eski Şimdi iki gözü âma olan bahri - yeli Ahmed baba ile gene sonra - dan gözleri âma olan ve eski semai kuhvelerinin en maruf simaların - dan Karagümrüklü koltukçu Akif ağa bu destanın Bedestan bekçi - lerinden yaylalı Halim baba tara - fından yapılmış olmak — ihtimali olduğunu söylüyorlrsa da — (310) yılındaki — (Büyük haraketi arz) destanının sahibi Deli Hakkının da olmak ihtimali varmış. . Zaten çok hazin olan komiser Hüsamed- dinin destanımı, ses, eda, tavır iti- bariyle en hazin söyleyenler ara - sında bahriyeli Yusuf Kenan ile Alaşehirli Mehmed, beygirci To- sun en ileri gelenlerdendir. Hattâ bir gece Keçecilerli Ömer — reisin kahvesinde Yusuf Kenan bu desta- nı söylerken ellerinde mendil, ağ- Tamıyan, hiç kimse kalmamıştı. Bu gibi destanlarda ölen daima kabadayı, fakat ağır başlr, namus- lu, asil, temiz, iyiliği sever, dost - larma karşı fedakâr bir insandır.. Onu öldürenler işe korkak, cebin, iki yüzlü, allâk, kalleş, hain, arka- dan vurucu bir kahpe oğlu kahpe- dir. Bu destanlardan Zeytinburunlu Konik Mustafa çavuşun (Yemen destanı) da en meşhurlarındandır. Konik Mustafa bu küçük desta- nı o zamanlar tabur tabur, alay alay Yemen çöllerine - gönderilip oraların kızgın kumları arasında çekmedikleri kalmayan zavallı A- nadolu ve Rumeli yavrularının ağ- zından yazmıştır: Babiseraskerden emrü irade Memleketten kalktık, geldik Feryadü figan pek de ziya Kucaklıyarak 'dostu yüranı!.. * Askerle vapuru donattık, sardık Sade gök görünür, kara arartık, 'Tam kırk üç günde Yemene vardık Vayur lenger attı bulduk limanı!.. Hak, dinü devlete vermesin zaavl Yetişti anide bir alay sandal Hep çıktık iskeleye, ukranüi emsal Tehirde tepdilen ettik seyranı.. Ne yazık ki ben bu destanın alt tarafını bulamadım.. Yalnız deş « tanın en son kıt'asının en sonisa - tırmın şu mısrala — bittiğini bunu l bana okuyan âma Ahmed reisten öğrendim: Son nefeste ettim ikrar imanı!.. Edirnecapı | Seninle içtiğim meyler Bu mısradan anlaşılıyorki - za- vallı Mehmedcik, son nefesini Ye- menin fırm içi gibi yanan çöllerin- de vermiş... « Kalenderi ve destandan sonra çalgılı kahvelerde en hatırı sayı - lan nazım şekli (semailer) idi, A- ruzun(dört mefailün) — vezni ile yazılan bu semailerin en güzelleri- ni gene Üsküdarda hâlâ kahveci « kk yapan — Vasıf ile, Çiroz Ali; Bahriyeli Osman Nuri, Arnavudun Mehmed, dolmacı Mihran yapar ve söylerlerdi. Fakat dolmacı Mihranmkilere (Ermeni ağzı se * mailer) denilirdi ki eski halk şair- leri zamanındaki (Ermeni aşuğ - ları) gibi bunlarda şive ve lehçe biraz değişir, kendine mahsus bir başkalık, bir ahenk gösterirdi. Hattâ, dolmacı Mihran gibi meşhur Ermeni — semaicileri, sırf Ermeni ağzı semai-okumak için bir çok çalgılı kahvelere — davetle | götürülür, kendilerine çok itibar e- derlerdi. O zamanların Ermeni ağzı semailerinin meşhurlarından biri de şöyle başlardı: Efendim huuu! Nasibim buuuu.. 'Tecellim taksirat yahuuu!. Ciğer yandı, kebap oldu, yetiş ahpar bir içim suwu! Ne esbaptan beni terkeyleyüp ağyar ilen kaçtı?. Nicin kılmaz bana insaf o taş kalpli gözü nhuuu!, Bu da Üsküdarlı Vasıfın meş - hur semailerinden biridir: Efendim, yoktur emsalin bulunmaz bir güzelsin set! Nedir maksudun ey canım, beni böyle üzersin sen, Aduyü bet Tikalarla niçin — daim gezersin sen?, Seni ben sevmişim candan velâkin bihabersin sen, Otursam rehgüzarında selâm vermez, geçersin sen?. Görünce bendeni — yavrum neden çeşmin süzersin sen?. Nekarat Gidip ağyara yâr oldu, benim halim harap oldu, Seninle gezdiğim gülzar kararmış bir türab oldu?.. Vasıfın bu semaisinin sonumda - ki iki satırlık nakarat bazan şu şekilde de okunurmuş: Bugünlerde senin tayrın bana gayet merak oldu, niçin narı firak oldu?. Yazan : OSMAN CEMAL KAYGISIZ kiliseliler: Kırbaçlısı rels Pavlidir. Şu da bir mizaht semainin baş- lığıdır ki alt tarafını bulamadım: “Efendim tar, nasip artar, tecelli, taksirat mantar!,, “Senin o bildiğin kantar, niçin böyle yalan tartar?.,, İşte, on dokuzuncu yüz yıldaki Dertli ile arkadaşlarınım saz şairi kahvelerinden sonra ortaya çıkan ve bir adına (semai kahvesi), bir adrrm (çüdgrir katrvey dentteri TU * humbacı kahvelerinin son zaman - larda yetiştirdikleri — semaiciler, maniciler, koşmacılar, destancı - lardan en belli başlıları ve işte on- ların bazı eserleri... Ben şimdilik bunları ve bukadarımı — toplayıp yazabildim. Halkıyatla uğraşan meraklı, gayretli , dinç gençlere benim bu küçük etüdüm belki bir anahtar olur, onlar da bu anahtar- a halkıyatın bu kısmına ait bir çok kapıları açıp oratya daha bir çok şeyler çıkarabilirler. Yazımı bitirmeden önce şurada bir iki şey daha yazacağım ki bunları ilk kı- sımlarda unutmuştum. — Yukarıda adları geçen bir kaç darbukacı vardı ki onlar da şunlardır: Sul - tanhamamlı Tesbihçi Halit, Sarı Hayri, Sadık, Mithat... (Devamı var) YAPİZİN €N BUYÜK mÜesseselerinden gelen DAYANİArA MAhSUS ZENGİN ŞAPKA (esıHermı Tramay yübe: Btiklal Cadd. 45340 Sent-Mari klisası karşısında