1 MAYIS—I!BS ÜTarihi âşk ve ııeı Yaıın: D î savaş romani : İ Kıdlrıın Kaflı I Bu gıdış, Turgay için çok uğursuz görünüyordu © da dışarıda idi. Söze karıştı.. yumuşak bir şeye takıldığını duy- — Tangut doğru söylüyor Tu - | du ve durdu... No. 4 gay!..Haydi biraz avlanalım...| — Ayağı ile karı eşeledi.. Benim zaten üç günlük yiyeceğim | — Karlar altında bir adam.. kaldı.. Halbuki kışm bitmesine üç | Hem de yabancı bir adaml!.. ay var!.. O sırada daha — aşağıda bir kaç | uzun ve kapa'darı şiş gözleri, sol- kişi göründü.. Karlara — bata çıka | gun ve sarı yüzü ile otuz yaşla - geliyorlardı. Z rında bir adara.. Bunlar Tugaçar, Barçuk, Alak | — Bu yahancı neroden geldi?. ve Panço idiler. Av şarkısmı söy - Hepsi birden kerları aştılar ve lüyorlardı. İçlerinden biri: | adamı büsbütün çıtkardılar.. — Haydi, Tugay!.. Haydi, Tan- | Tugay, yüzünü oncn cözmna ve gut, Kııçlulı' Ava.. Tam avlan - | İıımııı deliklerine yalılaştırdı: ma günü... — Ölmemiş!.. Tangut, susan ve kımıldamıyan | — Dedi... Tugaya döndü: Yüzlerze yıldanberi hiç bir ya- — Hem de ayağımıza geliyor - | bancmın giremediği, ve dışarrya lar... da hiçkimsenin çıkmadığı bu ka - Kalın kürklere bürünen, ellerin- | palr t”:ede, bu adam ne geziyor- de kalm sopalar, taştan yontula - | du?. rak yapılan bıçaklar ve baltalar | — Neredca ve nasıl gelmi>? Ne a- taşıyan otuz kadar erkek, ceylan - | rıyordu?. ların göründükleri sırta doğru yü- | Üstünde gözel elbiseler vardı. t d_rüı""' 4 Parmağını parlak ve güneyin ışık- ugay karısma ve çocuklarma | | e Raek büyü eeit l di larmı renk renk ayıran büyücek bir taşla süslü, sarı bir halka ge - çirmiç'i.. Boynuna bir kayış asmış- tr ve ozun ucunda çok süslü, de - mirden bir kılıç ve bir bıçak gö - rükiyordu.. 'Tangut ve Kuçluk, bunlara göz leri dört açılarak baktılar. . Yolcuyu Tugay kendi mağara- sına götürecekti. (e|sa Herkes buna:- .»0 >»baDad —Sakın dışarı çıkmayın!.. Ka- piyı açmayın!.. Dedi... . Öpüştüler ve ayrıldılar.. Bu gidiş, Turgay için ugursuz görünüyordu.. Her nedense yüre - |ğinde bir kuruntu vardı. — Fakat bu kadar voldaşın gittiği yoldan nasılıkalabilirdi?: — — » < Otuz kadar güçlü erkek, kar - —Peki!... ' lardan sivrilen kayalıklarda, birer Dediler. yaban keçisi çevikliğiyle dolaşı - Fakat Tangutun hoşuna ııtme ’Mlâ:: ılınd lan ve ka: . 'ar ceylan ve karacanın Sit için bi ötürmi biriktiği dere kenarını kuşattılar .. “m?___onu üşin Bi SKT L Halkayı gittikçe daraltarak hay - Kuçluk atıldı: vanlara yaklaştılar. Avların tüyleri, güneşin parlak ışıklarında kana — boyanmış gibi parlak ve kızıldı.. | tır. Tugay ikisinin de yüzüne, çatık İçlerinden en — yaşlısı havayı kaşlarının altında parıldıyan kız- kokladı ve dört yana göz attı.. —| 8'n gözlerle baktı. Arkadaşlarına Hepsi de avcıların yaklaştıkla- l dönerek söze başladı: — Anlıyorum... İkisinin de göz- rmı sezdiler ve toplandılar. . Avcılarm halkası gittikçe dara- leri bu yabancının elbise ve silâh- larında kaldı. Fakat Tugay, Ha- İryordu.. YA Bir an geldi ki sık çalılıklarm | Zar Hanın ateşini bile yalnız ken- disi için istemiyor. Her şey, onu ve kar yığınmlarının ardından, bal- talar, bıçaklar ve sopalarla fırla - | bulanındır. Halbuki henüz bulu- yan, canavar kılıklı adamlarla kar-| nan bir şey yok ki... Yabancı a- şılaştılar... dafh sağdır ve onun malını sırtın- Korkuç bir panık başladı.. dan almak, hırsızlıktır. Bu zaval. lıya, benden ve karımdan daha i- lıklara fırlattı ve — biraz ilerideki | yi bakacak olan varsa söylesin, o- uçuruma yuvarlandı.. na verelim... Soruyorum. Siz ne En yaşlılarından bir kaçı, avcı- | söylerseniz onu yapacağım... Ya- ların üstlerine birer yıldırım - gibi | bancıyı kim götürsün?. saldırdılar.. Kendilerini kuşatan Tugaçar hükmünü verdi: halkanm üzerinde yahut aralarım| — — Onu ilk önce Tugay gördü. / dan dışarı fırladılar. Hiç birimiz onun kadar iyi baka- Birisi kendisini soldaki kaya - Kuşatma çizgisi hızla daralı -| mayız. Yabancı adam Tugaym ko- yordu., nuğudur. Büsbütün daraldı. — Doğru söylüyor... Büsbütün darakdı.. — Tugaçarın hakkı var... | Can korkusiyle biribirlerine s0- | — — Öyle olsun!... kulan, çırpınan ve tepinen hay -| — — Yabancı adamı Tugay ko - Vanlar, balta ve sopa vuruşları al- | nuklıyacak!... tımda yerlere serildiler.. Bu sert seslerin karşısında Tan- Bir kaç dakika — senca avcılar, | gut ile Kuçlukun dilleri tutulmuş tırtlarında birer avla, av çarlmırı | gibiydi. İkisi de birbirlerinir göz- töyleyerek ebalarma döndüler. lerinin içine baktılar ve canavar Bu. onlarm geldikleri yol değil- | yürekli göğüslerinde, yuvarlanan, i. Dağların içine doğru ilerliyen | sertleşen ve büyüyen hımç duydu- Ve sonunda karanlığa karışan bir | lar... Reçitti., (Devanu var) * Enönde giden Tugay, ayağının ULUS KIZI | Çıkık yanakları, tadem gibi | HABER — xkşıuı l’ochtı "Boksö rler arasında | “takib ediyor Son günlerde boks âleminde yeni bir canlılık ve faaliyet görülmektedir. Boksörlerin defileri biribirini — ta- kip ediyor. Dün de şöyle bir mektup aldık: Bir ay evvel gazetenizin spor sü- tununda 56 kilodan fazla (1,65) den Boksör Aziz Besim Tezgiden ve Beşiktaşlı küçük Mehmed | —— Benim çadırım daha sıcak-| ALağı olmamak şartıyle çıkacak Ta- kiplerin hepsiyle dövüşmek istediği- mi ilân etmiştim. İstanbuldan, Bur- sadan cem'an altı boksörün benimle dö- yüşe hazır olduklarını öğrendim. Sıra ile hepsini ringe davet ediyorum. Evvelâ Beşiktaşlı boksör Bay Mus- tafa 60 kilo imiş ve 56 kiloyum maça hazırım diyor, ben de kabul ediyorum. Azami Perşembeye kadar ondan — ce- yap bekliyorum. Şartlarım şunlardır: 1 — Maçı ikişer dakikadan dört ra- yund kat'iyen kabul etmem, İkişer da- kikadan altı ravunt istiyorum, Be- şiktaş boksörlerinin hiç birisi yan ve- ya orta hakemi olmıyacak. 2 — Maçı Galatasaray boksörleri yahut Bay İlhami, Kurtuluştan pro- fesyönel boksör Bay Panayotinin ida- re etmesini sportmenlik namıma rica ederim. 3 — Eldivenler büyük ve içinde ot veya kıl olmıyacak, Tam maç eldiveni istiyorum, küçük, gergin derili ve içi yün yahut tiftik olması lâzımdır, 4 — Hasılatın yüzde 30 zunun pe- şinen elime teslimi şarttır. Kumkapıdan boksör Bay Aliye ce- vap: Benim geçen Perşembe günü saat dokuzda Kumkapı klübünde hazır ol- mamrı, gelmediğim takdirde kendini galip ilân edeceğini söylüyarsunuz. Müsaade et de cevap vereyim. Ben size karşı doktor değilim. Kendi sıh- hatimin doktoruyum. Boksu da dövüş için değil kendi sthhatim için yapıyo- rum, Sizin ellerinizdeki eldiyenler çok büyük hattâ ikisi de yanyana gelince kendi göğsünüzden büyük — oluyor. Boksörler dalma küçük eldivenlerle maç yaparlar. Sakrn yanlış anlamayın kendimi methetmiyorum, Maksadım : küçük eldivenler sıhhat için daha İyi- dir; rahat oynanır. Daha şık görünür. Bütün rakipler okuyun: Fotoğrafları- nizla beraber mektup istiyorum. Defiler biribirini” | yorsun anlaşılan.. Sana bir çay ya- | O sırada kapı vuruldu.. ELTELEEDİSEETERELDSEKTİN — Sana çay pişireyim mi?. — Hayır! Evet! Sen bilirsin! — Yazık, oyundan'o kadar zev- | kalıyordum ki.. — Bir şeye yaramaz.. — Nereden anladın... bile göremedin oyunun?. — Marika münasebetsiz, müna - sebetsiz mütaleaların var.. Bir a « damın sancıya tutulmaması elin - de mi?. . — Doğru.. Onun için saçmalı - Yır.ıımı payım.. Marika ateş yakıp çay pişirdi - Ali Cengiz yavaş sesle, telâş - la ve titreyerek: — Açma! Açma! Cevab verme, | dedi. Marika Alinin bu telâş ve kor - kusuna mâna vermemişti: — Niçin?. — Niçin mi? Bu sana aid değil. | Sus!.. Ses çıkarma !.. Marika Alinin yüzüne merakla bakarken dışarıdan bir ses: — Marika orada mısın?. Marika koşup kapıyı açtı.. — A! Eleni, dedi.. Ali Cengiz bu lüzumsuz telâ- şından utanmış olduğu halde ken dini yatağın üstüne attı. Filhaki-| ka bunlar, Ali Cengiz ile Marika- | nn birdenbire tiyatrodan ayrılma-| larının sebebini anlamak üzere gel-| miş olan Demirle Eleni idi. Marika gülerek: — Alinin sancısı tutmuş.. - Asıl| | garip tarafı sancınım kendisini kor- kak bir adam etmesi.. Kim olduğu- nu öğrenmeden kapımın açılmasını istemiyor. | Ali cevap verdi: | — Matmazel, dedi, bu bir sinir | hastalığıdır.. Eğer doktorluk tah sil etmiş olsaydınız bunun innnm* elinde olmadığını anlardınız. Sonra Demire dönerek: — Oyun nasıl geçti.. Nejat mu vaffak olmuş mu? — Biz ne bilelim?. Eleni Mari: kanın gitmiş olduğunu görünce ar- tık kalmak istemedi.. Eleni: — Marikanın ne olduğunu öğ - renmek istiyordum. Sonra... Oyun da hoşuma gitmemişti. Eve de er ken dönerim, madam da bana geç| kaldın diyeıncı. — Sizi evinize götüreyim.. — Teşekkür ederim Demir.. Ha- valar güzelleşti.. Dört gün sonra şöyle hep beraber kırlara çıksak da dolaşsak.. Bahar zamanı kırlar- da gezmek pek hoş olur. Ben ye şilliği pek severim. Nasıl? Gezme- ğe gidelim mi? Demir ilâve etti: — Müsaade ederseniz ben de gelirim.. Dört gün sonra Cumaya tesadüf ediyor.. Saf hava.. Açıklık. | ——— -- - Boksun inkişafı için dalma ön adım olan her türlü yardımda bulunan ga- zetenize çok minnettarım. Robert Kolec Aziz Besim Tezgiden Bu da başka bir defi Baksör Beşiktaşlı küçük Mehmed diyor ki: 50 kilo, Beşiktaş sinek siklet şampi- yonuyum, Boyum 1,585, Kumkapıdan 56 kile Aliye meydan okuyorum. 2 şer dakika (10) ravunttan maç istiyorum. Kabul ederse Beşiktaş klübüne gelsin. Kendi sikletindeki diğer boksörleri de davet ediyor. | anlar diye ödüm T E CEBiDELİKLER F. ğ Cebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cengizin başından geçenler rrrrz. b aü Oh!.. Ne güzeldir. Bayılırım.. Eleni Marikadan cevap bekli- yordu: — Cevap vermedin Marika, gi- delim mi? — Bence mahzuru yok.. Pek â « lâ.. Yalnız Alinin gene sancısı tu- tarsa tabil imkânsız olur. Ali Cengiz: — Yok! Yok!.. dedi. Sancım fa- lan kalmıadı.. O gün dördümüz gi- der bir kır âlemi yaparız. Marika müstehzi bir tavurla: — Ümit ederim ki o gün bu ge- <eden daha çok eğleniriz.. O hal- de tam öğle vakti buraya geliniz.. Biı. de hazır oluruz. Demirle Eleni gidince Ali Cen- giz kendi kendine düşünmeye baş- | ladı: — Ben hakikaten budalayım!.. | Bu adamdan niçin korkayım? Bi- lâkis o benden korksun.. Ben ona verdiğim sözden — dönmedim ki.. Fakat onu görünce — işte kendimi zaptedemedim.. Ne kadar da göze görünür bir adam.. Onu katiyen u- nutamıyacağım. Onu bin kişinin a- rasında görsem, tanırım.. O da ber ni görünce hayret etti galiba.. Bun: da şaşılacak bir şey yok.. Çünkü beni ilk gördüğü zamanki kıyafe- timle bu geceki kıyafetim arasında dağlar kadar fark vardı. Beni o zaman bir dilenci, bir serseri san * mış olmalı.. Benim onu tanıdığımı kopuyor. İşte benim de alâkam olduğum zannr nm uyanmasından korkuyorum. Ve herkesi şüpheye düşürecek bu- dalalıklar da — yapıyorum.. , Otuz Kirayı da iade etmem.. Hattâ yedim bitirdim bile.. Yalnız beş lira pa - ram kaldı. Bu da bitince Naciyi bur lur ve bana teklif ettiği işe başla: rım. Dört gün sonra Ali Cengiz, De- mir, Marika ve Eleniden ibaret kü- | çük kafile gezmek için Fenerbah- çeye gittiler.. Ali Cengiz balık tut- mayı teklif ettiği için bir sandal tutup açıldılar. Oradaki bir ba - Irkçıda iki üç olta bulunması on - ları bu hevese kaptırmıştı. Mari - ka oltayı birkaç defa saldığı hal - de bir şey tutamadı. Hele Eleni.. Ömründe eline olta almamıştı. Fa- kat bunun pek güç bir şey olmadr ğını kestirerek Marikanın elinden oltayı almaya çalıştı.. (Devamı var) HABER Akşam Postası IDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Yelgraf Adresl: İSTANBUL HABER Telefon — Yazıt 283878 — Sünre: 24890 : ABONE ŞARTLARI 1 38 6 1f aylık Türkiye: 120 350 080 1280 Kırg. $ Eenobi: 150 445 840 1610 ILÂN TARİFESİ İ Ticaret İlânlarmın satırı 12,50 İ Resmi Uânlar 10 kuruştur. bıhıbı ve Neşrıyıt Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer; (VAKIT) Matbaası AA A e t 0