M ONISAN — 1935 ULU Kadircan Kaflı Bundan beş bin yd önceydi: Yalçın Altay dağlarıın şima> linde bir ova.. . çam, gür- Yalnız bir delikanlı -l:ıı bir ı—: ala geyiğin ardından, ::l:- dağları geçmişler, bu. o- vaya gelebilmişlerdi. Aradan bin FI goîm © kadar çağalmışlardı ki artık buraya — sı- gamıyorlardı. Asıl yurtlarından kovulmuş lardı. Burası onlarm ikinci yurt- ları idi. Fakat mes'ut değillerdi. Niçin?... Yaşadıkları yerler, dört tara- fın güreliğine rağmen güzeldi. Dağlarmda yemişler vardı. Ovalarında buğday, arpa ve mısır yetişiyordu. Hayvanları çoktu. Aç kalmıyorlardı. i Hele av, pek boldu. Fakat bir şeyleri eksikti: Ateşleri... - Ah, yalnız bunu ele geçirmek, buna kavuşmak için neler yap- mazlardı. Ellerinde bulunan en değerli şeyleri bile seve seve feda edebileceklerdi. Fakat ileride, yalçın dağların arasına giren ufak bir ova parça- sında yııqııh' böyle değiller- di. Orada bir kale vardı. Orada büyük — hâkanları — oturuyordu. Kartal yuvasmdan farksız olan kalesinde, ateşi kapatıyor, onu Lendi canımdan' çok kıskanıyor, ulusa vermiyordu. Vermiyordu: Zira babası, bü- a| ULUSKIZI gibi karmlarımın boşluğuna indi- riyorlardı. Eller yağlı; ağızlar, dişler yağ- h. Saçlar kir içinde dökülüyor; ayaklar yarılryor ve kabuk kabuk Biraz sıcak su... Ah, bunu bulsalar da insanlığa dönselerl... Bütün çocuklarm karımları şiş, yüzleri sarı ve kansız... Onlar, derileri kemiklerine yapışan Za- wallı varlıklarımı zorla sürükliye- biliyorlardı. ŞAHİN REiSs ŞAHİNİN OĞLU || ŞAHİNİN OCU Romanlarını okudunuz mu? bu romanların meraklı ve heyecanlı ol - duğunu tasdik edeceksiniz.. Kadircan Kaflı Gazetemiz için hazırladığı romanında bunlardan daha ! daha çok muvaffak olmuştur : takib ediniz ; Hele kışm... Yamaçardaki ©- yuklarına, ovadaki çadırlarma, talyilik Vultlüsik Laba #âba 'yön tulmüş kütüklerle yapılan kulübe- lerine çekilen halk için, korkunç bir Eskimo cehennemi başlardı. Günlerce, haftalarca, aylarca süren kar ve buz altında sessiz ve kımıldanmadan — yaşanırdı. So- guktan donan çocuklar... Gözleri- nin içinde bir karaltı ile - sırıtan, mosmor kesilen zavallı kadınlar... Bütün bunlar, gömülebilmek için bütün kış beklerlerdi. Çok zaman bunların hiç kalkmadığı görülürdü. Havalar ısınmca leşler kokar, hastalık yapar, bütün ova halkı arasında binlerce ölüm ©- lurdu. Bazan ölüler biradam boyu kalınlığındaki karların altıma gö- mükür bırakılırdı. Fakat tssız ge- celerde dağlardan inen aç kurt sürüleri bu ölülerin yerlerini bu- kur, çıkarır, yerlerdi. Gecenin ölüm sessizliği içinde dağlara vuran ulumalar, yürek- leri titretir, berkesi mağaralarm derinliklerine sindirir; çadır veya kulübelerde oturanları da sabaha kadar uyutmazdı. O zaman erler, ellerinde kesme taştan baltalarla sabaha kadar kapılarda bekler, yük babası, daha büyük babaları| dururlardı. da vermemişlerdi. U iz olmanın yoksul- luğu !:;.::,.:ürünüyorh O gü- zel av hayvanlarını kızartmadan yemeğe îlı'l"“ı"' - kemiriyor- lar, ve çoluk çocuk bınr_ löpek eöd, kemikleri zavallı dişleriyle kün olmuyordu. Zavallılar!.. Yoğurulmuş —un- ları, bir yığın çamur halinde #- #ızlarıma atıyorlar, damaklarına yapışa yapışa çiğniyorlar, zorla yutuyorlar, ve bir toprak külçesi Korkunç bir kış günüydü: 'Tugay ailesi, derenin biraz yukarısmda, dağların yamacın- daki mağaralarına çekilmişlerdi. Mağaranın ağzını kocaman taşlarla kapatmışlar, içerde, ka- lm ayı postları, kurt derileri için- de, bütün gürültülerden uzak ya- şıyorlardı. Bir kaç at, inek, keçi ve köpekten - ibaret hayvanları, mağaranın oyuk bir tarafında idi. İçeride hafif bir gübre kokusu vardı. Fakat buna alışkımdılar. Karısr Turakin, kenevir liflerin- den bir sapan örüyordu. ——— * Tarihi aşk ve savaş romanı: 1 Oğulları Abak ve Yakak, kü- çük bir ayı yavrusuyle oynaşıyor- lardı. Kızı Ulcay annesinin dizine yatmış, sert bir taşı bıçağa ben- zetmek için uğraşan babasmma so- ruyordu: — Hazar Han için, akıllı bir adam, diyorlar. Neden bize ateş vermiyor?.. — Hazar Han, korkuyor!... — Kimden?... — Bizden... — Halk her zaman ondan daha cılızdır. — Ateşsiz olduğu için, böyle- dir. — Eğer bizden ateş esirgeme- seydi, onu pek çok seveçcektik... — O, bunu anlamıyor.. — Anlatmalı bunu.. Hazar Han, Türklerin yen! ha- kanları idi. Altı yıl önce babasının yerine geçmiş, kale, saray ve onun önün- deki küçük ovayı eskisinden üç misli güzel yapmıştı. Fakat kalesinde kapalı tuttuğu nteşi de babalarından daha büyük bir kıskançlıkla, ateşsiz obalar- dan esirgeyordu. Ateş, Tanrı idi. Tanrı, bir tıl sım demektir. Onu elinde tutan ve yalnız kendine saklıyan, her- kesten üstün oluyordu. Ateş, en büyük Tanrı idi. Ge- ne birer Tanrı olan demir, onun alevlerinde eriyor, toprak kuru - yor, su, yok oluyordu. O, kendisine dokunanları ya - kıyör, öldürüyordu. Ona ilişmiyen ve besliyenleri de tatlr tatlı 1sıtiyor, sevindiriyor « du. Ulcay başmı annesinin dizle - rinden kaldırdı. Doğruldu. Bir adım ileride, bir geyik postu üze - rinde oturan yanıma git- “. Bu, mavi gözlü, dalgalı kum - ral saçlı, bakışlarında derin sev - giler tutuşan, gülüşlerinde — ümit ışıldıyan, güzel ve çok güzel bir. kızdı. Henüz on üç yaşındaydı. — Baba, Hazar Hanım ataları neden ateşi bizden — esirgemişler de sonunda bu yasak, bir yasa ol- muş .. Diye sordu. — Bunu sana anlatmadılar mı? — Bir şeyler işittim. Fakat işittik- lerimin hiç biri diğerlerine benze- miyor. Tugay, kırk yaşlarında, kara, gür sakallı, iri yarı, tunç yüzlü bir. adamdı. Elindeki işi bıraktı. Türkçeye Geçiren : NA-Bİ Cebidelikler Ali Cengizin başından geçenler Şahı Açıkgözler Padişahı — 59 4 — Garib şey... Biz onu senin ya- nmmda zannediyorduk.. — İmkânı yok adam olmıyacak.. Cebinde bir kaç para oldu mu çalıştırabilirsen çalıştır.. Bugün Demire de sora - rım.. Belki o biliyor O akşam Nejad, Demirle her gün yemek yedikleri — lokantada buluştukları zaman: — Ali hâlâ Nacinin ynama git - memiş Demir! Biliyor musun? Diye sordu.. — Hayır bilmiyorum.. — Fakat hayret etmem.. Marika ile arala - rımdan su sızmadığı — gündenberi artık ondan ayrılmaz oldu. Nejad hayretle: — Ne? dedi, şimdi Ali Marika ile beraber mi?. — Öyle ya!.. İkisi de bumu sak- lamıyorlar.. Ben Marikayı daha hüsnü tabiat sahibi sanryordum. — Yani seni mi tercih etmeliy- di?.. — 0O! Artık ben Marikayı dü - şünmiyorum, .Matmazel Eleni da- ha çok hoşuma gidiyor.. — Ya! Demek ki sen de Mat - mazel Eleni ile.. — Evet.. Dostluğumuz bir hay - li ilerledi.. Fakat onu şimdi dışa - rıya geç kaldığı bahanesiyle bı - rakmıyorlar.. — Âli bir aydanberi ne ile ge- çiniyor.. On altı lirayı çoktan ye - yip bitirmiş olması lâzım.. — Hiç şüphe yok... — © halde parayı nereden bulu- yor?, p — Bilmem.. Belki Marika beş - Kyordur. — A! Bak bu fena bir düşünce.. Sen Aliyi buna razı olacak kadar onu görmek — güç bi şey olmıya- cak.. Sen muhakkak — kendisini bul.. Ne yaptığımı anla... Nacinin kendisini beklediğini söyle... Bun- dan başka yarın benim piyesimin oynanacağını da haber ver.. Aşık bile olsa, bunun, bir arkadaşının piyesini görmekten menedecek kadar kendinden geçireceğini um- mam.. Sana olduğu gibi kendisine de itimadım olduğunu bildir.. Ese- rim muvaffak olursa artık bir yol açılır.. İşte seninle onun için iki bilet.. — İki bilet mi? — Hiç olmazsa dört olmalıydı!.. — Oyuna götürecek iki dostun mu var?, — Şüphesiz, Ali Cengiz Mari - kasız, ben de Matmazel Elenisiz gelemeyiz... — Kadın yerine beni alkışlaya- Kızımın saçlarımı ve sırtını ök -| cak iki erkek götürseniz daha iyi şadı. Bağrına bastı, öptü ve karşı- hık verdi: arasından günün son aydınlığı i- çeri sızıyordu. Kızına dönerek anlatmağa baş- olurdu.. . husus biz varken.. — Sen merak etme.. Onlar bir erkten daha iyi alkışlarlar. — O halde al sana dört bilet .. Ah! bir muvaffak olsaydım .... — Merak etme olacaksın.. Ba - — Fakat siz meşgul olürken oyunu — unutursu - — Yoo.. Öyle değil. İcab ettiği zamanlar... Bilhassa Aliye dikkat et... O münasebetsizliklerden hoş- lanır.. Gene bir haltetmesin.. f l , Demir İlokantadan — çıktıktan sonra doğru Marikaya gitti. —Ali Cengizi bir koltuk — sandalyesine kurulmuş cıgara içerken mütma - zeli de çalışırken buldu. . l Ali Cengiz hiç istifini bozma « dan: — Ol dedi. yahu?. y — Şüphesiz benim.. - Nasılsınız matmazel |.. j — Teşekkür ederim, — Demir... Bizi niçin böyle aramaz okdun?, | — Cidden tuhaf bir sual.. Bu - rada bulunuyor musunuz ki.. — Ne zaman geldimse sizi bulmak ka « bil olmadı... ; »— Bu bir tesadüf... « — E.. Demir! Nasıl sın baka « ha?, l — Hamdolsun rahatım! — Naci sana teklif ettiği iş için bir aydan- beri beklediği halde görünmemiş- sni! Yoksa daha iyi bir iş mi bul- dun?, — (Koltuk sandalyasında uza- narak) Burada rahatsız olduğumu zannetmiyorum. Söze Marika atıldı: — Demir bey.. Aliyi işe gitmek- ten menedenin ben olmadığıma i- nanınız.., Her gün, her gün kalk, Naci beye git, dedim ve niçin git- mediğini sordum. — Buna eminim matmazel.. A. THinin kendisini çalıştırmaya mec « bur etmiyecek kadar parası var « sa o başka.. | Ali arkadaşının sözünü-kesti: — Demir.. Son - daima> benim canımı sıkmaktan zevk duyarsın! Eğer buraya bu akşam mektep ho- calığı etmeye, bana ahlâk dersi vermeye geldinse zahmet etmiş ol- man beni daha çok memnun eder. di. — Hayır, bunun için gelmedim.. Yarın Nejadın piyesi oynuyor. İş- te dört bilet, size bunları — getir- dim. — A birader! İşte böyle konu- şalım... Söyle bakalım.. Marika sordu: — Nasıl yarın mı? Çok mem- nun oldum, hangi tiyatroda? — Memiş oynıyacak... — Biz üç kişiyiz.. Dördüncüsü kim için? Demir sen misin (Devamı var) HABER Akşam P'ostası İIDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESI Telgrat Adreslı İSTANBUL HABER Telefon — Yuzır 28872 — İdare: SAStO ABONE ŞARTLARI Sahibi ve Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yerı — (VAKIT) Matbaası