HABER —- Akşam Postasr 96 NİSAN 1935 Nakleden: ( Vâ - No ) — Beni öp, Turgut! Çocuğun pembe pembe yüzü, babasının yorgun yüzüne yaklaştı. Bu sefer, emniyetli bir öpücük kon durdu. Tam bu sırada, köpeğin havla- maları, bahçede işitildi. Turgut: — Dişlek havlıyor! Hem de annem gelmedi. — Balıkçılar yahut gümrükçü - ler geçiyordur.. — Hayır... Balıkçılara — böyle havlamaz... Ben biliyorum... Söy - leyin kuzum.. İyice biliyor musu - nuz ki, annem.. — Turgut, sen amma da kor - kaksın ha... — Kendim için hiç korkak de - gilim... Annemi merak ediyorum... Nerede?.. Kuzum, nerede? Aşa - ğgıda ışık yok... Geçerken baktım... Dişlek böyle ne zaman havlar, bi: liyor musunuz? Annemin denizde uzaklaştığını gördüğü zaman, Doğ- rusu, ben, onun yalnız başına de- nize girip uzaklaşmdasını hiç iste- mem... Dinleyin... İnliyor... Ses da- ha yavaşladı.. Demek ki, annemi göremiyor artık. Ah... Bırakın be- Hi... — Deli misin sen, çocuğum... Niçin istiyorsun ki, annen bu sa- bah erkenden kalkıp denize girsin ve uzaklaşsın? — Bilmem vallahi... Fakat bu, ekseriya yaptığı işlerdendir. — Tuhaf... — Dinleyin, dinleyin... —— Ne war? Bir şey işitmiyorum. — Daha fena ya işte... Dişlek sustu, Aman kuzum... Kuzum, hay. di deniz kıyısına kadar gidelim. Vahit, tereddüt ediyordu. Oğlunun heyecanı onu da asa- bileştirmişti amma, hâlâ yerinden kımı'damıyordu. Bu esnada, Turgut, ondan kur- rulla. Tuvalet odasına doğru koş- -dedi- Vahit, yataktan sıçradı. Kâmile- nin geceliğini gördü. O da l(urk- ma a başladı. Acaba, karısı, ne kadar zaman- danberi yanından ayrılmıştı? Ne- redeydi?... İşte, terlikleri de, şurada,.. Ya- tadın yanında... Birdenbire, bahçede, Turgudun sesi, ufukları çınlattı: — Anne... Anne... Vahit, tuvalet odasıma — atıldı. Alelâcele, sırtına bir şeyler geçir- di. Sofaya çıktı. Orada Matmazel Jackson'la karşılaştılar. — Ne var? — Kâmileyi görmediniz mi? yır... Ne oldu? — Bilmem... — Aman yarabbi... Mürebbiye, zaten bir facianın olmasımı bekliyordu. Sinirleri ger- gindi. İki eliyle saçlarını yolma- ğa başladı. Ve avazı çıktığı kadar haykırdı: — Kâmile... Kâmile... Cevap yoktu. Vahit, merdıvenlm dörder dör- der indi. Alt sofayı geçti. Salona vardı. Burası boştu ve karanlık- tı. Pencere, kapıyı açtı. Köpek, çocuğun çığlıkları üze- rine, gene, var kuvvetiyle — havlı-| HABER'in tefrikası yordu. Matmazel Jackson, balkona çık- mış, deli gibi hbaykırıyordu: — Kânmile... Kâmile... Bütün maziyi bilen ihtiyar uşak, Vahide yaklaştı. Kollarını havaya kaldırarak: — A,., Beyefendi... A... Beye - fendi.. ,diye hayret nidaları — fır- fattı — Evet... Benim... Fakat hanım nerede? — Bilmem... — Görmedin mi? — Görmedim... Lâkin, ekseriya sabahları bahçeye iner ve yıkanır, — Bu saatte mi? — Evet efendim... Bazan bu sa- atte de girer... Güneş çıkmıştı. Gözüne ışıklar No. 64 Aşi ve Hıı Romam giriyordu. İleriye doğru baktı ve| kıyıda annesinin beyaz robdöşam- brını sürükliyen Turgudu gördü. Oğlan, minimini sandalını ka - yaların arâsından çıkarıyordu. — Dur... Bekle... Ben de geliyo- rüm. Lâkin, çocuk beklemedi. Müte - madiyen uğraşıyordu. Nihayet ye- Hişti... İkisi birden sandalı zinci - rinden kurtardılar. Vahit, sandala yalnız başına bindi. — Zira küçük kayık'ikisini birden çekemezdi. Baba: — Sen şuraya çık da bak:.. Bir şey görebilirsen bana seslenirsin ! diye emir verdi... — Peki, bara... (Tavama var ? F RADYO l_ €Bugün İSTANBUL: 12,30: Plâk neşriyatı, 18: Dans musikisi, (plâk), 19,80: Çocuk saati (Mesut Cemil), 19,50: Haberler. 20: Nejat (Keman s0l0), 20,30: Havayen Kitar (Siret ve arkadasları) 21; Ba- ya Nimet Vâhit — (Şan - Piyano ile) 21,290: Radyo oörkestrası, 22: — Bayan Birsen (şan « Türkçe sözlü) — radyo caz ve tango orkestraları. 175 Khz. MOSKOVA 1724 m. 18,30: Kızılordu için ulasal ya - yım, 19,30: Güzel san'atlar. 21: Sen - fonik konser. 22: Çekçe yayım. 23,05: İngilizce, 24,05: Almanca yayım. 3882 Khz. Moskova (Stalin) 361 m. 18,30: Karışık program — Şarkı - lar. 22: Dans musikisi. 823 Khz. BUKREŞ 364 m. M: Duyumlar, 19: Duyumlar. 19, 30: “Domnitza Balacha,, kilisesinden nakil. 223 Khz. VARŞOVA 1345 m. 1945: Filmlerden plâklar, — Söz- ler. 20,35: Şarkılar. — Aktüalite. 21, 15: Senfonik konser 23,30: Choipn'in eserlerinden konser, 23,65: — Konfe - rans, 24,05: Caz orkestrası - ve hafif musiki parçaları. 686 Khz. BELGRAD 437 m. 21,10: Sözler. 20,30: Ulusal yayım. 21: Radyo piyesi 2145: — Konferans. 22,05: Kilise şarkıları 23: Duyumlar, 545 Khz. BUDAPEŞTE 550 m. 19,25: Flüt — Piyano konseri, — Sözler. 2!),31] Peşte operasından; Verdi'nin “La TRAVİATA,, operası 23,35: Çingene musikisi, 24: İngilizce konferans, 24,20: Çingene — musikisi 191 Khz. Deutsehlandsender 151 m. 20: Bir mayısta ne yapılacak? 21: Kısa duyumlar. 21,15: — Ulusal saat 22: Şiirler. 22: Duyumlar. 23,45: De- nizeilik 24: Dans musikisi, 21? 'Y akın Tarihten Kanlı Yaprakla ittihat ve Terakkinin eski Çankırı kâ mes'ulü Cemal Oğuz anlatıyor; No. 2 — Vaktın koca sadrazamlari nazırlarile dizdize PİYi yiyor, iskambil oynuyordu Polis müdürü umumiliği o za - man burada idi. Ve polis müdürü umumisi de Bay Halil — namında Onun karşısına çıka - rıldım. Bemm de diğer mevkuf - ların yanına götürülmemi emretti. Gene memurlarım refakatinde ha- nn Üst katına çıkmağa başladık. Merdivenleri tırmanırken, — Allah rahmet eylesin, Talât Paşayı hatır- ladım, Buranın en üst katmdaki daraçaya böyle bizim gibi siyasi mevkufları nezaret altında bulun- durmak maksadiyle küçük küçük n.ahfuz hücreler — yaptırılmıştı.. 'Yalât Paşa bir gün hana gelip bu odaları tetkik etmişti.. Ben yanın- da idim. Bir aralık bana döndü .. Sesinde bissedilir. bir rikkat ve hüzünle: — Hayat bu! Belli olmaz belki biz de bir gün buraya geliriz, de- mişti.. « Evet, hayatm yeni bir tecellisi - ne şahid oluyorduk.. Bir taraftan, vatan karanlık bir uçuruma doğru gidiyor, fırsat — kollayan tufeyli ruhlu bir sürü insan düşmanlarla elele vermiş.. Vuran vurana, kıran kırana, asan asana.. Bir kör dövü- şüdür, gidiyor.. Her an büyük bir çatırdı ile vatan binasının çökmesi bekleniyor. Böyle anlarda” vatan sever kim kendi hayatını düşü - nür?, Mevkufların odasımna sokuldum. Kapı üzerimize kapandı.. İçeride Ük gözüme carpanlar; Said Halim | Paşa, Şeyhislâm Musa Kâzım, Şeyhislâm Hayri, — Abbas Halim Paşa, şimdiki Londra — sefiri Bay Fethi, Saylav Salâh Cimcoz, Bay Hüseyin Cahid, eski hariciye nazı- rı Ahmed Nesimi, Enver Paşanın amcası Halil Paşa, Hariciye baka- nı Tevfik Rüştü Aras, — Dahiliye Bakanı Şükrü Kaya, merhum Bay Hacı Adil, Saylav Akagündüz, İt- tihad ve Terakki umumi kâtibi şimdiki Saylav Mithat Şükrü, es- ki meb'uslardan ve şimdi kereste licareti yapan bay Sudi, merkez kumandanlığı inzibat âmiri bı-y Nihad... Bunların — arasında eski kâtibi mes'ullerden daha bir çok kimselerle tmammadığımız bazı insanlar daha vardı. İttihat ve Terakki kabinelerin - de nazırlık etmiş olan şahsiyetle - rin ekserisi bu dar odalara tıkıl - maıştı.. İlk gün 25 - 30 kişi kadar var - dık. Fakat gün geçtikçe adedini arttırıyordu. Çünkü — ber gün bir kaç dost daha bize iltihak ediyordu. Sa - nasaryan hanımdaki — hayatımız Memleket dertleri bertaraf edilir - se pek sıkıntılı geçmiyordu. Hat - tâ mevkuf hulurnmamıza, akibeti - mizin ne olacağını hiç bilmememi- ze rağmen garib bir neş'e içinde idi. Bu kücük odalara küçük demir karyoyolalar konulmuştu. Evleri - mizden yatak, yorgan getirdik. Dı- sarıdan yemek aldırıyorduk. Vak- tin koca sadrazamlarıyle, nazırla riyle dizdize piyaz yiyor, iskambil| Sağdan itibaren: Şükrü Kaya, Aka Gündüz, Fethi, Tevfik Rüşt ras, Salâh Cimcoz oynuyor, hâdisatm inkişafını mü- tevekkilâne bekliyorduk. Evvelâ ailelerimizle — temasa müsaade edilmiyordu. Buna itiraz ettik. İzin verildi.. Bu suretle ge- len gidenimizle müteferrika ko - miserinin odasında konuşabiliyor- duk. Hariçte kalan arkadaşlar her gün bize dışarıdan haberler geti - riyorlardı. Bir gün divamıharbler teşkiline karar verildiğini öğren - dik., Burada tuhaf bir şeyden bah- sedeceğim: Tevkif edildiğim gün çıkan A- lemdar gazetesini getirdiler. Bu yarakpare ilk sayıfasında man - tet — yapmışen büyüle- — (Tehcir ve taktil işinde " methal - dar emal Uğuz, Şemsi Paşanım katili Atıf ile birlikte Kadiköyün - de saklandığı yerde yakalanmış - tır.) diye haber veriyordu.. Tev - kifimden bir iki saat evvel çıkan bu gazetenin böyle bir haber veri- yordu. Tevkifimden bir iki saat evvel çıkan bu gazetenin böyle bir ha- ber verebilmesi için herşeyin ev - velden hazırlanmış olmasi lâzım gelirdi. Bu da âti için iyi ümitler beslememe imkân bırakmıyan kö- tü bir hissi kablelvuku idi. Ne ise.. Bir kaç gün sonra Nâzım Paşa di- van harbi teşekkül etti. İsticvap - lar başladı. Bir aralık bizi yanan Adliye Nezaretinde bir Ermeni müstantiğin önüne cıkardılar. İfa- delerimiz alındı. Bu sıraa bizi sa- nasaryan hanmdan Bekirağa bö- lüğüne naklettiler. Burada tama - men serbest idik. Bekirağa bölü - ğüne miktarımız yüzü bulmuştu. İşimiz gücümüz kâğıt oynamak, fala bakarak istikbali keşfe çalış- maktı. Nâzrm Paşa divamı harbi evvelâ Boğazlıyan kaymakamı Kemıl ile onun jandarma kumındınluın - Jan Tevfiğin muhakemesine baş - ladı. Bu muhakeme — hayli uzun sürdü, Merhum akşamları Bekir - ağa bölüğüne — dönünce yorgun, bitkin bir halde yatağına uzanıp, saatlerce öyle kalıyordu. Bir gün Kemalin ailesi — gelmişti. Onlar ayrı bir odada konuşuyorlardı. Fısıltr halinde bir haber bütün bölüğü dolaştı.. — Kemal ile Tevfiği — merkez kumandanlığmdan İstiyorlar. Hepimiz gözgöze geldik. Hissi kablelvuku bizi ayni düşünce üze-| rinde birleştirmişti: Kemal asıla- cak... Hepimiz tarif edileme kedere düştük. Fakat işi z? ya belli etmek de istemiyordi O, bu sırada odasından ç? bizim koğuşa geliyordu. Te rümüzü belli etmemek için nefis ederek işi gürültüye ve! onu neşeli karşılamak istiyo Fakat sözlerimizdeki, harkel mizdeki sun'iliği bir küçük £ bile hissedebilirdi. Bizi pen ne geçiren istirap o kadar kul idi ki onu bir dakika için yen muktedir olamıyorduk. Kertt daya girmeden kapının ö şöyle bir durdu. Hepimizi M&u. Zeki bakışlarının de başlarımız eğilmişti. Bir zar karşısında duranlar gibi lu bir elem içindeydik. O za geldi: — Ne o çocuklar.., Pek sinz. Bundan beteri ölüm. emrihak... Aldırmayın — bu daha fazla düşünmeye değit Bana bir sigara verin. dedi: | Odada bulunanların kendini tutamadı. Göz yaşları içinde onu ladık. Kemal yanında ark Tevfik ile çoluğunun çocui feryatları, hıçkırıkları arasıt? faytona bindirildi. Ve karf! rafında bulunan merkez kul danlığına götürüldü. Biz Bekirağa bölüğünün * parmaklıklı ıısııı:en.-leı'ınfıd betbeht arkadaşımızın süni rasında gidişini hazin hazin *| diyürduk. Kemal bir aralık nı arabadan uzattı. Bize b liyle selâm gönderdi. Bu onun son bakışı ve Jâmıydı. Çünkü merkez danlığında alelâcele dini ” yâpıldıktan sonra zavallıi usul hilâfıma akşam ezanı! Beyazıt meydanında dü$f? nın ve düşmanlarımızın arasında ipe çekilmişti. — - Gece koğuşlarda — &t *j Kimsenin ağzından bir $** "gi yordu. Başlarımız avu içinde ilk verdiğimiz FM” “| temi içinde dakikaları $8 Bir tarftan yatsı okııuu!’* ğ dırımlar üzerinde gittik$? Ça şan nal ve araba sesleri " 46 nın bölüğünün kapısı W“” ’ ü du. Hepimiz doğrulduk. 'H kimdi? Gardiyana sor (Devr