'__;;İ.n : Kıd*rcın Kafhı IOU '“T_e-k başınıza koca bir donan- No.71 İne Rüyük Deniz Romanı manın ortasına atılmak mı?,, Ali Reis onun ıoılerîne baka - | vaya kaldırarak genç kızı selâm- rıx — Ben *hemen gitmeliyim. Şim- di onlar çoktan denize açılmış bu - lunuyorlar... Arkalarından yetiş - meli ve kurtarmalıyım.. Bana izin verin vesizi hemen - bırakıyorum. diye suçlu bulmaym!.. — Siz onu bana vermiş kadar — oldunuz.. Ne yapalım, bu sefer de taliimiz ters gitti. Elbet gene buluşuraz... Tek- rar görmek istersiniz, değil mi? Dedi.... — Sizi tekrar görmekle mes'ud olacağım azizim şövalye!. Yolu - nuzdan alıkoymak istemem, çün - kü mukaddes bir vazifeye gidiyor- sunuz!.. Yalnız.. bir şeyden korku- Yorum... — Tek başınıza, koca bir do - manmanın ortasına atılmak.. Eğer orada da bir aksilik olur, ve... . — Buna hiç üzülmeyin.. Sizi tekrar bulmak için her yerde ve her zaman ölümü çiğneyerek geçe- ceğim... Siz bana ümid ve kuvvet veriyorsunuz, değil mi?. — Sizinle tekrar buluşacağız ve... — Bu benim biricik dileğim - dire.. . Ali Reis genc kızın ellerine sa- rıldı. Onları uzun uzun öptü, sık- ti we ainı ateşten yanarak doğrul - du. . Ali Reis, gitmek için ııhnızlı ğına: — Çabuk ahırdan en iyi atları çıkarınız!.. Dedi. Uşak askerlere emir verdi ve iki dalika geçmeden on beş yirmi ka- dar dine, genç ve güzel atı avlu- ya çıkardılar, , Graçyoza Ali Reise döndü: — Kaç tane isterseniz seçiniz ve size daha başka ne gibi yardım - lar da bulunabileceğimi hiç çe- kinmeden söyleyiniz!.. — Çok teşekkür ederim... Yal. nız bir tanesini veriniz, 'bu bana yeter!.. — Nasıl isterseniz?. Ali Reis atların — arasından en | çok koşabilecek olanı seçti... Eğer- | letti ve sırtına atladı.. Yeniden Graçyozanın elini ateş Bibi dudaklarına götürdü.. Başını kaldırdığı zaman genç kızın gözlerinde bir sis ve kirpik- Terinde sallanan bir kaç damla yaş gördü... Onun kulağına doğru iğilerek: — Seni seviyorum.... Diye mırıldandı.. — Ben de... . —— Beni beklemiyecek misin ? — Ölünciye kadar.. “Lükin kendini koru.. Kendine iyi bak ... Sen ölürsen, ben yaşamam artık... — Seni de, babam, annem ve kardeşim kadar seviyorum.. Senin için yaşayacağım... g Genç kız soluk soluğa idi.. Gö- ğüsü inip kalkıyor, sesi h a lamıyordu.. Ali Reis atını şahlandırdı.. — Alat, iki arka ayağınm üstün - de cakalı bir dönüş yaptı.. Sonra şato kapısından dışarı kızıl bir ka- sırga gibi fırladı.. v Ali Reiş son defa şapkasmı ha - lamıştı... Genç kıı güzel ve beyaz eliyle bir mendil sallıyor ve şöyle bağrı- yordu: — Yiğit delikanlı!.. Yolun açık olsun ve Allah seni korusun!.. Sonra uşağmıma döndü: — Aarabayı hazırlayınız, Vene- nediğe dönüyorum.. Ali Reis kapıyı ansızın açan bir kış rüzgârı gibi otele girdi.. Onu karşılayan otelci, tek söz bile söy- leyememişti.. Delikanlı — merdivenleri üçer dörder çıktı.. Kara Yusufla San - sarı odasında buldu. Soluk solu - ğa: — Çabuk hazırlanın,gidiyoruz! Dedi.... Ayni zamanda ufak tefek eşya - yı toparlamak için odasına geçti . Kara Yusufla Sansar onun böy le spasağlam dönmesine sevin - mişlerdi.. Demek ki bütün şüpheleri boşa çıkmıştı.. .Fakat Şahin Reis nere - de?.. O ne oldu?. Onu kurtarama . dr mı?, Yoksa sahiden bir pusu kurul - muştu da Ali Reis ondan kurtula - rak buraya kadar — geldi ve şimdi hemen kaçmak mı istiyordu?. Kara Yusuf Sansarla beraber | hem eşyayı toparlıyor, hem de iki- de bir ara yerdeki- kapıdan başı - nı uzatarak soruyordu: — Neoldu?. Niçin yalnız gel- din?. , Bunu bir kaç defa tekrarladığı halde cevab alamadı... Üç beş dakika — sonra her şey hazırdı... . Ali Reis Sansara emretti: — Çabuk aşağı in de otelciyi ça. ğgır... Hesabı keselim!.. — Peki reis!.. Sansar odadan çıktı.. Ali Recis soluk soluğa ve kızgın bir. halde yatağın üstüne oturdu.. Çenesini bşkış—ıynnlu_ .Yüzünde kor- bir — fırtma lnıııqıhiı vuılı. Üstü başı toz toprak için - deydi.. . Neden sonra başını kaldırdı ve llvlh" şaşıkm ona bakan Kara Yu. || - Içleı— fena!.. Ah, höp ters gi- diyor.. Allah belâsını versin.. E - ğer iki üç gün evvel davransaydık, her şey yoluna girmiş olacaktı. Diye derd yandı... — Ne oldu?. Valeryonun kızı aldattı mı sizi?. —Hayır... . — Bir pusuya mı düştünüz?. — Hayır!... — Şahin Reis nerede?, — O gitti!.. — Nereye?. 'Tam bu sırada kapı vuruldu. Ali Reis arkadaşımna — şu cevabı verdi: — Sus şimdi!.. Sonra söylerim.. Dediklerimi yap!.. . Otelci içeri girdi.. Kara Yusuf kapıya koştu ve o - telciyi geri çevirdi: — Biraz dışarıda bekleyiniz !.. Sonra kapıyı sımsıkı kapadık - tan sonra Ali Reişe yanaştı; — Buradan temelli mi gidiyo - HABER — Akşam Postası Renkli filmler “Sinemanın babası,, (£ şimdi de buna çalışıyor Sinemanın 40ncı yıl merasiminde bulunmak üzere İ - talyan hükümetinin davetile Ro - maya vardığı gün Mösyö Louis Lumiöre bize istikbal için — olan projelerini anlatmıştır. Sinema -| nın babası olan ve son gyünlerde kabartma iilmlerin tecrübesini ya- pan bu yorulmak bilmez kâşifin sözlerini aynen naklediyoruz: Sevdiğimiz yıldızlardan biri- sinin şeklini beyaz perde ürerinde kendi tabii cisimlerinden daha bü- yük boylarda görecek olursak on - ların oyunlarmı, hareket ve jest- lerinin inceliklerini daha iyi tak - dir edebiliriz. Hele arazi manzara- ları hiç te muvafık değildir. Dün - yanm herhangi bir noktası beyaz perde üzerinde asli heyetinden çok daha küçük gösterilmek mec - buriyeti vardır. Sinemalarda — ol- duğu gibi fotoğrafta da İnfra kır- mızı şua tatbik edildikten sonra şimdikinden çok daha büyük per- deler üzerinde muazzam resim ve manzaralar göstermek imkânı hâ- sıl olacaktır. Perdenin büyütülme- sini şimdilik bir tarafa bızakalım da esas meselelere gelelim: Son zamanlarda benim icadım olan kabartma resim meselesinin tecrü- beleri yapıldı bunu gazsteler de bütün tafsilâtiyle yazdılar. Şimdi renk — meselesile — uğraşıyorum. Renk işi çok zor bir meseledir. Bu işte şimdiye kadar yapılan tecrü - beler ve ortaya atılmış olan eser - ler hep noksan ve külfetli yani ik- tisadi kullanışı olmıyan usullerdir. | Kırmızı bir şalvar, plâjlardaki “şemsiyelerin rengi gibi kaba ve ka- Tn renkler yapılmıyor değli fakat havada görünmiyecek kadar ince renkler, ten renkleri, saten ve şi - fonlar memnun edecek şekilde ak. settirilemiyor. İşte ben bunun için uğraşmaktayım. HABER Akşam Postası İDARE EVİ ISTANBUL ANKARA CADDESİ Telgraf Adresi: İSTANBUL HABER Telefön — Vazı: 228712 — 1daret 94370 ABÖNE ŞARTLARI 1 $ 6 12 aylık ? Türkiyes 120 350 600 1250 Ka Benebi: 150 445 S10 1çta iLÂN TARIFES! ? Ticaget İlâzlarmın satırı 12,60 j Rosml ilânlar 10 kuruştur. Sııîl:':: Neşriyat Müdürü: HASAN RASİM US Basıldığı yer: (VARTT) Mathaan — Kimbilir... damı içeriye bırakmadın?. — Bir düşündüğüm var.. Eğer | bir daha buraya gelmiyeceksek ıu işi de bitrielim, diyecektim.. — Hangi işi?. — Soyguncuların cezalandırıl - ması işini!.. Bu — herifleri ölüme mahküm etmiştik., — Evet amma, belki de döne - TİZL. » f (Devamı var) Fakat ne diye a - W Türkçeye Geçiren : NA-BI CEBiDELİKLER Gebidelikler Şahı Açıkgözler Padişahı Ali Cengizin başından geçenler TTETMELEERDUN DU —e 380 — Demir, yağsızlığın kendilerini! cana hatmi çayı edeceğinden . Cengize uzattı: emletten mahrum korkmuştu. Bu son havadi? bir an vindirmişti: — Bak, dedi... Bu daha iyi.. Marika yağı doğradı. Demirin getirdiği bir eski tasta da yumur- taları çalkadı. Nejat ateşi canlan- dırdı. On dakika sonra yemek sofraya konmuş bulunuyordu. Odanın sağlam sandalyesini Matmazel Marikaya verdiler sofra başına oturdular. İki gencin yemeğe büyük bir hırsla surılma- ları Marikayı sevindirmişti. Artık odanın rengi tamamile değişmiş - ti. Biraz evvelki hüzün yerine ne şe ve zevk gelmişti. Nejatla Demir sanki biraz ev - welki insanlar değillerdi. Yüzleri gülüyor, keder ve teessür nammna hiç bir şey görünmüyordu. Büyük değişikliği bir omlet — yapmıştı. Marika tatlı getirmek düşüncesi- ve le odasına gitmişti. Demir Mari - kanm gitmesi üzerine: — Biçare Ali, dedi. Yazık ki bizim bu ziyafetimizi göremedi. — Mademki uyuyor, uyandır- mamalı.. — Bari onun için biraz ömlet ayırsaydık... — Bunu teklife mem.. . — Ne zararı var... Komşumuz o kadar iyi yürekli ki.. — Sus geliyor.. . Marika elinde kücük bir kava - moz olduğu halde geldi.. Demir: — Bu ne7?. Gene bir şey mi ge - tirdiniz?. — Size üzüm reçeli getirdim.. — Üzüm reçeli mi?, Matmazci, bugün bizi tatlılar içinde yüzdürü- yorsunuz !.. — Cidden büyük lütufkârlık e- diyorsunuz!.. — Haydi sizi göreyim!. Bir parça reçel için bakalım ne kadar | teşekkür edebileceksiniz? Bunda | ehemmiyete değer — bir şey yok.. | Bugün ben size ziyafet veriyorum. Bir gün de siz bana ııyıfet verir - siniz.. Ödeşiriz... Skrgui Arkadaşlarmın epeyce zaman - dan beri komşu kızıyle — konuş - tuklarını bir şeyler içtiklerini gör- müş olan Ali Cengiz yatağında doğruldu ve: — Susadım, dedi, hepsini siz iç- meyiniz!.. Nejad yatağın yanına koşarak: — Uyandın mı Ali? Biraz uyu- dun bari rahat ettin mi?. — Evet biraz kendime geldim . Şimdi bir şey verirseniz içerim. Matmazel Marika bir kırık fin - cesaret ede- —H eee Yeni Çıktı en özlü eseridir. Değişişler Ovid eski Romanin en büyük klâsik şairidir. Deği- Şişler bütüm orta çağları kaplıyan şalrin en Unlü ve 18 Forma — 75 kuruş Dağıtma Yeri — Vakıt Matbaası — Istanbul doldurarak Ali — İçiniz, dedi, size çok faydası için kaybeder gibi olduğu emlete| dokunur... onu yeniden kavuşturmuş ve se -| —— Siz de bundan mı içiyordu - nuz?. | — Hayır! Biz üzüm reçelinden hoşaf yaptık onu içiyorduk.. Size bu çay iyidir.. Ali Cengiz etrafına mütehayyi - rane bakarak mırıldandı: — Akşam yemeği üzüm hoşafı.. Garib.. — Burada böyle şeyler var ha?. Yoksa rüya mı görüyorum. Demir: — Hayır, dedi, rüya görrmiyor.- sun.. Matmazel Marika bize ziya- fet verdi.. Sen hatmini iç.. Çünkü hastasın !.. — Azıcık yemekle, hoşaf daha çok işime yarar.. — Fakat sen hastasın.. Hara - relin var.. « — O yorgunluktandı, Şimdi hiç bir şeyim yok.. Demir, tabakta kalmış olan bi- raz ömletle bir parça — peynir ve ekmeği Ali Cengize vererek: — Madem ki istiyorsum.. bilirsin! dedi... Ali Cengiz, yatağında oturarak Sen yemöğe başladı. — Bu sırada Mat mazel Marika: — Demek ki Matmazel Eleniyi gördünüz?. — Evet matmazel.. — Sizi bir müdet bekledi.. Burada oturarak bizimle konuştu. . —— — — — Kimbilir size, münasebetsiz şeylerden bahsetmiştir. Arkasın - dan söylemek gibi olmasın amma, biraz budalacadır. Gerçi gülünç halleri çoktur, fakat kalbi temiz ve saf bir kızdır. — Başma gelen bir felâketten bahsetti., — Nasıl felâket yoksa âşık mı olmuş?. — Hayır!.. kaybet- Miş. « — Bobiyi mi? Çok iyi olmuş.. Hırsız bir köepkti.. Bir gün ben Eleni ile komuşurken boyun atkı » mı alıp kaçmıştı.. Bu sırada arkalarında bir ta - bak kırılmasından hasıl olan şan - gırtı üzerine dönüp baktılar.. Ali Cengiz köpek ve Bobi kelimeleri- ni işidince korkusundan olindeki tabağı yere düşürmüştü.. (Devamı var) Köpeğini ZAYI — Üsküdar askerlik şube- sinden aldığım askerlik teskerem ile nüfus kâğıdımı zayi ettim. Yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yok- tur. Üsküdar Murad Reiş mahal- lesinde Tahtaravancı -soka- gında M numaralı hanede İbrahim oğlu Haydar KLASiK ESERLERTDENMEŞ OVID S. Z. AKTAY