AF V MA YY a ie aa ARTENE - Ş Şducdeqezmuler SŞehzadebaşında bir halk temksili Piyesini oyruyan gençler ve piyesin müharriri Vasfi Aktin W Eskiden halkın arasından ye tişmiş, halkın yüreğindeki öz di leklerini söyliyen halk şairleri var- dı. Şimdi de görüyorum ki halkın arasından yetişmeğe başlıyan — ve halkın yüreğindeki öz ve arı dilek- leri söylemeğe çalışan halk mu - "“arrirleri ortaya çıkıyor. Bunlardan birini işte sıze tanı- tıyorum: Vasfi Aktin! Vasfi Aktin Fatihten ötedeki kenar mahallelerden birinde otu - ruyor, ve Fener iskelesinde odun ticarti ile uğraşıyor. Eskiden bir müddet İsştanbulda polis komiserliği de yapmış olan Vasfi Aktin, şimdi Fatih kazası -, nın Hilâliahmer başkanıdır. Ge - çen Cuma Şehzadebaşındaki Leta- fet apartmanında yapılan Fatih! kazası Hilâliahmer kongresinden sonra bir takım gençler — oradaki hususi sahnede Vasfi Aktinin bir piyesini oynadılar. Piyesin — adı| (Savaşta - Hilâliahmer) di Ayni| gençler geçen yıl, gene orada ayni| halk muharririnin (barışta Hilâli- ahmer) adlı bir piyesini daha oy - namışlar ki ne yazık ben onu gö - rememiştim. Bu Cuma oynanan (Savaşta Hilâliahmer) e gelince bazı teknik noksanları ve bugün - kü modern tiyatroya biraz aykırı kaçan tiradları bir tarafa bırakı- Jacak olursa bu piyes o gün salonu dolduran yüzlerce insanı adam a - kıllı coşturdu, İstiklâl savaşında Anadolu kadınlarının gösterdik - leri candan fedakârlıklar ile Hilâ- Kahmerin cephelerdeki şefkat tab-| loları halkı, hele seyirci kadınları, | kızları hüngür hüngür ağlattı. Burada uzun uzun piyesin mev- zuundan bahsedecek değilim. Yal. nız şu kadar söyliyeyim ki muhar- rir, çok hazin bir dram şeklinde yazmış olduğu piyesinde hâlka| Amilliyet, istiklâl, inkılâp fikirlerini | kendi anlıyacakları bir dil ve| yürekten duyacakları bir duy- gu ile öyle güzel sunuyordu ki ko- ca salonu dolduran kadın — erkek yüzlerce insan, sahnedeki vak'a ve manzaraları çok derin bir vecit içinde takip ediyor, arada sırada âdeta kendilerinden geçmişcesine aktörleri alkış tufanına boğuyor -| lardı. Vakıa mevzu basıtti;fakat ulvi olduğu kadar da güzel tertip edil. mişti. Perdelerdeki tesadüfler de iyi düşünülmüş, iyi hazırlanmıştı. Eğer birinci, ikinci perdelerdeki | uzun konuşmalar biraz daha kı saltılmış olsaydı piyesin ve aktör- lerin o gün kazanmış oldukları muvaffakıyet bir kat daha artar - dı. 0f HABER — Uus'ım Postası ’Habeşıstan tarih j Habeşistanda Krallık ilân | eden Yahudi kızı Ester Otuz yıl evvel, Habeş Impara - toru ikinci Menelik'e mektup gö türecek olan üç kişilik heyetin re- isi yaver Ferik Sadık ile binbası Talip ve bölük çavuşu Yasin, Ci - buti'ye bir Fransız zırhlısı ile gel- mişlerdi. Limanda vapuru ilk kar- şılıyan bir sürü yüzücü çocuklardı, bunlar, denizin içine atılan para - ları, denizin metrelerce diplerine dalarak hayrt edilecek bir meha - retle alıyorlardı. Bir Fransız zabi- ti resimlerini almak için fotoğraf makinesini çıkarıp onlara doğru- lunca, makinenin ne olduğunu an- layamıyan Habeş çocukları, — çığ- “| lıkla denizin diplerine batarak Piyes seyredenlerden bir. geup (x işaretlisi piyeste oynuyanlardan bir çocuktur.) Hele biraz da facia kokusu ve - ren üçüncü perdenin tam cephede- ki Hilâliahmer çadırında — geçen vak'ası biraz daha işlenip te ağır yarali baba ile on üç yaşındaki ya- zıcı çocuk manzarası daha başka| bir şekilde gösterilse idi ıcyirciler! arasında hıçkırıklar asıl o za -| man alabildiğine giderdi! Top, tüfek, boru sesleri arasın - da sırtları ile siperlere cephane ta- şıyan kadınları ve ihtiyarları gös- teren ve sırf sesli bir tablodan iba- ret olan ikinci perde kusursuzdu, hattâ teknik cihetinden en mü- kemmel perde bu perde idi. Perde | lerin en hazini olan son hastane perdesini Bayan Muazzez cidden fevkalâde denecek surette yaşattı. Oyuncuların hemen hepsi iyi 'i - di. Bilhassaen iyileri, en tabii oy- nıyanları başta Bayan Muazzez | olmak üzere Bay Celâl, çocuk ro- | lünü yapan on üç yaşındaki mek - tep yavrusu, Yanık Mehmet, Ba - yan Mürvet, bir de son perdedeki doktaru oynıyan gençti. Bir çok yoksuzluklar içinde bu kadar varlık gösterdiklerinden do- Tayı bütün oyuncularla birlikte pi- yesin en zorlu rolü olan Mehmet Çavuşu hiç aksatmadan oynıyan rejisör Rahmiyi kutlulamamak ka- bil değildir. Milliyet, istiklâl, inkılâp fikir - lerile birlikte yurdun en mukad - des hayır müesseselerinden — olan Hilâliahmer sevgisini halkın gönül lerinde böylece saatlerce çok de rin bir heyecan ve vecit içind ya - şatan Vasfi Aktini de candan teb. rik ederim. İşte size günün bir halk muhar- -| riri ki eski zamanların halk şairle- ri gibi halkın yüreğindeki öz ve a- rı dilekleri alıyor, gene kendilerinin anlıyacağı bir dil ve kendilerinin duyacağı bir his ile onları | kayboluyorlardı. Sadık Paşanın Cibutiye geldiği- ni haber alan yeç'ilerden bazıları, | ziyaretlerine koşmuşlardı. Kabile reisleri olan ziyaretçilerin başla rındaki saç, yeniçeri külâhları ka dar büyümüştü. Bu saçlara kadın- | ların şapkalarını tutturdukları şiş- | İler saplanaaıştı. On dakika şemsiyesiz kalan bir , U ecnebinin derhal güneş vurma ile ölmesi, buranın günlük vukuatın - dan iken yerliler, yarı - bellerine | kadar çıplak, kızgın güneş'n altın- da parıl parıl parlıyarak geziyor- lardı. Heyet, Cibutiden Habeşistan hududuna varacaktı. Tren yedinci | kilometre olan Hambuli istasyo - nunda suyunu aldıktan sonra yo - luna devam etti. On dokuzuncu kilometrede, yerliler tarafından öldürülen bir ecnebi mühendisin mezarı bulunuyordu. Burada geçen bir demiz köprü: den sonra trenin etrafını — saran yerliler, fesli gördükleri Sadık Pa- şaya şunları söylediler: — İnsana hiç zararı olmıyan | deve varken, bu şimendifer denen | şeye ne lüzum var.. — Peki bu daha iyi değil mi? — Elbette iyi değil. Deve coşar-| sa ağzından köpük saçar. Bu ise kime rastgelirse parçalar. Koyun ve keçilerimizi ürkütüyor. Ağzın - dan (baca için) ateş ve duman sa- çıyor. Devenin eti yenir, sütü içi lir, yavrusu olur. Bunun reresini kesip, neresini yemeli.. .. * Otuz yedinci kilometre Elila adlı bir istasyon ve kasaba idi, Bu- radaki yerliler, çocuklarının fo | piyes şeklinde sahneye koyduru yor. O günkü Hilâliahmer kongre - sinden sonra bu piyesi seyredenler içinde Hilâliahmer Reisim!z Gene- ral Ali ile birlikte bir ucu Yedi - kulede, bir ucu Unkapanında, bir ucu Eyüpte olan Fatih kazasının bütün âza ve mensupları vardı; seyirciler salona sığamıyor, bir çokları oyunu kapıdan seyrediyor- lardı. Bu itibarla denilebilir ki halkımızın Hilâliahmere karşı gün geçtikçe sevgi saygı ve fedakârlı- ğı artıyor. Artıyor ama tiyatro bit- tikten sonra gösterilen ayrı — bir tabloda Hilâliahmeri temsil eden göğsü kırmızı aylı kız bu mukad - | des hayır müessesesi için bir. çok güzel şeyler söyledikten sonra: — Ey zenginler, sizin de kulak- >-vız emlasın! Acaba »e için bağırıyordu? Osman Cemal Kaygısız ! | ların değil, Somalı karıncaların Habeşlerde saç tuvaleti modaları toğraflarını: — Ölürler.. diye aldırmak iste - memişlerdir. Yetmişinci kilometre Tasibe ad.-| x kasaba idi. Buradaki Somalıla - rın hemen hepsi orada yetişen bir! ağacın dallarını kemirmekte idi. Bu ağacın usaresi onlara keyif ve-| riyor, sigara, kahve yerine hep bu| çubukla ayalanıyorlardı. | Yüz altıncı kilometredeki istas. yon Habeşistan hudududur. Ele - ğim sağma şeklinde yapılmış bay- rakları göze çarpmakta idi, Bay - rağın üzeri yeşil, ortası sarı, altı kırmızıdır. İki yüz birinci kilometrede İı»—' yük bir ovadan geçilir. Burada gö- ze çarpan kulübeler, Somaliı adam dır. İki, üç metre yüksekliğinde ve| ellişer metre aralık yapılmış olan bu kulübeler, Somalının bir nevi beyaz karıncaları tarafından yapıl mış kulübelerdir. İnsan boyu - ile dünyanın en yüksek binası muka- yese edilirse, karınca boyu ila bu karınca kulübelerinin yiıluckliğı' karşilaştırılırsa, karıncaların, kat| kat insandan yüksek bir kabiliyet |— gösterildikleri görülür. Hrova kasabasındaki kadınlar sakız yerine yeşil tütün — veyahut tönbekiyi ateş külü ile karıştırıp| çiğnerler. Çinğnemekten bıkanlar, | cepleri olmadığı için kulıklırmınl üstüne, yahut saçlarına yapıştıra - rak saklarlar. Cibutiden iki yüz: seksen kilometre sonra gelen El - bahe ağaçlık bir yer olduğu için! kimse oturmaz. Çünkü Somalılar, daima ıünq—l ten hoşlanırlar. Öldürücü güneş, altında gezmek, onun sıcağı ile u- yumak hayatlarının en rahat ge - çen dakikalarıdır. Bu kasabadan| sonra artık ağaçlar büyümeğe baş- lar, vahşi hayvanların yatağı or - manlar gidilecek yolu kaplar. Fa -| kat ormanın başlangıç kısmı ı,;olti şirin ve çok şairanedir. Gökyüzü - nü kapıyan bu muazzam ağaçların üstünü bin bir renkli çiçekler ve - ren sarmaşıklar kaplar. Üzerilerin- de de renk renk kuşlar uçusur, her kuş ayrı bir perdeden dağların şar. kısını okur. Cibutiden hurava ka- dar olan üç yüz on kilometre iki saatte alınır. Son durakta, heyet iki yüz £ beş askeri tarafından karşılan Ecnebiler buraya bir çok şe) sokmuşlardır. Don, gömlek pa: lon vesaire.. Fakat bir tek şey kamamışlardır: Ayakkabı. Tek Habeşli veya Habeş asl ayağına bir şey giymemiştir. sarp kayalıklardan çıplak a; koşar, parmakları parçalanır, ! kat gene giymez. Bu seyahatte bunun bir nünr nesi görülmüştür, Uzun kara , ki Iunda. bir Habeşlinin ayakları ç lamış, şişmiş, fakat bağlatmak! bile çekinmiştir. Bir ilâç yapılır lâzım gelince Sadık Paşa yanır bulunan kolonyayı Habeşlinin y rasına sıkmış, biraz sonra kolo yanın acısını yarasında duyan ker, yerlere yuvarlanarak tırna lariyle toprakları kazmağa baş mıştır. Bu vaziyet bütün askerl şüphelendirdi. Şüpheli şünheli ! dık Paşanın yüzüne bakmağa b: ladılar. Bunu farkeden Sadık F şa derhal, kolonyayı kendi yüzü sıkmağa başladı. Ellerini yüzü kolonya suyu ile yıkadı. Bu sur le şüpheden kurtulmuş oldu. Derrido'dan sanra dağ yolu bı ladığını söylemiştik. Fakat ko kunç bir yol. Bu esnada Sadık F şa, elinde kadın bileziği taşıyı bir Habeşliyi göstererek sordu: —— Bizde bunu kadınlar ıxdn)hlıl Sadık Paşaya şu cev abi veri leri — Habeşliler bunu ziynet -i takmazlar. Her Habeşli bir kar öldürdü mü halka»- bDir tarafır bir isavse verir. Bir düşman öldü dü mü öbür tarafına bir işaret.. Heyete kılavuzluk yapacak a lan Habeşlinin bileziği işaretle d lu idi. Kimbilir kaç kaplan düşman öldürmüştü. N. A. OKAN Üçüneü yazı: Tehlikeli bir çit. Evlenmek istiyen bir. Sama bir beyaz adam öldürüp, etindi bir parçasını nişanlısınını boynu asmak mecburiyetindedir. Başla rına lâvanta yerine tereyağı süre Somalı kadınlar. Afyon satmak için yapılan müzakerele| Türk — Yugoslav afyon sat birliğinin afyonlarımızı müt şerait içinde gerek beynelmilel yuşturucu maddeler - fabrikala karteline gerek sair - ithalâtcıla satmak için tatbik ettiği şekil hayet müsbet tesirlerini gösterm ge başlamıştır. Türkiye-Yugosla afyon komitesi İtalya ve - Birleşi Amerikaya ham afyon satmıştı Diğer taraftan Japonya, Rusya İrana da muhtaç oldukları h: afyonu satmak için müzakerat © reyan etmektedir, Her nekadar ran ve Rusya aâfyon müstahsili vi ziyetinde iseler de Türk ve Yugo lav cinsi afyonlara malik değildil ler. Türk — Yugoslavy Bürosunun zak Şarka gönderdiği mümessili Moskovadan Şimali Çine harek ettiği — bildirilmektedir. — Uzi Şarkda yapılacak satış - teşkilâti nın çok iyi neticeler vereceği üm adilemalbtadi.