Kadını mezardan niçin çıkardıkları anlaşılmıyor İngiliz polisinin garib bir cinayet peşinde olduğu muhakkaktır Erarengiz — su- retle öldürüldüğü iddia edilen kadın ve ahretten dün- yaya dönen cena- zesi, İngilterenin Baks şehrinde çok | zardan çıkarılsın, vücudu açılsın. '€*Yecan verici ve herkesi merak- | Tahlil yapsınlar. Zehirlenmiş mi, kndlrıeı bir hâd'se oldu. Tabii su- | ne olmuş? Anlaşılır.,, diye emir Tette öldüğü zannedilen bir kadı- l çıkmıştır... Tn ceşedi mezardan çıkarıldı. "Kınlıîr açıldığı gün şiddetli bir Ağmur sağanağı — boşanıyordu. | | Polis, mezar başına, kadının cesed'ni çıkarmağa gittiği vakit, ailesinden kimseye bir şey söylen- zar başında, polis memurların- | memişti. dan ve şüphesiz gazetec'lerden Aşka kimse bulunmamıştır. Ölen kadının adı Vest'dir. 57 “Aşındaydı. Üç tane kız bırakmış- ör, Bunlardan biri Londrada mek xlş;_bDu!vğı yapmaktadır. Anne- “Rin ölüsünün tekrar mezardan Sikarıldığını işitince, koşarak şeh- 'a Belm'ştir. Fakat cesed, o sırada Tılmış ve şüpheler doğuran a- 'ız.]"m meydana konması için ı::“!lt masasına yatırılmış bu- Uyordu. ü Konu komşudn bazıları, bu hâ- | Meyi büyük bir hayretle karşıla- ! “Ölümünden şüphe edilmesi Saşıyoruz. Bu kadar rahat, tabii Yı: Ü_İl'îiltüıüz yaşayan bir a'lede , & ' eşrarengizlik - olabilir?,, “Srini mırıldanmışlardır. “kkıduun ölmesinden beri bir d'lıî"îerde baş gösteren dedi ko Aağır basmıştır. deşi “ü_le yapılan ihbarlar üzerine _.ı';l iç bakanlığı haberdar edil. Kocası, neden sonra gelmiş, bo şalan mezarın başında bir iki da- k'ka düşünerek kalmış sonra ga- zetecilere şöyle demiştir: “Salâhiyet makamlarının önce bana veya ailemizden herhangi birine sormadan böyle bir tedb'r- alışınm sebebini hâlâ anlayama- dım..,, Fakat polisi bu kadar çabuk harekete geçiren haberin herhalde çok mühim ve esrareng'z olduğu anlaşılmaktadır. Ceşedi çıkarılan kadının kızı: “Annemin hiç bir düşmanı yoktu.. Ölümünde kötü bir sebeb olduğun dan hiç şüphelenmem,, demiştir. Doktorlar, raporunu verdikten sonra vaz yet etraflıca anlaşılacak ve polisin şüphesi doğru çıkarsa hemen tevkifat başlıyacaktır. Mezardan çıkarılan bu cesed dolayısıyle İngilterede yeni ve es- rarengiz bir cinayet tahkikatı baş- “Ssabir zaman iç'n'e: “Me | lamasına ihtimal verilebilir... kı_ı—:"*'“da kadın polisler çoğal mağa başlamıştır. Son zaman- M ) toe Anceleste müsabaka ile yeniden beş kadın polis da- q""'l!ı!ır. Resimde bu yeni polisler şeflerinden talimat a- lırlarken görülüyor. ' bir mal varsa hep oralarda - satı- | he! | anlatsınlar! Eğer böyle olsaydı, | bulun bir çok semtlerinde kurulan | bu pazar yerlerinde hep külüstür | | şeyler satılmış - olsaydı, tanrımnın HABER — Akşam Postast Ş$ehirde gezintiler Istanbul pazarlarında Sinirli pastırmaları hangi doktor muayene eder? Pekmezli, portakallı orkinos plâkisi! —A, A.. Ondan istemem, on- dân kesme, o çok sinirliye benzi- yor. — Çok sinirli senin kaynanan, bu kestiğ'm parçada sinir, minir arama., İstersen götür bak, dok- tor Mazhar Osmana muayene et« tir; eğer benim pastırmalarımda sinir, kuruntu falan bir şey varsa ben şu pazarın ortasında: — “Zito da zito, çişko da veyna!,, diye zıp zıp zıplarım! İstanbul pazarlarında gezgin | pastırmacılık yapan Siüirdli Abdul lah Pazartesi pazarında her za- manki müşterilerinden Kesmeka- yalı Sahure ile böyle şakalaşıyor. du. Bayan Sahure doğranmış pas- tırmalardan bir iki tane alıp ağzı- na attıktan sonra: — Ay, dedi, bunlar çok acı! — Acıysa biraz şeker ekersin üstüne yahu! Abdullah, her zamanki müşte- risi Bayan Sahureyi iki yüz elli gram pastırma ile savdıktan sonra kend'sine sordum: — Bu pastırmaların daha iyice- si yok mu? — Olmaz olur mu, Baybabacı- ğım? (Yanımdaki sandıktan güzel sapsarı yağlı bir parça çıkara- rak): Al daha iyisini! (Gene san- dıktan başka az yağlı, ensiz br parça alıp göstererek) : Al daha â lâsmı! Baktım ki Sirkeci, Balıkpazarı, Calata bakkallarında kilosu sekse ne, yüze, yüz yirmiye stılan canım pastırmaların kilosu burada elli- ye, elli beşe, n'hayet altmışa! Bir de derler ki paazrlarda pek iyi şey bulunmaz, nerede külüstür Bu sözü söyliyenler, gelsinler de onu, benim gecelik entarime eğer haftanın altı gününde İstan- günü halk ellerinde zenbiller, se- petler, çantalarla taşınıp haftalık yiyeceklerini oralardan uydurmz- | lardı, Aptullahtan biraz pastırma al- | dıktan sonra yanındaki peynirci Bahriye yanaştım: — Nasıl peynirlerin delikanlı? — İyidir Bay baba, ellerinizden öpüyorlar! Baktım ki peynirci, pastırmacı- j dan daha komik, daha alayci.. — Yağlı mı bunlar, yağsız mı? — Salt yağ, salt bal, salt kay- mak, salt ilik! _Gerçektzn te öyleydi; bıçağın ucuyla kesip uzattığı peynirden bir lokma aldım ki - ağzınıza lâ- yık - tereyağı gibiydi ve bu peynir de gene bir çok yerlerde satılan bu çeşit peynirlerden burada on kuruş eksiğine satılıyordu. Peynirciden sonra soğancıya ya naştım: — Kaça soğan? — Beş kuruş... Halbuki bu soğanın daha çok kabası, buruşuğu, süprüntülüsü bizim mahalle bakkalında — yedi buçuğaydı. Gezerken yemişçiye sokuldum, sapsarı, kehlibar gibi, Ankara armutlarını sordum: — Yirmiye amma, dedi, size on yedi buçuğa olur! O ise ki bunlar manav dükkân- larında yirmi beş ile otuz arasıdır. Yalnız bunlar mı ya? İstanbul pa- zarlarında satılan her şey mağaza ve dükkânlardan çok ucuz.. Evet, bu pazarlarda epeyce çü- rük çarık şeyler de satılıyor. Gel gelelim, bu çürük çarık şeyler sa- de pazarlarda değil, her yerde sa- Ka "T peynirciler, pastırmacılar tılıyor. Pazaların bir iyiliği de bu. ralardaki esnafın hep tatlı dilli, güler yüzlü, şakacı olmasıdır. Bakınız şu resimlerde gördüğü. nüz pastırmacılar, peynirciler, ba- lıkçılar, kasaplar hep müşterinin yüzüne gülen, müşteriyi tatlı dille kendilerine çeken — insanlardır. Durunuz, bunlardan bir kaçını si- ze de tanrtayım: Balıkçı Ali, ortağı çakır Tevfik, öteki ortağı Musa... Meselâ: Bu üç balıkçının dükkânıma gelen ih- tiyar bir kadın tabladaki koskoca Orkinos balığını göstererek sorar: — Bu ne balığı çocuklar, — Ayı ı balığı mı? — Ayı balığı!! — Bu nasıl yenir? j — Bunun pekmezlisi jyi, — olur anne! Hele içine biraz da porta- kal sıkarsen değme keyfine! Gene bu resimlerde gördükleri. niz arasında yağcı Varnalı Ah- med, peynirci tersaneli Mehmed, zeytinci Mustafa, kasap İsmail, salata soğancı Hüseyin, kasap Ah- med, işkembeci Bayram, gezgin fotografçı Köprülülü Ali hep bu pazarların bülbül satıcılarıdır. Ve bunlar İstanbulun her gün başka bir semtine kurulan pazar- larında yiyinti, içinti satanların yüzde biridir. Eğer bunların hep- sini ayrı ayrı yazacak olsak (Ha- ber) in iki on altı sayıfası bile bu- na yetişmez. Hazır sırası gelmişken size bu pazar yerleri ile günlerini de sa- yayım: Cumartesi: Beşiktaş, Topkapı; Pazar: Eyüp, Koca Mustafa paşa, Üsküdar; Pazartesi: Karagümrük Feriköy; Salı: Tophane, şehremi- ni; Çarşamba: Fatih, Sultanah- met; Perşembe: Galata; Cuma: Paydos! Gezgin Haberc!