Gizli bir çete Davrs isminde zengin bir. adiff öldürüp altın yüklü bir gemiyi zabtetmek için yatını —zabtediyorlar. — Polis ha X:9 bu işin peşindedir. Şifreli bir meki işi anlıyor. Uşağı da yanma geldiği anda B” | sızlar hafiyeyi basıyor — ve kaçıyorlar. e $ Polis Hafiyesi (X: 9) Türk matbuatında bir yenilik olarak sayılacak bu roman birinci odda “HABER,, de çıkıyor. Bu romanı bir sinema seyreder gibi takib edecek, heyecandan heyecana düşeceksiniz. ııııııl'Iııııııı.ııwurmıııııııııwv'%ıo BAK ANAHTAR YANIN. DA Mu? 102 BORJİYA nur diye çekiniyordu. Hançeri aldı. Bunu gören Lükres: — Eyvah işim bitti!.. diye düşün - dü. Ragastan onun bu düşüncesini anlamış gibi dedi ki: — Korkma!.. Bütün fenalıklarını, bütün cinayetlerini sana bağışlıyo- rum. Nasıl ki biraz evvel hapishane bodrumunda gebertmek elimde iken kardeşin olacak o alçağın da hayatını böylece bağışlamıştım. Fakat her şe - yin bir derecesi vardır. Eğer bundan sanra ya sen, ya kardeşin bir kere da- ha benimle uğraşır da elime düşerse- niz emin olunuz ki işiniz tamamen bit miş olacaktır. Ragastan sözünü bitirir bitirmez kalktı zehirli hançer elinde olduğu halde bitişik odaya —koştu. Lükres mosmor kesilmiş olduğu halde: — Katil var!.. Cani var!, Yetişin!. diye avazı çıktığı kadar bağrrarak ya- nındaki çanı bütün kuvvetile çalmağa başladı. Kapılar şiddetle açıldı. Bir takım silâhlı adamlar, yarı çıplak hizmetci kızları telâşla Lükresin odasına koş - tular, Papanın kızı: — Katil mutlaka sarayın içindedir. Hiç bir yere kaçamaz. Her tarafı ara- yın. Hiç bir köşe bucak bırakmayın. Bu herif Fransuvanın katilidir. Kar- deşim gibi beni de hançerle öldürmek istiyordu! Diye askerlere, hizmetcilere lüzım gelen emirleri verdikten sonra Ragas- tanın arkasından odadan fırladı. On kadar asker ve o kadaf da hir- metci Lükresin peşi sıra gidiyorlardı. Diğer neferler tüfeklerini almak için kovuşlarına koştular. Ragastan iki üç oda geçmişti. Ken- dini birdenbire Fransuvanın vurul « Muş olduğu ziyafet salonunda buldu. Şövalye bir takım gürültüler, patır - dılar, bağırışlar duyuyor; ayak — ses- lerinin gittikce yaklaştığını anlıyor - — Burada mı can vereceğim?.. A - cemi bir tilki yavrusu gibi burada mı kapana düşeceğim?. düşüncesi bir an- da aklından geçti. Salonun her tara- fını dikkatle gözden geçirdi sonra ge- ne düşünmeğe başladı: — Hülü o kırmızı iz.. O kanlı yol. Gözümün önünde! Bu iz bana evvelce Fransuvanın Sezar tarafından öldü - rüldüğünü nasıl gösterdiyse şimdi de kurtuluş yolunu öylece gösterecektir. Ragastan bu yolun Tiber nehrine açılan salona gittiğini hatırlamıştı. Hemen o tarafa doğru koştu. Tam sa- Tonun kapısını açmıştı ki Lükres hiz- metci ve askerlerile beraber — diğer kapıdan görünmüştü. Alçak kadın nefes nefese olduğu halde: — İşte katill. yakaladık. koşun!.. diye haykırıyor, kıyametleri koparı - yordu. Başta Lükres olduğu halde asker- ler, hizmetciler hep birden Ragasta - nın bulunduğu odaya hücum ettiler... Hürya alçaklar!!.. Bu kudurmuş sürünün Şövalyeyi kovalaması pek müthişti. Genç kahra- man Tiber nehrine çıkan camlı kapı- yı omuzlarile yıkıp devirdiği vakit o- nu kovalıyanlar salonun - orta yerine varmışlardı. Lükres mütemadiyen: — Tutun!. Katili yakaladık! diyx bağırıyordu. — Alçak kadmın bu yırtınışına kar- şılık Ragastan bir kahkaha kopardı. Lükresin peşi sıra gelen kuduz. sürü- sü telâşla olduğu yerde kaldı. Papanm kızı, henüz doğmakta bu- lunan güneşin hafifce aydınlattığı göğe doğru yeis dolu, hiddet dolu göz lerini kaldırarak: — Eyvah!, Diye haykırdı.. Ve sırt üstü düşe- rek bayıldı. Çünkü Ragastan, bu aslan oğlu as. Tan, başt önde bulunduğu halde ken - disini balıklama olarak fırlatıp Tiber MCAKİ Za- YYALLILARI KUR « DD A Dü PSi BORJİYA 108 ——— ——— | —a mnehrine atmış, ve nehrin sarı suları içinde kaybolup gitmişti... —A— KAPİTEN'İN SATILIŞI Sabah henüz oluyordu! Bir adam, bir Yahudi Güzel Janus ötelinin kapısını çalıyordu. — Otelci Bartolomeo pencereden baktı. Geleni hemen tanıdı: — İniyorum! Dedi. Biraz sonra da otelin araba - Tara mahsus bulunan avlu kapısını açtı. Yahudi içeri girdi. — Bonjur Hayimciğim! Sözünüzde durdunuz, Tamam söz verdiğiniz sa- atte geldiniz. Memnun oldum. — Evet. Erkenden — kalkacağıma, rahatsız olacağıma bakmadım. Sözüm de durmuş olmak için koşup geldim. Lâkin herkesin, iyi ve namuslu adam- ların uykuda bulundukları şu saatte beni sırf şu pazarlığı yapmak için böy le erkenden çağırmağa ne lüzum var- dı? « — Yavaş!.. Sizi erkenden çağırdım ki müzayedede kimse — bulunmasın. Malı kapatacağımı! Anlıyor musun azizim Hayim? — Hangi malı kapatacağız. Mal dediğiniz evvelce de bana satmış ol - duğunuz pılıpırtıdan ibaret değil mi? Bunda susacak kapatacak ne var an - lamıyorum ki?... Otelci hiç cevab vermeden Yahudi- yi elinden tuttu. Taraçayı tutan di - reklerden birinin yanma götürdü. Bu direğe el yazısı ile yazılmış bir ilân yapışıktı. Oteldi: — Şunu okuyun bazirgân.. diye ilâ« nı yahudiye gösterdi. Hayim ilânı yavaş sesle okumağa başladı. Bu ilân o gün otelin karşısın- daki meydanda Ragastanın idam olu- nacağını bildiriyordu. Hânı okuduktan sonra Yahudi o - telcinin yüzüne baktı. Bunu okutmak tan maksadı ne olduğunu sormak - is- tiyordu. Bartoloemo dedi ki: — Evet dostum! Size bir sürü eski elbise ile bir at satacağım. Alırsınız değil mi.. Atın koşum takımları da beraberdir. — Pek âlâ! Fakat bu ilânı bana o - kutmaktan maksadmız nedir? Bugün birisinin idam olunacağını Romada herkesle beraber ben de duymuştum. — Anlamıyor musunuz Hayim? Eski elbiseler ile at.. — Evet. — Eski elbiseler ile at idam oluna- gcak haydudundur. Ragastan denilen o müthiş katilindir. Sizi böyle erken -, den çağırmağa mecbur kaldığımın se- bebini şimdi anladınız sanıyorum. B haydudun benim otelimde oturmuş olduğu duyulması otelim için bir le - kedir. — Doğru. — Benim için bu, manevf bir zarar olduğu halde sizin işinize çok yara * yabilir. Çünkü meşhur kimselerif kullandıkları eşyanın kıymeti büyük- tür. Hele Ragastan gibi teblikeli — vt müthiş bir haydudun elbiselerini — v€ atını muhakkak ki bir kaç misli kârl& satacaksınız. — İyi ama ben de adliyenin gözü” ne çarpmak İstemem. Malümya.. Butt> lar her zaman fenalığı severler.. İnsü- nın en ufak bir kazancına bile olmağa kalkışırlar. Hem mademki meşhur bir haydudun elbise ve atı Pâ” ra eder, o halde niçin bunu kendinif satarak bu kazanca konmuyorsunuz* — Doğru.. Fakat ben korkarım - — Siz korkarsınız da ben kork mıyımı?.. — Hiç olmazsa atla elbiseleri bir kere görünüz, Fiyatta uzlaşırız. Ür#” sı kolay, — Ha!. Bak şimdi yola nl“": Üyle ise bir kere göreyim. Lâkin şun” unutmayınız ki atın ve elbiselerin Kİ meaid olduğunu ben bilmiyorum”