Çelus'zin faciası, profesör Şimit, kaptan Vororim, tayyareci Ba- buşkin ve Molokov'un isimler'ni, daha bir çoklarıyle beraber meş- hur etmişti, Bu pek tabildir. Bü- yük bir faciaya veya saadete ma- ruz kalanlar hemen meşhur - olur- lar, Fakat bu pek haklı şöhretlere sahip olanların yanmda, bir de, onlar kadar şöhrete lâyık olanlar da vardır ki, halk, ekseriyetle bun lardan haberdar bile olmaz, İşte bu meçhul kalan kahramanlar ara sından birini, bugün okuyucuları- "aıza tanıtmak iıliyoruı'. Kendisinden bahsetmek istedi. ğimiz kahraman evvelâ b'r kadın- — daır. Sonra bir âlimdir. Daha son ra da Rus'ur ve Şimal kutbunda iki sene mülemadiyen sadece üc arkadayşı ile beraber yaşamş, bi çok ilmi ve Fenni tetk klerde bu hunmuştur. Bu kadının ismi Nina Demme' dir, ve profesör Samciloviç ona “Şimal kutbu Kraliçesi,, ünvanın vermiştir. N'na Demme öteki kraliçelere benzemez. Gayesi, falan ve filân memleketin güze'lik kraliçesi ol- “ mak değildir. Bununla beraber, kendisi, eğer istemiş olsa, bu gü- zell'k kraliçeleri ile müsabakaya girişecek derecede de kadındır ve «üzeldir. Esasen Şimal kutbunda geçir- dîâi'îki sene müddet içinde, gü- zelliği ve kadmlığı ile arkadaşla- rına büyük heyecanlar vermiştir. Hoş bu heyecanı da anlamak pek kolaydır. Zira, Hoken adasında kendisiyle beraber yaşayanlar, iki sene gibi bir zaman onun yüzün- den başka kadın yüzü görmemiş- lerd'r. Bununla beraber, kutup kraliçesinin arkadaş'arından hiç birisi, onun bu cinsi farkına tel- mih yapıcı bir tek kelime bile sar- Setm'ş değillerdir. 1932 senesi yazında Nina Dem me üç arkadaş ile beraber Russa- | nov buz kıran gemisiyle Vanevev adalarına in'yordu. Burada, Nina üç arkadaşı ile birlikte bir — sene yapayalnız kalacak ve çalışacak- tr. N'na karaya indiği günden iti- baren bir yevmiye — hatıra def- teri tutmuştu, İlk gününü şöyle an latıyor: *“Ev iyi. Odalar geniş, Yatak- lar da iyi. Fakat en lâzmlı olan şey kütüphane. Buranın kütüpha- ti. Veda hararetli oldu. Vapur ay- ' rilirken onu, $' lâhlarımızla ateş ederek selâmladık. O da bize dü- düğüyle cevap verdi ve biraz son- ra ufukta kaybo!du,, Artık gündelik hayat başlamış- tı. Günler boş geçecek değildi. Şi- mal topraklarının garp kısmında- ki kısmının haritasını yapmak, ne batat ve hayvanatını tetkik etmek lâzımdı. O kış esnasında, bir kere Nina, ya'nız başıma köpek'ere y'- yecek aramağa çıkmıştı. Büyük bir fırtınaya tutuldu. Köpek'er bi- | le yollarını şaşırdılar ve Ş'mal I kutbu kraliçesi az kalsın kutup- larda kaybolup gidecekti. Bir sene geçmişti. Nina ve üç arkadaşı brr geminin ge'mesini bekliyorlardı. Fakat buz kıran Se lov gemisi, bütün gayretlerine rağ men, bir türlü çözülmek bi'miyen buzları kıramamış, karargâha yaklaşamamıştı. Nina, not defte- rinde şöyle diyor: “Petrolümüz ve odunumuz bit- mişt'. Fakat kömürümüz vardı. Ya'nız bu kömürü nasıl yakacağı- mızı bilmiyorduk. Kibrit kalma- mıştı. Konserve meyvamız da bit- mişti. İkinci kışı nasıl geçirece- ğiz diye korkuyorduk,, Istanbul meyhanecileri bundan üç yüz yıl önce şöyle tarif edilir - di: “Esnafı melünan, menhusan, mezmuman, yani meyhaneciyan.,, Bu kurunlarda, İstanbulda b'n altmış meyhane vardı. Altı bin de meyhaneci. Meyhaneci emini, Galatada Do muz kapısında oturur, vergileri toplardı. Üç yüz yıl önce, en çok meyhane bulunan semt, Samatya, Kumkapı, Balıkpazarı, Unkapa - nı, Cibali, Ayakapı, Fener kapısı, Balat, Hasköydü. Bunların arasın da hemen hemen baştan başa bü- tün dükkânları meyhane olan yer Galata idi. Yare yalvarmağa bir kimse h'cab etse hemen Bir kadeh mey kişinin cümle hi- cabın götürür. Diyen şairler de gizliden gizli - ye, rakı içmekten geri durmazlar- dı. Rakı 'çin şiir yazanlar, rakıya “Aslan südü,, derlerdi. Âlim geçinenler de “elma yiyib alessabah bir kâse şarab içenin öldüğüne taaccüb ederiz.,, diye rakının ve şarabın propagandası- nı yapıyorlarmış, Meyhanecilerin sokakta alayla dolaşma!ları, çok dikkate değer b'r haldir. Wla aeit sesl Anaa smmasıhamanilmnlı sarhoş eden boza satan bozacıla - cın sokakta nasıl dolaştıkları şöy- le anlatılıyor: Segâh ve rehavi ma kamlarından hazin Rum türküleri söyliyerek, tulum çalarak - gezer - ler, Esnaf, kırmızı fesli, yeşil tak- keli, bazuları srvalı, beli Arnavut Simal kutbu kraliçesi banyoya — | rürdü. Meyhanelerde ne kadar sa hazırlanıyor! rak ederlerdi. Fakat bu kış da kolay geçti. Istanbuldaki — meyhanecilerin Nina, yalnızlıklarında en ziyade | çoğu, bulundurduğu şaraba göre kendilerini teselli eden şeyin rad- | &4 alır ve o şarabı ile meşhur olur — | du. Nar şarabı satan altı dükkân vardı. Yirmi beş meyhanec', hur- ma şarabı satan bir dükkân, altı meyhaneci, dut şarabı. satan iki dükkân, on iki meyhaneci, karpuz yo makineleri olduğunu yazıyor ve diyor ki: “Radyo sayesinde artık mesa- fe kalmamıştır. Her akşam Mos- kovayı ve Leningrad'ı dinliyor, | şarabı satan üç dükkân on üç mey gözlerimizi kapayıp la biraz da | haneci, Misket şarabı satan yet - kendimizi hayallere bırakuğımız | miş dükkân, dört yüz meyhaneci, zaman, oradayız zanned yorduk. Fakat Nina 6 Teşrinievvel 1932 | daş'arım beni de ayı zannetmiş- tarihinde yani Sovyet ihtilâlinin | lerdi. Tüfekleri doğrultup bana on beşinci yıldönümü gecesi bü- | doğru nişan ıldılılın_m gördüm. yük bir ölüm tehlikesi geçirmiş- | Bir kazaya kurban İ'd“'ğ mi an tir. Bunu kendi ağzından dinliye- lamıştım. Bağırsam, sesimi belki üda; yanlış anlarlar diye derhal Travi- ya'a diye bir parça okumağa baş- ladım. Şarkıyı duyunca, arkadaş- larım vaziyeti an'adılar ve böyle- ce kurtuldum.,, ermererrm. verenın “Büyük bayramı ku'lulamağa hazırlanıyorduk. Öyle b'r devrede idik ki ne gece, ne de gündüz var- dı.Hep a!'acakaranlık. Bu, insanın sinirlerini berbat eden bir şey. U- zun ve bitmiyen kutup gecelerin- den daha fena. Birdenbire eve doğru bir ayı ile iki yavrusunun geldiğini gördük. Derhal tüfekle- rimizi omuzlayıp vurduk, Ben, a- yının izini takib için dışarı çıktım. Bir şey bulamadım ve dönmeğe başladım, Üzerimde beyaz bir fa- nelâ vardı. Alaca karanlkta arka- muştu. Artık gene vapur gelme- sinden ümit edildiği bir sırada buzlar çözülmeğe başladı. Bir gün, Nina bir tayyare sesi duydu. Bu bir den'z tayyaresiydi. Biraz tayyareci Alekseyov çıktı. Şimal kutub yıldızı, ki sene durmadan hüküm sürdüğü beyaz malikâne- sinden ayrılarak, Moskovaya dön- dü. TARİHTEN MERAKLI BAHİSLE! üçyüz yıl önce İstal ' bul meyhaneleri ve meyhaneciler İştib kılıçlı olurdu. Hamur emini- | | »'n arkasında yüz kişi silâhlı yü - | zende, komik varsa hepsi def, nefir, tanbur, santur ile alaya işti- | ü kış şarabı satan altmış & yüz elli beş meyhaneci vi Rakı satan meyhaneler d€ idi. Rakıya da “rakı şarabir . / nirdi. Rakı satan üç yüz me€ ' ve bin meyhaneci, muzlu tan üç dükkân on üç meyhâ hardaliye rakısı satan beş dü” / on üç meyhaneci, vardı. Buf dan başka ıhlamur rakısı, rakısr, saman rakısı, karanfil, elm, arpa rakısı satan mey bulunurdu. j Bu meyhaneciler arasında di meyhanecileri, öbürlerine — benzemezlerdi. Yahudilerin dükkânları ve altı yüz meyhâf leri vardı. Yahudiler, hiç bir man Rum meyhanecilerindef kı içmezlerdi. Ayrı meybhaf vardı, Yirmi otuz yıllık çqîd 6 şid şarabları, Bozcaadanın şarabı, İstanbulun Kdehor!" rabı, hep bu Yahudilerde bul” muş, Bundan üç yüz yıl önce maış bir kitab, râkı ve şarâ' maada üç yüz kadar daha veren içki bulunduğunu ka! rek şun'arı yazmaktadır: “Her bir badehanen'n bir& , ne isim'eri vardır ki erbabınt Ç| li değildir ama bizlere malüf ğildir. O meşrubatın her biri g — tanbulun bir köşesinde git SönreseReY> KidP Kanadtn hude berbad ederler. Kâr meyhanecilerdir.,, N A0 , 1934 senesi gelm'ş, Ağustos ol- * sonra tayyare suya indi. İçinden Kanlı bir cinayetin falti, A KA yadan idama mahküm edil! ilam hükmü yerine getirili ç Katil, resimde görülen #Y Adı, Johan Bogensberger l dam, otuz bir yaşında bir. 07? pi'| 16 Teşrinisani 1934 te Katat niser ismindeki -fakir bir ati riktirdiği pek az bir paraya * j rek, balta ile öldürmüştür. :';, yaşındaki kadının ak saçlı L büklüm olmuş gördesindet N casına ayırdıklan sonra, İ den karkarak ağlamağa % dürdüğü kadının yedi yaşın nunu da balta ile kanlar sermiştir. yaratl Doktor , — Ali ismall , Haydarpaşa hastanesi ” mütehassıst /'î Urologue — Operat) gf Babıâli caddesi Me: YA K 88 numarada her güt *? V/ sonra saat ikiden .ekî G