© Yor şaka Sabahleyin erkenden matbaa- görmez: — Sertoğlu, dedi. Bundan son- ra karar verdik, bize her gün bir karikatür yapacaksın, — Aman bayım, nasl olur? Ben resim yapmaktan anlamam ki? — Artık orası senin bileceğin iş. Kararımız kat'i, b İmdad ister gibi gözlerimi Vâ - Nü'ya, genç sekreterimiz (Fethi Emreye, ondan da Hikmet Münire çevirdim, Hiç birinde bana' yar - dım edecek bir hal yoktu. Terle - meğe başladm: — Her halde bu işte bir yan - lışlık olacak. Çünkü ben hayatım- da hiç resim yapmış değilim. Vâ - Nü atıldı: — Canım bu kadar zor bir iş değil. Bildiğin gibi resimler ya - parsın, Resmin altma da: “Bu resim kübiktir.,, diye ya » zarsın, olur biter, Biraz aklım yatar gibi oldu. Derhal bir kâğıd aldım. Kalem a- ramağa başladım. .Sağ cebimde yok, solda da yok. Yok; yok... Fethi Emreye döndüm: — Biraz kalemini verir misin — Maalesef yok kardeşim. Bi- raz evvel kaybettim, bir türlü bu- lamıyorum. Hikmet Münüre döndüm: — Ben kalemimi kimseye ver- kindisidir. Birincisini biliyorsun. Kimseye kefil olmamak... Vâ « Nâ'ya doğru yaklaştım: — Ben kitap okuyorum. Demin fikramı yazacaktım, aradım, ben de bulamadım. Rasim Us'un önüne geldim: — Ben kurşun kalem kullan - mam, mürekkeble yazarım. Hok - kada da mürekkeb yok. Zaten ol - sa da işine yaramaz, çünkü yazı kalemi de meydanda değil, Allah Allah, ne yapmalı? Der. ken odaya Kenan Hulüsi girdi, Bü yük bir nefes alarak ona doğru i- Terledim: — Kalemini biraz verir misin? — Kalemim paltomun cebin «- de. : — Paltom nerede? — Odamda, — Hangi odada? — Evdeki da, — Evin nerede — Kadıköyünde, bıraktın? — Düğmem kopmuştu. Diksin diye karım alıkoydu. Ne yapmalı? Bir kalem satın almaktan başka çare yoktu. Elimi cebime attım, Fakat bu sefer de metelik çıkmadı. Gene gözlerim Fethiye döndü: — Yüz paran var mı? — Bütün bir beş yüz liralıktan başka param yok! Vâ - Nü üstünü aradı: — Ben de cüzdanımı evde u - Rutmuşum. Gene Rasim Us'a doğru yaklaş- tım, Rasim Us telefonu açtı: — Bay Ahmed, buraya yüz pa- ea gönderir m'sin? Kasada doksan paradan başka bozuk para yok mu? Bozduramaz mısın? Pek âlâ, gönder. Kıpkırmızı olmuştum. Terimi silmek için mendilimi aradım bir ie ne göreyim? birisi cebimi mü- ei dikmiş, Muharririn rüyas mem, Bu, esas prensiplerinden i- | Bu esnada hademe elinde dok- ya girdim. Rasim Us beni' görür ' san para ile geldi. Ona doğru yak- laştım: — Git bir kurşun kalem al, — Kurşun kalem yüz paradır. Halbuki bu doksan para... — Canım pazatlık edersin. — Ben pazarlık edemem. — Yani ne demek istiyorsun? —Hiç. Hikmet Münir benim tarafım - dan çıktı: — Canım, gider kalemciye söy- lersin. Kalemin ucunu on paralık kesib alıkor. Dikkat et, kalem yüz para olduğuna nazaran, on para için ancak onda birini kesecek, Hademe buna karşı bir şey de- medi, Dışarı çıktı. Oda çok sıcak- tı. Termometreye baktım: Kırk. — Odanm içi kırk derece ol « muş, dedim. Müsaade ederseniz kapıyı açayım. Vâ - Nü söyledi: — Kırk derece mi? İmkânı yok. Odada on derece bile sıcaklık yok! Iddiaimı isbat etmek için termo- i metreyi kendilerine göstermeğe karar verdim. Yerinden çıkardım. Tam odanm yarısma geldim, ter- mometre birdenbire elimden kay- dı. Müdhiş bir gürültü çıkararak parça parça oldu. Ne de olsa beceriksizliğime müd hiş surette kızdım, Hiddetimden nefes almıyordum. Bu esnada hademe içeri girdi: — Hani kalem — Yok... — Nasıl yok? — Bütün dükkânlar kapalı. — Allah Allah, neden kapamış- lar? Fethi cevab verdi: — Bugün cuma değil mi? Evet, doğru idi, Şimdi ne yap- malr? Tekrar Hikmet Münire yal. varmaktan başka çare yoktu. Ya- — Canm neden paltonu evde : nına yaklaşmak, rica etmek, o da olmazsa tehdit ederek kalemi zor. la almağa karar verdim. Masasına doğru iki adım attım. Birdenbire ayağım yere yapıştı. Bütün uğraşmalarım hiç bir fayda vermedi. Ayağım bir türlü yerin den kımıldamıyordu. Bunu gören Fethi Emre : — Ayağın sakıza yapıştı. De - min Nureddin Esmer siyah (bir sakız çiğniyordu. Muhakkak o - dur. Kenan Hulüsi yaklaştı. İkimiz bir olup ayağıma yapıştık. İmkân yok, yerinden krmıldatamadık; Nihayet Vâ - Nü ona da bir ça- re buldu: — Ne öyle uğraşıb duruyorsun? Ayakkabmı çıkar. Doğru bir fikirdi. Bağları çöz- mek için eğildim, Fakat bu sefer de bağ kördüğüm olmamış mı?.. Uğraşmalarım h'ç bir şey kazan- dırmadı, Bağı koparmak istedim. Fakat ne de sağlam şeymiş? Bir türlü kopmadı. Tek bir çare kalmıştı: — Bana bir çakı verin, dedim. Fethi Emre uzun bir bıçak u - zattı. Kenan Hulâsi de; — Canım ne uğraşıyorsun? Ba- ğı keseceğine, ayağmı kes kurtul, dedi. Öyle sıkılmış, öyle sıkılmıştım ki, az daha bunu yapacaktım. Fa- kat birdenbire bir şey oldu. Sırtüs tü düştüm, Ve gözlerimi açtım... İşte okuyucu; bir muharririn korkulu rüyası böyle olur. M. SERTOĞLU « 117 | Sovye HABER — Akşam Postası i San'at Bahileri | v devletleşme Son çıkan (Yeni Adam) mec- murasında (d) grupu sanatkârla- “rından Nurullah Berk'in şu dikka- te çarpan yazısını alıyoruz: Kültür varlığımızın iki mühim parçasını teşkil edecek olan res- samlığın ve heykeltraşlığn kök salması için sanatın devletleştiri!- mesi lüzumunu fırsat buldukça i- leri sürüyoruz. Bu fikri, gelişi gü- zel, üç beş artiste ekmek parası te min için söylenmiş değil, (fakat kat'i bir lüzumun ifadesi olarak kabul etmek lâzımdır. Sanatı dev- letleştirme şeklinin ne gibi netice- ler vereciğini mücerred tahminle. re bâğlamak mecburiyetinde deği liz. Etatizasiyon prensipinin bu gü- nün soysal gidişlerine uygun oldu- ğunun kısmen İtalyada, © ve tam bir olgunluk ile Sovyet Rsuyada görüyoruz. Sanatın rejime bükül- mesini, sanatın baş hassası olan gratuiteliğini kaybettiren inhisar- lar olduğu düşünülebilir. Fakat bir sanat eserinin speculatif tara- fımı yapan unsur, ne mevzuu, ne edebi, ne içtimai niyetidir. Çizgi- lerinin, renklerinin, kompozisiyo- nun, dinamizmasının neticesidir. Mevzu tahdidinin sanata engel o- lacağını düşünmek en iptidai sa- nat terbiyesinden olmaktır. Geçenlerde de yazmıştım: Pin- turichio Borcia'lara, Rafael 11” in- ci Jüles'e, Michel - Ange Medicis- lere, Rubens XIV üncü Louis'ye devirleri, sanatkârm © otoritenin hizmeti altına girdiği devirlerdir. Sanatın yükselmesi için artistine bir “iklim,, yapmak lâzımdır. Re- jimler, yahud soysal kuruluşlar, sanat adamlarına bu iklimi ver- mekle mükelleftirler, Rus kültürü — ki tiyatroda, si- nemada, dekorda birinci plânda işler çıkarmaktadır — zir Deyne- ka, bir Samohalov, bir Gerasi mo- va maliktir. Dönüm kavsini daha bitirmi - yen Rus milletinin sanatı yükselt- me, yayma, sevdirme © siyasetini Deynekalardan ve Gerasimovlar- dan daha olgun şahsiyetler yetiş- tireceğine muhakkak olarak bakıl malıdır. Deniliyor ki şimdiki Rusyada, “sokakta geçen adam,, tablonun önünde durur, bakar, ve sever. Bu, sanatm, milletin bağrına girdiği- nin ve bağrından çıktığının İzi- dir. Rönesans Italyasında da her köşe başından, her taş altından, her ağaç gölgesinden tablo, hey- kel, vazo, nağme çıkarmış... Bizde, sokakta geçen adam de- Zil, mükellef evde oturan adam bile sanatı, bilmez, ve sevmez, ve aramaz, «O, fizyolojik ihtiyaçla - rının en iptidailerindendir. Ye - mek, barınmak, giyinmek, aşk yap mak. Kültürü, gündelik gazete - lerin basit felsefesini aşamamış - tr. Pratik finalitesi olmıyan sa - nat eserini abes bilir. Birkaç milyonluk bu kütleyi kımıldatmak, aydınlatmak için, grup, birlik ve insan teşebbüsleri- nin kâfi gelemiyeceği pek aşikâr değil midir?. Pek az sene zarfın- da mükemmel bir güzel saatlar politikası başaran Sovyet Rusya - nın eserleri karşısında, artık bi - zim de harekete geleceğimizi, sa- natı yaymak için işler göreceğimi- zi umuyoruz. o t sanati Bu klübe yi luk bir balık yakalamak lâzım "İ Balıkçılar klübü | girebil Amerikalı mizah muharrirlerin den meşhur Mark TWain'in ba- şmdan geçin hikâyeyi belki Bilir. den meşhur Mark Twain'in oba- lerinden birine tebdilihavaya git- miş. Her sabah çıkar ve kanal boyunda bir. gezinti yaparmış. Çok geçmeden nazarı. dikkatini bir olta balıkçısı celbetmiş, bak- mış ki adamcağız her gün ayni saatte elinde bir kamış, ayni yere oturmuş balrk avlıyor. Gözlerini kanala attığı oltasına dikmiş, kı- pırdamadan, saatlerce bekliyor. İlâç için bir gün de balık tuttuğu- na tesadüf edememiş. Nihayet günün birinde sabrr tükenmiş a- dama yaklaşarak demiş ki: —Azizim sana on dakika müh- let var. Eğer bu müddet zarfında bir balık tutamazsan seni kanalım içine fırlatırım!,. Balıkçı bu sözün lâtife olma- dığını muhatabın yüzünden an- lamış, nahoş bir duş yapmağa mecbur olmamak için elinden ge- len mehareti sarfetmiş. Fakat bü- tün gayretine rağmen gene oltası- na bir balık vurmamış Mark TWain elinde tuttuğu saatte on dakikanın geçtiğini görünce sözü- nü yerine getirerek adamacağızı kanalın kirli suları içine atmış. Feryad ve figanı ortalığı çmlatan balıkçınm haline bu sefer de acı- yarak bir kanca ile onu sudan çr- karmış, ve keridisine demiş ki: — Efendi ben ilk defa balık avlıyorum fakat hiç değilse vak- timi senin gibi boş geçirmedim!" İşte Amerikada “Santa Vato- lina,, da meşhur balıkçılar klübü “Bar club, e gidebilmek için Mark Twain'in başmdan geçen macera gibi en aşağı olta ile 50 kilo ağırlığında bir balik tutmuş olmak şart koşulmuştur. Santa Catalina, Los Dugelos yirmi iki mil açığında bir adadır. Buraya dünyanın beş kıtasından en tanınmış balıkçılar gelir ve “Bar club,, ün her sene koymuş olduğu birincilik mükâfatını ka- zanmak için müsabakaya girerler. Bu adanın civrmda denebilir ki her çeşid balık bol bol bulunur. Bilhassa siyah levrek pek çoktur. Bunlar vapurları yunus balıkları gibi takib eder ve onların etrafın- da oynaşırlar. Bir çokları yirmi beş kilodan fazla gelir. Fakat a- sıl 50 kilodan fazlalarını tutmak makbüldür. Tutulan balığın sikle- ti arttıkça tutanın itibarı o derece artar. Bu cemiyet âdeta oltacıla- rm bir akademisidir. Bu güne ka- dar olta ile tutulmuş olan en bü. yük balık bir deniz canavarı olmuştur. oOAltr saat müca- dele neticesinde avlanan bu müt- hiş hayvan sahile getirilince dört beygirle ancak karaya çıkarılabil miştir. Yüz ve yüz elli k'lo ağırlı- ğmda siyah levrekler — ki orada Zuna ismiyle anılmaktadır.— Ek seriya oltaya düşmektedir. Şimdi bu ağırlıkta balıkların olta ile nasıl avlanabileceği insa- nı meraka düşürüyor. Hattâ doğ- rusunu söylemek lâzım gelirse buna inanmıyacağımız bile geli- yor. Bu yüzden bir çok kimseler ta mezkür adaya kadar gitmişler ve mahallinde tetkikatta bulun- muşirdır. Keyfiyette en ufak bir mübalâğa dahi olmadığını bunun tamamiyle hakikat olduğunu biz- zat görerek kanaatlerini takviye mek için 5Okil0 etmişlerdir. İşte merakını j etmek için “Santa Katol'nân * gidip bu büyüklükte balıkların ta ile nasıl avlandıklarnı 49 bir gazeteci gördüklerini şu e le anlatmaktadır: | O gün “Bar club, ün ileri £ len âzalarından Madam B davetliydim. Madam benim * rakımı bildiği için sabahleyin © ç kenden motörü ve olta takımli”! | nı hazırlatmıştı. Her şeyin ! olduğu ve ava çıkılabileceği z : ) z » Ss : zn ber verilince motöre bindik. törde, her ikimizle makinist başka kimse yoktu. Yarım #5 kadar açıldıktan sonra Madam tema büyük bir fıçının içinde © kı olarak sakladığı balıklarda” rini taktı, Ve oltayı denize Balıkların denize dalacağını nederken suyun üstüne sıçram8? başladığını görünce hayretim © tün bütün arttı, Meğer siyah !€" reklerin en çok sevdikleri ug” v k i i n balıklarmış, Hakikaten çok 8 meden sular karıştı. Bir kaç baş göründü. Yemimiz olan bs' | sularm üstünde sıçradıkça sından koşuyorlardı. Hattâ lardan biri fırlıyaark suyun üs ne çıkmıştı. Gayri (oihtiyari : * man ne büyük balık,, dedim. İ*| fakat Madam oltasını derhal dan çekti, Hayır dedi. Bunlar yavru.. Tutmağa değmez.,, hayretler içindeydim. Yavru # diği balıkları bizim balıkbhanef getirseler herkes seyrine çi , «Biraz daha ilerledik. Madam B' ret oltasını denize tekrar attr, Ü tanm düşmesiyle sularm köp ler içine,karışmaşı bir oldu. D de siyah bir camavar peyda muştu, Ben korkudan sesimi mıyordum. Madam Baret bu fer oltasmı çekmemişti. Gayet # kin hareket ediyordu, Oltasını , fif bir iki defa tarttr. Canavar b” hamlede yemimizi kaptı, Ve l ra dalarak gözden kayboldu. 18 asıl bundan sonra felâket başlfi dı. Kalın birtel kadar kuvve? oltamız gerildi. Ve balık bizi #£ & rüklemeğe başladı. Madama y*| dım etmek istedim. Şiddetle ref? * detti. Çünkü Bar club nizamf#! 1 mesi mucibince hiç bir kimsef”” ; yardımına ihtiyaç olmadan * lanmak lâzımmış. En ufak bir #* avenet dahi görülmüş olsa lan balık sayılmazmış. Madi” Baret makiniste takib © işareti verdi. Açıklara doğru yol gidiyorduk. Bazan balık engin” re dalmak istiyordu. O zaman 1 törümüz duruyor, yerimizde / nüyorduk. Bazan av suyun satf na çıkarak oltâdan kurtulmak a çin uçmak istiyordu. Ben bei dar şiddetli bir mücadeleyi ak)” dan bile geçirmemiştim. Saatl bu hal devam etti. Nihayet b" ğın taşkınlıkları biraz sükünet ” du. Madam Baret tebessüm “5 ğe başladı. Anlaşılıyordu ki yil yorulmuştu. Galibiyet bizde muştı, Sahile dönme işareli i Şildi. Artık canavar kuzu arkamızdan bizi takip ediyor” Klübün alâmeti farikası ge müze asıldı.. Sahilde bir akde ç ' "... £ 3 € « t it i t ..m—e..n a a: X raklılar bizi bekliyordu. Müe9“.,. le üç buçuk saat devam ©”. hayvan bitab düşmüştü. DEP, | * kanca ile ve oldukça güçlükle i lık karaya çıkarıldı. Bu yüz eli lodan fazla gelen muazzam siyah levrekti.... 5 Ağ “3 ii